Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ayeti kerime meali bul araştır ! (3 Kullanıcı)

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Şura suresi 33. ayet_i kerime meali:
Bismillahirrahmanirrahim
Eğer O dilerse rüzgarı durdurur da yelkenle giden gemiler denizin üzerinde duruverirler. Şüphesiz ki bunda sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için nice ibretler vardır.


Bende Fetih Suresi 5. ayet_i kerime mealini istiyorum...
 

Çoban Uveys

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ocak 2008
Mesajlar
741
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
erciyesin eteklerinden
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Fetih 5 - Mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.




FUSSİLET: 21 ???
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
FUSSİLET: 21

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Derilerine: “Niçin aleyhimizde şahitlik ettiniz?” deyince onlar: “Bizi söyleten, her şeyi konuşturan Allah’tır. Zaten sizi ilkin yaratan ve sonunda da huzuruna götürüleceğiniz Rabbiniz de O’dur.”

duhan süresi 41-42?
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
41. “O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, yardım da görmezler.”
O gün artık başka bir gündür. O gün kimsenin kimseye yapabileceği bir şey yoktur. Kimse kimseye sıcak bir kucak açamayacak, kimse kimsenin halini hatırını soramayacaktır o gün. O gün dostluklar bitmiştir. O gün bağlar kopmuştur. O gün protokoller sona ermiştir. O gün ne babanın evlâdına, ne evlâdın babasına, ne kadının kocasına, ne kocanın karısına sağlayabileceği bir fayda yoktur. Çünkü herkes o gün kendi başının derdine düşmüştür.
42. “Yalnız, Allah’ın merhamet ettiği kimseler bunların dışındadır. O, şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.”
Sadece Allah’ın merhametine mazhar olanlar, Allah’ın razı olacağı bir hayat yaşayarak Rabblerinin rızasını kazananlar müstesnadır. Onlara peygamberlerin ve Allah’ın kendilerine şefaat konusunda izin verdiklerinin faydası dokunabilecektir. O gün tüm şefaat, tüm yetkiler Allah’a aittir. Hiç kimsenin alacağı kararlar konusunda O’nu etkilemesi, O’na tesir etmesi, O’na torpil yaparak fikrinden caydırması ke-sinlikle mümkün değildir. Ancak dilediklerini affedip rahmetine idhal buyurması da kendisinin bileceği bir iştir. Ama şurası muhakkaktır ki, Allah hiç kimse kendisini zorlamamışken, kimse kendisine hesap sor-ma hakkına ve gücüne sahip değilken, kimse kendisini minnet altında tutamazken, O kendi arzusuyla kullarına zulmü de haram kılmıştır. Rabbimizin kullarıyla ilişkisi her zaman rahmet ilkesine dayanmaktadır.

Bu âyetten anlıyoruz ki sadece Allah’ın merhamet buyurdukları kurtuluşa ereceklerdir. Peki acaba Allah kimlere merhamet eder? Şunu kesin biliyoruz ki, Allah kesinlikle kâfirlere ve müşriklere merhamet etmeyecektir. Yeryüzünde Allah’ın rahmetinden istifade etmeyi istemeyenlere Allah rahmet etmeyecektir. Çünkü Allah yeryüzünde kulları için rahmet kapıları açmıştır. Kitaplar, elçiler göndermek sûretiyle Rabbimiz yeryüzündeki kullarına rahmet kapıları açmıştır. Allah’ın mü’min kulları bu kapılardan istifade etmişler, ama kâfirler, müşrikler Rabblerinin kendileri için açtığı bu rahmet kapılarından istifade etmeyi istememişlerdir. İşte Allah’ın kendileri için açtığı bu rahmet kapılarından istifade edip Allah’ın istediği şekilde bir hayat yaşayarak rahmete hak kazanan mü’minlere merhamet ederken, bu rahmete karşı nötr davranan kâfirlere de merhamet etmeyecektir.

Kur’an rahmettir. Rahmân olan Allah Kur’an’ı öğretmiştir. Öy-leyse Kur’an’la beraber olan, Kur’an’la hareket eden kişi rahmete hak kazanmış demektir. Rasulullah, rahmeten lil’âlemîndir. Tüm alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Öyleyse böyle rahmet kaynağı bir elçiyle beraber olan, o elçiyi kendisine örnek alan, o rahmetten istifade etmesini bilen kişilere Allah merhamet edecektir diyoruz.


ALA SÜRESİ 1/5
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
ala süresi 1/5 meali

Bismillahirrahmanirrahim

1
Yüce Rabbinin adını tespih et.

2 O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır

3 O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir.

4,5 O, yeşil bitki örtüsünü çıkaran, sonra da onları çürüyüp kararmış çörçöpe çevirendir

isra süresi106/107/108 meali?

selamun aleykum
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
47
ala süresi 1/5 meali

Bismillahirrahmanirrahim

1
Yüce Rabbinin adını tespih et.

2 O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır

3 O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir.

4,5 O, yeşil bitki örtüsünü çıkaran, sonra da onları çürüyüp kararmış çörçöpe çevirendir

isra süresi106/107/108 meali?

selamun aleykum

aleyküm selam.

106- Onu bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.

107- De ki: "İster ona inanın, ister inanmayın: O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler."

108- Ve derler ki: "Rabbimiz Yücedir, Rabbimiz'in va'di gerçekten gerçekleşmiş bulunuyor.''

ENFAL 62. VE 63. mealleri?
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
106. “Kur’an'ı, insanlara ağır ağır okuman için, bölüm, bölüm indirdik ve onu gerektikçe indirdik.”

Biz bu Kur’an’ı insanlara dura, dura okuman için bölüm, bölüm ayırdık. Onu safha, safha bir indirme ile indirdik. Evet insanlara anlaya, anlaya, kavraya, kavraya, anlata, anlata okuyasın diye Biz O Kur’an’ı peyderpey, ara, ara indirdik. Hepsini bir çırpıda, bir anda değil âyet âyet, sûre sûre indirdik diyor Rabbimiz. Yâni Rasûlullah efendimiz O Kur’an’ı insanlara okuyacak, insanları Onunla uyaracak ama hem kendisi hem de insanlar Onu daha iyi anlasınlar, kavrasınlar diye Onu âyet âyet, sûre sûre okuyacak. Akıllarını erdire, erdire, kalplerine ve kafalarına sindire, sindire bu işi yapacak. O halde bizler de şu anda tıpkı Rasûlullah efendimizin yaptığı gibi âyet âyet, sûre sûre, anlaya anlaya, hazmede hazmede okuyacak, anlayacak ve insanları Onunla uyarmaya çalışacağız, bu kitapla hem kendimizi hem de insanları şereflendirmeye çalışacağız.

107,109. “De ki: “Kur’an'a ister inanın, ister inanmayın, O'ndan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar” ve “Rabbimiz münezzehtir. Rabbi-mizin sözü şüphesiz yerine gelecektir” derler. Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar; bu, onların gönüllerindeki saygıyı artırır.”

Peygamberim, sen de ki onlara ister inanın, ister inanmayın. Evet elbette böyle bir kitapla, böyle hak bir kitapla karşı karşıya kalan insanlara denilebilecek en güzel söz işte budur. Hak olan Allah’tan hak olan bir elçiye, hak olan bir kitap gelmiştir. Artık böyle bir kitaba iman edip etmemekte serbestsiniz. Allahu Ekber, Allahu ekber. Yâni göklerin ve yerlerin, göktekilerin ve yerdekilerin sahibi böyle hak olan bir Allah, böyle hak olan bir kitap göndersin. Kullarına sonsuz merhametinden dolayı onları muhatap kabul edip onlara kendi bilgisini, kendi rahmetini indirsin, onlara en büyük rahmet kapılarını açsın, sonra da tüm kullarının sahibi olarak onlara bu kitabı kabul ya da ret olarak bir özgürlük tanısın ve “ister iman edin, ister inanmayın” desin. Bu konuda serbestsiniz buyursun. Ne büyüksün ya Rabbi!

RUM 30/34
 

hafizkiz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
1,923
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Konum
manevi iklimden selamlar
30. Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata5 sımsıkı tutun. Allah'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur.6 İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

31, 32. Allah'a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O'na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.

33. İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, Rablerine yönelerek ona dua ederler. Sonra Allah onlara kendinden bir rahmet tattırınca da, bir bakarsın ki içlerinden bir grup, Rablerine ortak koşuyorlar.

34. Kendilerine verdiğimiz nimetleri inkar etsinler bakalım! Haydi (şimdilik) yararlanın, ama yakında bileceksiniz.


Şuara 15
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
15. “Ey Muhammed! Bundan ötürü sen birliğe çağır ve emrolunduğun gibi doğru ol; onların heveslerine uyma ve şöyle söyle: “Allah'ın indirdiği Kitaba inandım, aranızda adâletle hükmetmek ile emr olundum; Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz kendinizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar; dönüş O’nadır.”

Yani, ey peygamberim! Şu anda bu ehl-i kitap, kendi yolları, kendi dinleri, kendi kitapları konusunda da şüphe içindedir. Onun için sana emredilen kitabın âyetlerini tebliğ et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Sen onların hevâ ve heveslerine uyma! Onlarla kesinlikle uzlaşma masasına oturma! Kendi dinlerinden, kendi hayatlarından bile mutmain olmayan bu adamlar karşısında sakın sen yamulma! Ne kendi heveslerine, ne de onların heveslerine uyma! Çünkü ben bunu sana daha önce anlattım; tarihte dinin eğilmesi ve tefrikaların çıkışı, o dine inananların yamukluk yapıp kendi heveslerine ve insanların heveslerine mağlup olmasından kaynaklanmaktadır. Sen emrolunduğun gibi dosdoğru ol, dininden, yolundan asla şüphelenmeyip dosdoğru ol ki, onlar kendi yamukluklarını anlasınlar. Sen, hak bildiğin yolda dosdoğru ve emin adımlarla yürü ki, onlar kendilerinin yollarının bozukluğunu anlasınlar. Sen Allah’ın senden istediği dini tam yaşa ki, onlar da gerçeği anlasınlar. Sen sapma ki onlar tarih boyunca sapıklık noktalarını iyi anlasınlar. Eğer sen birazcık yamulur da onlara tavizler verirsen, bu defa onlar kendi hayatlarına, kendi hayat anlayışlarına, hem Allah’a hem de başkalarına kulluk etmek biçiminde geliştirdikleri şirk anlayışlarına, kendi günâhlarına kılıf bulurlar. Kendi bozuk düzen hayatlarına dinden destek bulurlar. Kendi yollarının da haklı olduğu zehabına kapılıp, bozuk dinlerinde ısrar edip kemikleşme cesaretini bulabilirler.”

Bu âyetler, peygamber ve peygamber yolunun yolcularının, kâfirler, müşrikler ve münâfıklarla ilişkilerini belirleyen âyetlerdir. Mü'-minler kâfirlerin İslâm’a girmesini isteyebilirler, bu tabii bir şeydir. Ama mü’minlere, kâfirlerin dolambaçlı sözleri, cıvık tavırlarına bakarak, onları razı etmek adına tavizler verme izni verilmemiştir. Zira onların yola gelmeyişlerinin sebebi bu konudaki delillerin azlığından veya senin onlara İslâm’ı açıkça anlatmayı becerememen değildir. Aksine, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde senin açıkça İslâm’ı ortaya koyman ve onlara kendi istek ve arzularına göre dini değiştirebilmeleri için boşluk bırakmamandır. Bu nedenle onlara taviz vermek çok tehlikelidir.

Eğer Müslümanlar onlara tavizler vermeye başlarsa, bu onların kendi dinlerinde, kendi bâtıl akideleri üzerinde sebat etmelerine vesile olacaktır. Tavizkâr bir tutum, kesinlikle onlara destek vermek anlamına gelecektir. Müslümanların onlara tavizler verip, onların davranış ve inanışlarını tasvip edercesine bir tavır takınmaları, onların kendi dinlerinde kemikleşmelerini sağlayacaktır. “Bunlar bize böyle baktıklarına göre, demek ki bizim yolumuz da doğruymuş,” diyecekler ve yanlış dinlerine, bozuk inanışlarına daha sağlam bir şekilde sarılmaya başlayacaklardır.

Her bir tavizi gördükçe cesaretlenip, yeni yeni tavizler istemeye kalkışacaklardır. Böylece seni son tavize kadar götüreceklerdir. En son isteyecekleri taviz de, senin onların dinlerine girmendir.

Bozukların, yamukların bulunduğu bir toplumda mü'minler ya-mulmaya başladı mı, bu, yamukların yamukluklarına delil verme olacaktır. Biz dosdoğru olduğumuz zaman karşımızdaki kendi yamukluğunu, kendi sapıklığını anlayacak ve belki de düzelme imkânı bulacaktır. Öyleyse hangi konumda, hangi makamda olursak olalım, Allah’ın emrettiği biçimde dosdoğru olmaya, dosdoğru konuşmaya ve dosdoğru hareket etmeye çalışalım inşallah.
CÂSİYE SÛRESİ 11/15
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
CÂSİYE SÛRESİ 11/15 meali

Bismillahirrahmanirrahim


11-Bu (Kur'an) bir irşattır. Rablerinin ayetlerin! inkar edenlere ise, en kötüsünden acı bir azap vardır.

12-Allah o (yüce) zattır ki, sizin için denizi emre amade kıldı, emriyle orada gemiler seyredip gitsinler diye; bir de (O'nun) lütfundan isteyesiniz ve gerek ki şükredesiniz diye


13-Göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden bir lütuf olarak size amade kıldı. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için deliller vardır.

14-İman edenlere söyle: Allah'ın cezalandıracağı günlerin (geleceğin)i ümit etmeyen kimseleri bağışlasınlar; çünkü (Allah) her kavmi kazandıkları ile cezalandıracaktır.

15-Her kim iyi bir iş yaparsa kendi yararınadır, her kim de kötü yaparsa kendi aleyhinedir. Sonra hep döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz.


tevbe süresi 67/68 meali
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
ENFAL 62. VE 63. mealleri?

sibel kardeşim senin istegin görülmemiş.. bana nasipmiş..;)


Bismillahirrahmanirrahim
62 Eğer sana hile yapmak isterlerse, sana Allah yeter. O'dur seni yardımı ile ve inananlarla destekleyen.

63 Ve onların gönüllerini uzlaştıran da. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın yine de onların kalplerini birleştiremezdin. Ancak Allah, onların arasında birleşmeyi sağladı; çünkü O, güçlüdür, hikmet sahibidir.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
67. “İkiyüzlü erkek ve kadınlar da birbirlerindendir: Kötülüğü emreder, iyiliğe engel olurlar; elleri de sıkıdır; Allah'ı unuttular, bu yüzden Allah da onları unuttu. Doğrusu ikiyüzlüler fâsıktırlar.”
68. “Allah, ikiyüzlü erkek ve kadınlara ve inkârcılara, ebedî kalacakları cehennem ateşini hazırlamıştır. O, onlara yeter. Allah lânet etsin! Onlara devamlı azap vardır.”
Münâfık erkekler ve münâfık kadınlar birbirlerindendirler. Münâfık erkekler ve kadınlar küfür ve nifakta birbirlerine benzerler. Birbirlerinin velîsi ve dostudurlar onlar. Kötülüğü, münkeri emrederler ve iyiliği, marufu men ederler. İyiliklerin engellenmesi, kötülüklerin yayılması için çırpınırlar. Kötülük taraftarıdır onlar. Kötülük onların vazgeçilmez özellikleridir. İyiye düşmandırlar, iyilikten nefret ederler. İyileri iyilikten vazgeçirmek için çırpınırlar. İyilerin ve iyiliklerin önüne bari-katlar koymaya say ederlerken, kötülüklerin işlenmesine elbirliği ya-parlar.

Elleri de sıkıdır onların. Hayırlı hiç bir işe zerre kadar bir har-cama yapmazlar. Mallarını kötülük ve fuhşiyyat yollarında tüketirler. Münâfıklığın belki en belirgin alâmetleri işte bunlardır. İyiliği menet-mek, kötülükleri yaymaya çalışmak ve de cimrilik yapmak. Bu özel-likler önünde sonunda insanı münâfıklığa götürür Allah korusun.

Elini sımsıkı tutup Allah yolunda harcamada bulunamayanlar elbette iyilikleri men edip kötülükleri emredeceklerdir. Çünkü toplumda iyiliğin yayılması demek münâfıkların ellerindekilerin azalması de-mektir. Çünkü artık toplumda sömürü tuzakları boşa çıkacaktır. Ama toplumda iyilik yerine kötülük, fedâkarlık yerine bencillik hakîm olursa elbette zayıflar kendilerine teslim olmak zorunda kalacaklardır.

Evet münâfık erkek ve kadınlar birbirleriyle tek can gibidirler. Birbirlerinin velîsi ve dostudurlar. Onlar arasında karşılıklı bir velâyet, bir dostluk ilişkisi vardır. Birbirleri adına karar alırlar ve birbirlerinin kararlarını, yasalarını uygularlar. Onlar birbirlerinin velîsidirler. Tabii mü’minler olarak sizler de birbirlerinizin velîsisiniz. Münâfıkların sizlerle, sizlerin de onlarla asla bir velâyet, bir dostluk ilişkiniz olamaz. Akraba bile olsalar mü’minle münâfık arasında bir dostluk, bir velâyet ilişkisi yoktur. Allah mü’minlerin velîsidir, mü’minler de birbirlerinin ve-lîsidirler.

Mü’minler hiç bir zaman kendileri gibi inanmış mü’minleri bırakarak münâfıkları kendilerine velî seçemezler. Hiç bir zaman mü’min-leri bırakıp münâfıklarla dost olamazlar, onlarla dostluk kuramazlar. Çünkü mü’minlerin velîleri, mü’minlerin dostları Allah’tır. Allah mü’mi-nin dostudur, mü’min de mü’minin dostudur. Allah mü’minlerin velîsidir, mü’minler de Allah’ın evliyasıdır. Öyleyse mü’minler mü’minlerin dostudur, velîsidir, sırdaşıdır, birbirlerini cehennemden koruyup cennete kazandırıcısıdır.

Öyleyse bir mü’min dünya işlerinde, bireysel, sosyal, ailevi, toplumsal, ekonomik, siyasal hayatında, âhirete müteallik işlerinde, yâni hayatının tüm alanlarında kendisiyle ilgili tüm problemlerinde bir dostluk, bir velâ ilişkisi içine girecekse, birileriyle birlikte hareket edecekse, birileriyle istişare edecek, birilerinin kararına başvuracaksa, birilerinden akıl danışacaksa kendisine velî olarak, dost olarak ancak ve ancak Allah dostluğuna ehil mü’minleri seçecektir. Mü’minleri sevecek, mü’minleri dost bilecek, mü’minleri velî bilecek, mü’minlere bağımlı olacak, mü’minlerin derdini, tasasını kendi tasası, sevincini kendi sevinci, başarısını kendi başarısı bilecektir.

Tüm işlerini, tüm hayatını, siyasetini, ekonomisini, eğitimini, sosyal ve bireysel hayatını, aile hayatını mü’minlere göre düzenle-yecek, hesabında mü’minler olacaktır. Müslüman izzet ve şerefi Müslümanlarda ve Müslümanlarla birliktelikte görecektir. Değilse Allah korusun bir takım basit dünyevî hesaplarla, bir takım basit menfaat kaygılarıyla bir Müslümanın mü’minleri bırakarak kâfirleri ve münâfıkları dost edinmesi, hayatını onlar kaynaklı yaşaması asla düşünülemez.
Onlar Allah’ı unutmuşlar, Allah da onları unutmuştur. Onlar Allah’ın dinini unuttular, Allah’ın dinini kendi haline bıraktılar, ilgilenmediler, ilgi kurmadılar, Allah da onları unutmuştur. Onlar Allah için bir hayat yaşamayı unuttular, Allah da onları korumayı, başarıya ulaştırmayı, merhamet etmeyi unutmuştur. Elbette kendisine kulluğu unutanları Allah da unutacaktır. Ne müthiş bir şey değil mi? Allah tara-fından unutulmak, hesaba katılmamak, yüzüne bakılmamak, sözü dinlenmemek ve ebedîyen azaba mahkum edilmek. Bundan daha kö-tü bir âkıbet olur mu?

Evet bu dünyada bu dünyanın sahibini unutarak, bu hayatın sahibinin vahyinden yüz çevirerek, kitabı ve peygamberiyle ilgilenmeyerek, hayatı vahye göre düzenlemeyerek, Kur’an ve sünnete karşı nötr davranarak bir hayat yaşayanlar unutulacaklar. Allah’ın rahmet ve merhametinden mahrum kaldıkları için mutlu olamayacaklar, huzur bulamayacaklar, hayatın tadını alamayacaklar. Bugün burada unutuldukları gibi, yarın da cehennemin bir köşesinde dayanılmaz azapların kucağında unutulacaklar.

Öyleyse gelin ey Müslümanlar, Allah’ı unutanlar gibi olmayın. Allah’ı unutup Allah’ın da kendilerini unuttuğu münâfıklar gibi olmayın. Onlar Rab’lerini unutmuşlar, Rab’lerini unutarak bir hayat yaşamışlar, Allah da onlara kendilerini unutturuvermiş. Kendilerini unutmuşlar adamlar. Kendilerini düşünmez olmuşlar. Kendi hayırlarını, kendi mutluluklarını, kendi cennetlerini düşünmez olmuşlar. Cenneti unutup, âhireti unutup hep dünyayı düşünür olmuşlar. Hep parayı düşünür olmuşlar, hayatı düşünür olmuşlar, arabayı düşünür olmuşlar, arabanın modelini, elbisenin güzelini, evlerinin dükkanlarının dizaynını düşünür olmuşlar.

Arabalarının üzerinde meydana gelen küçücük bir çiziği düşünür olmuşlar da, kendi ruh dünyalarında, ailelerinin, çocuklarının ruh dünyalarında oluşan nerdeyse araba girecek büyüklükteki küfür ve şirk çiziklerini hiç düşünmez olmuşlar. Evlerinin boyasını, cilasını düşünmüşler de kendilerinin, çocuklarının Allah boyasıyla boyanmasını hiç düşünmez olmuşlar. Çocuklarının boğazlarının doyurulmasını düşünmüşler de kalplerinin kafalarının Allah’ın istediği bilgi ve imanla doyurulmasını hiç düşünmez olmuşlar.

Markı, Doları düşünmüşler de Bakara’yı, Âl-i İmrân’ı hiç dü-şünmez olmuşlar. Dışlarını düşünmüşler de içlerini, kalplerini düşün-mez olmuşlar. Bedenlerinin ihtiyaçlarını düşünmüşler de kalplerinin ihtiyacını hiç düşünmez olmuşlar. Her şeyi düşünüyor adamlar, ama kendilerini unutuyorlar. Kendi geleceklerini unutuyorlar. Halbuki bu dünyadan insanın gidecek tek şeyi kendisidir. Malı mülkü, atı arabası, dükkanı tezgahı, evi barkı, toprağı tapusu, vatanı ülkesi her şeyi burada kalacaktır. Yaptığımız, ektiğimiz, diktiğimiz, bina ettiğimiz her şey bu dünyada kalacaktır. Bunlardan sadece Allah için yaptıklarımızın kazancı bizimle birlikte öbür tarafa gidecektir.

Eğer bizler bu dünyada bizi bu dünyaya getiren, bizi yaratıp bu dünyada imtihana çeken Rabbimizi unutursak, Rabbimizin dinini, Rabbimizin kitabını, Rabbimizin elçisini, Rabbimizin bizden istediklerini unutarak bir hayat yaşarsak, İslâm’dan uzak bir dünya yaşayacak olursak o zaman kesinlikle bilelim ki biz kendi kendimizi unutacak ve hayatımızı dünyada kalacak, bizimle birlikte yarına intikal etmeyecek boş şeylerin peşinde bir ömür tüketerek eli boş olarak Rabb’ımızın huzuruna gideriz.

İşte görüyoruz, insanlar kendilerini, kendi geleceklerini unutuyorlar da nice boş şeylerin peşine takılıyorlar değil mi? Allah’ın kendilerini kendisini hatırlatmak üzere, kendilerine kendilerini, kendi kulluklarını, kendi kurtuluşlarını öğretmek üzere gönderdiği kitabını unutuyorlar da başka nice kitapların peşine düşüyorlar.

Kur’an’ı unutuyorlar da nice gazetelerin, nice dergilerin, nice kitapların peşine takılıyorlar. Allah’ın kendilerine örnek olarak, model olarak gönderdiği peygamberini bırakıyorlar da nicelerinin arkasına düşüyorlar. Nicelerini kendilerine örnek biliyorlar.

İşte kim böyle Allah’ı unutursa Allah da ona kendisini unutturacaktır. Allah onu kendi haline bırakıverir de o insan dünyanın peşinde, dünyada kalacak şeylerin peşinde yuvarlanır gider Allah korusun. Tamamen küfrün, şirkin, isyanın ve günâhların içinde boğulur gider. İşte bunlar münâfıklardır. Kalbi, düşüncesi, ameli, hayatı bozuk olanlardır bunlar.

Evet işte böyle münâfıkça birbirlerine destek olup kötülüklerin yayılması ve iyiliklerin kökünün kazınması adına sa’yedenler için Allah bu yaptıklarının karşılığı olarak içinde ebedî kalacakları bir cehennem hazırlamıştır. Onlar Allah’ın lânetine uğramışlardır. Onlara kesintisiz bir azap vardır orada.

RUM SÛRESİ 26/28


 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
26. “Göklerde ve yerde olanlar O'nundur; hepsi O'na boyun eğmiştir.”

Ve göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Göklerde ve yerdekilerin tamamı Allah’ın mülküdür. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’a boyun bükmüştür. Göklerde ve yerde canlı-cansız ne varsa hepsi Allah yasalarına boyun büküp itaat ederler. Rablerinin yasaları, Rablerinin buyrukları önünde diz çökerler. Çünkü onların tümünü Allah yaratmıştır. Onlar da yaratıcılarının kendileri için belirlediği hayat tarzını, kendilerine yüklediği rollerini zerre kadar aksatmadan yerine getirerek Rablerine boyun bükmekte, Rablerini dinlemekte ve Rablerinin önünde eğilmektedirler. Çünkü yaratılmış olan herkesin ve her şeyin yaratıcı karşısında konumu kulluktur.

Öyleyse nasıl ki canlı ve cansız tüm varlıklar yaratıcılarına boyun bükmüşler, sadece Onu dinliyorlarsa o zaman elbette ki yaratılış yönünden onlardan farklı olmayan, onlar gibi kul olan insan da sadece Allah’a boyun bükmeli, sadece Allah’ı dinlemeli, sadece Allah’ın kanunlarına, Allah’ın yasalarına itaat etmelidir. Fıtrat en zaten insan Allah’ın yasalarına boyun bükmektedir. Kâfirler de şu anda Allah yasalarına boyun bükmektedir. Allah’ın yarattığı bu insan yaratılış yönünden üşümekte, acıkmakta, uyumakta, yorulmakta, hasta olmakta, erkek ve kadın olmaktadır. Mü’min kâfir hiç kimse bu Allah yasalarının dışına çıkamamaktadır.

Yâni insan fıtrat en Allah’ın koyduğu yaratılış yasalarının dışına çıkamamaktadır. Ama fıtrî hayatında kerhen Allah yasalarına boyun büken kâfir ihtiyarî, ya da günlük hayatında Allah’a itaat etmemektedir. İşte insan fıtrî hayatında böylece Allah’ın yasalarına boyun büktüğü gibi günlük hayatında da Allah’ın yasalarına boyun bükmek zorundadır. Değilse fıtrî hayatında Allah’ın yasalarına boyun büken bu insan günlük hayatında başkalarının yasalarına boyun bükerse, hayatının birinde Rabbinin İlâhî yasalarına ötekisinde de beşer yasalarına teslim olursa, yâni iki Rabbi, iki İlâhı olursa onun, yâni onun fıtrî hayatıyla günlük hayatı çatışma içine girerse o zaman bu ikisi arasında insan ezilip gidecektir.
27. “Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O'dur. Bu, O'nun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde olan en üstün sıfatlar O'nundur. O, güçlüdür, Hakîmdir.”

Evet Allah’tır yaratmayı başlatan. Allah’tır yaratmayı ilk yapan. O Allah mahlukâtı yoktan var edendir. İlk olarak eşi ve benzeri olmayan bir varlıklar âlemini, daha önce bir görüntüsü olmayan, daha önce bir benzeri olmayan bu âlemi yaratan Allah’tır. yoktan var ettiği bu varlıkları sonra öldürüp tekrar diriltecek olan da Odur. Üstelik ölümlerinden sonra insanları tekrar diriltip hesaba çekmek üzere huzuruna getirmesi Ona göre çok kolaydır. Niye zor olsun da bu Allah’a? Eğer zor olsaydı onları benzeri yokken ilk defa yaratması zor olurdu. İlk defa onları yaratan ikinci defa yaratmaya güç yetiremez mi? Çünkü Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar, en üstün meseller de sadece Ona aittir.

O Azîzdir, O Hakîmdir. Yaratan Odur, rızık veren, doyuran Odur. İzzet ve şeref, güç ve kudret sadece Ona aittir. Hikmet sahibi de sadece Odur. Ondan başka kim hakim olabilir bu varlıklar âlemine? Ondan başka kim sahip olabilir bu âleme? Ondan başka yaratıcı var mıdır? Gücüyle kudretiyle, egemenliğiyle hikmetiyle O Allah’ın yaratıklarına koyduğu yasa da kulluk yasasıdır. Bakın bundan sonraki âyetinde bu kulluğunuza, tevhide bir misal verecek Rabbimiz:

28. “Allah size kendinizden misaller vermektedir: Size verdiğimiz rızıklar da, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit sûrette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız (ki, bizzat yaptığımız işlerde Bize ortaklar koşulmasına razı olasınız?) Düşünen millete âyetleri böylece uzun uzadıya açıklarız.”

İşte O Allah size bir misal veriyor. Allah size kendi nefislerinizden bir misal vermiştir. Söyleyin bakalım: Şu mülkiyetiniz altında bulunan kölelerinizle, câriyelerinizle, işçilerinizle ortak olarak, kullanımı konusunda onlarla denk olarak, eşit olarak, eşit haklara sahip olarak Benim size vermiş olduğum rızıklar konusunda birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden de çekineceğiniz seviyede o kölelerinize eşit hak veriyor musunuz?

İşte Allah size mal, mülk ve saltanat verdi. Ev, bağ, bahçe, tarla, tapan, dükkan, tezgah verdi, müdürlük, amirlik verdi. Bir şehrin, bir ülkenin yönetimini verdi. Bir de sizin mahiyetinizde, sizin egemenliğiniz altında işlerinizde çalıştırdığınız işçiler, memurlar, köleler, câriyeler verdi. Yâni sizin hâkimiyetiniz altında olup bir imtihan sebebiyle rızkı sizden bekleyen insanlar var. Halbuki Allah bu elinizdeki malları size verirken onları da hesap ederek vermektedir. Yâni Allah size tak-dir ettiği rızıkta kölelerinizi, işçilerinizi, hizmetçilerinizi, memurlarınızı da ortak kabul ediyor. Şimdi sizler sahip olduğunuz, hakim olduğunuz o malda, mülkte, o saltanatta, o bağda, bahçede, o dükkanda, fabrikada, o işyerinde hâkimiyetiniz altındaki o işçilerinize, o memurlarınıza, o kölelerinize, câriyelerinize bir yetki veriyor musunuz?

Yâni şunu diyebiliyor musunuz? Bir fabrikanız var ki; bir çiftliğiniz var ki; Allah onu size vermiş, ama orada çalışanları da size ortak kılmıştır. Şimdi şunu diyebiliyor musunuz onlara: Gelin ey benim iş yerimde, benim fabrikamda, benim çiftliğimde çalışan insanlar, aslında bu mülk sadece benim değildir. Bu mülkü Rabbim bana verirken sizi de buna ortak kılmıştır. Sizin gayretlerinizle, sizin alın terlerinizle bu mülk bu hale gelmiştir. Gelin bundan sonra bu mülk sadece benim değil hepimizin olacaktır. Bu mülkte her birerimiz eşit haklara sahibiz. Diyebiliyor musunuz bunu? O mallarınızda onlara da yetki verebiliyor musunuz?

Dünyanın herhangi bir bölgesinde, herhangi bir ülkesinde egemenliği eline geçirmiş olan hakim güçler, egemen oldukları halka karşı, kölelere karşı şunu diyebiliyorlar mı: Gelin ey insanlar, bu ülke hepimizin, bu şehir hepimizin, bu devlet, bu imkânlar hepimizindir. Şimdiye kadar bizim bu ülkede sürdürdüğümüz egemenliğimiz bizim haksızlıkla sürdürdüğümüz bir söz sahipliğiydi. Bundan sonra bu ülkeyi birlikte yöneteceğiz, siz de söz sahibi olacaksınız, siz de şuraya katılacaksınız. Sizler nasıl bir hukuk, nasıl bir eğitim, nasıl bir kılık kıyafet, nasıl bir yaşam biçimi istiyorsanız öylece yapalım, öylece yaşayalım diyen birilerini biliyor musunuz? Var mı böyle diyen birisi? Yok değil mi? Ne ülkelerin, devletlerin egemenleri ellerine geçirdikleri bu mülkü başkalarıyla paylaşmadan yanalar, ne de herhangi bir ekonomik gücün sahibi olanlar ellerindekileri işçileriyle, köleleriyle paylaşmadan yana olmuyorlar değil mi? Kimse istemez bunu? Babasını, oğlunu bile karıştırmıyor adam değil mi? Halbuki Allah’ın verdiği bu mülk bütün insanlarındır. Bütün insanların onda hakkı vardır.

Şimdi nasıl ki siz Allah’ın ortaklaşa kullanınız diye verdiği o mülk ve saltanatta hak sahiplerini bile elinizdeki yetkilerden faydalandırmıyorsunuz da, kendinizde böyle bir hak görüyorsunuz da nasıl oluyor da Allah’ın şu dünyasında, Allah’ın şu mülkünde Allah’ın yet-kilerini de elinden alarak hâşâ hâşâ sen bu işe karışamazsın, bu mülkte yetki bizimdir demeye çalışıyorsunuz? Nasıl oluyor da mülkünde Allah’a ortaklar aramaya, bulmaya çalışıyorsunuz? Nasıl oluyor da tamam gökleri Ona verelim, göklerde O İlâhlığını sürdürsün, ama yeryüzüne O Allah karışamaz, yeryüzünde İlâhlık bizimdir, ya da yeryüzünde bizim sözünü dinleyeceğimiz, yasalarını uygulayacağımız başka İlâhlarımız, başka Rablerimiz vardır diyebiliyorsunuz? Gerçekten bu çok zalimce bir düşünce değil mi? Nasıl oluyor da bu kadar zayıf halinizle, ölümlü halinizle, Allah’a muhtaç halinizle geçici olarak sahibi bulunduğunuz mülklerinizde kimseye yetki tanımıyorsunuz da, göklerin ve yerin ölümsüz sahibi olan Allah’tan yetkisini alarak Onun berisinde başka Rabler, başka İlâhlar bulup onların da Allah’a ortak olduklarını söyleyebiliyorsunuz? Nasıl oluyor da onlara da kulluk edebiliyorsunuz? Nasıl oluyor da yeryüzünde şirki yasallaştırmaya çalışıyorsunuz? Hakkınız var mı buna? diyor Rabbimiz. İşte biz âyetlerimizi böylece açıklıyoruz akıl eden, aklını kullanan bir kavim için.

SECDE SÛRESİ 12/14
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt