Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

azapların hikmeti.... (1 Kullanıcı)

FATMA-ZEHRA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
486
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
ÜSTTEN VE ALTTAN GELEN
AZAPLARIN HİKMETİ!

Sizin işlerinizi öylesine karıştırır ki, bu karışıklıktan sonra bir daha bir araya gelemezsiniz. Böylece O, sizi çeşitli fırkalar hâline getirir de artık bir daha tek bir fırka olamazsınız. Fırka fırka olduğunuz zaman da birbirinizle savaşırsınız. İşte 'Kiminize kiminizin hıncını tattırır.' kavl–i şerifinin mânası budur.
DÜNYA AZABININ
ÇEŞİTLERİ
(Habibim) de ki: O (ALLAHu Teâlâ) size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye ya da sizi fırkalar hâlinde (birbirinize düşürüp) karıştırarak kiminize kiminizin hıncını tattırmaya kadirdir. Bak! Anlasınlar diye âyetleri türlü türlü açıklıyoruz."(1)
ALLAHu Teâlâ bu âyet–i celilesinde kullarına değişik yollardan azabını ulaştırmaya kadir olduğunu beyan etmiştir. Azabın insanlara bazen üstlerinden, bazen de ayaklarının altından gönderilmesi hususunda iki görüş bulunmaktadır:
1–Lafzı hakikate hamletmek, yani âyet–i kerimeyi zahiren anlaşılan mânasına göre yorumlamak. Buna göre; korkutulan azapların mahiyeti hakkında ulemanın birkaç görüşü bulunmaktadır, bunlar:
a–Nuh Aleyhisselâm'ın kıssasında olduğu gibi üstlerinden yağan yağmur,
b–Üstten gelen "Sâ'ika" (yıldırım) nitekim Âd ve Semûd kavimleri böyle helâk olmuşlardır.
c–Korkunç bir gürültü; nitekim Semûd kavmini helâk eden azaplardan biri bu "Sayha" olduğu gibi, Şuayb Aleyhisselâm'ın kavmi olan Medyen ehli de bu korkunç sesle helâk olmuşlardır.
d–Uğultulu, kasıp kavuran, başlarına taşları savuran fırtına; nitekim Âd ve Lût kavimlerini helâk eden azaplardan biri de budur.
e–Üzerlerine taş yağdırılması; nitekim Lût Aleyhisselâm'ın kavminin memleketlerinin altı üstüne çevrildikten sonra, ayrıca ALLAHu Teâlâ üzerlerine taş yağdırmıştır. Ashab–ı Fîl (Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm'ın doğduğu sene Kâbe'yi yıkmak isteyen Ebrehe'nin fillerle donattığı ordu) da Ebabil kuşlarının üzerlerine attığı pişkin tuğladan yapılmış taşlarla helâk edilmişlerdir ki, bütün bu zikredilenler, üstten gelen azaba birer örnek mahiyetindedir.
f–Ayakların altından gelen azap "Hasf (yere batırılma) şekliyle vuku bulmuştur ki, Kârûn'un helâkı bu kabildendir.
g–"Racfe" (Zelzele), Şuayb ve Salih Aleyhimesselâm'ın kavimlerini helâk eden azaplardan biri de şiddetli depremdir.
h–Alttan gelen azap çeşitlerinden biri de yanardağların harekete geçmesidir. Nitekim bu yüzden bu dağların civarında bulunan birçok milletler helâk olmuştur.
ı–"İğrak"(boğma) azabı da alttan gelen helâk çeşitlerinden sayılmıştır ki, Firavun ve kavminin helâkı Kızıldeniz'de boğulmalarıyla gerçekleşmiştir.
k–Bu azapların yağmurun yağdırılmaması nedeniyle meydana gelen kuraklık şeklinde olduğu da söylenmiştir.
m–Üstlerinden gelen azap, kulların ellerinde olmayan nedenlerle meydana gelen semâvî hâdise (doğal afet)ler, ayaklarının altından gelen ise, kulların kendi yaptıkları olaylardır. Zira yer hepsinin ayaklarının altındadır.
Bu mânaların birçoğu Mücahid, İbn Cübeyr, Ebû Malik Ali b. İsa Rahimehumullah gibi büyük müfessirlerden nakledilmiştir.
Özetle; bu âyet–i celile, gökten inmesi ve yerden ortaya çıkması mümkün olan her türlü azabı içine alır. Çünkü âyet–i celilede geçen "azap" lafzı mübhem olduğundan, kendisiyle genel mâna kastedilmiştir. Dolayısıyla Kur'an–ı Kerim'in indiği devirde insanların bilmediği azap çeşitlerine de delalet etmektedir. Zira Ali RadıyALLAHu Anh'dan rivayet edilen bir hadisi şerifte beyan edildiği üzere "ALLAHu Teâlâ'nın kitabında sizden öncekilerin önemli kıssaları ve sizden sonrakilerin haberleri mevcuttur… Kur'an'ın acayiplikleri bitmez…"(2) buyrulmuştur.

MODERN ÇAĞIN
SAVAŞ ARAÇLARI DA
AZAP ARAÇLARIDIR
Bu âyet–i celilenin tefsiri evvelce beşerin bilmediği ve misli görülmemiş şekilde cereyan eden son devrin harpleri de açıkça zuhur etmiştir. Şöyle ki: ALLAHu Teâlâ, zamanımızda harbe giren ümmetler üzerine uçakların ve füze rampalarının attığı yakıcı ve yok edici madenlerden ve patlayıcı maddelerden derlenmiş tonlarca bombalar göndererek azap etmektedir.
O bombalar yüzlerce kilometre giderek kastedilen hedeflerine ulaşmakta, şehirleri ve köyleri harap ederek altını üstüne getirmektedir. O derece ki, bombaların yağdırdığı maddelerden ve meydana getirdiği ateşlerden dolayı görenler sanki onları etrafındakileri yutan bir yanardağ gibi zannetmektedir.
Yine böylece uzun menzilli topların üstten gönderdiği öldürücü maddelerin bir benzerini de insanlar yakın tarihe kadar bilmemekteydiler.
Alttan gelen yeni azaba misal olarak da, denizaltıların gönderdiği torpiller sebebiyle ne kadar büyük ve sağlam yapılı olsa da, isabet aldığı anda denizlerin dibine gömülen gemileri ve balıklara yem olan insanları söyleyebiliriz.
Dolayısıyla âyet–i celilede geçen "Üstünüzden ve ayaklarınızın altından size azap göndermeye ALLAHu Teâlâ kadirdir." ifade–i celilesinde azabın belli bir misalle tahsis edilmeyip umumî bırakılması, hem o dönemde bilinen hem de müstakbelde meydana çıkacak azap çeşitlerinin tümüne şamil olsun içindir.
Zira âyet–i celilenin iniş zamanında bu azapların bazısı gerçekleşmiş, bir kısmı ise sonradan tahakkuk etmiştir. Günümüzde hâlâ gerçekleşmeyip zamanını bekleyen azap türleri de mevcuttur ki bunları yaşayanlar görecektir.
Nitekim Sa'd b. Ebû Vakkas RadıyALLAHu Anh'dan rivayet edildiği üzere Resûlullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem'e bu âyet hakkında sorulduğunda o:
"Şüphesiz ki o (âyet–i celilede bahsedilen dört türlü azap, kıyamet gününden evvel) olacaktır, fakat bunların tevili (azapların vakti) henüz gelmemiştir." diye cevap buyurmuştur.(3)
"Sâvî" ve "Cemel" tefsirlerinde beyan edildiği üzere, âyet–i celiledeki dört azaptan son ikisi sahabe–i kiramın asrından itibaren vukua gelmeye başlamıştır. İlk ikisinin vukuu ise, ALLAHu Teâlâ'nın fazl–u keremi ile kıyamete yakın zamana kalmıştır.
Binaenaleyh âyet–i celiledeki azaplar kıyamete kadar meydana gelecek bütün azap çeşitlerine şamil kabul edilip hepsinden ALLAHu Teâlâ'ya sığınmaktır.

YETMİŞ İKİSİ ATEŞTE,
BİR FIRKASI CENNETTEDİR
2–Bu lafızlar mecazî mânaya da hamledilebilirler ki; İkrime RadıyALLAHu Anh'dan gelen bir rivayette, İbn Abbas RadıyALLAHu Anhuma "üstten gelen azabı" kötü yöneticilerden gelen baskı, "ayakların altından gelecek azabı" da "köleler ve ayak takımından gelecek olan sıkıntılar" olarak tefsir etmiştir.(4)
Âyet–i celilede geçen "Ya da sizi birbirinize katar da size birbirinizin hıncını tattırır" kavl–i şerifinde geçen "şiya" kelimesi "şî'a" kelimesinin cemisidir "Bir şey üzere birleşen ittifak eden her topluluğa "şî'a" denir.
Taberî, Kurtubî ve Fahrurrâzî gibi birtakım müfessirler bu cümle–i celile hakkında birkaç türlü mâna zikretmişlerdir.
2–İbn Abbas'dan nakledildiğine göre; "lebs" (karıştırma) fiili; ALLAHu Teâlâ'nın kullarını farklı görüşlere sahip kılarak birbirine düşürmesi" mânasındadır.
İmam Zeccac'ın bu âyet–i celilenin tefsirindeki; "Sizin işlerinizi öylesine karıştırır ki, bu karışıklıktan sonra bir daha bir araya gelemezsiniz. Böylece O, sizi çeşitli fırkalar hâline getirir de artık bir daha tek bir fırka olamazsınız. Fırka fırka olduğunuz zaman da birbirinizle savaşırsınız. İşte 'Kiminize kiminizin hıncını tattırır.' kavl–i şerifinin mânası budur." şeklindeki beyanı, İbn Abbas'ın sözünün izahı mahiyetindedir.
Nitekim Mâverdî tefsirinde "Size birbirinizin azabını tattırır." kavl–i şerifi "Farklı mezhep sahiplerinin birbirini tekfir etmesi" diye izah edilmiştir.
Muaviye b. Ebû Süfyan'dan rivayet edilen, "Dikkat! Sizden önce geçen kitap ehli (Yahudi ve Hıristiyanlar) yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Şüphesiz ki şu millet yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Yetmiş ikisi ateşte, bir fırkası cennettedir. O da (Ehlisünnet ve'l–) cemaattir."(5) hadis–i şerifi de, bu ümmet içerisinde itikat yönünden farklı fırkalar çıkacağına delâlet etmektedir. Ki, Resûlullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem'in gayba dair verdiği bu haber aynen tahakkuk etmiştir.
Nitekim İmam Şehristanî'ye ait "el–Milel ve'n–Nihal" isimli kıymetli eserde ve bu hususta yazılmış olan daha nice eserlerde bu fırkaların isimleri ve inançları tek tek tespit edilerek, hadis–i şerifte belirtilen sayıya ulaşılmıştır.
Tabi-î ki cumhurun görüşü üzere bütün bu mânaların neticesi olarak, âyet–i celilede geçen "Size birbirinizin azabını tattırır." cümle–i celilesi insanlar arasında çıkan katliamlar sebebiyle halkın birbirini kırması şeklinde yorumlanmıştır.
1–İmam Mücahid'in beyanına göre mâna:
"Sizin aranıza birtakım fitne ve ihtilaflar sokarak sizi birbirinizle savaştırır." demektir ki, bu iki mâna arasındaki fark, birincisi itikat farklılıkları nedeniyle çıkacak mezhep çatışmalarına işaret etmekte, ikincisi ise, aynı inançta olanlar arasında dahi dünya hırsı yüzünden meydana gelen kargaşalara temas etmektedir.
2–Mâverdî, tefsirinde buraya; "Size kendi adamlarınızı ve hizmetçilerinizi musallat eder, böylece onlar evvelki dostluklarından sonra size düşman olurlar." şeklinde diğer bir mâna verilmiştir ki, küçüklerin büyüklere musallat olması kabilinden olan bu azap, intikam çeşitlerinin en şiddetlilerindendir.

ÜMMETİM İÇİN
ÜÇ ŞEY TALEP
ETTİM
Âyet–i celilenin kimler hakkında indiği noktasına gelince, bu hususta Hasan Basrî, İbn Atiyye, Zâdü'l–Mesîr, Mâverdi ve Âlûsî tefsirlerinde üç görüş nakledilmiştir:
1–Bu âyet, namaz ehli müslümanlar hakkında inmiştir. Bu, İbn Abbas, Ebü'l–Âliye ve Kâtade'nin görüşleridir ki, onların bu görüşlerinin doğruluğuna delalet eden birçok hadis–i şerif ve rivayetler mevcuttur.
Ebû Musa el–Eş'arî'den rivayet edilen bir hadis–i şerifte Resûlullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem, "Ümmetimin yok olması, ta'n ve tâ'un (harpler, saldırılar ve veba gibi salgın hastalıklar) yüzünden olacaktır."(6) buyurmuş ve buyurduğu gibi de olmuştur.
Resûlullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem ile Bedir'de bulunmuş olan Habbab b. Erett RadıyALLAHu Anh şöyle demiştir: "Bir gece Resûlullah'ı gözledim. O bütün geceyi namazla geçirdi. İmsak vaktinin girmesi ile namazından selâm verince, "Ya ResûlALLAH! Anam babam sana feda olsun, bu gece öyle namaz kıldın ki, böyle kıldığını hiç görmemiştim." dedim. O da şöyle buyurdu:
"Evet! Şüphesiz ki bu, ümit ve korku namazıdır. (Bu namazda reddedilmesinden korkup kabul edilmesini umarak duada bulundum.) Ben (namazda) Aziz ve Celil olan ALLAH'tan ümmetim için üç şey talep ettim. ALLAH bunlardan ikisini verdi, birini vermedi.
Rabbim Tebareke ve Teâlâ'dan bizi, bizden önce geçen ümmetleri helâk ettiği (kıtlık, tûfan, maymun ve domuza dönüştürülme gibi ümmetin kökünü kazıyacak azaplar) ile helâk etmemesini istedim, bunu bana verdi.
Rabbim Azze ve Celle'den bizim üzerimize bizden gayrı düşmanı (kâfirleri) musallat etmemesini istedim, bunu da bana verdi.
Rabbim Tebareke ve Teâlâ'dan bizi çeşitli fırkalar hâline getir(ip birbirimizle muharebe ettir)memesini istedim, fakat bunu bana vermedi."(7)
Ali el–Kârî'nin beyanına göre; bu namaz, sevap ümidi ile azaptan korkma maksadını içinde toplayan bir namazdı. Diğer namazlarda ise, bu iki maksattan biri ağır basıyordu. Resûlullah'ın bu namazdaki gayesi, ümmeti için dua etmekti, bu dua sırasında kabul olunup olunmamasını nazarı dikkate alarak namazı uzattı.
(Devam Edecek)
Dipnotlar:
1– Enam, 65
2– Dârimî, Fezailü'l–Kur'an, 1, No: 3211, 2/893
3– Tirmizî, Tefsir, 7, No: 3066, 5/262; Ahmed b. Hanbel, Müsned No:1466, 1/361
4– İbn Ebû Hatim, No: 7408, 4/1311
5– Ebû Davud, Sünnet 1, No: 4597, 2/608; Tirmizî, İman 18, No: 2641, 5/26; İbn Mace, Fiten 17, No: 3992, 2/1322
6– Ahmed b. Hanbel, Müsned, No: 19764, 7/175
7– Ahmed b. Hanbel, Müsned, No: 21109, 21112, 7/449–450; Tirmizî, Fiten 14, No: 2175, 4/471; İbn Mace, Fiten 9, No: 3951, 2/1303

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt