ADALETIMAHZA
Kayıtlı Kullanıcı
Bast-ı Zaman’ veya Zaman Genişlemesi
Zaman izafidir. Yani zaman mekana ve mekanın hızına bağlı olarak değişmekte, farklı değerler alabilmektedir. Mekanın hız ve hareketi, zaman üzerinde direk tesir meydana getirmektedir. Cismin hızı artıkça zaman azalmakta, cismin hızı ışık hızına çıktığında ise zaman sıfıra inmektedir.
Demek ki zaman, mekanın ve mekan içindeki cisimlerin hareketi ile doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle farklı mekanlar için farklı zamanlar söz konusudur. Mesela dünyamızın zamanı farklıdır, diğer gezegenlerin zamanı farklıdır. Güneşin zamanı ile başka bir galaksideki herhangi bir yıldızın zamanları da farklıdır.
Zaman, kainatta uzayıp giden sabit bir değer değil, mekanın hareket tarzına bağlı olan değişken bir değerdir. Hatta aynı mekan içindeki cisimlerin hareket tarzları da o cisme göre zamanı değiştirmektedir.
Aynı mekan içinde olmasına rağmen dünya yüzünde yürüyen bir insan ile, uçakta giden bir insanın zamanı arasında fark meydana gelmektedir. Bu durum bir deney yolu ile ölçülmüştür. Hatta insanın kendi iç dünyasında bile zaman yaşayışı açısından farklılıklar vardır. İnsanın cismi bu dünyanın şartlarındaki bir zamana tabi olurken, ruh, hayal ve kalb gibi hayat tarzları cisimden çok farklı bir zaman diliminde yaşayabilmektedir.
Bu hususa 3. Lema şöyle dikkat çekiliyor:
“Şu dünyada zamanın fenâ ve zevâl-i eşyadaki tesiratı gayet muhteliftir. Ve mevcudat ise, mütedahil daireler gibi birbiri içinde iken, hükümleri zeval noktasında ayrı ayrı oluyor.
Nasıl ki saatin saniyelerini sayan dairesi, dakikayı ve saati ve günleri sayan daireleri zâhiren birbirine benzer, fakat süratte birbirine muhaliftir. Öyle de, insandaki cisim, nefis, kalb, ruh daireleri öyle mütefavittir. Meselâ, cismin bekası, hayatı, vücudu, bulunduğu bir gün, belki bir saat olduğu ve mazi ve müstakbeli mâdum ve meyyit bulunduğu halde, kalbin hazır günden çok gün evvel, çok gün sonraki zamana kadar daire-i vücudu ve hayatı geniştir. Ruhun hazır günden seneler evvel ve seneler sonraki bir daire-i azîme, daire-i hayatına ve vücuduna dahildir. (Lema’lar, 22)”
İfadeye göre hem genel mekan açısından, hem de o mekan içinde yaşayan insan açısından zamanın değişken bir değer aldığı, hayat tarzına bağlı olarak daralıp genişleyebileceği konusuna özellikle vurgu yapılıyor.
Buradan hareketle, şayet insan cisim ve beden hayatından, ruh ve kalb hayatına çıkabilse zaman denilen kavram da o derece değişecektir. Tabi ki mekan da farklı bir şekil alacaktır. Zira yine görülmüştür ki cismin hızı ile birlikte mekan da değişmektedir. İşte böyle bir durumu yaşayan insan ruh derecesinde bir hayat yaşamaya başlarsa zaman da o ölçüde farklılaşacaktır. Yani, yukarıdaki ifadeye göre ‘zaman açılması’ meydana gelecektir. Buna dini literatürde “bast-ı zaman”, yani ‘zaman genişlemesi’ denilmiş. Yine kaynaklara göre bu tür haller insanlar arasında çokça yaşanmış.
3. Lema’daki bu satırlar konuya açıklık getiriyor:
“Hem şu hakikate bina edilen beyne’l-evliya kesretle vuku bulmuş olan bast-ı zaman hadiseleridir. Bazı evliya bir dakikada bir günlük işi görmüş, bazıları bir saatte bir sene vazifesini yapmış, bazıları bir dakikada bir hatme-i Kur’âniyeyi okumuş olduklarını rivayet edip ihbar ediyorlar. Böyle ehl-i hak ve sıdk, bilerek kizbe elbette tenezzül etmezler. Hem o derece hadsiz ve kesretli bir tevatürle bast-ı zaman hakikatini aynen müşahede ettikleri medar-ı şüphe olamaz.
Şu bast-ı zaman, herkesçe musaddak bir nevi, rüyada görünüyor. Bazan bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, geçirdiği ahvâli, konuştuğu sözleri, gördüğü lezzetleri veya çektiği elemleri görmek için, yakaza âleminde bir gün, belki günler lâzımdır.(Lema’lar, 23) “
İşte bu ifadeye göre İslam ümmetinin evliyaları ‘bast-ı zaman’ hakikatini sıkça yaşamışlar. Nefis ve cisimlerini terbiye ederek ruh derecesine bir hayat yaşamaları neticesinde bulundukları zaman ve mekan değişikliğe uğramıştır. Daha doğrusu içinde bulunduğumuz dünyanın şartlarından çok farklı bir hal almıştır. Her insanın bir ölçüde rüyada yaşadığı hal ve durum bu insanlarda gerçek hayatta yaşanmaktadır. Öyle ki bir dakikada Kur’an hatmedilmiştir. Bir gecede bin rekat namaz kılınmıştır. İşte bu faaliyetler, zamanın bazı insanlara için genişlediğine açık bir işarettir. ‘Bast-ı zaman’ halini yaşamak elbette ki sadece ‘İslam evliyalarına’ mahsus bir durum değildir. Cismin hayat tarzından ruhun hayat tarzına çıkabilen her insan bu hali yaşayabilir. ‘Hint fakirleri’ buna açık delildir. Günlerce ağır bir ruhi eğitimden geçen bu insanlar zamanı ve mekanı farklı bir şekilde bükebilmektedirler. Demek ki bu dünya şartları içinde gereğini yerine getiren her insana ‘bast-ı zaman’ nimeti ihsan edilmektedir.
Bastı zaman hakikatine bir ölçü olması açısından yine 3. lema’nın haşiyesinde bir ayet nazara veriyoruz:
“["Rabbinin katında bir gün, sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir." Hac Sûresi, 22:47] âyeti de bast-ı zamanı gösterir. (Lema’lar, 24)”
İlahi beyana göre zaman bir güne karşılık bin yıl kadar genişleyebilmektedir. Bir yılda 365 gün olduğuna göre, bir gün karşılığı 365.000 gün etmektedir. Yani zaman bu kainat şartlarında yaklaşık olarak 365.000 kat daha geniş olabilmektedir. Bu rakamlar elbette ki, hadiseyi zihne yaklaştırmak içindir, yoksa tam hakikati ifade etmek için değil.
İsa Aleyhissamın hayatı ‘bast-ı zaman’ hakikatine çok güzel ve ilginç bir misaldir.
“Üçüncü tabaka-i hayat: Hazret-i İdris İsâ Aleyhimesselâmın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüdle, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kesb eder. Âdetâ beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvatta bulunurlar. (Mektubat, 12)” ifadesi bu hususa dikkat çekmektedir. İfadede ilginç olan tabir “cism-i dünyevîleriyle semâvatta bulunurlar” tabiridir. Bu ifadeye göre İsa(as) dünyevi cismi ile ‘zaman genişlemesi’ hakikatine mahzar olmuştur denilse pek de mübalağa olmaz.
Bu ifadeden anlaşıldığı üzere İsa(as) bu dünya cismi ile semavatta, yani kainatın başka bir mekan ve boyutunda yaşamaya devam etmektedir. Bir ölçüde bast-ı zaman hakikatine göre hayat sürmektedir. Bu dünya şartlarında 2000 yıl geçmesine rağmen, belki de İsa(as) iki gün yaşamıştır. Yani bir günü bin sene olan iki gün. madem zaman ifazidir. böyle bir durum akıldan uzak gözükmüyor. Bize göre dünya şartlarında 2000 yıl geçtiği halde, İsa(as)’ın kendi zaman ve mekan boyutunda 2 günlük bir süre geçmiş olabilir. Semaya çekildiği yaş olan 33 yaşında tekrar dünyaya, hem de aynı yaşta dönmesinin hakikati bu olsa gerektir. Bütün bunlar bir görüş elbette. Kudret açısından baktığınız zaman hiç bir problem yoktur.
Yine benzer tarzda Ashab-ı Kehf de bir gün, yani bir gece içinde 309 yıl yaşamıştır. Zaman genişlemesinden biraz daha farklı olarak ‘zaman sıçramasına’ mahzar olmuşlardır.
İnşallah bu konuyu da başka bir yazımızda ele alalım.
Halil Akgünler
www.saidnursi.de
hakgunler@saidnursi.de
29.05.2006
Zaman izafidir. Yani zaman mekana ve mekanın hızına bağlı olarak değişmekte, farklı değerler alabilmektedir. Mekanın hız ve hareketi, zaman üzerinde direk tesir meydana getirmektedir. Cismin hızı artıkça zaman azalmakta, cismin hızı ışık hızına çıktığında ise zaman sıfıra inmektedir.
Demek ki zaman, mekanın ve mekan içindeki cisimlerin hareketi ile doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle farklı mekanlar için farklı zamanlar söz konusudur. Mesela dünyamızın zamanı farklıdır, diğer gezegenlerin zamanı farklıdır. Güneşin zamanı ile başka bir galaksideki herhangi bir yıldızın zamanları da farklıdır.
Zaman, kainatta uzayıp giden sabit bir değer değil, mekanın hareket tarzına bağlı olan değişken bir değerdir. Hatta aynı mekan içindeki cisimlerin hareket tarzları da o cisme göre zamanı değiştirmektedir.
Aynı mekan içinde olmasına rağmen dünya yüzünde yürüyen bir insan ile, uçakta giden bir insanın zamanı arasında fark meydana gelmektedir. Bu durum bir deney yolu ile ölçülmüştür. Hatta insanın kendi iç dünyasında bile zaman yaşayışı açısından farklılıklar vardır. İnsanın cismi bu dünyanın şartlarındaki bir zamana tabi olurken, ruh, hayal ve kalb gibi hayat tarzları cisimden çok farklı bir zaman diliminde yaşayabilmektedir.
Bu hususa 3. Lema şöyle dikkat çekiliyor:
“Şu dünyada zamanın fenâ ve zevâl-i eşyadaki tesiratı gayet muhteliftir. Ve mevcudat ise, mütedahil daireler gibi birbiri içinde iken, hükümleri zeval noktasında ayrı ayrı oluyor.
Nasıl ki saatin saniyelerini sayan dairesi, dakikayı ve saati ve günleri sayan daireleri zâhiren birbirine benzer, fakat süratte birbirine muhaliftir. Öyle de, insandaki cisim, nefis, kalb, ruh daireleri öyle mütefavittir. Meselâ, cismin bekası, hayatı, vücudu, bulunduğu bir gün, belki bir saat olduğu ve mazi ve müstakbeli mâdum ve meyyit bulunduğu halde, kalbin hazır günden çok gün evvel, çok gün sonraki zamana kadar daire-i vücudu ve hayatı geniştir. Ruhun hazır günden seneler evvel ve seneler sonraki bir daire-i azîme, daire-i hayatına ve vücuduna dahildir. (Lema’lar, 22)”
İfadeye göre hem genel mekan açısından, hem de o mekan içinde yaşayan insan açısından zamanın değişken bir değer aldığı, hayat tarzına bağlı olarak daralıp genişleyebileceği konusuna özellikle vurgu yapılıyor.
Buradan hareketle, şayet insan cisim ve beden hayatından, ruh ve kalb hayatına çıkabilse zaman denilen kavram da o derece değişecektir. Tabi ki mekan da farklı bir şekil alacaktır. Zira yine görülmüştür ki cismin hızı ile birlikte mekan da değişmektedir. İşte böyle bir durumu yaşayan insan ruh derecesinde bir hayat yaşamaya başlarsa zaman da o ölçüde farklılaşacaktır. Yani, yukarıdaki ifadeye göre ‘zaman açılması’ meydana gelecektir. Buna dini literatürde “bast-ı zaman”, yani ‘zaman genişlemesi’ denilmiş. Yine kaynaklara göre bu tür haller insanlar arasında çokça yaşanmış.
3. Lema’daki bu satırlar konuya açıklık getiriyor:
“Hem şu hakikate bina edilen beyne’l-evliya kesretle vuku bulmuş olan bast-ı zaman hadiseleridir. Bazı evliya bir dakikada bir günlük işi görmüş, bazıları bir saatte bir sene vazifesini yapmış, bazıları bir dakikada bir hatme-i Kur’âniyeyi okumuş olduklarını rivayet edip ihbar ediyorlar. Böyle ehl-i hak ve sıdk, bilerek kizbe elbette tenezzül etmezler. Hem o derece hadsiz ve kesretli bir tevatürle bast-ı zaman hakikatini aynen müşahede ettikleri medar-ı şüphe olamaz.
Şu bast-ı zaman, herkesçe musaddak bir nevi, rüyada görünüyor. Bazan bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, geçirdiği ahvâli, konuştuğu sözleri, gördüğü lezzetleri veya çektiği elemleri görmek için, yakaza âleminde bir gün, belki günler lâzımdır.(Lema’lar, 23) “
İşte bu ifadeye göre İslam ümmetinin evliyaları ‘bast-ı zaman’ hakikatini sıkça yaşamışlar. Nefis ve cisimlerini terbiye ederek ruh derecesine bir hayat yaşamaları neticesinde bulundukları zaman ve mekan değişikliğe uğramıştır. Daha doğrusu içinde bulunduğumuz dünyanın şartlarından çok farklı bir hal almıştır. Her insanın bir ölçüde rüyada yaşadığı hal ve durum bu insanlarda gerçek hayatta yaşanmaktadır. Öyle ki bir dakikada Kur’an hatmedilmiştir. Bir gecede bin rekat namaz kılınmıştır. İşte bu faaliyetler, zamanın bazı insanlara için genişlediğine açık bir işarettir. ‘Bast-ı zaman’ halini yaşamak elbette ki sadece ‘İslam evliyalarına’ mahsus bir durum değildir. Cismin hayat tarzından ruhun hayat tarzına çıkabilen her insan bu hali yaşayabilir. ‘Hint fakirleri’ buna açık delildir. Günlerce ağır bir ruhi eğitimden geçen bu insanlar zamanı ve mekanı farklı bir şekilde bükebilmektedirler. Demek ki bu dünya şartları içinde gereğini yerine getiren her insana ‘bast-ı zaman’ nimeti ihsan edilmektedir.
Bastı zaman hakikatine bir ölçü olması açısından yine 3. lema’nın haşiyesinde bir ayet nazara veriyoruz:
“["Rabbinin katında bir gün, sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir." Hac Sûresi, 22:47] âyeti de bast-ı zamanı gösterir. (Lema’lar, 24)”
İlahi beyana göre zaman bir güne karşılık bin yıl kadar genişleyebilmektedir. Bir yılda 365 gün olduğuna göre, bir gün karşılığı 365.000 gün etmektedir. Yani zaman bu kainat şartlarında yaklaşık olarak 365.000 kat daha geniş olabilmektedir. Bu rakamlar elbette ki, hadiseyi zihne yaklaştırmak içindir, yoksa tam hakikati ifade etmek için değil.
İsa Aleyhissamın hayatı ‘bast-ı zaman’ hakikatine çok güzel ve ilginç bir misaldir.
“Üçüncü tabaka-i hayat: Hazret-i İdris İsâ Aleyhimesselâmın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüdle, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kesb eder. Âdetâ beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvatta bulunurlar. (Mektubat, 12)” ifadesi bu hususa dikkat çekmektedir. İfadede ilginç olan tabir “cism-i dünyevîleriyle semâvatta bulunurlar” tabiridir. Bu ifadeye göre İsa(as) dünyevi cismi ile ‘zaman genişlemesi’ hakikatine mahzar olmuştur denilse pek de mübalağa olmaz.
Bu ifadeden anlaşıldığı üzere İsa(as) bu dünya cismi ile semavatta, yani kainatın başka bir mekan ve boyutunda yaşamaya devam etmektedir. Bir ölçüde bast-ı zaman hakikatine göre hayat sürmektedir. Bu dünya şartlarında 2000 yıl geçmesine rağmen, belki de İsa(as) iki gün yaşamıştır. Yani bir günü bin sene olan iki gün. madem zaman ifazidir. böyle bir durum akıldan uzak gözükmüyor. Bize göre dünya şartlarında 2000 yıl geçtiği halde, İsa(as)’ın kendi zaman ve mekan boyutunda 2 günlük bir süre geçmiş olabilir. Semaya çekildiği yaş olan 33 yaşında tekrar dünyaya, hem de aynı yaşta dönmesinin hakikati bu olsa gerektir. Bütün bunlar bir görüş elbette. Kudret açısından baktığınız zaman hiç bir problem yoktur.
Yine benzer tarzda Ashab-ı Kehf de bir gün, yani bir gece içinde 309 yıl yaşamıştır. Zaman genişlemesinden biraz daha farklı olarak ‘zaman sıçramasına’ mahzar olmuşlardır.
İnşallah bu konuyu da başka bir yazımızda ele alalım.
Halil Akgünler
www.saidnursi.de
hakgunler@saidnursi.de
29.05.2006