Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK (2 Kullanıcı)

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

umeyye yazdı:
:(s.a kardeşim emeğine sağlık ALLAH razı olsun çok değerli bir paylaşım
okadar vurdum duymaz bir hal almışız ki iyiyide görsek kötüyüdr görsek güler hale gelmişiz:(:(:( A.E.O

ve aleyküm selam abim.. haklısınız, Allah sonumuzu hayreylesin inş. Allah sizden de razı olsun inş. teşekkür ederim. selametle kalın
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

SELAMUN ALEYKUM


RAHMAN RAZI OLSUN ELİNİZE SAGLIK COK GÜZEL KONU RABBİMİZ HER ŞEYİ LAYIKIYLA YAPMAYI NASP ETSİN BİZLEERE İNŞ SELAMETLE KALIN...
 

beynelmilel

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 May 2007
Mesajlar
411
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

:(Önceden çok güler az ağlardım şimdi az gülüp çok ağlıyorum...Çünkü ben öğrenmeye başladım bilmem gerekenleri ve yapmam gerekenleri...:(
 

cemil cemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2007
Mesajlar
304
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz Vefası

RE: Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz Vefası

Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz Vefası
190- Peygamber Efendimiz son derece vefekâr idi. Ashabını, akrabasını, ehl-i beytine bağlı olanları unutmaz, daima onları arar ve sorar, gönüllerini hoş tutardı. Bir defa Habeş Hükümdarı Necaşî tarafından Hazret-i Peygamber'in huzuruna elçiler gelmişti. Bunlara doğrudan doğruya kendisi hizmet etti. Ashabdan bazıları: "Ya Resûlallah! Biz hizmete yetişiriz." dediler. Şu cevabı verdi:

"Bunlar, Habeşiştana hicret etmiş olan ashabına yer göstermişler ve ikram etmişlerdi. Şimdi ben de bunlara hizmet etmek isterim."

Bazan saadetli evlerine hediye gelince: "Bunu falan hanımın evine götürün; çünkü o, Hatice'nin dostu idi, onu severdi," diye emreder, rahmetli zevcesinin hakkını gözetirdi.
Bir defa saadetli evlerine gelen bir hanımın hatırını tam bir iltifatla sormuş sonra buyurmuştu ki: "Bu hanım Hatice zamanında evimize gelir giderdi. Eski bağlara riayet etmek imandandır."

Hazret-i Peygamber'in Şefkat ve Merhameti
191- Peygamber Efendimiz, ümmeti hakkında son derece şefkatli ve merhametli idi. Ümmeti hakkında daima kolaylık tarafını seçerdi. Namazda iken bir çocuğun ağladığını işitse, ona acıyarak namazını hafifçe kılar, çocuğun sesini durdurmak isterdi. Hele hakdan kaçınanların hallerine pek acı duyar iyi hale kavuşmalarına dua ederdi. O büyük peygamberin, O kutsal varlığın merhameti yalnız insanlara değil, hayvanlara, ağaçlara, ekinlere de şamil idi.

Mu'te savaşında bulunacak olan İslâm ordusuna hitaben şu anlamda öğütler vermişti: "Yüce Allah'ın adına sığınarak onun ve sizin düşmanlarınızla savaşınız. Fakat gideceğiniz yerlerde dünyadan çekilmiş rahibler göreceksiniz. Onlara asla dokunmayınız. Kadınlar ile çocuklara şefkatle muamele ediniz, hurma ağaçlarını kesmeyiniz, evlerini yıkmayınız."

Hicretin onuncu yılı idi, muhterem oğlu Hazret-i İbrahim, henüz on altı aylık bir masum olduğu halde vefat etmiş, kızı Fatımetü'z-Zehra'dan başka evlâdı kalmamıştı. Bir gül goncası gibi açılmadan solan o masumun haline acıyarak ağlamış, mübarek gözlerinden şebnem gibi yaşlar dökülmüştü. Orada bulunan İbni Avf: "Ya Resûlallah! Sen de mi ağlıyorsun?" demekle Hazret-i Peygamber Efendimiz: "Gözümüz ağlar, kalbimiz mahzun olur. Fakat bizden Allah rızasına aykırı bir söz çıkmaz," diyerek ruhundaki yüksek duyguyu göstermiştir.

Sonuç: O Yüce Peyamber'in kutsal vücudu, bütün kâinat için bir İlâhî rahmet timsalidir. Bunun içindir ki. hakkında:
"Biz seni âlemlere bir rahmet olarak gönderdik," âyet-i kerîmesi nazil olmuştur.

Hazret-i Peygamber'in Güzel Geçinmesi
192- Peygamber Efendimiz, insanlarla geçinme hususunda da insanların en iyisi idi. Herkesle güzel görüşür, daima güler-yüzlü bulunurdu. Sohbet esnasında kimsenin sözünü kesmezdi. Ancak yersiz bir söz olması hali müstesna. Her kavmin büyüklerine daime ikram eder, onları kendi kabilelerinin reisliğine tayin buyururdu. Yapılan davetlere icabet eder, verilen hediyeleri kabul buyurur, karşılığında da hediyeler verirdi. Dine aykırı olmayan işlerde insanlara aykırı davranışta bulunmazdı. Hoşuna gitmeyen bir şey görünce, görmemezlikten gelirdi. Ancak günahı gerektiren şeylerde böyle davranmaz, işi düzeltirdi. Hele ashabı hakkında pek okşayıcı idi. Kendilerine rasgelince selâm verir, ellerini tutar ve müsafaha ederdi. İçlerinde görünmeyenleri araştırır, hasta olanları ziyarete gider ve gönüllerini hoşlandırırdı. Hatta ashabı ile bazen latifeler de yapardı. Bununla beraber şakalarında da birer gerçek parlardı. Hazret-i Enes diyor ki: "Ben Hazret-i Peygamber'e on sene hizmet ettim. Hiç bir gün bana darılarak Öf demedi. Yaptığım hiç bir şey için neden yaptın, yapmadığım bir şey için de neden yapmadın, diye buyurmadı."

Hazret-i Peygamber'in Yüksek Tevazuu
193- Peygamber Efendimiz, yaratıkların en şereflisidir. O kadar yüksek mertebesiyle beraber pek ziyade mütevazi idi. Fakirleri ve zayıfları daima okşar, misafirlerin altlarına kendi mübarek elbiselerini döşeyecek kadar ikramda bulunurdu. Bir meclise girince, nerede boş yer bulursa orada oturmak ister, bulunduğu meclislerde elbisesini toplu tutup etrafa yaymazdı. Bununla beraber bulunduğu meclislerde herkesden çok vakarını korurdu. Söze gerek görmedikçe susardı. Gülmek gerekince, tebessümle yetinirdi. Huzurlarında bulunanlar da son derece edebe riayet eder, başlarını aşağıya eğerlerdi. Konuşurken seslerini yükseltmezlerdi. Gülmeleri de tebessümü aşmazdı. Peygamber Efendimiz acizlere, yoksullara o kadar iltifat ve tevazu gösterdiği halde, kendileri ile görüşmelerde bulunduğu hükümdarlara karşı asla tezellül (küçülme) göstermez. Risalet makamının ulviyetini korumadan hiç bir zaman geri durmazdı. Kayserlere, Kisralara gönderdiği mektublarında daima mübarek ismini önce belirtir, "Allah'ın kulu ve Peygamber'i Muhammed tarafından Rum büyüğü Hirakl'e" şeklinde yazdırırdı. Kendilerini hiç çekinmeden İslâm dinine davet ederdi. Kabul etmedikleri takdirde, azaba uğrayacaklarını, saltanatlarının ellerinden çıkacağını kendilerine açıkça duyururdu.

Hazret-i Peygamber'in Pek Nezih Zühd ve Takvası
194- Peygamber Efendimiz, daima ibadetle meşgul olur, Allah'ın rızası için ümmetinin hidayet ve mutluluğuna çalışırdı. Hatta geceleri o kadar namaz kılardı ki, çokça ayakta durmaktan mübarek ayakları şişerdi. "Ya Resûlallah! Neden kendine bu kazar eziyet veriyorsun? Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamış değil mi?" diyenlere:

"Ben Rabbımın çok şükreden kulu olmayayım mı?" diye cevab verirdi. Peygamber Efendimiz, dünyada bulundukça bu yoldan asla ayrılmadı. Hayatları boyunca, Arab yarımadası fethedildi, Medine'ye her taraftan ganimet malları gelmeye başladı. Hükümdarlar tarafından kıymetli hediyeler gönderildi. Dünya olanca varlığı ile ona yüz gösterdi, fakat O Yüce Peygamber, bunların hiç birine önem vermedi. Bütün bunları, fakirlere, gazilere, müslümanların yükselmelerine harcardı. Bir gün kendisine bir kese altın gelmişti. Onu ashabına dağıtmıştı. Saadet evlerinde yalnız altı altın kalmıştı. Gece uyumadı, kalkıp bunları da dağıttı. "Şimdi rahat ettim" buyurdu. Hazret-i Aişe validemiz diyor ki: "Resûlullah dünyadan göç edişlerine kadar arka arkaya üç gün doyacak şekilde yemek yememişti. Halbuki isteseydi, Yüce Allah ona hatır ve hayale gelmedik nimetler verirdi. Bazan bir ay kadar, biz peygamber zevcelerinin evlerimizde yemek pişirmek için ocak yanmazdı. Yiyip içtiğimiz, yalnız hurma ile sudan ibaret olurdu. Bazan peygamberin haline acır, ağlardım. Bir gün: "Canım sana feda olsun, dünya dirliğinden yeterince kabul buyursan olmaz mı"


Buyurdular: "Ben nerede, dünya nerede! Kardeşlerim olan büyük peygamberler, bundan daha çetin hallere sabrettiler, öylece gidip Allah'a kavuştular. Yüce Allah da onlara büyük sevablar, makamlar verdi. Şimdi ben geniş bir geçime kavuşursam, Yüce Allah'dan utanırım. Benim derecemin onlarınkinden aşağı kalmasından sıkılırım, benim en özlediğim, o kardeşlerime kavuşmaktır."

Mukaddes ve şanı büyük peygamberimiz bu mübarek sözlerinden sonra dünyada ancak bir ay daha yaşamışlardı. Ahirete göç ettikleri zaman ailesine ne bir altın, ne bir deve veya bir koyun bırakmıştı. Geri bıraktığı şey, yalnız silâhları ile bindikleri katırdan ve gelirini bağışladığı ufak bir araziden ibaretti. İşte Hazret-i Peygamber Efendimiz bu kadar yüksek kalbe sahipti. Hak yolunda bu kadar samimi, bu kadar fedakârdı. O'nun yüksek maksadı, yalnız Allah'ına kulluk etmek, İslâm dinini yaymak, insanlan cehaletten kurtarmak, yeryüzünü insanlık ve medeniyet nurları içinde bırakmak idi.

Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz Başarıları
195- Hazret-i Peygamber Efendimiz, sahip olduğu yüksek vasıf ve tecelliler sayesinde yayılmasına muvaffak olduğu yüksek ve İlâhî din doğrultusunda hedef edindiği pek mukaddes gayeye erdi. Dünya tarihinde hiç kimseye nasib olmayan pek büyük başarılara kavuştu.

Evet... O yüce Peygamber, Hak Teâlâ'nın kitabını, beşeriyete maddî ve manevî mutluluk yollarını gösteren Kur'ân-ı Kerîm'i, o ebedî mucizeyi bütün insanlara tebliğ etti. Bütün hükümleri akla, hikmete, ihtiyaca uygun ve her asrın ihtiyacına fazlasıyle yetecek şeriatı, İslâmiyeti yaymağa muvaffak oldu. Kendisine uyan insanları gerçek hürriyete kavuşturdu. İnsanlar arasında bir eşitlik kurdu. İnsanlık bakımından, hukuk bakımından, Yüce Allah'a kulluk bakımından insanlar arasında fark olmadığını ilân ederek zorbaların burunlarını kırdı. Hazret-i Peygamberin manevî huzurunda yerlere kapanarak kullukta bulunmak şerefinden bütün insanların aynı şekilde faydalanmaları gerektiğini bildirdi. Gerçek münevverliğin tam bir tevazu ile hakka boyun eğmek ve ibadetten, fazilet ve nezahet dairesinde yaşamaktan, diğer insanlara karşı üstünlük iddiasında bulunmaksızın kulluk görevini herkesle beraber aynı şekilde yerine getirmeğe çalışmaktan ibaret olduğunu ilân etti. Ölümlü, maddî bilgilere ve servetlere güvenerek ona buna karşı cahilâane bir gurura uyanların, Yüce Allah'ın fakir ve zayıf kulları ile beraber bulunarak kulluk görevini aynı şekilde yerine getirmekten kaçınanların münevver değil, mana bakımından karanlıklar içinde kalmış zavallı kimseler olduğunu açıkladı. Ruhlarında kabiliyet olan bahtiyar kimseler, onun bu yüksek beyanatını takdir ettiler, onun mutluluk hayatına can attılar, mutluluğa erdiler.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

-Esmani- yazdı:
S.A


EĞER BENİM BİLDİĞİMİ BİLSEYDİNİZ AZ GÜLER ,ÇOK AĞLARDINIZ...

EFENDİMİZ SAV BU HADİSİ MİRAÇ DÖNÜŞÜ SÖYLEMİŞ VE KENDİSİNE ORADA ÜMMETİNDEN BİR KISIM KİŞİLERİN AKIBETİ GÖSTERİLMİŞTİ...
EFENDİMİZİN ÖMRÜ HAYATINCA ASLA KAHKAHA ATARAK GÜLMEDİĞİ AŞİKAR..
O BİZİM AKIBETİMİZİ GÖRDÜĞÜ İÇİN GÜLEMİYORDU...
O KISIM KİŞİLER ARASINDA BİZLERDE VARMIYDIK BU MUAMMA BELKİ AMA ŞU BOŞA GEÇEN HAYATIMIZI DİKKATE ALINCA CEVAP ÇOK UZAKLARDA OLMASA GEREK..



BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ ISPARTADA TEVKİFLİ İKEN DAİRESİNİN KARŞISINDA KIZ LİSESİNDEN BİR KISIM GENÇLERİN GÜLÜŞEREK RAKS ETTİKLERİNİ GÖRÜR..
VE O AN SANKİ MANA ALEMİNE AÇILMIŞCASINA O KİŞİLERİN 60 YIL SONRAKİ AKIBETİ KENDİSİNE AYAN OLUNUR...
DERKİ O KİŞİLERİN BÜYÜK KISMI ÖLMÜŞ VE HESAP VERMEKTEYDİ.KALAN AZ SAYIDA KİŞİ İSE ARTIK YAŞLANMIŞ ,ZİYADESİYLE ÇİRKİNLEŞMİŞ VE BİR KÖŞEDE HÜZÜNLE OTURMAKTAYDILAR...


AKIBET BELLİ O HALDE İSTİKAMET NEDEN ÇETREFİLLİ...

ve aleyküm selam abim.. Allah razı olsun inş. selametle kalın
 

hafiz mehmet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ocak 2007
Mesajlar
483
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

ablam yine güzel bi rpaylaşım olmuş rabbim razı olsun inşlallah selam ve dua ile
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

RECEB BOZKUS yazdı:
S.ALEYKÜM RABBİM RAZI OLSUN ELİNİZE EMEĞİNİZE SAĞLIK..ÇOK GÜZEL VE ÇOK UYARICI BİR PAYLAŞIMDI..GÖZYAŞLARIMIZI SADECE ALLAH KORKUSUNDAN DOLAYI AKITABİLEN KULLARDAN OLURUZ İNŞAALLAH..GÜLMEYE GELİNCE..GÜLMEMEK,GAFLETE DÜŞMEMEK İÇİN O KADAR ÇOK SEBEBİMİZ VARKİ ASLINDA..AMA İNSAN NİSYANDAN GELİYOR İŞTE.. UNUTUVERİYOR ACİZLİĞİNİ,FAKİRLİĞİNİ..ALEMLERİN RABBİ ALLAHA(C.C.)KUL OLABİLME DUASIYLA..ALLAHA EMANET OLUN..B)B)

ve aleyküm selam recep kardeşim, beğendiğinize çok sevindim.. çok güzel yorumlamışsınız. Allah razı olsun inş. Allaha emanet olun . selam ve dua ileB)B)B)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

koskun yazdı:
aliye_aliye yazdı:
İbn-i Ömer (r.anhümâ) şöyle anlatıyor:
Resûlüllah (s.a.v.) bir gün, oturup konuşan ve gülüşen bir topluluğa rastladı ve kendilerine selâm vererek, 'Arzuları yeneni çok hatırlayınız!' buyurdu. Onlar, 'Arzuları yenen nedir?' diye sorduklarında, 'Ölümdür!' cevabını aldılar.
Hasanı Basrî (k.s.) hazretleri, devamlı gülüp duran bir delikanlıya rastladı. Ona:
-Evlâdım Sırat köprüsünden geçtin mi? diye sordu. O da:
-Hayır, dedi.
-Cennette mi veya cehennemde mi olacağını biliyor musun? diye sordu. Yine:
-Hayır, cevabını aldı.
-Öyleyse niçin gülüyorsun? diye sordu.
İşte o andan sonra, bu delikanlının bir daha güldüğü görülmedi.
Âlimler, on çeşit ağlamanın olduğunu söylemişlerdir:
1. Sevinçten dolayı ağlamak,
2. Üzüntüden dolayı ağlamak,
3. Merhametten dolayı gözlerinden yaş gelmek,
4. İleride meydana gelecek korkulardan dolayı ağlamak,
5. Yalancıktan ağlamak. Cahiliye devrinde ölüler için tutulan ağıtçı kadınlar gibi. Bunlar, başkalarını ağlamaya teşvik ve tahrik etmek için yalancıktan ağlarlardı.
6. Ağlayanları görünce duygulanıp sebebini bilmeden ağlamak,
7. Sevgi ve hasretten dolayı ağlamak,
8. Katlanamayacağı acı ve elemden dolayı ağlamak,
9. Zayıflık ve güçsüzlükten dolayı ağlamak,
10. Münâfıklıktan dolayı ağlamak. Bu çeşit ağlama kalbin kaskatı olmasına rağmen, yalancıktan gözlerden yaş gelmesidir.
Kendisini ağlamak için zorlamaya gelince; bu da mezmûm ve memdûh olmak üzere iki çeşittir.
Zemmedilen, ayıplanan zoraki ağlama, gösteriş maksadıyla yapılan ağlamadır.
Medhedilen yani övülmeye lâyık olan zoraki ağlama ise, kalpleri yumuşatmak için yapılandır. Bu da ancak gecenin ortasında, Allahtan başka kimsenin görüp duymayacağı hususi bir mahalde olmalıdır.
Netice olarak deriz ki; âhireti isteyen kişi, az gülüp çok ağlamalı. Ölümle mutlaka karşılaşıp hesâba çekileceğini unutmamalıdır. Zira, 'Nice gülüşenler vardır ki, kefenleri kefencinin yanında hazırdır.'
_________________

s.a.
az gülmek , az uyumak , az yemek , az ama öz konuşmak ...
allah cc inşallah bunları bizlere nasip ederde nefsimizi yeneriz ...

a.e.o. ...

ve aleyküm selam kardeşim. amin inş. .Allah razı olsun.. selametle kalın
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

ADALETIMAHZA yazdı:

az gülmek , az uyumak , az yemek , az ama öz konuşmak ...
allah cc inşallah bunları bizlere nasip ederde nefsimizi yeneriz ...

S.A.KOSKUN KARDEŞE KATILIYORUM.ALLAH RAZI OLSUN ALİYECİM.BİZE HATIRLATTIN.A.E.O.

ve aleyküm selam ablam. Allah razı olsun inş. selametle
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

m_muaz yazdı:
SELAMUN ALEYKUM


RAHMAN RAZI OLSUN ELİNİZE SAGLIK COK GÜZEL KONU RABBİMİZ HER ŞEYİ LAYIKIYLA YAPMAYI NASP ETSİN BİZLEERE İNŞ SELAMETLE KALIN...

ve aleyküm selam.. beğendiğinize sevindim, Allah razı olsun inş. duanıza amin.. Allaha emanet olun. selametle inş
 

arikurinshika

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Kas 2006
Mesajlar
79
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

selamunaleyküm gercekten çok güzel bir paylaşım olmuş,Allah razı olsun,Rabbim cümlemize O'nun için göz yaşı dökebilmeyi nasip etsin.Allah'A emanet olun...
 

zeynur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
518
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

allah RAZI OLSUN ÇOK GÜZELDİB)
 

mihrisah

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Haz 2007
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

ALLAH RAZI OLSUN.AZ GÜLMEK CİDDİYETİ KORUMAK.SAYGIN OLMAK B)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

cemil cemil yazdı:
Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz Vefası
190- Peygamber Efendimiz son derece vefekâr idi. Ashabını, akrabasını, ehl-i beytine bağlı olanları unutmaz, daima onları arar ve sorar, gönüllerini hoş tutardı. Bir defa Habeş Hükümdarı Necaşî tarafından Hazret-i Peygamber'in huzuruna elçiler gelmişti. Bunlara doğrudan doğruya kendisi hizmet etti. Ashabdan bazıları: "Ya Resûlallah! Biz hizmete yetişiriz." dediler. Şu cevabı verdi:

"Bunlar, Habeşiştana hicret etmiş olan ashabına yer göstermişler ve ikram etmişlerdi. Şimdi ben de bunlara hizmet etmek isterim."

Bazan saadetli evlerine hediye gelince: "Bunu falan hanımın evine götürün; çünkü o, Hatice'nin dostu idi, onu severdi," diye emreder, rahmetli zevcesinin hakkını gözetirdi.
Bir defa saadetli evlerine gelen bir hanımın hatırını tam bir iltifatla sormuş sonra buyurmuştu ki: "Bu hanım Hatice zamanında evimize gelir giderdi. Eski bağlara riayet etmek imandandır."

Hazret-i Peygamber'in Şefkat ve Merhameti
191- Peygamber Efendimiz, ümmeti hakkında son derece şefkatli ve merhametli idi. Ümmeti hakkında daima kolaylık tarafını seçerdi. Namazda iken bir çocuğun ağladığını işitse, ona acıyarak namazını hafifçe kılar, çocuğun sesini durdurmak isterdi. Hele hakdan kaçınanların hallerine pek acı duyar iyi hale kavuşmalarına dua ederdi. O büyük peygamberin, O kutsal varlığın merhameti yalnız insanlara değil, hayvanlara, ağaçlara, ekinlere de şamil idi.

Mu'te savaşında bulunacak olan İslâm ordusuna hitaben şu anlamda öğütler vermişti: "Yüce Allah'ın adına sığınarak onun ve sizin düşmanlarınızla savaşınız. Fakat gideceğiniz yerlerde dünyadan çekilmiş rahibler göreceksiniz. Onlara asla dokunmayınız. Kadınlar ile çocuklara şefkatle muamele ediniz, hurma ağaçlarını kesmeyiniz, evlerini yıkmayınız."

Hicretin onuncu yılı idi, muhterem oğlu Hazret-i İbrahim, henüz on altı aylık bir masum olduğu halde vefat etmiş, kızı Fatımetü'z-Zehra'dan başka evlâdı kalmamıştı. Bir gül goncası gibi açılmadan solan o masumun haline acıyarak ağlamış, mübarek gözlerinden şebnem gibi yaşlar dökülmüştü. Orada bulunan İbni Avf: "Ya Resûlallah! Sen de mi ağlıyorsun?" demekle Hazret-i Peygamber Efendimiz: "Gözümüz ağlar, kalbimiz mahzun olur. Fakat bizden Allah rızasına aykırı bir söz çıkmaz," diyerek ruhundaki yüksek duyguyu göstermiştir.

Sonuç: O Yüce Peyamber'in kutsal vücudu, bütün kâinat için bir İlâhî rahmet timsalidir. Bunun içindir ki. hakkında:
"Biz seni âlemlere bir rahmet olarak gönderdik," âyet-i kerîmesi nazil olmuştur.

Hazret-i Peygamber'in Güzel Geçinmesi
192- Peygamber Efendimiz, insanlarla geçinme hususunda da insanların en iyisi idi. Herkesle güzel görüşür, daima güler-yüzlü bulunurdu. Sohbet esnasında kimsenin sözünü kesmezdi. Ancak yersiz bir söz olması hali müstesna. Her kavmin büyüklerine daime ikram eder, onları kendi kabilelerinin reisliğine tayin buyururdu. Yapılan davetlere icabet eder, verilen hediyeleri kabul buyurur, karşılığında da hediyeler verirdi. Dine aykırı olmayan işlerde insanlara aykırı davranışta bulunmazdı. Hoşuna gitmeyen bir şey görünce, görmemezlikten gelirdi. Ancak günahı gerektiren şeylerde böyle davranmaz, işi düzeltirdi. Hele ashabı hakkında pek okşayıcı idi. Kendilerine rasgelince selâm verir, ellerini tutar ve müsafaha ederdi. İçlerinde görünmeyenleri araştırır, hasta olanları ziyarete gider ve gönüllerini hoşlandırırdı. Hatta ashabı ile bazen latifeler de yapardı. Bununla beraber şakalarında da birer gerçek parlardı. Hazret-i Enes diyor ki: "Ben Hazret-i Peygamber'e on sene hizmet ettim. Hiç bir gün bana darılarak Öf demedi. Yaptığım hiç bir şey için neden yaptın, yapmadığım bir şey için de neden yapmadın, diye buyurmadı."

Hazret-i Peygamber'in Yüksek Tevazuu
193- Peygamber Efendimiz, yaratıkların en şereflisidir. O kadar yüksek mertebesiyle beraber pek ziyade mütevazi idi. Fakirleri ve zayıfları daima okşar, misafirlerin altlarına kendi mübarek elbiselerini döşeyecek kadar ikramda bulunurdu. Bir meclise girince, nerede boş yer bulursa orada oturmak ister, bulunduğu meclislerde elbisesini toplu tutup etrafa yaymazdı. Bununla beraber bulunduğu meclislerde herkesden çok vakarını korurdu. Söze gerek görmedikçe susardı. Gülmek gerekince, tebessümle yetinirdi. Huzurlarında bulunanlar da son derece edebe riayet eder, başlarını aşağıya eğerlerdi. Konuşurken seslerini yükseltmezlerdi. Gülmeleri de tebessümü aşmazdı. Peygamber Efendimiz acizlere, yoksullara o kadar iltifat ve tevazu gösterdiği halde, kendileri ile görüşmelerde bulunduğu hükümdarlara karşı asla tezellül (küçülme) göstermez. Risalet makamının ulviyetini korumadan hiç bir zaman geri durmazdı. Kayserlere, Kisralara gönderdiği mektublarında daima mübarek ismini önce belirtir, "Allah'ın kulu ve Peygamber'i Muhammed tarafından Rum büyüğü Hirakl'e" şeklinde yazdırırdı. Kendilerini hiç çekinmeden İslâm dinine davet ederdi. Kabul etmedikleri takdirde, azaba uğrayacaklarını, saltanatlarının ellerinden çıkacağını kendilerine açıkça duyururdu.

Hazret-i Peygamber'in Pek Nezih Zühd ve Takvası
194- Peygamber Efendimiz, daima ibadetle meşgul olur, Allah'ın rızası için ümmetinin hidayet ve mutluluğuna çalışırdı. Hatta geceleri o kadar namaz kılardı ki, çokça ayakta durmaktan mübarek ayakları şişerdi. "Ya Resûlallah! Neden kendine bu kazar eziyet veriyorsun? Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamış değil mi?" diyenlere:

"Ben Rabbımın çok şükreden kulu olmayayım mı?" diye cevab verirdi. Peygamber Efendimiz, dünyada bulundukça bu yoldan asla ayrılmadı. Hayatları boyunca, Arab yarımadası fethedildi, Medine'ye her taraftan ganimet malları gelmeye başladı. Hükümdarlar tarafından kıymetli hediyeler gönderildi. Dünya olanca varlığı ile ona yüz gösterdi, fakat O Yüce Peygamber, bunların hiç birine önem vermedi. Bütün bunları, fakirlere, gazilere, müslümanların yükselmelerine harcardı. Bir gün kendisine bir kese altın gelmişti. Onu ashabına dağıtmıştı. Saadet evlerinde yalnız altı altın kalmıştı. Gece uyumadı, kalkıp bunları da dağıttı. "Şimdi rahat ettim" buyurdu. Hazret-i Aişe validemiz diyor ki: "Resûlullah dünyadan göç edişlerine kadar arka arkaya üç gün doyacak şekilde yemek yememişti. Halbuki isteseydi, Yüce Allah ona hatır ve hayale gelmedik nimetler verirdi. Bazan bir ay kadar, biz peygamber zevcelerinin evlerimizde yemek pişirmek için ocak yanmazdı. Yiyip içtiğimiz, yalnız hurma ile sudan ibaret olurdu. Bazan peygamberin haline acır, ağlardım. Bir gün: "Canım sana feda olsun, dünya dirliğinden yeterince kabul buyursan olmaz mı"


Buyurdular: "Ben nerede, dünya nerede! Kardeşlerim olan büyük peygamberler, bundan daha çetin hallere sabrettiler, öylece gidip Allah'a kavuştular. Yüce Allah da onlara büyük sevablar, makamlar verdi. Şimdi ben geniş bir geçime kavuşursam, Yüce Allah'dan utanırım. Benim derecemin onlarınkinden aşağı kalmasından sıkılırım, benim en özlediğim, o kardeşlerime kavuşmaktır."

Mukaddes ve şanı büyük peygamberimiz bu mübarek sözlerinden sonra dünyada ancak bir ay daha yaşamışlardı. Ahirete göç ettikleri zaman ailesine ne bir altın, ne bir deve veya bir koyun bırakmıştı. Geri bıraktığı şey, yalnız silâhları ile bindikleri katırdan ve gelirini bağışladığı ufak bir araziden ibaretti. İşte Hazret-i Peygamber Efendimiz bu kadar yüksek kalbe sahipti. Hak yolunda bu kadar samimi, bu kadar fedakârdı. O'nun yüksek maksadı, yalnız Allah'ına kulluk etmek, İslâm dinini yaymak, insanlan cehaletten kurtarmak, yeryüzünü insanlık ve medeniyet nurları içinde bırakmak idi.

Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz Başarıları
195- Hazret-i Peygamber Efendimiz, sahip olduğu yüksek vasıf ve tecelliler sayesinde yayılmasına muvaffak olduğu yüksek ve İlâhî din doğrultusunda hedef edindiği pek mukaddes gayeye erdi. Dünya tarihinde hiç kimseye nasib olmayan pek büyük başarılara kavuştu.

Evet... O yüce Peygamber, Hak Teâlâ'nın kitabını, beşeriyete maddî ve manevî mutluluk yollarını gösteren Kur'ân-ı Kerîm'i, o ebedî mucizeyi bütün insanlara tebliğ etti. Bütün hükümleri akla, hikmete, ihtiyaca uygun ve her asrın ihtiyacına fazlasıyle yetecek şeriatı, İslâmiyeti yaymağa muvaffak oldu. Kendisine uyan insanları gerçek hürriyete kavuşturdu. İnsanlar arasında bir eşitlik kurdu. İnsanlık bakımından, hukuk bakımından, Yüce Allah'a kulluk bakımından insanlar arasında fark olmadığını ilân ederek zorbaların burunlarını kırdı. Hazret-i Peygamberin manevî huzurunda yerlere kapanarak kullukta bulunmak şerefinden bütün insanların aynı şekilde faydalanmaları gerektiğini bildirdi. Gerçek münevverliğin tam bir tevazu ile hakka boyun eğmek ve ibadetten, fazilet ve nezahet dairesinde yaşamaktan, diğer insanlara karşı üstünlük iddiasında bulunmaksızın kulluk görevini herkesle beraber aynı şekilde yerine getirmeğe çalışmaktan ibaret olduğunu ilân etti. Ölümlü, maddî bilgilere ve servetlere güvenerek ona buna karşı cahilâane bir gurura uyanların, Yüce Allah'ın fakir ve zayıf kulları ile beraber bulunarak kulluk görevini aynı şekilde yerine getirmekten kaçınanların münevver değil, mana bakımından karanlıklar içinde kalmış zavallı kimseler olduğunu açıkladı. Ruhlarında kabiliyet olan bahtiyar kimseler, onun bu yüksek beyanatını takdir ettiler, onun mutluluk hayatına can attılar, mutluluğa erdiler.

değerli katkınız için Allah razı olsun kardeşim.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: AZ GÜLMEK, ÇOK AĞLAMAK

arikurinshika yazdı:
selamunaleyküm gercekten çok güzel bir paylaşım olmuş,Allah razı olsun,Rabbim cümlemize O'nun için göz yaşı dökebilmeyi nasip etsin.Allah'A emanet olun...

ve aleyküm selam kardeşim.. amin inşallah.. Allah razı olsun. selametle kalın..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt