Belh’in köpekleri de öyle yaparlar. Bir şey bulunca yer, bulamayınca sabrederler
Belh’in köpekleri de...
Şakîk-i Belhî rahmetullahi aleyh, Mekke’ye gitmişti bir zaman. Bir kimse, Onu tanıyıp yanına sokuldu ve;
- Efendim, bana nasîhat eder misiniz? diye rica etti.
Mübarek, sordu o kimseye:
- Geçimin nasıldır kardeşim? Yiyecek bir şey bulamayınca, ne yaparsın?
Adam cevabında;
- Bir şey bulunca şükrediyor, bulamayınca sabrediyorum efendim, dedi.
Buyurdu ki:
- Belh’in köpekleri de öyle yaparlar. Bir şey bulunca yer, bulamayınca sabrederler.
Adam şaşkın bir halde sordu:
- Peki, siz ne yaparsınız efendim?
Büyük velî;
- Biz, elimize bir şey geçerse, onu, bir din kardeşimize veririz. Geçmezse, hiç üzülmez, Rabbimize şükrederiz, buyurdu.
Bu cevap, çok hoşuna gitti adamcağızın.
Hemen boynuna sarılarak;
- Efendim, vallahi siz çok mübârek bir zâtsınız. Hak teâlâ feyzinizi arttırsın, dedi.
Ve bir daha ayrılmadı Ondan.
BELAYA SIZLANMAYIN!
Bir gün de nasîhat istediler bu büyük velîden.
Cevabında;
- Belâya sızlanmayın, buyurdu. Yoksa Hak teâlâya “isyânkâr” olursunuz. Hem sonra sızlanmakla belâ geri çevrilmez. Üstelik böyle yapan, “Sabır sevâbı”ndan da mahrum kalır.
Ve ekledi:
- Belâya sabretmenin mükâfâtını bilen, ondan kurtulmayı istemez.
FIRSAT ELDEYKEN...
Bir gün de sohbetinde;
- Allahü teâlâdan korkmanın alâmeti, her türlü günahı terk etmektir, buyurdu. Rahmetinden ümitli olmanın nişânı da, fırsat eldeyken çok ibâdet yapmaktır.
Ve îzah etti:
- Bir kimse, “Allah affeder” diyerek çekinmeden günah işler veyâhut, “Sonradan tövbe ederim” deyip tövbeyi geciktirirse, bunlar büyük bir gaflet içindedirler. Zîra ecel, umûmiyetle “ânî gelir” kardeşlerim.
Belh’in köpekleri de...
Şakîk-i Belhî rahmetullahi aleyh, Mekke’ye gitmişti bir zaman. Bir kimse, Onu tanıyıp yanına sokuldu ve;
- Efendim, bana nasîhat eder misiniz? diye rica etti.
Mübarek, sordu o kimseye:
- Geçimin nasıldır kardeşim? Yiyecek bir şey bulamayınca, ne yaparsın?
Adam cevabında;
- Bir şey bulunca şükrediyor, bulamayınca sabrediyorum efendim, dedi.
Buyurdu ki:
- Belh’in köpekleri de öyle yaparlar. Bir şey bulunca yer, bulamayınca sabrederler.
Adam şaşkın bir halde sordu:
- Peki, siz ne yaparsınız efendim?
Büyük velî;
- Biz, elimize bir şey geçerse, onu, bir din kardeşimize veririz. Geçmezse, hiç üzülmez, Rabbimize şükrederiz, buyurdu.
Bu cevap, çok hoşuna gitti adamcağızın.
Hemen boynuna sarılarak;
- Efendim, vallahi siz çok mübârek bir zâtsınız. Hak teâlâ feyzinizi arttırsın, dedi.
Ve bir daha ayrılmadı Ondan.
BELAYA SIZLANMAYIN!
Bir gün de nasîhat istediler bu büyük velîden.
Cevabında;
- Belâya sızlanmayın, buyurdu. Yoksa Hak teâlâya “isyânkâr” olursunuz. Hem sonra sızlanmakla belâ geri çevrilmez. Üstelik böyle yapan, “Sabır sevâbı”ndan da mahrum kalır.
Ve ekledi:
- Belâya sabretmenin mükâfâtını bilen, ondan kurtulmayı istemez.
FIRSAT ELDEYKEN...
Bir gün de sohbetinde;
- Allahü teâlâdan korkmanın alâmeti, her türlü günahı terk etmektir, buyurdu. Rahmetinden ümitli olmanın nişânı da, fırsat eldeyken çok ibâdet yapmaktır.
Ve îzah etti:
- Bir kimse, “Allah affeder” diyerek çekinmeden günah işler veyâhut, “Sonradan tövbe ederim” deyip tövbeyi geciktirirse, bunlar büyük bir gaflet içindedirler. Zîra ecel, umûmiyetle “ânî gelir” kardeşlerim.