Siyahgulsevdalisi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 20 Haz 2006
- Mesajlar
- 2,046
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
“Ben ona ağlamıyorum ki!”
Semerkant’ta medfun bulunan büyük velî “Muhammed bin Fadl Belhî” hazretleri, bir gün şunu anlattı sohbetinde:
Nuh aleyhisselâm zamanında insanlar bin sene kadar yaşarlardı. O devirde bir kadının oğlu öldü bir gün. Kadıncağız iki gözü iki çeşme ağlıyordu ki, komşu kadınlardan biri gelip teselli etti onu:
- Niye bu kadar ağlıyorsun komşu. Allahü teâlânın takdiri böyleymiş.
Dertli kadın;
- Elbette, öyledir, dedi. Ama ben ona ağlamıyorum ki.
- Ya neye ağlıyorsun?
- Yavrum fazla bir gün görmedi de. Annelik şefkatiyle ağlıyorum işte.
- Oğlun kaç yaşındaydı ki?
- İkiyüzyetmişbeş.
- Vaah vah! Gerçekten henüz gençmiş. Ama yine de şükret kardeş. Sen böyle ağlarsan, âhir zamanda gelecek ümmet ne yapsın?
- Onların ömürleri kısa mı olacakmış?
- Evet. Ancak elli altmış sene.
Kadın inanamadı.
- Ciddi mi söylüyorsun komşu?
- Tabii ya.
- Allah Allah! Peki onlar bizim gibi ev de yapacaklar mıymış acaba?
- Hem de kaç tane. Köşkleri, sarayları bile olacakmış.
- Yaa, hayret doğrusu. Ben onların yerinde olsaydım, bu kadarcık kısa ömürde çadırımın kazığını bile değiştirmezdim.
Doğruyu bulmak için
Bir gün de;
- Hocam, doğruyu bulmak için çok mu kitap okumak lâzım? diye sordular.
- Hayır, çok kitap okumak değil, doğru kitabı çok okumak lâzım, buyurdu.
Ve daha açıkladı:
- Yâni rastgele yüz kitap okuyacağınıza, bir doğru kitabı yüz defa okuyun!
Mertlik nedir?
Bir gün de;
- Fütüvvet nedir? diye sordular bu zâta.
- Fütüvvet, mertlik demektir ki, seni sevmeyene ihsanda bulunmak, sevmediğinle de tatlı konuşmaktır, buyurdu.
- Ama bu, çok zor, dediler.
- Elbette. Ama mârifet, zoru başarmaktır.
Semerkant’ta medfun bulunan büyük velî “Muhammed bin Fadl Belhî” hazretleri, bir gün şunu anlattı sohbetinde:
Nuh aleyhisselâm zamanında insanlar bin sene kadar yaşarlardı. O devirde bir kadının oğlu öldü bir gün. Kadıncağız iki gözü iki çeşme ağlıyordu ki, komşu kadınlardan biri gelip teselli etti onu:
- Niye bu kadar ağlıyorsun komşu. Allahü teâlânın takdiri böyleymiş.
Dertli kadın;
- Elbette, öyledir, dedi. Ama ben ona ağlamıyorum ki.
- Ya neye ağlıyorsun?
- Yavrum fazla bir gün görmedi de. Annelik şefkatiyle ağlıyorum işte.
- Oğlun kaç yaşındaydı ki?
- İkiyüzyetmişbeş.
- Vaah vah! Gerçekten henüz gençmiş. Ama yine de şükret kardeş. Sen böyle ağlarsan, âhir zamanda gelecek ümmet ne yapsın?
- Onların ömürleri kısa mı olacakmış?
- Evet. Ancak elli altmış sene.
Kadın inanamadı.
- Ciddi mi söylüyorsun komşu?
- Tabii ya.
- Allah Allah! Peki onlar bizim gibi ev de yapacaklar mıymış acaba?
- Hem de kaç tane. Köşkleri, sarayları bile olacakmış.
- Yaa, hayret doğrusu. Ben onların yerinde olsaydım, bu kadarcık kısa ömürde çadırımın kazığını bile değiştirmezdim.
Doğruyu bulmak için
Bir gün de;
- Hocam, doğruyu bulmak için çok mu kitap okumak lâzım? diye sordular.
- Hayır, çok kitap okumak değil, doğru kitabı çok okumak lâzım, buyurdu.
Ve daha açıkladı:
- Yâni rastgele yüz kitap okuyacağınıza, bir doğru kitabı yüz defa okuyun!
Mertlik nedir?
Bir gün de;
- Fütüvvet nedir? diye sordular bu zâta.
- Fütüvvet, mertlik demektir ki, seni sevmeyene ihsanda bulunmak, sevmediğinle de tatlı konuşmaktır, buyurdu.
- Ama bu, çok zor, dediler.
- Elbette. Ama mârifet, zoru başarmaktır.