ALLAH'IN SEVGİLİ KULU OLMAK
Celâleddin-i Harezmşah, savaşmak konusunda demiş ki: "Biz zaferle emrolunmadık, seferle emrolunduk!" demiş. Çok güzel söz, hoşuma gitti. Zafer olur veya olmaz. Bizim vazifemiz sefer etmek, çalışmak; zaferi verirse verir Allah, vermezse vermez. Biz zaferle değil, seferle emrolunduk.
* * *
(Hayrül-mecâlis) "Oturuş tarzlarının en hayırlısı, (mestukbile bihil-kıbleh) kıbleye dönük oturulduğu zamandır."
Cemaat o sevabı kazansın diye, hocalar kendisini fedâ eder, kıbleye sırtını döner, cemaat kıbleye dönük otursun diye... Ben de onun için bunu bu tarafa çektim, siz kıbleye dönük oturun, sevabınız çok olsun diye... Allah sevabınızı çok etsin... İki cihanda aziz olun...
* * *
Hocamız Cennetmekân (Rh.A), buyururdu ki:
"--Dünyada her şey boştur."
Hakîkaten boştur. Dolu gibi görünen şeyler de boştur, gönül bağladığımız şeyler de boştur. Bir zaman geliyor, insan boşluğunu anlıyor. Ahirete bırakıp gidiyor hepsini... Peşinde koştuğu mallar mülkler başkalarına kalıyor, miras olarak başkasının malı oluyor. Helâl helâl yiyorlar onlar...
Mirasçılar malı yiyor, mirası bırakan hesabını vermek durumunda kalıyor ahirette... Mirasçı helâl olarak malı yiyor; mûris, mirası bırakan kişi ahirette hesabını vermek durumunda iken... İbret alınacak bir şeydir.
Sonra, içinizde mühendisler var, bilirler. Rakam ne kadar büyük olursa olsun, sonsuzun yanında sıfırdır, kıymetsizdir. Bir rakamın sonsuza bölümü sıfır olur. Dünya hayatı milyon yıl bile olsa, ahiret hayatı madem ki sonsuzdur; o halde dünya hayatı sıfırdır.
Dünya hayatının kıymeti olmadığını matematik bangır bangır söylüyor. Onun için mühim olan ahireti kazanmaktır. Ahireti kazanmanın bir tek yolu var; o da Allah'ın rızasını kazanmaktır, Allah'ın sevdiği kul olmaktır.
Onun için, Hocamız bir konuşmasında:
"--Her şey boştur, iş Allah'ın sevdiği kul olmakta..." dedi.
Doğru değil mi?.. Yüzdeyüz doğru olan budur. Dünyada asıl peşinde koşulacak iş, asıl zahmet çekilecek, asıl elde edilmek için uğraşılacak amaç, gaye, Allah'ın sevdiği bir kul olmaktır. Çünkü Allah'ın sevgili kulu olan insan, sonsuzu kazanıyor. Ebedî hayatta, ebedî, sonsuz nimetleri kazanıyor. İkram olarak, nimetlerin hepsinin toplandığı cennete dahil olunuyor.
Onun için bizim mühendislikle uğraşmamız boştur, politika ile uğraşmamız boştur, sanatla uğraşmamız, ticaretle uğraşmamız boştur... Asıl iş, Allah'ın rızasını kazanmak için koşmaktır. Asıl vazifemiz de budur.
Zâten ayet-i kerime de net olarak, sarih olarak bunu bildiriyor; bismillâhir-rahmânir-rahîm:
(Vemâ halaktül-cinne vel-inse illâ liya'budûn.) "Ben Azîmüşşan Allah-u Teâlâ, insanları ve cinleri sadece bana iyi bir kulluk yapsınlar diye yarattım; başka bir şey için değil..."
(Vemâ halaktü) Ben yaratmadım... (elcinne) Cin, göze görünmeyen mahlûk demek... Çünkü cenne, bir şeyi örtüp, katlayıp göstermemek demek... Cin de; üstü örtülü, kapalı olup da insan gözüne görünmeyen mahlûklara derler.
Dünyada biz insanlardan başka, bir de görünmeyen mahlûklar vardır. Fizik, kimya vs. müsbet ilimlerin hepsi de bunu söylüyor. Yâni, göz her şeyi göremiyor. Gözün gördüğü ışınların frekansları belli... Ordan ötesini görmüyor, burdan ötesini görmüyor; iki hudut arasındakini görüyor, öbür tarafı göremiyor.
İnfrarujla çalışan bir dürbünle bakarsan, karanlık bir yeri görüyorsun. Onu gözünden indirdiğin zaman, orasını göremiyorsun.
Görünmeyen mahlûklar var, onları da yaratmış Allah; insanlar var... Biz de, insanlar olarak kâinatın en mükemmel yaratığıyız biz!.. Eşref-i mahlûkàtız. Biz insanlar, kâinattaki bütün yaratıkların en şereflisiyiz. Birtakım çok büyük meziyetlerle donatılmışız. Adetâ her birimiz bir âlemiz.
Hakîkaten elimize teknik cihazları alsak, ruhumuzu, bedenimizi, hücrelerimizi ve sâiremizi incelesek... Hücrelerimizi saymaya kalksak, sayamayız. Molekülleri saymaya kalksak, atomları saymaya kalksak, aklımız durur, rakamlar yetmez.
Atomlara baksak; her birisi çekirdek, proton, nötron... vs. Yâni biz çok muazzam bir kümeyiz, hakîkaten âlemiz her birimiz.
Eskiler bunu sezinlemişler, irfan nuruyla anlamışlar bunu... Hazret-i Ali Efendimiz söyledi derler:
"--Sen cirim olarak, hacim olarak kendini küçük bir varlık sanıyorsun ama, senin içine alem-i ekber sığıştırılmıştır! İçine en büyük alem dercetilmiştir."
Nasıl dercetilmiştir?.. Atomun içine enerji dercedildiği gibi... Küçücük bir atom, patladığı zaman ortalığı mahvediyor, atom bombası diyoruz. O kadar enerji küçücük bir şeyin içine nasıl sıkıştırılmışsa, yerleştirilmişse; insanoğlu da bir büyük alem...
Görünmeyen varlıkları ve bizleri Allah niçin yaratmış?.. "Cinleri ve insanları başka bir şey için yaratmadım, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım!" diyor.
Şimdi biz ibadet mi ediyoruz Allah aşkına?.. Elimizi vicdanımıza koyalım, söyleyelim, kendi kendimize hesabımızı kendimiz verelim: Biz Allah'a ibadet mi ediyoruz?.. Sabahtan akşama yaptığımız işler ne, niçin, neye yarıyor, hangi gayeye yönelik?.. Hangi amaçla nerelere gidiyoruz?.. Sabah evden niye çıktık, öğleyin ne yaptık, ikindi ne yaptık, akşam ne yaptık, gece ne yapacağız, yarın neyi yapmayı planlıyoruz?..
İbadeti mi planlıyoruz?.. Oyalanıyoruz. Aklımızı, fikrimizi bir şeyler oyalıyor. Hep geciktiriyoruz bir şeyleri... İmtihana hazırlanması gereken çocuğun imtihana bir türlü hazırlanmaması gibi, asıl vazifesi kulluk olmasına rağmen biz insanlar, asıl kulluğu yapmıyoruz; futbol oynuyoruz, oyun oynuyoruz, geziyoruz, okuldan kaçıyoruz, sinemaya gidiyoruz, haylazlık ediyoruz... Ama, asıl vazifeyi yapmıyoruz. İşimiz bu...
Çok tabii olarak düşünelim! Ayetleri hadisleri bilmesek bile, bunları akıl bulabilir ve buluyor. Her akıl bulur. Çünkü, insanoğlundan Allah her akıl sahibini ibadetle mükellef tutuyor. Akıl sahibine, "İbadet edeceksin!" diyor. Deliye bir şey demiyor; "Sen delisin, sana bir şey gerekmez!" diyor.