Azrâil kelimesi İbranice asıllıdır. Kur'an-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde bu şekliyle değil, doğrudan vazifesini anlatan anlamı ile ‘Melekü'l-mevt’ yani ölüm meleği diye geçmektedir.
Şöyle ki:
"(Rasûlüm) De ki: "Size vekil kılınmış olan ‘ölüm meleği’ canınızı alacak, sonra döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz" [Secde suresi, 32/11] buyrularak, Azrâil aleyhisselâmdan ‘Melekü’l-mevt (ölüm meleği) diye bahsedilmiştir.
Ancak eserlerde Azrâil tabiri açıktır. Azrâil denildiği zaman, onun ölüm meleği olduğunda kimsenin bir kuşkusu, tereddüdü olmaz. Kafa karıştırmanın gereği de faydası da yoktur. Dolayısiyle ‘Azrâil’ ismiyle de söylenebilir, ‘Melekü’l-mevt’sıfatıyla da… Bunun hiçbir mahzuru olmaz. Bu aynen, bir insanı ismi veya lakabıyla ya da yaptığı işle anmak, anlatmak gibidir.
Ölüm meleğinin adının "Azrâîl olduğuna dair tefsirlerde bilgi vardır. [Bkz. Kurtubî, el-Câmi' 14, 93; Âlûsî, Rûhu'l-Meânî, 21, 126; Taberî, Tefsir, 21, 541; Sabuni, İbn Kesîr, (Muhtasarı) 3, 73]
***
Azrail (a.s.) Cenâb-ı Hakk'ın emrindeki öteki melekler gibidir. Dört büyük melekten birisidir. O da diğerleri gibi yalnızca kendisine verilen emri yerine getirir… Eceli tamam olmuş kulların ruhlarını alıp Rabbine götürür. Onun emrinde de bir kısım melekler vardır. Bu melekler de kendilerine Allah Teâlâ tarafından ulaştırılan emirleri yerine getirirler, eceli gelenlerin ruhlarını kabzederler.
"O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit, (vazifeli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar vazifelerinde asla kusur etmezler (yapacakları işten hiç geri kalmazlar)." [En'âm suresi, 6/61]
***
Kur'an-ı Kerîm'de, meleklerin kâfirler ile mü’minlerin canlarını nasıl aldıkları da tasvir edilmektedir. Mesela kâfirlerin can verişleri anlatılırken şöyle buyrulmaktadır:
"Melekler, o kâfirlerin suratlarına ve sırtlarına (yüzlerine ve arkalarına) vura-vura ve ‘Tadın cehennem azabını’ (diye-diye) canlarını alırken görmeliydin!" [Enfal suresi, 8/50]
Mü’minlerin ruhlarını nazik ve yumuşak bir şekilde alan ‘Nâşitat’ meleklerinin, onların canlarını nasıl da tatlılıkla aldıkları ise şöyle ifade edilmektedir:
"Onlar (iman ve sâlih amel sahipleri) o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. ‘Selâm size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükâfatı olarak girin cennet'e...’ derler.” [Nahl suresi, 16/32]
***
İnsan ve hayvanın yaratılışları, mahiyet ve hususiyet itibarıyla farklı olduğundan, ölümleri de farklıdır.
İnsanların ruhunu ya bizzat Azrail aleyhisselâm ya da yardımcıları kabzederken, hayvanların ruhlarını vazifeli melekler değil, bizzat Cenâb-ı Hak alır.
İnsanlar içinde peygamberlere bizzat Azrail'in (a.s.) kendisi gelir ve bazen de geldiğini/geleceğini haber verir. Meselâ Hz. Âdem, Hz. Musa ve Rasûlullah Efendimiz'de (aleyhimüsselâmu ve alâ Nebiyyinâ hâssah) böyle olmuş… Hatta bir hadis-i şerifte ifade edildiği üzere, huzura girip ruhunu kabzetmesi için Efendimiz'den (s.a.v.) izin istemiştir. [el-Heysemî, Mecmeu'z-zevâid, 9, 35; İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, 2, 259]
Azrail'in aleyhisselâm bizzat gelmediği durumlarda ise, vefat edenin derecesine göre ruh, Azrail'in (a.s.) bir yardımcısı tarafından alınır. Ya da bizzat onun nezaretinde bir başka vazifeli melek tarafından kabzedilir.
Her insana ayrı bir meleğin gönderilmesi, tekrim (saygı gösterme, yüceltme) ve teşrif (şereflendirme) içindir... Her bir insanın ruhunu kabzetmek için müekkel bir melek vardır. Çünkü insan, mahlûkatın en şereflisi, en ekremi ve en mükemmelidir. Böyle olması ise, insanın kerametinin muktezasıdır/gereğidir.
İnsanın bir ferdi, diğer canlıların bir nev'inin bütün fertlerine muadil ve mukabil görülür. Evet, insan bir nevi iken, bütün türler hükmündedir ve her insan, kendi kaderiyle yaşar. Onun hususî bir defteri ve üç yüz seksen dört müekkel (vekil tayin edilmiş vazifeli) meleği bulunur.
İnsan, bütün mazhar olduğu değerlerin yanında, ebedi hayata namzet/aday ulvî bir ruh da taşıdığı için, önünde uzayıp giden bir sonsuz hayat adına ölmektedir. Bu hususî mahiyet ve mevkiine terettüp eden bir netice olarak, ruhu da bâhusus Azrail aleyhisselâm ya da onun nezaretinde müekkel bir melek tarafından kabzedilir.
***
Hayvanlar hakkında ise, yukarıda ifade edildiği gibi, basit ve umumî bir hüküm verilir ve onların ruhlarını Allah (c.c.) doğrudan kabzeder. Çünkü hayvanlar, insan gibi mükellef olmamanın dışında akıl, şuur, idrak ve ebedle alâkalı bir ruha da sahip değillerdir. Onlar, ahirette de ebedî bir hayat yaşamayacak… İlâhi adaletin icabı olarak muvakkaten / belirli bir süre haşrolsalar/diriltilip toplansalar bile, onlar için cennet ve cehennem bahis mevzuu olmayacaktır. Sadece, Ashab-ı Kehf'in Kıtmîr'i, Sâlih Peygamber'in devesi, Hz. Süleyman'ın (aleyhimüsselâm) Hüdhüd'ü ve Rasûlullah Efendimiz'in (s.a.v.) dayandığı hurma direği vs... gibi cennete girecekleri belirtilenler, orada kendi nevilerini/türlerini temsil edeceklerdir.
***
İnsanla hayvan arasındaki bu fark, şuna benzer:
Mesela bir ülkede emniyeti ihlâl ve ihtilâle teşebbüs edenlerden yüksek makam ve rütbe sahipleri, Divan-ı Harp'te yargılanıp idama mahkûm edilirken, rütbesiz asker kesiminin/alt tabakanın ise sadece silahları alınır, sıradan mahkemelerde yargılanırlar. Hayvanlar ve bitkiler için işte böyle basit ve umumî bir hüküm verilirken; insanlar şeref, makam-mevki, yükümlülük ve sorumlulukları dolayısiyle tek-tek muhâkeme edilip ceza ya da mükâfatlandırılacaklardır.
Bununla birlikte insan, cin, hayvan gibi canı olan bütün varlıkların ruhlarını, vazifeli ‘ölüm meleği’nin yani Azrâil aleyhisselâmın aldığı görüşü de vardır.
Cinler de insanlar gibi şuurlu, yükümlü ve sorumlu varlıklardır. Her biri her yaptığından mükafat veya ceza görecektir. Onların yerleri de, iman ve inkâr durumlarına göre ya Cennet ya Cehennemdir.
Hayvanlar ahirette birbirleriyle hesaplaştıktan sonra toprak olup, ‘hiçbir şey’ hükmünü alacaklardır. Hatta İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerine göre, kendilerine hiç tebliğ ulaşmamış olanlar da bu hükme tabidirler.