mustafa11
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 18 Ocak 2007
- Mesajlar
- 3,063
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 62
- Konum
- istanbul-maltepe
- Web Sitesi
- www.mobilyaonarim.com
BERZAH ALEMİ VE KABİR AZABI Yazan Muhammed Ali ES-SABÛNÎ
İnsan, vefatından ve dar-i fenadan dar-i bekaya irtihalinden sonrayeni bir hayata, yeni bir aleme geçer ki buna “Berzah Alemi” denir. Berzah, dünya alemi ile ahiret aleminin arasındaki alemdir. Berzah; engel, perde, duvar manalarına gelir. Bu aleme berzah denmesi de iki hayatı, “dünya hayatı” ile “ahiret hayatı”nı birbirinden ayırması sebebiyledir. Şu ayet-i kerime buna işaret etmektedir: “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında; ‘Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder, ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.’ Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.”(Mü’minûn, 99,100)
Yani önünde dünyaya dönüşünü engelleyen kıyamete kadar devam edecek bir perde, bir engel vardır. Bu engel de Haşir Günü’ne kadar kalacağı yer olan “kabir”dir.
Mücahid der ki: “Berzah, dünya ile ahiret arasında Kıyamet Günü’ne kadar devam edecek bir perdedir ki o da kabirdir.”
ÖLÜM TAMAMEN BİR YOK OLUŞ MUDUR?!
Bazı gafillerin tasavvur ettikleri gibi ölüm tamamen bir son buluş bir yok oluş değildir, bilakis bir hayattan başka bir hayata geçiştir. Tıpkı çocuğun hayatını devam ettirmekte olduğu ana karnından, onun üstünde bir alem olan dünya hayatına geçişi gibi –ki bu iki alemin her biri de diğerine nazaran çok büyük farklılıklar arz eder-. Çocuğun durumunu düşündüğümüz zaman; o, anasının karnında, o daracık kutuda yiyor, içiyor ve teneffüs ediyordu, iki hayatını karşılaştırdığımızda ikisi arasında çok büyük farklılıklar olduğunu görürüz. O, daracık bir yerde idi, oradan çok daha geniş ve büyük bir aleme intikal etti. Aynı şekilde Berzah alemi de dünya aleminden farklıdır.
Kitap ve sünnette insanın kabir hayatını isbat eden nasslar varid olmuştur ki bunlar kat’i olan haberlerdir. Bütün bu nasslar meyyitin kabirde karşılaşacağı mükafat veya azaba işaret etmektedir ki onlarla kabir denilen o çukurda karşılaşacaktır. Kabir (Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır.) bunu Sâdiku’l-masdûk aleyhi efdalüssalatü ve’t-teslim efendimiz haber vermektedir.[1]
KABİR AZABINA DAİR KUR’ÂNÎ NASLAR
İki meleğin sual sormasına ilişkin Kur’ânî naslar arasında şunları zikredebiliriz:
Birinci olarak; Buhari’nin tahric ettiği bir hadis-i şerifte Berâ bin Âzib (R.A.) Rasulullah (S.A.V.) Efendimizin şöyle buyurduğunu naklediyor: “Müslüman kabirde suale çekildiği zaman Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun Resulü olduğuna şehadet eder. Bu Allah’ın şu kavl-i şerifinde ifade edilmektedir: “Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar.”(İbrahim,27)
Bu, ölen kişinin kabirde sorguya çekileceğine dair Kur’ân'dan sarih ve apaçık bir nastır. Ayet-i kerimede geçen sağlam bir söz ifadesinin açıklama ve izahını Hz. Peygamber kelime-i şehadeti kabirde söylemek olarak yapmıştır.
İkinci olarak; Cenab-ı Hakk’ın Firavun’un kavminden bahsettiği şu kavl-i şerifidir: “Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı. Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir).”(Gafir (Mümin)45,46) Yani onlar sabah ve akşam kabirlerinde azaba uğrarlar. Burada “nar”dan maksad kabir ateşidir, cehennem ateşi değil. İkinci ayette gelen şu ifade bunun delilidir: “Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir)” buradan anlaşılıyor ki kıyamet henüz kopmamıştır. (Bu durumda) nasıl Cenab-ı Hakk onların ateşe atılmalarını ve onlara azab edildiğini haber verir? Hiç şüphesiz kesinlikle burada bahsedilen kabir azabıdır cehennem azabı değil, bu ateş ahretteki ateşten önceki bir ateştir.
Hafız İbn Kesir diyor ki: “Bu ayet-i Kerime ehl-i sünnetin kabirde berzah azabının olacağına dair delil olarak kabul ettiği en önemli dayanaklardan biridir.” Bu ayetteki ifadeden dünya var olduğu sürece sabah ve akşam bu azabın devam edeceği anlaşılmaktadır.[2]
Üçüncüsü; Cenab-ı Hakk’ın Nuh Aleyhisselamın kavminden bahsettiği şu ayet-i kerimedir: “Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar.”(Nuh,25)
Burada ateşten kasıt kabir ateşi ve berzah azabıdır, cehennem ateşi değildir, çünkü, “fâ” ile atfedilmiştir. “Fâ” atıf harfi, Arap dilinde takiple beraber tertip ifade eder. Ayette yanmaları, boğulmalarından sonra zikredilmiştir. Yani azgınlıkları ve şeni cürümleri sebebiyle malum tufan ile gark edildiler(boğuldular), hemen ardından da büyük ve korkunç bir ateşe sokuldular ki o da kabir ateşidir.
Dördüncüsü; Cenab-ı Hakk’ın kafirler ve facirlerden bahsettiği şu ayet-i kerimedir: “(Ahirette ki) en büyük azaptan önce, onlara mutlaka (dünyada) en yakın azaptan tattıracağız; olur ki dönerler.”(Secde,21)
Burada yakın azaptan kasıt kabir azabıdır, çünkü; ahiret azabı henüz gelmemiştir ancak kıyamet günü gelecektir.
RUHUNUN ALINMASI ESNASINDA KAFİRİN AZAP ÇEKMESİ
Beşincisi; Ölüm anında sekerat-ı mevt haline işaret eden –ki bu da Kur’an’ın haber verdiği gaybi hakikatlerdendir- kafirlerin uğradığı şiddet, bela, darb ve musibettir ki bu, onların habis ruhlarının bedenlerinden çıkması için yüzlerine ve sırtlarına uygulanan bir azaptır. Şu ayet bunu ifade eder: “Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve ‘Tadın yakıcı cehennem azabını’ (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görseydin! İşte bu, ellerinizle yaptığınız yüzündendir, yoksa Allah kullara zulmedici değildir.”(Enfal;50,51)
Yani “ey dinleyen kişi, o şaki ve mücrimlerin halini azap melekleri onların habis ruhlarını bedenlerinden çıkarırken ve demir değneklerle yüzlerine ve sırtlarına vururken keşke bir görseydin.” demektir.
Burada azabın şiddetini ve korkunçluğunu ifade etmek için “lev”in cevabı hazf edilmiştir. Yani çok büyük, korkunç, iğrenç bir şey görmüş olurdun, şiddeti ve korkunçluğu anlatılamayacak derecededir demektir. Her ne kadar azap meleklerini kafirlerin ruhlarını kabzederken veya onlara demir değneklerle vururken görmemiş olsak da, olduğundan şüphe duymuyoruz, çünkü bu konuda Allah’ın, en ufak bir şüphe kabul etmeyen kati bir haberi varittir. Allah-u Teala bu hususları, bize sınamak ve imtihan etmek için bize göstermemektedir ki müminlerin tasdiki ortaya çıksın. Zira müminler gayba inanan insanlardır, sadık müslümanın ilk vasfı gaybe iman etmesidir. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: “O kitap (Kur'an); O’nda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.”(Bakara; 2,3)
Altıncısı; Cenab-ı Hakk En’am Suresi’nde de kâfirlerin ruhlarının sökülüp alınması esnasında korku içerisinde olduklarını haber vermektedir. Şöyle ki, azap melekleri gelir, yakıcı değneklerle ona vururlar ve alay ve istihza ederek derler ki: “Gücün yetiyorsa kendini bu azaptan kurtar bakalım hadi! Bu gün, daha önce alay ettiğin ve yalanladığın azabı tadıyorsun!” Cenab-ı Hakk buyuruyor ki: “O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: ‘Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!’ derken onların halini bir görsen!”(En’am; 93)
Yedincisi; Allahü Teala azap meleklerine yemin etmektedir ki o melekler kâfir ve facirlerin ruhlarını şiddetle ve çok sertçe, adeta zorla söküp alarak kabzetmektedirler. Çokça dişleri olan demir taraklar, ıslanıp dolaşmış yüne sokulup ta çekilince nasıl yırtılıp parçalara ayrılırsa, kafirlerin ruhları da adeta bir iğnenin deliğinden çıkarılıyormuşçasına son derece şiddet ve sertlik içerisinde alınır.
Allah Teala rahmet meleklerine de yemin etmiştir ki onlar da müminin ruhunu gayet kibarca kabzetmektedirler. Müminin ruhunu adeta tereyağından kıl çeker gibi kolayca alıvermektedirler. Buna şu ayet-i kerime işaret etmektedir: “Söküp çıkaranlara andolsun; yavaşça çekenlere, yüzdükçe yüzenlere, yarıştıkça yarışanlara, derken iş düzenleyenlere .” (Nâziât;1,5)
Müfessirler diyorlar ki: “Bu, Cenab-ı Hakk’ın meleklere yaptığı bir kasemdir; hem azap meleklerine hem de rahmet meleklerine. Azap melekleri ki, kafirlerin ruhlarını çok sert ve kaba bir şekilde kabzederler; rahmet melekleri ki, müminlerin ruhlarını çok yumuşak ve kibar bir şekilde hafifçe alırlar.”
Bunlar gaybi hakikatlerdir, en ufak bir şüphe duymaksızın inanmak gerekir, zira Allah Teala’nın kat’i olarak haber verdiği hususlardır.

Yani önünde dünyaya dönüşünü engelleyen kıyamete kadar devam edecek bir perde, bir engel vardır. Bu engel de Haşir Günü’ne kadar kalacağı yer olan “kabir”dir.
Mücahid der ki: “Berzah, dünya ile ahiret arasında Kıyamet Günü’ne kadar devam edecek bir perdedir ki o da kabirdir.”
ÖLÜM TAMAMEN BİR YOK OLUŞ MUDUR?!
Bazı gafillerin tasavvur ettikleri gibi ölüm tamamen bir son buluş bir yok oluş değildir, bilakis bir hayattan başka bir hayata geçiştir. Tıpkı çocuğun hayatını devam ettirmekte olduğu ana karnından, onun üstünde bir alem olan dünya hayatına geçişi gibi –ki bu iki alemin her biri de diğerine nazaran çok büyük farklılıklar arz eder-. Çocuğun durumunu düşündüğümüz zaman; o, anasının karnında, o daracık kutuda yiyor, içiyor ve teneffüs ediyordu, iki hayatını karşılaştırdığımızda ikisi arasında çok büyük farklılıklar olduğunu görürüz. O, daracık bir yerde idi, oradan çok daha geniş ve büyük bir aleme intikal etti. Aynı şekilde Berzah alemi de dünya aleminden farklıdır.
Kitap ve sünnette insanın kabir hayatını isbat eden nasslar varid olmuştur ki bunlar kat’i olan haberlerdir. Bütün bu nasslar meyyitin kabirde karşılaşacağı mükafat veya azaba işaret etmektedir ki onlarla kabir denilen o çukurda karşılaşacaktır. Kabir (Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır.) bunu Sâdiku’l-masdûk aleyhi efdalüssalatü ve’t-teslim efendimiz haber vermektedir.[1]
KABİR AZABINA DAİR KUR’ÂNÎ NASLAR
İki meleğin sual sormasına ilişkin Kur’ânî naslar arasında şunları zikredebiliriz:
Birinci olarak; Buhari’nin tahric ettiği bir hadis-i şerifte Berâ bin Âzib (R.A.) Rasulullah (S.A.V.) Efendimizin şöyle buyurduğunu naklediyor: “Müslüman kabirde suale çekildiği zaman Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun Resulü olduğuna şehadet eder. Bu Allah’ın şu kavl-i şerifinde ifade edilmektedir: “Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar.”(İbrahim,27)
Bu, ölen kişinin kabirde sorguya çekileceğine dair Kur’ân'dan sarih ve apaçık bir nastır. Ayet-i kerimede geçen sağlam bir söz ifadesinin açıklama ve izahını Hz. Peygamber kelime-i şehadeti kabirde söylemek olarak yapmıştır.
İkinci olarak; Cenab-ı Hakk’ın Firavun’un kavminden bahsettiği şu kavl-i şerifidir: “Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı. Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir).”(Gafir (Mümin)45,46) Yani onlar sabah ve akşam kabirlerinde azaba uğrarlar. Burada “nar”dan maksad kabir ateşidir, cehennem ateşi değil. İkinci ayette gelen şu ifade bunun delilidir: “Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir)” buradan anlaşılıyor ki kıyamet henüz kopmamıştır. (Bu durumda) nasıl Cenab-ı Hakk onların ateşe atılmalarını ve onlara azab edildiğini haber verir? Hiç şüphesiz kesinlikle burada bahsedilen kabir azabıdır cehennem azabı değil, bu ateş ahretteki ateşten önceki bir ateştir.
Hafız İbn Kesir diyor ki: “Bu ayet-i Kerime ehl-i sünnetin kabirde berzah azabının olacağına dair delil olarak kabul ettiği en önemli dayanaklardan biridir.” Bu ayetteki ifadeden dünya var olduğu sürece sabah ve akşam bu azabın devam edeceği anlaşılmaktadır.[2]
Üçüncüsü; Cenab-ı Hakk’ın Nuh Aleyhisselamın kavminden bahsettiği şu ayet-i kerimedir: “Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar.”(Nuh,25)
Burada ateşten kasıt kabir ateşi ve berzah azabıdır, cehennem ateşi değildir, çünkü, “fâ” ile atfedilmiştir. “Fâ” atıf harfi, Arap dilinde takiple beraber tertip ifade eder. Ayette yanmaları, boğulmalarından sonra zikredilmiştir. Yani azgınlıkları ve şeni cürümleri sebebiyle malum tufan ile gark edildiler(boğuldular), hemen ardından da büyük ve korkunç bir ateşe sokuldular ki o da kabir ateşidir.
Dördüncüsü; Cenab-ı Hakk’ın kafirler ve facirlerden bahsettiği şu ayet-i kerimedir: “(Ahirette ki) en büyük azaptan önce, onlara mutlaka (dünyada) en yakın azaptan tattıracağız; olur ki dönerler.”(Secde,21)
Burada yakın azaptan kasıt kabir azabıdır, çünkü; ahiret azabı henüz gelmemiştir ancak kıyamet günü gelecektir.
RUHUNUN ALINMASI ESNASINDA KAFİRİN AZAP ÇEKMESİ
Beşincisi; Ölüm anında sekerat-ı mevt haline işaret eden –ki bu da Kur’an’ın haber verdiği gaybi hakikatlerdendir- kafirlerin uğradığı şiddet, bela, darb ve musibettir ki bu, onların habis ruhlarının bedenlerinden çıkması için yüzlerine ve sırtlarına uygulanan bir azaptır. Şu ayet bunu ifade eder: “Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve ‘Tadın yakıcı cehennem azabını’ (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görseydin! İşte bu, ellerinizle yaptığınız yüzündendir, yoksa Allah kullara zulmedici değildir.”(Enfal;50,51)
Yani “ey dinleyen kişi, o şaki ve mücrimlerin halini azap melekleri onların habis ruhlarını bedenlerinden çıkarırken ve demir değneklerle yüzlerine ve sırtlarına vururken keşke bir görseydin.” demektir.
Burada azabın şiddetini ve korkunçluğunu ifade etmek için “lev”in cevabı hazf edilmiştir. Yani çok büyük, korkunç, iğrenç bir şey görmüş olurdun, şiddeti ve korkunçluğu anlatılamayacak derecededir demektir. Her ne kadar azap meleklerini kafirlerin ruhlarını kabzederken veya onlara demir değneklerle vururken görmemiş olsak da, olduğundan şüphe duymuyoruz, çünkü bu konuda Allah’ın, en ufak bir şüphe kabul etmeyen kati bir haberi varittir. Allah-u Teala bu hususları, bize sınamak ve imtihan etmek için bize göstermemektedir ki müminlerin tasdiki ortaya çıksın. Zira müminler gayba inanan insanlardır, sadık müslümanın ilk vasfı gaybe iman etmesidir. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: “O kitap (Kur'an); O’nda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.”(Bakara; 2,3)
Altıncısı; Cenab-ı Hakk En’am Suresi’nde de kâfirlerin ruhlarının sökülüp alınması esnasında korku içerisinde olduklarını haber vermektedir. Şöyle ki, azap melekleri gelir, yakıcı değneklerle ona vururlar ve alay ve istihza ederek derler ki: “Gücün yetiyorsa kendini bu azaptan kurtar bakalım hadi! Bu gün, daha önce alay ettiğin ve yalanladığın azabı tadıyorsun!” Cenab-ı Hakk buyuruyor ki: “O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: ‘Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!’ derken onların halini bir görsen!”(En’am; 93)
Yedincisi; Allahü Teala azap meleklerine yemin etmektedir ki o melekler kâfir ve facirlerin ruhlarını şiddetle ve çok sertçe, adeta zorla söküp alarak kabzetmektedirler. Çokça dişleri olan demir taraklar, ıslanıp dolaşmış yüne sokulup ta çekilince nasıl yırtılıp parçalara ayrılırsa, kafirlerin ruhları da adeta bir iğnenin deliğinden çıkarılıyormuşçasına son derece şiddet ve sertlik içerisinde alınır.
Allah Teala rahmet meleklerine de yemin etmiştir ki onlar da müminin ruhunu gayet kibarca kabzetmektedirler. Müminin ruhunu adeta tereyağından kıl çeker gibi kolayca alıvermektedirler. Buna şu ayet-i kerime işaret etmektedir: “Söküp çıkaranlara andolsun; yavaşça çekenlere, yüzdükçe yüzenlere, yarıştıkça yarışanlara, derken iş düzenleyenlere .” (Nâziât;1,5)
Müfessirler diyorlar ki: “Bu, Cenab-ı Hakk’ın meleklere yaptığı bir kasemdir; hem azap meleklerine hem de rahmet meleklerine. Azap melekleri ki, kafirlerin ruhlarını çok sert ve kaba bir şekilde kabzederler; rahmet melekleri ki, müminlerin ruhlarını çok yumuşak ve kibar bir şekilde hafifçe alırlar.”
Bunlar gaybi hakikatlerdir, en ufak bir şüphe duymaksızın inanmak gerekir, zira Allah Teala’nın kat’i olarak haber verdiği hususlardır.