67. “İkiyüzlü erkek ve kadınlar da birbirlerindendir: Kötülüğü emreder, iyiliğe engel olurlar; elleri de sıkıdır; Allah'ı unuttular, bu yüzden Allah da onları unuttu. Doğrusu ikiyüzlüler fâsıktırlar.”
68. “Allah, ikiyüzlü erkek ve kadınlara ve inkârcılara, ebedî kalacakları cehennem ateşini hazırlamıştır. O, onlara yeter. Allah lânet etsin! Onlara devamlı azap vardır.”
Münâfık erkekler ve münâfık kadınlar birbirlerindendirler. Münâfık erkekler ve kadınlar küfür ve nifakta birbirlerine benzerler. Birbirlerinin velîsi ve dostudurlar onlar. Kötülüğü, münkeri emrederler ve iyiliği, marufu men ederler. İyiliklerin engellenmesi, kötülüklerin yayılması için çırpınırlar. Kötülük taraftarıdır onlar. Kötülük onların vazgeçilmez özellikleridir. İyiye düşmandırlar, iyilikten nefret ederler. İyileri iyilikten vazgeçirmek için çırpınırlar. İyilerin ve iyiliklerin önüne bari-katlar koymaya say ederlerken, kötülüklerin işlenmesine elbirliği ya-parlar.
Elleri de sıkıdır onların. Hayırlı hiç bir işe zerre kadar bir har-cama yapmazlar. Mallarını kötülük ve fuhşiyyat yollarında tüketirler. Münâfıklığın belki en belirgin alâmetleri işte bunlardır. İyiliği menet-mek, kötülükleri yaymaya çalışmak ve de cimrilik yapmak. Bu özel-likler önünde sonunda insanı münâfıklığa götürür Allah korusun.
Elini sımsıkı tutup Allah yolunda harcamada bulunamayanlar elbette iyilikleri men edip kötülükleri emredeceklerdir. Çünkü toplumda iyiliğin yayılması demek münâfıkların ellerindekilerin azalması de-mektir. Çünkü artık toplumda sömürü tuzakları boşa çıkacaktır. Ama toplumda iyilik yerine kötülük, fedâkarlık yerine bencillik hakîm olursa elbette zayıflar kendilerine teslim olmak zorunda kalacaklardır.
Evet münâfık erkek ve kadınlar birbirleriyle tek can gibidirler. Birbirlerinin velîsi ve dostudurlar. Onlar arasında karşılıklı bir velâyet, bir dostluk ilişkisi vardır. Birbirleri adına karar alırlar ve birbirlerinin kararlarını, yasalarını uygularlar. Onlar birbirlerinin velîsidirler. Tabii mü’minler olarak sizler de birbirlerinizin velîsisiniz. Münâfıkların sizlerle, sizlerin de onlarla asla bir velâyet, bir dostluk ilişkiniz olamaz. Akraba bile olsalar mü’minle münâfık arasında bir dostluk, bir velâyet ilişkisi yoktur. Allah mü’minlerin velîsidir, mü’minler de birbirlerinin ve-lîsidirler.
Mü’minler hiç bir zaman kendileri gibi inanmış mü’minleri bırakarak münâfıkları kendilerine velî seçemezler. Hiç bir zaman mü’min-leri bırakıp münâfıklarla dost olamazlar, onlarla dostluk kuramazlar. Çünkü mü’minlerin velîleri, mü’minlerin dostları Allah’tır. Allah mü’mi-nin dostudur, mü’min de mü’minin dostudur. Allah mü’minlerin velîsidir, mü’minler de Allah’ın evliyasıdır. Öyleyse mü’minler mü’minlerin dostudur, velîsidir, sırdaşıdır, birbirlerini cehennemden koruyup cennete kazandırıcısıdır.
Öyleyse bir mü’min dünya işlerinde, bireysel, sosyal, ailevi, toplumsal, ekonomik, siyasal hayatında, âhirete müteallik işlerinde, yâni hayatının tüm alanlarında kendisiyle ilgili tüm problemlerinde bir dostluk, bir velâ ilişkisi içine girecekse, birileriyle birlikte hareket edecekse, birileriyle istişare edecek, birilerinin kararına başvuracaksa, birilerinden akıl danışacaksa kendisine velî olarak, dost olarak ancak ve ancak Allah dostluğuna ehil mü’minleri seçecektir. Mü’minleri sevecek, mü’minleri dost bilecek, mü’minleri velî bilecek, mü’minlere bağımlı olacak, mü’minlerin derdini, tasasını kendi tasası, sevincini kendi sevinci, başarısını kendi başarısı bilecektir.
Tüm işlerini, tüm hayatını, siyasetini, ekonomisini, eğitimini, sosyal ve bireysel hayatını, aile hayatını mü’minlere göre düzenle-yecek, hesabında mü’minler olacaktır. Müslüman izzet ve şerefi Müslümanlarda ve Müslümanlarla birliktelikte görecektir. Değilse Allah korusun bir takım basit dünyevî hesaplarla, bir takım basit menfaat kaygılarıyla bir Müslümanın mü’minleri bırakarak kâfirleri ve münâfıkları dost edinmesi, hayatını onlar kaynaklı yaşaması asla düşünülemez.
Onlar Allah’ı unutmuşlar, Allah da onları unutmuştur. Onlar Allah’ın dinini unuttular, Allah’ın dinini kendi haline bıraktılar, ilgilenmediler, ilgi kurmadılar, Allah da onları unutmuştur. Onlar Allah için bir hayat yaşamayı unuttular, Allah da onları korumayı, başarıya ulaştırmayı, merhamet etmeyi unutmuştur. Elbette kendisine kulluğu unutanları Allah da unutacaktır. Ne müthiş bir şey değil mi? Allah tara-fından unutulmak, hesaba katılmamak, yüzüne bakılmamak, sözü dinlenmemek ve ebedîyen azaba mahkum edilmek. Bundan daha kö-tü bir âkıbet olur mu?
Evet bu dünyada bu dünyanın sahibini unutarak, bu hayatın sahibinin vahyinden yüz çevirerek, kitabı ve peygamberiyle ilgilenmeyerek, hayatı vahye göre düzenlemeyerek, Kur’an ve sünnete karşı nötr davranarak bir hayat yaşayanlar unutulacaklar. Allah’ın rahmet ve merhametinden mahrum kaldıkları için mutlu olamayacaklar, huzur bulamayacaklar, hayatın tadını alamayacaklar. Bugün burada unutuldukları gibi, yarın da cehennemin bir köşesinde dayanılmaz azapların kucağında unutulacaklar.
Öyleyse gelin ey Müslümanlar, Allah’ı unutanlar gibi olmayın. Allah’ı unutup Allah’ın da kendilerini unuttuğu münâfıklar gibi olmayın. Onlar Rab’lerini unutmuşlar, Rab’lerini unutarak bir hayat yaşamışlar, Allah da onlara kendilerini unutturuvermiş. Kendilerini unutmuşlar adamlar. Kendilerini düşünmez olmuşlar. Kendi hayırlarını, kendi mutluluklarını, kendi cennetlerini düşünmez olmuşlar. Cenneti unutup, âhireti unutup hep dünyayı düşünür olmuşlar. Hep parayı düşünür olmuşlar, hayatı düşünür olmuşlar, arabayı düşünür olmuşlar, arabanın modelini, elbisenin güzelini, evlerinin dükkanlarının dizaynını düşünür olmuşlar.
Arabalarının üzerinde meydana gelen küçücük bir çiziği düşünür olmuşlar da, kendi ruh dünyalarında, ailelerinin, çocuklarının ruh dünyalarında oluşan nerdeyse araba girecek büyüklükteki küfür ve şirk çiziklerini hiç düşünmez olmuşlar. Evlerinin boyasını, cilasını düşünmüşler de kendilerinin, çocuklarının Allah boyasıyla boyanmasını hiç düşünmez olmuşlar. Çocuklarının boğazlarının doyurulmasını düşünmüşler de kalplerinin kafalarının Allah’ın istediği bilgi ve imanla doyurulmasını hiç düşünmez olmuşlar.
Markı, Doları düşünmüşler de Bakara’yı, Âl-i İmrân’ı hiç dü-şünmez olmuşlar. Dışlarını düşünmüşler de içlerini, kalplerini düşün-mez olmuşlar. Bedenlerinin ihtiyaçlarını düşünmüşler de kalplerinin ihtiyacını hiç düşünmez olmuşlar. Her şeyi düşünüyor adamlar, ama kendilerini unutuyorlar. Kendi geleceklerini unutuyorlar. Halbuki bu dünyadan insanın gidecek tek şeyi kendisidir. Malı mülkü, atı arabası, dükkanı tezgahı, evi barkı, toprağı tapusu, vatanı ülkesi her şeyi burada kalacaktır. Yaptığımız, ektiğimiz, diktiğimiz, bina ettiğimiz her şey bu dünyada kalacaktır. Bunlardan sadece Allah için yaptıklarımızın kazancı bizimle birlikte öbür tarafa gidecektir.
Eğer bizler bu dünyada bizi bu dünyaya getiren, bizi yaratıp bu dünyada imtihana çeken Rabbimizi unutursak, Rabbimizin dinini, Rabbimizin kitabını, Rabbimizin elçisini, Rabbimizin bizden istediklerini unutarak bir hayat yaşarsak, İslâm’dan uzak bir dünya yaşayacak olursak o zaman kesinlikle bilelim ki biz kendi kendimizi unutacak ve hayatımızı dünyada kalacak, bizimle birlikte yarına intikal etmeyecek boş şeylerin peşinde bir ömür tüketerek eli boş olarak Rabb’ımızın huzuruna gideriz.
İşte görüyoruz, insanlar kendilerini, kendi geleceklerini unutuyorlar da nice boş şeylerin peşine takılıyorlar değil mi? Allah’ın kendilerini kendisini hatırlatmak üzere, kendilerine kendilerini, kendi kulluklarını, kendi kurtuluşlarını öğretmek üzere gönderdiği kitabını unutuyorlar da başka nice kitapların peşine düşüyorlar.
Kur’an’ı unutuyorlar da nice gazetelerin, nice dergilerin, nice kitapların peşine takılıyorlar. Allah’ın kendilerine örnek olarak, model olarak gönderdiği peygamberini bırakıyorlar da nicelerinin arkasına düşüyorlar. Nicelerini kendilerine örnek biliyorlar.
İşte kim böyle Allah’ı unutursa Allah da ona kendisini unutturacaktır. Allah onu kendi haline bırakıverir de o insan dünyanın peşinde, dünyada kalacak şeylerin peşinde yuvarlanır gider Allah korusun. Tamamen küfrün, şirkin, isyanın ve günâhların içinde boğulur gider. İşte bunlar münâfıklardır. Kalbi, düşüncesi, ameli, hayatı bozuk olanlardır bunlar.
Evet işte böyle münâfıkça birbirlerine destek olup kötülüklerin yayılması ve iyiliklerin kökünün kazınması adına sa’yedenler için Allah bu yaptıklarının karşılığı olarak içinde ebedî kalacakları bir cehennem hazırlamıştır. Onlar Allah’ın lânetine uğramışlardır. Onlara kesintisiz bir azap vardır orada.
RUM SÛRESİ 26/28