Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ayetlerle EHL-İ BEYT (a.s.) (1 Kullanıcı)

mirzehan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Tem 2009
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Ayetlerde Ehli Beyt
“Sizin Veliniz (dostunuz) Ancak Allahtır, Resulüdür, İman edenler ve rükü halinde zekat verenlerdir” (Maide-55)
Bu ayette Hz.Ali(as) hakkında indirilmiştir.
“Sizden Tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum. İstediğim ancak yakınlarıma (Ehl-i Beyt’ime) sevgidir.” (Şura-23)
Açıkça görüldüğü gibi Ehl-i Beyt’i sevmek Allah’ın emridir.
“ALLAH SİZ, EHL-İ BEYT’TEN BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİ KALDIRMAYI İRADE ETTİ VE SİZLERİ TERTEMİZ KILDI.”(Ahzab-33)
Yüce Allah(cc) bu ayette Ehl-i Beyt’in her türlü pislikten, günahtan arıtılmış olduğunu onların günahlarının olmayacağını bildiriyor. Sözkonusu temizlik fıtrati ve yaratılıştan gelen bir temizliktir.
“Artık sana gelen bunca İlimden sonra, onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalancıların üzerine kılalım.” (Al-i İmran-61)
Hadislerde Ehli Beyt
Resul-u Ekrem (sav) buyuruyorki:
a) Ehl-i Beyt’in (as) Fazilet ve Üstünlüğü:
1-“Biz nübüvvet ağacının meyvesi ve risalet madeninin Ehl-i Bey’iyiz; mahlukat içerisinde benden başka Ehl-i Beyt’imden üstün olan birisi yoktur.”
2-“Şüphesiz Allah-u Teala, bütün fazilet, şeref, cömertlik, cesaret, ilim ve hilmi bende ve Ehl-i Beyt’imde toplamıştır; ve muhakkak ahiret bizim içindir, dünya da sizin için.”
3-“Hiçbir kimse biz Ehl-i Beyt’e kıyas edilemez.”
 

mirzehan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Tem 2009
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
b) Ehl-i Beyt’in (as) Çizgisi ve Yolu:
4-“Ey İnsanlar! Hiç şüphesiz fazilet, şeref ve üstünlük Allah’ın Resulü’ne ve onun zürriyetine (Ehl-i Beyt’ine) aittir; öyleyse batıl (yollar-görüşler-şahıslar) sizi alıp kendisiyle götürmesin.”
 

mirzehan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Tem 2009
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
c) Ehl-i Beyt’in (as) Ümmet Arasındaki Konumu:
5-“Benim Ehl-i Beyt’im, Nuh’un gemisi gibidir; kim ona binerse kurtulur ve kim ondan geri kalırsa boğulur; ve (yine) Ehl-i Beyt’im sizin (müslümanların) aranızda, Beni İsrail (kavminin) “Hıtta” kapısı gibidir; kim o kapıdan girerse bağışlanır.”
6-“Yıldızlar (denizlerde yolunu kaybedenlerin) boğulmaktan emanda kalmalarına (kurtulmalarına) vesiledir; benim Ehl-i Beyt’im ise ümmetimin ihtilaftan emanda kalmalarına vesiledir. Bu yüzden Arap’tan bir kabile onlarla muhalefet ederse ihtilafa düşer ve şeytanın hizbinde yer alır.”
7-“Benim Ehl-i Beyt’imi kendi aranızda, vücuttaki baş ve baştaki iki göz gibi kabul edin. (Tabiatıyla) Baş, gözler olmadan yolunu bulamaz.”
 

mirzehan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Tem 2009
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
d) Ehl-i Beyt’in (as) İlim ve Hikmeti:
8-Resul-u Ekrem (sav) Kur’an ve Ehl-i Beyt’ine işaret ederek:
“O ikisinden öne geçmeyin, yoksa helak olursunuz; onlardan geriye de kalmayın, yoksa helak olursunuz. Onlara (Ehl-i Beyt’e) bir şey öğretmeğe kalkışmayın; zira onlar sizden daha bilgilidirler.”
e) Ehl-i Beyt (as) İmamları:
9-“Benden sonra hepsi Kureyş’ten olan on iki halife olacaktır.” (Cabir ibn-i Semure diyor)

10- Cabir ibn-i Abdullah-ı Ensari, Resul-u Ekrem’den şöyle naklediyor:
“Ey Cabir, benim vasilerim ve benden sonra müslümanların İmamları; önce Ali’dir, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali ibn-i Hüseyin, sonra “Bakır” olarak meşhur olacak Muhammed ibn-i Ali; -ey Cabir, sen onu (İmam Bakır’ı) göreceksin, onunla karşılaştığın vakit benim selamımı kendisine söyle- sonra Cafer ibn-i Muhammed, sonra Musa ibn-i Cafer, sonra Ali ibn-i Musa, sonra Muhammed ibn-i Ali, sonra Ali ibn-i Muhammed, sonra Hasan ibn-i Ali, sonra da Kaim (Mehdi)’dir. O, hasan ibn-i Ali’nin oğludur. Allah onun eliyle yeryüzünün doğusu ve batısını fetheder. O, kendi dostlarına o kadar gizli kalır ki, artık Allah’ın, kalplerini iman ile imtihan ettiği kimselerden başkası onun imametine inanmakta sabit kalmaz.”
 

mirzehan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Tem 2009
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
f) Ehl-i Beyt’i (as) Tanımak:
11-“ Biz Ehl-i Beyt’i sevmeye önem verin. Zira hiç şüphesiz, bizi sevdiği halde ölen birisi bizim şefaatimiz ile cennete girecektir. Canım elende olan’a (Allah’a) andolsun ki, bizim (Ehl-i Beyt’in) hakkımızı tanımadan, hiçbir kula, yaptığı amel fayda vermez.”
g) Ehl-i Beyt’i (as) Sevmek:
12- İbn-i Abbas’tan şöyle nakledilmiştir:
“Ey peygamber, de ki: Ben onun (risaletin tebliği) karşılığı olarak, sizden yakınlarımı sevmekten başka hiçbir ücret ve mükafat istemiyorum.” Ayeti nazil olduğu vakit, müslümanlar: “Ey Allah’ın Resulü, sevgileri bize vacip olan akrabaların kimlerdir?” diye sorduklarında: “Ali, Fatıma ve iki çocukları (Hasan ve Hüseyin) dır.” buyurdu.”
13-“Her şeyin bir esası vardır; dinin esası da biz Ehl-i Beyt’i sevmektir.”
14-“Bilin ki, kim Al-i Muhammed’in (Peygamber’in Ehl-i Beyti’nin) sevgisi üzere ölürse, şehid olarak ölmüştür; kim Al-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, (günahları) bağışlanmış halde ölmüştür; Al-i Muhammed’in sevgisi üzere ölen tevbe etmiş şekilde ölmüştür; Al-i Muhammed’in sevgisi üzere ölen, İmanı kamilleşen bir Mü’min olarak ölmüştür; Al-i Muhammed’in sevgisi üzere ölen kimseyi, (önce) ölüm meleği, sonra da Münker ve Nekir cennet ile müjdeler; Al-i Muhammed’in sevgisi üzere ölen kimse, bir gelinin kocasının evine uğurlandığı gibi cennete doğru uğurlanır; Al-i Muhammed’in sevgisi üzere ölen kimse için kabrinde cennete doğru iki kapı açılır; kim Al-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, Allah onun kabrini rahmet meleklerinin ziyaret yeri yapar; Al-i Muhammed’in sevgisi üzere ölen kimse, (Resulullah’ın) sünneti ve (hak) cemaatının çizgisinde ölmüştür; kim Al-i Muhammed’in buğzu ve düşmanlığı üzere ölürse, kıyamet günü alnına “Allah’ın rahmetinden umudu kesilmiştir” diye yazılı olarak mahşur olur; Al-i Muhammed’in buğzu ve düşmanlığı üzere ölen bir kimse kafir olarak ölmüştür; Al-i Muhammed’in buğzu ve düşmanlığı üzere ölen kimse hiçbir zaman cennet kokusunu almıyacaktır.”
h) Ehl-i Beyt’e (as) İtaat Etmek Ve Onların Çizgisinde Yürümek
15-“Kim kurtuluş gemisine binmeyi, güvenilir bir kulptan tutmayı ve sağlam bir ipe sarılmayı severse, Ali’yi sevsin; onun düşmanıyla düşman olsun; ve onun evladından olan hidayet imamlarına uysun; zira onlar benim halifelerim ve vasilerim ve benden sonra Allah’ın yarattıklarına olan hüccetleri, ümmetimin efendileri ve takvalıları cennete rehberlik eden kimselerdir. Onların hizbi, benim hizbim ve benim hizbim Hizbullah’tır. Onların düşmanlarının hizbi ise, Hizbuşşeytan’dır.”
i) Peygamber’e (sav) Ve Ehl-i Beyt’ine (as) Salavat Getirmek
16-“Bana kesik salavat getirmeyin.” Kesik salavat nedir? dediler. Buyurdu: “Allahumme Salli ala Muhammed” deyip durmanız. (Kesik ve sonuçsuz salavat olur) Salavatı şöyle söyleyin: “Allahumme Salli ala Muhammed’in ve ala Al-i Muhammed (Ey Allah! Muhammed’e ve Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine rahmed eyle).”
17-“Kim bir namaz kılar ve onda (namazında) bana ve Ehl-i Beyt’ime salavat getirmezse, o namaz ondan kabul olmaz.”
 

mirzehan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Tem 2009
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
j) Ehl-i Beyt’i (as) Ziyaret Etmek
18-“Kim beni vefatımdan sonra ziyaret ederse, hayatımda ziyaret etmiş gibi olur. Kim Fatıma’yı ziyaret ederse, sanki beni ziyaret etmiştir. Kim Ali’yi ziyaret ederse, aynı Fatıma’yı ziyaret etmiş gibi olar. Kim Hasan ve Hüseyn’i ziyaret ederse, Ali’yi ziyaret etmiş gibi olur ve kim o ikisinin zürriyetini ziyaret ederse, aynı o ikisini ziyaret etmiş gibi olur.”
k) Ehl-i Beyt’e (as) Tevessül Etmek
19-“Biz kurtuluş gemisiyiz; kum bu gemiye binerse, kurtulur ve kim ondan uzaklaşırsa helak olur. O halde kimin Allah’tan bir haceti, isteği olursa, onu biz Ehl-i Beyt’e tevessül ederek (bizi vasıta kılarak) dilesin.”
20-İbni Abbas şöyle diyor:
“Ben Resulullah’a (sav) Hz.Adem’in, Rabb’inden öğrenip onlarla tevbe ettiği kelimelerin ne olduğunu sorunca buyurdu: “O şöyle yalvardı Rabb’ine: “Muhammed’in, Ali’nin, Fatıma’nın, Hasan ve Hüseyn’in hakkına benim tevbemi kabul eyle.” Böylece (Allah’da)onun tevbesini kabul etti.”
Peygamberimiz Buyuruyorki;
“Ya Ali, SEN BANA İLK İMAN EDENSİN. SEN MUSA’YA HARUN NE MENZİLDEYSE, BANA O MENZİLDESİN. ANCAK BENDEN SONRA PEYGAMBER YOK, SEN DÜNYA’DA DA BENİM KARDEŞİMSİN AHİRET’TE DE BENİM KARDEŞİMSİN.”(Ebu Abdullah Buhari-i, Mağazi kitabı, c.3, s.54; Müslim Bin-i Haccac, Sahih-i Müslim Kitabı, s.236-237; İmam Ahmet bin-i Hanbeli, Müsned, c.1, s.98-118-119; Celaed-dini Suyuti “Tarih-il Hülefa”, s.65; İmam-ı Fahri Razi “Mefatihül Gayb” kitabında)
“GERÇEKTEN BU BENİM KARDEŞİM VE BENDEN SONRA VASİM VE HALİFEMDİR, ONUN SÖZLERİNİ DİNLEYİN VE ONA İTAAT EDİN.” (Tarih-i Taberi, c.1, s.329; Tarih’i İbn’i Kesir, c.2, s.62; Tefsir’ul Gazin, Alauddin şafii, c.3, s.371)
Resulullah(sav), peygamberlik görevinin henüz başlangıcında vuku bulan hadisleri yazdıklarında bu hadiside yazmışlar ve ona Resulullah(sav)’ın mucizelerinden saymışlardır.
 

mirzehan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Tem 2009
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Mübahele Olayı
Artık sana gelen bunca İlimden sonra, onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalancıların üzerine kılalım.” (Al-i İmran-61)
Mübahele Nedir?
Mübahele “behl” veya “bohl” kökünden olup serbest bırakmak ve bir şeyin kayıt ve bağını kaldırmak anlamındadır; dolayısıyla kendi haline bırakılan, yavrusunu serbestçe emzirmesine müsaade edilen ve memeleri torbaya bırakılmayan hayvana “bahil” (serbest bırakılmış) diyorlar ve duada ise aynı kökte olan “ibtihal” kelimesi yalvarış ve işi Allah Teala’ya bırakmak anlamında kullanılmaktadır.
Ancak bazen bu kelimenin helak olma, lanetleme ve Allah’ın rahmetinden uzaklaşma anlamlarında da kullanıldığını görüyoruz. Bunun sebebi ise kulu kendi haline bırakmayı bu sonuçlar izlediği içindir.
Mezkur ayette geçen “İbtihal” kelimesinin anlamı ise, önemli dini bir mesele hakkında birbirinin sözünü kabul etmeyen iki kişi bir yerde toplanarak Allah-u Teala’ya yakınmaları ve O’ndan yalancıyı rezil etmesini ve cezalandırmasını istemeleri şeklinde birbirlerini lanetlemesidir.
Necran Hristiyanlarını İslam’a Davet
Resulullah (sav) Medine’de olduğu yıllarda dünyanın dört bir yanındaki devlet başkanlarına ve dini merkezlere adamlar gönderip, mektuplar yazarak insanları İslam’a davet ediyordu. Hicaz ve Yemen sınırlarında yer alan Necran’a da elçi göndererek onları İslam’a davet etti. Necran, Arap yarımadasında bulunan tek hristiyan bölgeydi, bazı sebeplerden dolayı putperestliği bırakarak hristiyan olmuşlardı. Resulullah(sav) onların piskoposu “Ebu Haris”’e şu anlamda bir mektup yazarak onları İslam’a davet etti:
“İbrahim, İshak ve Yakub’un Rablerinin adıyla. Allah’ın resulü Muhammed’den Necran piskoposuna. İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un Rabbine hamd ediyor ve sizleri kullara tapmaktan Allah’a tapmaya davet ediyorum. Sizi Allah’ın kullarının velayetinden çıkarak Allah’ın velayetine girmeye davet ediyorum. Benim davetimi kabul etmezseniz, İslam hükümetine cizye (vergi) vermek zorundasınız, aksi takdirde sizi tehdid eden tehlikeyle uyarıyorum.” (Bihar’ul Envar, C.21, S.285)
Bazı kaynaklarda Resulullah(sav)’ın mektubunda kitap ehlini tek Allah’a tapmaya davet eden ayeti de eklediği kaydedilmiştir.
Necran piskoposu Resulullah’ın (sav) mektubunu alınca onu dikkatle okudu ve bu konuda bir karara varmak için Necran’ın ileri gelenleri ve dini şahsiyetleriyle bir toplantı düzenledi. Bunun üzerine Necran’ın ileri gelenleri ve bilginlerinden altmış kişilik bir heyet Medine'’e giderek Hz.Muhammed’le (sav) yakından görüşüp peygamberliğini ispatlamak için ortaya koyduğu delilleri incelemek üzere seçildi. Bu heyetin başında üç din adamı vardı:
1-Piskopos “Ebu Haris b.Alkama”: Rum kilisesinin Hicaz’daki resmi temsilcisiydi.
2-“Abdullmesih”: Heyetin başkanıydı, akıl, tedbir ve işbirliğiyle muşhurdu.
3-“Eyhem”: Necran halkının saygı duyduğu yaşlı bir adamdı.
Necran heyeti ikindi vakdinde mescide girerek Resulullah’a selam verdiler. Necranlılar ipek elbiseler giymiş, parmaklarında altın yüzükler ve boyunlarında da haç vardı. Onların bu durumları; -o da Resulullah’ın (sav) mescidinde- Resulullah’ı rahatsız etti ve Resulullah(sav) onların kendisiyle konuşmalarını kabul etmedi. Onlar Resulullah’ın niçin rahatsız olduğunu bilmediklerinden meseleyi daha önceden tanıdıkları Osman b.Affan ve Abdurrahman b.Afv’dan sordular. Onlar, bunun cevabını ancak Ali b.Ebi Talib(as) bilebilir dediler. Hz.Ali’ye(as) müracaat ettiklerinde buyurdu ki, siz ilk önnce elbiselerinizi değiştirmeli ve sade elbiselerle Resulullah’ın huzuruna çıkmalısınız, bu durumda Resulullah tarafından kabul edilirsiniz.
Necran heyeti sade elbiseler giyip parmaklarındaki altın yüzükleri çıkardılar ve Resulullah’ın huzuruna çıkarak selam verdiler. Resulullah saygıyla onların selamına cevap verdi ve onların getirmiş oldukları bazı hediyeleri de kabul etti. Hristiyanlar müzakereye girmeden önce namaz vakti olduğunu söyleyerek Resulullah’tan (sav) izin istediler, Resul-i Ekrem (sav) namazlarını Medine mescidinde ve doğuya doğru durarak kılmalarına müsaade etti.(Sire-i Halebi, C.3,S.239)
Necran Hristiyanlarıyla Müzakere ve Mübadeleye Davet
Necran temsilcileriyle Resulullah’ın müzakerelerinin bir bölümüne değiniyoruz:
Resulullah: “Ben sizi tevhid dinine, bir ve tek Allah’a tapmaya ve O’nun emirlerine teslim olmaya davet ediyorum.” (Daha sonra onlar için Kur’an-ı Kerim’den birkaç ayet okudu.)
Necran heyeti: “İslam’dan maksadın, alemlerin yegane Rabbine imansa biz daha önceden iman etmiş ve onun hükümleriyla amel ediyoruz.”
Resulullah: “İslam’ın alametleri var ve sizin bazı hareketleriniz gerçek İslam’ı kabul etmediğinizi gösteriyor. Haç’a taptığınız, domuz etinden sakınmadığınız ve Allah’ın oğlu olduğunu söylediğiniz halde yegane Allah’a taptığınızı nasıl söyleyebilirsiniz.”
Necran heyeti: “Biz onu (Hz.İsa’yı) ilah biliyoruz; çünkü o ölüleri diriltiyor, hastalara şifa veriyor, çamurdan kuş yapıp onu uçuruyordu ve bütün bu işler onun bir ilah olduğunu gösteriyor!”
Resulullah: “Hayır! O, Allah’ın yarattığı bir kuldur, onu Meryem’in rahminde kılan O’dur ve bu gücü de Allah ona vermişti.”
Necranlı heyetten biri: “O, Allah’ın oğludur; çünkü annesi Meryem hiç kimseyle evlenmeden onu doğurdu; dolayısıyla babası Allah’tır.”
O sırada vahiy inerek Resulullah’a (sav) dedi ki: “Onlara de ki; Hz.İsa’nın (as) durumu bu açıdan Hz.Adem’in (as) durumu gibidir; (Allah Teala) onu sonsuz gücüyle anne ve babası olmaksızın topraktan yarattı.(“Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona ol demesiyle o da hemen oluverdi.” Al-i İmran-59) Babasının olmaması onun Allah’ın oğlu olduğuna delilse o halde Hz.Adem buna daha layıktır; çünkü Adem’in ne annesi vardı ne de babası!”
Necran heyeti: “Sizin sözleriniz bizi ikna etmiyor.”
O sırada mübahele ayeti nazil oldu ve Resulullah(sav)’a kendisiyle tartışan, cedelleşen ve hakkı kabul etmeyen kimseleri mübaheleye davet etmesi emredildi; bunun üzerine Resulullah(sav); “Gelin Allah’a yalvaralım ve lanetini yalancıların üzerine kılalım” buyurdu.
Bunun üzerine her iki taraf meseleyi mübaheleyle halletmeye karar verdiler ve birgün sonra her iki tarafın mübaheleye hazır olması kararlaştırıldı.
Mübahele ayetinde Allah Teala Resulullah(sav)’a erediyor ki; bütün bu delillerden sonra artık yine Hz.İsa (as) hakkında seninle tartışır ve cidala girişirlerse onları mübaheleye davet et ve de ki; çocuklarını, kadınlarını getirsinler; sen de çocuklarını ve kadınlarını götür ve Allah Teala’nın yalahcıyı rezil etmesi için dua edin.
Yukarda söylendiği şekilde mübahele, o zamana kadar arapların arasında belki de benzeri yoktu ve bu davet Resulullah(sav)’ın davasının doğruluğunu açıkça gösteriyordu.
Tam anlamıla Allah Teala ile ilişki ve irtibatı olmayan bir kimsenin böyle bir olaya teşebbüs etmesine imkan var mı?! Muhaliflerini çağırarak, gelin Allah’a yalvaralım ve O’ndan yalancıyı rezil etmesini isteyelim ve siz sonuçta Allah Teala’nın yalancıyı nasıl cezalandırdığını çok beklemeden hemen göreceksiniz.
Kesinlikle böyle bir işe girişmek çok tehlikelidir ve eğer duası kabul olmayacak olur da muhalifler cezalandırılmazsa bunun sonucunda mübaheleye davet eden kişi rezil olacaktır sonunda. İşin sonucuna kesinlikle güvenmeyen akıllı bir kimse bu tehlikeyi görmezlikten gelerek böyle bir işe girişebilir mi? İşte bu yüzdendir ki, Resulullah(sav)’ın onları mübaheleye davet etmesi, getirdiği dinin hak olduğunu açıkça ispatlıyordu.
Hadislerden anlaşıldığına göre mübaheleden bahsedilince Necran hristiyanlarının temsilcileri bu konuda etraflıca düşünmek için Resulullah(sav)’tan kendilerine zaman tanımasını istediler, kendi ileri gelenleriyle görüşüp danıştılar ve sonuçta psikolojik bir noktadan kaynaklanan bir karara vardılar ve kendi adamlarına dediler ki, Muhammed(sav)’in gürültü çıkararak, bir kalabalıkla mübaheleye geldiğini görürseniz korkmayın onunla mübahele edin; çünkü bu onun gerçekçi olmadığını göstermektedir; ancak kendi yakınlarından sadece özel birkaç kişiyle ve küçük çocuklarıyla mübaheleye geldiğini görürseniz bilin ki o Allah’ın peygamberidir, onunla mübahele etmek tehlikelidir; bu durumda mübaheleden sakının!
Hristiyanlar önceden belirtilmiş şehrin dışındaki yere gittiler ve Resulullah(sav) da torunu Hüseyin kucağında, Hasan’ın elini tutmuş, Fatıma arkısında ve Ali’de Fatıma’nın arkasında hareket ettiği halde mübahele yerine geliyorlardı. Resulullah(sav) onlara, “Ben dua ettiğim zaman siz de amin deyin” diye tenbih ediyordu.
Necran piskoposu Resul-i Ekrem’in(sav) yanında gelenlerin kim olduğunu sorduğunda dediler ki: “Bu amcasının oğlu, kızı Fatıma’nın kocası ve kendi yanında herkesten daha sevimli olan (Ali)’dır, bu ikisi kızı Fatıma’nın Ali’den olan çocuklarıdır ve bu kadın ise, insanlar arasında en çok sevdiği kızı Fatıma’dır.”
Fahr-i Razi Tefsir-i Kebir’inde diyor ki: O gün Resulullah(sav) yünden dokunmuş olan siyah bir elbise giymişti...
Necran hristiyanları bu etkileyici manevi sahneyi görünce dehşete kapıldılar; Resulullah(sav) ciğer parelerini, en aziz kimselerini getirmişti mübahele için; masum yavrucuklarını getirmişti. Bambaşka bir heybet ve haşmet vardı gelenlerde; bu hareketiyle sadece kendisini tehlikeye atmayı göz önüne almakla kalmayıp biricik kızını ve torunlarını da getirmişti. Hak olduğunda en küçük bir şüphesi olsaydı azizleri ve en çok sevdiği kimseler için Allah’ın azabına razı olmazdı; Resulullah(sav)’ın sadece kendisi şahsen hristiyanların başlarıyla lanetleşmesi gerekirken Ehl-i Beyt’inden en yakınlarınıda mübaheleye getirmesi davasının hak olduğu içindi. Allah-u Teala herkesin kalbinde karısının çocuklarının sevgisini yerleştirmiştir; öyle ki herkes kendi canını tehlikeye atarak onları korumaya çalışır, ancak kendisini korumak için onları tehlikeye atmaya razı olmaz; dolayısıyla ayette de ilk önce çocukları, ikinci sırada kadınları ve en sonda da nefisleri zikredilmiştir; güya Resulullah(sav) onları mübaheleye davet ederek, gelin ey hristiyanlar! Tüm varlığımızla birbirimizle lanetleşelim ve Allah’ın lanetini tüm yalancıların üzerine kılalım; öyle ki bu lanet çoluk-çocuğumuzun da üzerine olsun dü sonuçta yalancının soyu yeryüzünden kesilsin ve batıldan bir eser bile kalmasın.
Bu manzarayı gören Necran piskoposu dedi ki: “Ben öyle çehreler görüyorum ki, Allah’tan en büyük dağları yerinden koparmasını, dağıtmasını isteseler duaları hemen kabul olur ve dağlar dağılıverir. Bu nurlu çehrelerle mübahele edecek olursak hepimiz yok oluruz ve Allah’ın azabı yeryüzündeki bütün hristiyanları kapsamına alabilir ve kıyamet gününe kadar dünyada bir hristiyan bile kalmaz.”Necran hristiyanları mübaheleden sakınarak anlaşmaya karar verdiler ve her yıl bir miktar cizye vererek İslam’ın meziyetlerinden yararlanmaları kararlaştırıldı.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem (sav) buyurdu ki: “Canım elinde olan Allah’a andolsun ki eğer benimle mübahele edecek olsalardı masholup maymun ve domuzlara dönüşürlerdi ve –bu- çölde tutuşan ateşte yanıverirlerdi ve ateşin eteği Necran’a kadar uzanırdı.”
Ayyaşi’den nakledilmiştir ki: Resulullah(sav) mübahele günü mübahele için getirdiği, yanındaki dört kişiyi siyah renkteki abasının altına alarak şu ayeti okudu: “Ey Ehl-i Beyt, doğrusu Allah pisliği sizden gidermeyi ve sizi tertemiz kılmayı diler.” (Ahzab-33)
Ehl-i Beyt’in Üstünlük ve Azametini Gösteren Canlı Bir Belge
Alevi ve Ehl-i Sünnet müfessirleri mübahele ayetinin Resulullah(sav)’ın Ehl-i Beyt’i hakkında indiğini açıklamış ve Resulullah(sav)’ın zevceleri ve ashabından hiç birini değil, sadece iki torunu Hasan ve Hüseyin’i(as), kızı Fatıma(as) ve Hz.Ali(as)’yi götürdüğünü bildirmişlerdir. Bu demektir ki, ayette geçen “evlatlarımızı” kelimesinden maksat sadece Hasan ve Hüseyin’dir ve “kadınlarımız” kelimesinden maksat Hz.Fatıma(sa) ve “nefislerimiz” kelimesindende sadece Hz.Ali(as) kastediliyor ki bu konuda çok sayıda hadisler de nakledilmiştir.
Kazi Nurullah-i Şuşteri “İlkak-ul Hak” adlı nefis kitabının yeni baskı 3.cildinde sayfa 46'da diyor ki:
“Mübahele ayetinde geçen “evlatlarımızı” kelimesinden maksadın Hasan’la Hüseyin (as) olduğu, “kadınlarımız”’dan Hz.Fatıma(sa) ve “nefislerimiz”’den maksadın da Hz.Ali(as)’nin olduğu konusunda müfessirler ittifak etmişlerdir.”
Daha sonra aynı kitabın dipnotunda, Mübahele ayetinin Ehl-i Beyt hakkında indiğine tasrih eden büyük Ehl-i Sünnet alimlerinden yaklaşık altmış kişinin ismini kaydediyor ki kitabının 46. Sayfasından 76’ya kadar onların isimlerini ve kitaplarını genişçe zikrediyor.
Bu konuyu açıkça kaydeden Meşhur Ehl-i Sünnet bilginlerinden bazıları şunlardır:
1-Müslim b.Hacca-i meşhur “Sahih” adlı kitabında, C.7, S.120’de, Muhammedali Sabih-Mısın, basımı. Bu kitap Ehl-i Sünnet’in altı hadis, kaynağından (Kütüb-i Sitte’den) biridir.
2-Ahmed b.Hanbel, “Müsned” kitabında C.1, S.185, Mısır basımı.
3-Taberi meşhur tefsirinde mübahele ayetinin tefsirinde, C.3, S.192, Meymeneyi-Mısır basımı
4-Hakim “müstedrek”inde C.3, S.150, Haydarabad-Deken basımı.
5-Hafız Ebu Nuaym-i İsfahani, “Delail-un Nübüvvet” adlı kitabında, S.197, Haydarabad basımı.
6-Vahidi Nişaburi, “Esbab-un Nüzul” adlı kitabında, S.74, el-Hindiyye basımı.
7-Fahr-ur Razi meşhur Tefsirinde, C.8, S.85, el-Behiyye-Mısır basımı.
8-İbni-i Esir, “Cami-ul Usul” adlı kitabında, C.9, S.470, Sünnet-ul Muhammediyye-Mısır basımı.
9-İbn-i Cevzi, “Tezkiret-ül Havas” adlı kitabında, S.17, Necef basımı.
10-Kazi Beyzavi kendi Tefsirinde, C.2, S.22, Mustafa Muhammed-Mısır basımı.
11-Alusi, “Ruh-ul Meani” adlı tefsirinde, C.3, S.167, Muniriyye-Mısır basımı.
12-Meşhur müfessir Tantavi “el-Cevahir” adlı kitab., C.2, S.120, Mısır basımı.
13-Zemahşeri, “Keşşaf” adlı tefsir., C.1, S.193, Mustafa Muhammed, Mısır bas.
14- Hafız Ahmed b.Hacer-i Askalani, “el-İsabe” adlı kitabında, C.2, S.503, Mustafa Muhammed, Mısır basımı.
15-İbn-i Sabbağ, “el-Fusul-il Muhimme” adlı kitabında, S.108, Necef basımı.
16-Allame Kurtubi, “el-Cami-u li Ahkam-il Kur’an” adlı eserinde, C.3, S.104, 1936, Mısır basımı.
Yine Sahin-i Tirmizi ve diğer Ehl-i Sünnet kaynaklarına müracaat edilsin.

elhamdu liilahi rabbil alemin
ya rabbel alemın sen bızlerı onların yolundan ve rızasından bır an olsun ayırma
allahumma salli ala muhammed ve al-i muhammed ve accil ferecehum...............



alıntı www .welayet .com
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Selamünaleyküm


Öncelikle üyeliğiniz hayırlı ve uğurlu olsun.
Paylaşımınız çok güzeldi, Allah (CC) razı olsun.
En kısa ve en güzel şekilde anlatmışsınız,

Ben, kendimce önemli gördüğüm yerlerin altını çizdim,
Umarım hayırlı olur,

Daha başka paylaşımlarda buluşabilmek dileğiyle Allah'a emanet olun.
Selamların en güzeli sizin ve gerçek Ehl-i Beyt dostlarının üzerine olsun.




Yüce Allah (cc) Ehl-i Beyt’in her türlü pislikten, günahtan arıtılmış olduğunu onların günahlarının olmayacağını bildiriyor.

Resul-u Ekrem (sav) buyuruyorki:
"... mahlukat içerisinde benden başka Ehl-i Beyt’imden üstün olan birisi yoktur.”

“Hiçbir kimse biz Ehl-i Beyt’e kıyas edilemez.




“Benden sonra hepsi Kureyş’ten olan on iki halife olacaktır.”


“Ey Cabir, benim vasilerim ve benden sonra müslümanların İmamları; önce Ali’dir, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali ibn-i Hüseyin, sonra “Bakır” olarak meşhur olacak Muhammed ibn-i Ali; -ey Cabir, sen onu (İmam Bakır’ı) göreceksin, onunla karşılaştığın vakit benim selamımı kendisine söyle- sonra Cafer ibn-i Muhammed, sonra Musa ibn-i Cafer, sonra Ali ibn-i Musa, sonra Muhammed ibn-i Ali, sonra Ali ibn-i Muhammed, sonra Hasan ibn-i Ali, sonra da Kaim (Mehdi)’dir.




Biz kurtuluş gemisiyiz; kim bu gemiye binerse, kurtulur ve kim ondan uzaklaşırsa helak olur.


Peygamberimiz Buyuruyorki;
“Ya Ali, SEN BANA İLK İMAN EDENSİN. SEN MUSA’YA HARUN NE MENZİLDEYSE, BANA O MENZİLDESİN. ANCAK BENDEN SONRA PEYGAMBER YOK, SEN DÜNYA’DA DA BENİM KARDEŞİMSİN AHİRET’TE DE BENİM KARDEŞİMSİN.”

“GERÇEKTEN BU BENİM KARDEŞİM VE BENDEN SONRA VASİM VE HALİFEMDİR, ONUN SÖZLERİNİ DİNLEYİN VE ONA İTAAT EDİN.”




Canım elende olan’a (Allah’a) andolsun ki, bizim (Ehl-i Beyt’in) hakkımızı tanımadan, hiçbir kula, yaptığı amel fayda vermez.


“Bilin ki, kim Al-i Muhammed’in (Peygamber’in Ehl-i Beyti’nin) sevgisi üzere ölürse, şehid olarak ölmüştür; ...


-“Kim kurtuluş gemisine binmeyi, güvenilir bir kulptan tutmayı ve sağlam bir ipe sarılmayı severse, Ali’yi sevsin; onun düşmanıyla düşman olsun; ve onun evladından olan hidayet imamlarına uysun; zira onlar benim halifelerim ve vasilerim ve benden sonra Allah’ın yarattıklarına olan hüccetleri, ümmetimin efendileri ve takvalıları cennete rehberlik eden kimselerdir.

Bana kesik salavat getirmeyin.”
Salavatı şöyle söyleyin: “Allahumme Salli ala Muhammed’in ve ala Al-i Muhammed (Ey Allah! Muhammed’e ve Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine rahmed eyle).”“Kim bir namaz kılar ve onda (namazında) bana ve Ehl-i Beyt’ime salavat getirmezse, o namaz ondan kabul olmaz.”
 

mirzehan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Tem 2009
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
a.s.
ALlah razı olsun kardeşim
inşAllah vvakit buldukça gayret edeceğim.
 

TRHACKER

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2009
Mesajlar
2,454
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
selamun aleyküm
emeğine sağlık çok faydalı bilgiler mevcut paylaşımın içerisinde
sağolasın
selametle
 

mirzehan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Tem 2009
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Allah(c.c.) razı olsun
okuyan gözleriniz cennetle aydınlansın
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
42
Söylediğiniz görüşler rafizilere ait görüşlerdir.
Alimlerimiz bu görüşü çürütmüştür.

Ayetlerde Ehli Beyt
“Sizin Veliniz (dostunuz) Ancak Allahtır, Resulüdür, İman edenler ve rükü halinde zekat verenlerdir” (Maide-55)
Bu ayette Hz.Ali(as) hakkında indirilmiştir.
.”

“Sizin veliniz ve yardımcınız ancak Allah'la Onun Peygamberidir; bir de iman edenlerdir.”
(Böylece Allah (c.c.) bu zatlara (ashab) tabî olmayı emrederken, râfizîler onlardan uzaklaşıyorlar. Bazı câhiller Mâide sûresinin ellibeşinci ayetinin devamı olan:
“... ki, Onlar, Allahın emirlerine boyun eğerek namaza devam ederler ve zekat verirler” Mâide: 5/55), bölümü, Ali'nin (r.a.) namazda iken yüzüğünü tasadduk etmesi üzerine indiğini iddia ederek, bu hususta mevzu hadis de rivayet etmişlerdir. Hayır! Bu hiç de böyle değildir.
Birincisi, âyet cemi sığasıyla kullanılmıştır. Ali ise müfreddir. “Vehum râki'ûn” daki “Vav” hal bildiren “vav” değildir. Eğer durum bildiren hal vavı olsaydı zekâtın namazda ve rükû halinde verilmesi gerekecekti.
İkincisi, burda bir medih vardır. Medih ise vacip veya müstehap olan bir işten dolayı yapılır. Namaz kılarken zekatı vermek ise ittifak ile namazda bir meşguliyet olduğu için ne vacip ne müstehaptır. Övgüye de lâyık değildir.
Üçüncüsü, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında Ali'nin (r.a.) verecek zekâtı ve yüzüğü de yoktu. Farzedelim yüzüğü varmış peki yüzük neyin zekâtıdır! Fakihlerin çoğu da yüzüğün zekata tabi olmadığını söylüyorlar Şiilere göre yüzüğü dilenciye vermiştir. Medih ise zekatın hemen verilmesi üzerine yapılmıştır.
Dördüncüsü, Ayetin akışından kâfirlerle dost olmaktan nehiy mü'minlerle de dost olma hususunda emir vardır. Râfizîler ise, gördüğümüz gibi mü'minlere düşmanlık edip, münafık ve müşriklerinin arkasından gidiyorlar. Allah (c.c.):
“O'dur ki, seni yardımıyla ve mü'minlerle te'yid etti ve kalblerinin arasını sevgi ile birleştirdi.” (Enfâl : 8/62-63) buyururken, râfizîler ümmetin en seçkinlerinin arasını yalan ve iftiralarla bozmak istiyorlar. Allah (c.c.) şöyle buyurur:
“Artık o kimseden daha zâlim kim olabilir ki, Allah'a karşı yalan söylemiş; doğruyu (Kur'anı) da, kendisine geldiği vakit yalanlamıştır. Kâfirlerin yeri cehennemde değil midir? Doğruyu / gerçeği (Kur'ânı) getiren (Rasûlullah) ve Onu tasdik eden (Mü'minler) ise, işte bunlar takva sahibi kimselerdir. Onlara, Rableri katında, ne dilerlerse var. İşte bu, güzel ve iyi iş görenlerin mükafatıdır. Çünkü Allah, Onların daha önce işledikleri amelin en kötüsünü bile örtüp bağışlayacak ve yapmakta oldukları güzel amellerin en güzeli ile mükâfatlarını kendilerine verecektir.” (Zumer: 39/33-35)
Binaenaleyh (bundan dolayı) Ashab, ümmetin en üstünüdür. Allah (c.c.) Onlara, en kötü amellerini bile bağışlayacağını va'dediyor. Halbuki Ali(r.a.), onlara -râfizîlere- göre günahsızdır. Şimdi söyleyin bakalım Ali (r.a.) niçin ayetin şümulüne girmiştir?
Allah (c.c.):
“Allah, aranızdaki iman edip iyi ameller işleyenlere, kendilerini tıpkı daha önceki mü'minler gibi yeryüzünde egemen kılacağım, kendileri için seçtiği dinlerini sarsılmaz temellere oturtacağını ve korkularını güvene dönüştüreceğini vadetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Bu aşamadan sonra kâfir olanlara gelince, onlar yoldan çıkmışların ta kendileridirler.” (Nur: 24/55)
Buyurarak onlara hükümranlığı va'dediyor, onlardan hoşnut olduğunu, onların takva sahibi olduklarını, onlara yardım gönderdiğini beyan ediyor. Bütün bu sıfatlar Ebubekir (r.a.) ve Ömer'e (r.a.) biat eden Ashab-ı Kiram içindir. Daha o zamandan beri hükümran olmuşlar, dini hâkim kılmışlardır. Ondan sonra da Fars ve Rumlara galebe çalarak Şam, Irak, Mısır, Mağrib, Horasan, Azerbaycan ve benzeri ülkeleri fethettiler. Ömer (r.a.) şehid edilip, fitneler alevlenince hiçbir yeri fethedemediler Üstelik Rumlar ve diğer milletler topraklarına göz dikmeye başladılar. Bid'atlar; haricilerden, rafizilerden ve nâsibilerden türemeğe, kanlar akmağa başladı. Vefatından: sonraki durum ile önceki durum nerede?
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
42
Bu ayette çarpıtılmaktadır delilimiz aşağıdadır

Ayetlerde Ehli Beyt
“ALLAH SİZ, EHL-İ BEYT’TEN BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİ KALDIRMAYI İRADE ETTİ VE SİZLERİ TERTEMİZ KILDI.”(Ahzab-33)
Yüce Allah(cc) bu ayette Ehl-i Beyt’in her türlü pislikten, günahtan arıtılmış olduğunu onların günahlarının olmayacağını bildiriyor. Sözkonusu temizlik fıtrati ve yaratılıştan gelen bir temizliktir.
.”

“Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden sırf günahı gidermek ister ve sizi tertemiz yapmak istiyor” (Ahzab: 33/33);
“Allah size bir güçlük dilemez, fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister; tâ ki şükredesiniz.” (Mâide: 5/6),
“Allah size kolaylık diler, size güçlük dilemez” (Bakara: 2/185),
“Allah sizlere bilmediklerinizi bildirmek, sizden öncekilerin yollarını size göstermek ve tevbelerinizi kabul etmek ister.” (Nisa: 4/26) mealindeki âyetleri ise O'nun bu istikametteki İrade, Muhabbet ve Rızasına tazammun eder.
Âyetler, Cenab-ı Allah (c.c.)'ın bunları yarattığını ve halen onlarda mevcud olduklarını ifade etmiyorlar. Hatta âyetin nüzulünden sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Allah'ım! Bunlar benim ehl-i beytimdir. Onları günahtan arındır” buyurmuşlardır. (Tirmizi Menakıb: 60, Ahmed: 1/331)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu duasıyla günahlarını affedilmesini talep etmiştir. Eğer âyet bunun vukuunu bildirseydi, duaya ihtiyaç kalmazdı.
Ahzap:33 deki iradeye bakalım
İrade ikiye ayrılır:
Birincisi: Şer'î iradedir. Bu irade Allah (c.c.)'ın muhabbet ve rızasını kapsar. Ayetlerde beyan edildiği gibi.
İkincisi: Kevnî ve kaderi iradedir. Bu da, Allah (c.c.)'ın yaratma ve takdirini içine alır.
“Eğer Allah, sizi saptırmayı murad ediyorsa...”(Hud: 11/34),
“Allah, kime hidayet etmeği dilerse, İslâm'a onun göğsünü açar, gönlüne genişlik verir. Her kimi de sapıklığa bırakmak isterse, onun kalbini öyle daraltır sıkıştırır...” (En'âm: 6/125) âyetleri bu mânâyı ifade ederler.
Ahzab otuzüçüncü âyeti ma'sumiyet için delil ise, bu âyette Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) zevceleri de vardır. Hatta âyet onlarla başlamış ve onlarla sona ermiştir. Buna rağmen günahtan arındırma meselesi yalnız Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ezvâcına mahsus bir halet olmayıp bütün ehl-i beyti ilgilendirir. Fakat Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin diğerlerine nazaran hususilik arzettikleri için Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Onları duasında tahsis etmiştir. Sahih bir hadiste sabit olmuştur ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Allah'ım! Muhammed'e, zevcelerine ve zürriyyetine rahmet eyle” buyurmuşlardır.
 

bir_umut

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2009
Mesajlar
2,564
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
41
Allah şefeatlerine nail eysin..sağolasın paylaşım için ;)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt