Bab-ül Haccül Ekber
Şah-ı Nakşibend [k.s.] buyurmuşlar; “Bab-ül Haccül Ekber…”, “Bu kapıyı ziyaret Hacc-ül Ekber sevabıdır.
Kardeşler! İnsan Harem-ü Şerif’te yaptığı her amalde 1’e 100 bin sevap kazanır. Nafile bir oruç tutsa, 100 bin oruç sevabı kazanır. 2 rekat nafile namaz kılsa, 200 bin rekat nafile namaz sevabı kazanır. Makam-ı İbrahim’in arkasında 2 rekat namaz kılsa 2000 yıl namaz kılmış sevabı kazanır. Makam-ı İbrahim ile Kabe kapısı arasında 99 adet Peygamber yatmaktadır. Hicr Bölgesi’nde [altın oluğun altında olan, hilal şeklindeki bölge] Hazreti İsmail [a.s.] ve Hacer Annemiz yatmaktadır.
Hacc fıtrata dönüştür. Arafatta vakfeye duran kişi bütün günahlardan arınır. Mücdelife’de, Mina’da olan kişi borçlarından dahi kurtulacağına dair müjdeler vardır. ALLAH’ın (c.c) kefil olduğuna dair müjdeler vardır. ALLAH (c.c.) Rasulü’nü (sav) ziyaret münafıklık ateşini söndürür. Devletli (sav) sağ iken ziyaret etmiş hazzı ve lezzetini tadar.
Biliyorsunuz tatmadan bilinmez. Tasavvufta öyledir, tatmadan bilinmez. Balı insanlara gösterirseniz kavanoz içinde, eğer tatmamışsa insan anlamaz. Parmaklamak lazım, tatmak lazım.
Ya ALLAH (c.c.) Dostunu ziyaret… Hazreti Mevlana’ya (k.s.) birgün birkaç kez Hacc yapan sofisi gelir. Hacca gitmek için müsaade isterler. Mübarek (k.s.) “Akşam gel” der. Sema halindedir, izin için gelen sofi gördüğü manzara karşısında hayretlere düşer. Mevlana’nın (k.s.) başında Kabe-i Muazzama dönüyor. Mübarek (k.s.) “Oğlum, Kabe bize geliyor, sen nereye gidiyorsun?” Haşa Hacca gidilmeyecek manası taşımaz. Tekkenin kıymeti bilinmeden Mekke’nin kıymeti bilinmez.
Öyle ALLAH (c.c.) Dostları var ki; 12 yıl da her iki adımda iki rekat namaz kılarak Mekke’ye vasıl olmadan, bir genç ile karşılaşır. O ALLAH (c.c.) Dostu devesini kayıp etmiştir. O gence sorar; “Devemi kayıp ettim, buralarda gördün mü?” O genç başını kaldırmadan falan yerde, falan ağacın altında der. O ALLAH (c.c.) Dostu düşünür ki o genç kendisini başından savmıştır, nasıl olsa o bölgeye gidiyorum, oraya da bakayım der. Oraya vardığında, devesini gencin söylediği yerde bulur. Hayretler içerisinde kalır. Tekrar gencin yanına gelir ve “Bana nasihat et ” der. O genç; ey falanca, geri dön, birkaç sene daha amel et, ondan sonra Hacca gel der. O ALLAH (c.c.) Dostu gencin nasihatını dinleyerek tekrar amele sarılır. Birkaç sene sonra Haccını eda eder… Kabe’yi ziyarette, Medine-i Münevvere’de manevi keşiflere mazhar olur.
Kardeşler! Büyük makamlara Büyüklerle gidilmeli… O zaman lezzet alınır. Büyük bulunmadan, büyük bilinmeden nasıl olur bilmem. Nasihatın, vasiyatın bulanı bul… Erene er… Tadandan tat… İtaat et, hikmet meyveleri topla…
Rabiyatül Adeviyye (k.s.) annemiz Hacca niyet eder. Hasan-ı Basri Hazretleri (k.s.) Mekke’dedir. Bakar ki Kabe-i Muazzama’nın ruhu ortada yok. Hayretler içerisinde kalır. Yola çıkar Kabe ile karşılaşır. Neredeydin der. ALLAH (c.c.) Erlerinden birisi bizi ziyarete geliyor, onu karşılamaya çıktım der.
Bir gün ALLAH (c.c.) Dostlarından bir tanesi Kabe’yi tavaf ederken, Kabe’nin çok öfkelendiğini görür. Hikmetini sorduğunda Kabe şöyle cevap verir. Öyle patlayacağım ki, buradaki halk darma duman olacak. Edebe dikkat etmiyorlar.
Hazreti Ömer (r.a.) Hacer’ül Esved’i öpmüş ve “Senin taş olduğunu biliyorum amma Rasulullah (sav) öptüğünü gördüm” demiş. Hazreti Ali (r.a.) arkasından; “Ya Emir-el Mü’minin! O taş değildir, O ALLAH (c.c.) tarafından cennetten inen, ruhlar alemindeyken ALLAH (c.c.) ile insanlar arasındaki akidi (sözleşmeyi) yutan melektir” demiştir.
Kardeşler! Hacı olmak güzeldir. Acı olmamak lazım.

