Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Aşkın ve Aşıklığın divanından Aşkın Sesi (3 Kullanıcı)

  • Konuyu başlatan kodoo
  • Başlangıç tarihi
K

kodoo

Şems Divanında Aşkın Sesi -1

Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin Divan-ı Kebir veya Kulliyyat-ı Divan-ı Şems adıyla bilinen eseri, hiç kuşkusuz Müslüman ariflerin ve ediplerin görüş birliğiyle, şimdiye kadar ilahî aşk konusunda bir insanoğlu tarafından meydana getirilmiş en büyük ve en güzel şiir koleksiyonudur. Mevlana'nın dünya çapındaki şöhreti daha çok ölümsüz eseri Mesnevi dolayısıyla olsa da Şems Divan'ı da hakikat ve marifet erbabı katında çok yüksek bir makama sahiptir. Şems Divan'ına başka bir ad vermek istersek, onu “aşkın ve âşıklığın divanı”* olarak adlandırabiliriz. Bu muazzam kitabın sayfalarını birkaç saatliğine de olsa karıştıran her okuyucu, bu adlandırmada hiçbir abartıya yer olmadığını rahatlıkla görecektir.

Aşk, kitapla, dersle öğrenilecek bir şey değildir; bununla birlikte, aşkı Mevlana'nın hayret verici sözlerinden ve hallerinden öğrenmek mümkündür. Çünkü Mevlana, aşkın ve âşıklığın tartışmasız üstadıdır. Bu dünyanın bütün âşıkları, onun önünde ancak çıraklık rahlesine oturmuşlardır. Mevlana'nın varlığı baştan ayağa aşkla dolu olduğundan, onun semavî aşkının sesi, ölümünden yüzyıllar sonra bile şu dönüp duran gök kubbenin altında yankılanmaya devam etmektedir.

Gerçi Mevlana şiirden ve şairlikten bıktığını ve yakındığını defalarca dile getirmiştir, ama yine de hiç kimse ilahî aşktan onun gibi söz edememiş; hiç kimse onun gibi aşkın biricik incisini delememiştir. Bu yüzden, hiçbir şairin gönlünün ve mayasının Mevlana'nınki kadar şiirle ve şairlikle yoğrulmadığını, hiçbir arifin ruhunun ve canının onunki kadar aşkla ve âşıklıkla kavrulmadığını söylemek mümkündür.

Mevlana bütün şiirlerinde çılgınca bir tutkuyla aşktan söz tmektedir. Sanki gönlünde, canında ve dilinde aşk kelimesinden başka hiçbir şey bulunmamaktadır. Allah aşkı, varlığını öyle kuşatmıştır ki vücudunun her zerresi bu aşkı terennüm etmekte, gözleri baktığı her şeyde yaratıcıdan başka bir şey görmemektedir.

Bu tebliğde, Mevlana'nın aşkı nasıl tarif ettiği, duygu ve düşüncelerinde aşkın makamının ve hakikatinin nasıl tecelli ettiği üzerinde durarak, sözü edilen ilahî aşkın Mevlana'nın sihirli sözlerine nasıl yansıdığına örnekler vereceğiz. Mevlana'nın irfanî görüşü konusunda doğru ve sağlıklı bir bakış yakalamak için, her şeyden önce onun irfanının, ilahî aşka, muhabbete, coşkuya, hale, vecde ve cezbeye dayandığının, bir başka deyişle teorik olmaktan çok pratik bir irfan olduğunun bilincinde ve farkında olmamız gerekmektedir.

Sufiler ve bu cümleden olarak Mevlana, âlemin ve Âdem'in yaratılış nedeninin aşk olduğuna inanırlar. Allah her şeyi aşk hatırına yaratmıştır. Varlık âleminin merkezinde aşkın yer alması bu yüzdendir. Gerçekte yüce Allah'ın zatından başka hiçbir varlık bizatihi mevcut değildir. Eşya, aslında bir hiçlikten ve mutlak bir yokluktan ibarettir. Bundan dolayı “mutlak varlık”* sadece âlemde eşini ve benzerini tasavvur etmek mümkün olmayan bir Allah'tır. Mevlana'nın deyişiyle, bizim varlık olarak adlandırdığımız şeyler, gerçekte varmış gibi görünen yokluklardan ibarettir ve bunların mutlak gerçeklikleri yoktur. Bu yüzden sufiler “Madem ki Allah birdir ve ondan başka hiçbir şey gerçek varlık sahibi değildir, o halde her şey O'ndandır, her şey O'nunladır ve her şey O'ndadır”* inancından hareketle, “Allah aşktır ve aşk Allah'tır”* sonucuna varmakta; Allah bir olduğuna göre, “aşk, âşık ve maşuk”* da birdir demektedirler. Bundan dolayı insanın Allah'a duyduğu aşk, gerçekte, bir olan Allah'ın kendi zatına duyduğu aşktır.

tebyan
 
K

kodoo

Şems Divan'ında Aşkın Sesi -2

Bu ilahî aşkın sesi her nefeste sağdan soldan insanın kulağına gelmekte olduğu halde, herkes onun sesini duymaya güç yetiremez. Sadece nefs-i emmârelerini maddî ve dünyevî kayıtlardan temizleyen ve kendilerine baş kulağından başka bir kulak satın alan kimseler onun ayak seslerini duyabilir ve ondan tam olarak lezzet alabilirler. İşte Mevlana bu aşkın sesinin her nefeste kulağında yankılandığı nadir kişilerden birisidir.

“Her solukta aşkın sesi gelmede sağdan soldan; Göklere ağıyoruz biz, yok mu seyredecek olan?”

Mevlana'ya göre, insanı göklere doğru yükselten, onu meleklerle arkadaş eden ve âlemlerin Rabbinin huzurunda sevinç içinde bulunduran işte bu aşktır. Çünkü insan aslı itibarıyla o yücelere aittir; onun asli vatanı ve şehri bu fani dünya değil, o baki ve gerçek olan âlemdir. Bu yüzden Mevlana şöyle demektedir:

“Göklerdeydik biz, meleklerdi bizim yârimiz. Yine gideriz hepimiz, orasıdır çünkü şehrimiz.”


İnsan, yeryüzünde Allah'ın halifesi olarak, yaratıcısını kendi ruhundan ruh üflediği bir varlık olarak feleklerden ve meleklerden daha üstündür. Bu ikisinden de ötelere geçmeyi başarırsa, Allah'ın kibriyasını kendisine menzil edinir.

“Felekten de yükseğiz biz, melekten de yüceyiz.
Neden geçmeyelim ikisinden de, ululuktur menzilimiz.”


İnsan, kimilerinin zannettiği gibi sadece bir avuç toprak parçasından ibaret değildir; aksine o kadar değerli bir cevhere sahiptir ki o cevher varlık âleminde başka hiçbir canlıya nasip olmamıştır. O tertemiz cevher insan ruhudur ve bu ruhun en mükemmel örneği, kâinatın yaratılış sebebi ve varlıkların övüncü olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a)'dır.

“Tertemiz inci nerde, toz toprak dünya nerde?
Ne diye indiniz, toplanın, ne işiniz var bu yerde?

Genç talihtir yârımız, can vermektir kârımız.
Âlemlerin övüncü Mustafa, kervanbaşımız, iftiharımız .”


Yukarıdaki beyitler Mevlana'nın irfanî görüşünü en güzel şekilde yansıtan ünlü gazellerinden birisinden alınmıştır. Şems Divan'ı baştan sona buna benzer gazellerle doludur. Mevlana gerek Mesnevi'de gerek Şems Divan'ında pek çok kez aşkın çeşitli anlamlarını tarif etmiş, her defasında yeni bir aşk tarifine ulaşmış, aşk ve âşıklık hallerinin sonsuzluğu nedeniyle nihayet aşkın tarif edilemeyeceği sonucuna varmıştır. Bir yerde şöyle demektedir:

“Ey aşk herkese göre nice adın ve lakabın var.
Ben dün gece bir başka ad verdim sana: Devasız dert .”


Dertsiz aşk, meyvesiz ağaç gibidir.

“Aşk sözü dertsiz olursa meyve vermez,
Heves kulağından, dilden başka bir yere ulaşmaz .”


Aşkın mahiyetini ve hakikatini yine aşktan sormak lâzımdır. Çünkü güneşin delili yine güneştir. O zaman aşkın nazik kimselerin değil pehlivanların işi olduğunu yine aşkın kendisi söyleyecektir.

“Aşkı kimseden sorma, aşktan sor; aşk inciler yağdıran bir buluttur a oğul.

Benim tercümanlığıma ihtiyacı yok; aşk, kendisinin tercümanıdır a oğul.

Aşk yufka yürekli naziklerin işi değil; aşk, pehlivanların işidir a oğul .”


Aşk, yaşanması ve tecrübe edilmesi gereken bir şeydir; çünkü işitmekle tatmak arasında büyük fark vardır.

tebyan
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
birde allahı cc dinlesek;
"De ki, baksanıza, Allah'ın yakınından neyi çağırıyorsunuz? Gösterin bana, yeryüzünde yaratmış oldukları ne vardır? Yoksa onların göklerde bir payı mı bulunuyor? Bu konuda bana, bundan önce gelmiş bir kitap veya bir bilgi kalıntısı getirin bakalım. Eğer doğru sözlü kimseler iseniz."
"Allah’ın yakınından kendisine kıyâmet gününe kadar cevap vere¬meyecek kimseyi çağı¬randan daha sa¬pık kimdir? Oy¬saki bunlar onla¬rın çağrısının farkında değillerdir.“ (Ahqâf 46/4-5)
Müşrikler, tanrılarının gücünü Allah'tan aldı¬ğını hayal ederlerdi. Ama bu, dayanaksız bir iddiaydı. Müşriklerle ilgili şu âyetleri biraz dü¬şünmek gerekir.
قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنْ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنْ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنْ الْحَيِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللَّهُ فَقُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ (31)
فَذَلِكُمْ اللَّهُ رَبُّكُمْ الْحَقُّ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ فَأَنَّا تُصْرَفُونَ (32)
31-"Desen ki: 'Gökten ve yerden size rızık veren kim? Ya da işitmenin ve gözlerin sahibi kim? Kimdir o diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran? Ya her işi düzenleyen kim?' Onlar: 'Allah'tır!' di¬yeceklerdir. Deki; 'O halde sakınmaz mısınız?'
32- İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Hakkın ötesi sapıklık değildir de ya nedir? Nasıl da çevrili¬yor¬sunuz?" (Yunus 10/31-32)
Müşrikler Kabe'yi tavaf ederken şöyle der¬lerdi:
"Lebbeyk lâ şerîke lek illâ şerî¬kun huve lek temlikuhu ve mâ me¬lek"
"Emret Allah'ım, Senin hiçbir ortağın yoktur. Yalnız bir ortağın vardır ki, onun da bütün yetki¬le-rinin de sahibi sensin."
Bunu bize nakleden İbn Abbas diyor ki, onlar "Lebbeyk lâ şerîke lek = Emret Allah'ım, Senin hiçbir ortağın yoktur." dediklerinde Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, "Yazık size, burada kesin, burada ke¬sin." derdi [2].
Allah'ın vermediği bir yetkiyi putlarında varsay¬maları müşrik olmaları için yetiyordu. Puta bu yet¬kiyi verenin Allah olduğunu söylemeleri bir şeyi değiştirmiyordu.
Ayette şöyle buyuruluyor:
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِهِ عِلْمٌ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ (71)
71- "Allah'tan önce [3] öyle şeye tapıyorlar ki, Allah onun hakkında hiçbir kanıt indirmemiştir. Onunla ilgili kendilerinin de bir bilgisi yoktur. Zalimlerin yardımcısı olmaz." (Hacc 22/71)
 
K

kodoo

alimler Peygamber sünnetine sarılmana engel değil bilakis vesiledir.
ikincisi, evet din aşk dinidir.. Peygamber de Rahmet Peygamberidir..
İmam Cafer Sadık; "Din sevgiden başka bir şey midir? Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "De ki, eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun da Allah sizi sevsin." " diye buyurmuştur.
Ama İsevilerdeki inanç gibi değil.. Bunu pekala biliyoruz zaten..
İslam dini hem aşk ve sevgi dinidir, hem de karşı koyma ve iticilik dini; şu başlıkta açıklamalar bulunuyor;
İnsanların Çekicilik ve İticilikleri
yalnız ben bu başlıkta Allah aşkından bahs eden iktibas almıştım sadece. her neyse..
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
şimdi sen peygamberin kaşları hilal,dudakları kiraz gibiydi de dersin...
 
K

kodoo

kelimelerin sırrına ermeye çalışalım. (sanırım buradaki çekicilik kelimesi sizi yanılttı).
çekicilik (cazibe) demek, insanları kendine yakınlaştırma demektir ki, İslam'ın ve İslam Peygamberinin çekiciliği de doğru ile birlikte olanları cezb etmesi, çekmesidir..
Sizin anladığınız gibi güzellerin (ki, o açıdan da Hz Peygamber güzeldi. Hz Yusuf bu açıdan gölgede kalırdı denmiştir) cazibesi gibi değildi kasdım. neyse..
kardeşim, dikkat etmemiz gereken en önemli husus dinimizle alay edenlere benzememek. konuşmalarımız, insanlara bir damga vurup onları dışlamaya çalışanlara benzemesin inşallah.
Neyse, umarım gelecek seferlere kelimelerin manasına erer, iyice anladıktan sonra, eğer yorum yapmamız gerekiyorsa, düşünüp, yorup yazarız. vesselam
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
inşaallah. özür biraz kinayeli yazmıştım . amacım kırmak değil di
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Şems Divan'ında Aşkın Sesi -2

Bu ilahî aşkın sesi her nefeste sağdan soldan insanın kulağına gelmekte olduğu halde, herkes onun sesini duymaya güç yetiremez. Sadece nefs-i emmârelerini maddî ve dünyevî kayıtlardan temizleyen ve kendilerine baş kulağından başka bir kulak satın alan kimseler onun ayak seslerini duyabilir ve ondan tam olarak lezzet alabilirler. İşte Mevlana bu aşkın sesinin her nefeste kulağında yankılandığı nadir kişilerden birisidir.

“Her solukta aşkın sesi gelmede sağdan soldan; Göklere ağıyoruz biz, yok mu seyredecek olan?”

Mevlana'ya göre, insanı göklere doğru yükselten, onu meleklerle arkadaş eden ve âlemlerin Rabbinin huzurunda sevinç içinde bulunduran işte bu aşktır. Çünkü insan aslı itibarıyla o yücelere aittir; onun asli vatanı ve şehri bu fani dünya değil, o baki ve gerçek olan âlemdir. Bu yüzden Mevlana şöyle demektedir:

“Göklerdeydik biz, meleklerdi bizim yârimiz. Yine gideriz hepimiz, orasıdır çünkü şehrimiz.”


İnsan, yeryüzünde Allah'ın halifesi olarak, yaratıcısını kendi ruhundan ruh üflediği bir varlık olarak feleklerden ve meleklerden daha üstündür. Bu ikisinden de ötelere geçmeyi başarırsa, Allah'ın kibriyasını kendisine menzil edinir.

“Felekten de yükseğiz biz, melekten de yüceyiz.
Neden geçmeyelim ikisinden de, ululuktur menzilimiz.”


İnsan, kimilerinin zannettiği gibi sadece bir avuç toprak parçasından ibaret değildir; aksine o kadar değerli bir cevhere sahiptir ki o cevher varlık âleminde başka hiçbir canlıya nasip olmamıştır. O tertemiz cevher insan ruhudur ve bu ruhun en mükemmel örneği, kâinatın yaratılış sebebi ve varlıkların övüncü olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a)'dır.

“Tertemiz inci nerde, toz toprak dünya nerde?
Ne diye indiniz, toplanın, ne işiniz var bu yerde?

Genç talihtir yârımız, can vermektir kârımız.
Âlemlerin övüncü Mustafa, kervanbaşımız, iftiharımız .”


Yukarıdaki beyitler Mevlana'nın irfanî görüşünü en güzel şekilde yansıtan ünlü gazellerinden birisinden alınmıştır. Şems Divan'ı baştan sona buna benzer gazellerle doludur. Mevlana gerek Mesnevi'de gerek Şems Divan'ında pek çok kez aşkın çeşitli anlamlarını tarif etmiş, her defasında yeni bir aşk tarifine ulaşmış, aşk ve âşıklık hallerinin sonsuzluğu nedeniyle nihayet aşkın tarif edilemeyeceği sonucuna varmıştır. Bir yerde şöyle demektedir:

“Ey aşk herkese göre nice adın ve lakabın var.
Ben dün gece bir başka ad verdim sana: Devasız dert .”


Dertsiz aşk, meyvesiz ağaç gibidir.

“Aşk sözü dertsiz olursa meyve vermez,
Heves kulağından, dilden başka bir yere ulaşmaz .”


Aşkın mahiyetini ve hakikatini yine aşktan sormak lâzımdır. Çünkü güneşin delili yine güneştir. O zaman aşkın nazik kimselerin değil pehlivanların işi olduğunu yine aşkın kendisi söyleyecektir.

“Aşkı kimseden sorma, aşktan sor; aşk inciler yağdıran bir buluttur a oğul.

Benim tercümanlığıma ihtiyacı yok; aşk, kendisinin tercümanıdır a oğul.

Aşk yufka yürekli naziklerin işi değil; aşk, pehlivanların işidir a oğul .”


Aşk, yaşanması ve tecrübe edilmesi gereken bir şeydir; çünkü işitmekle tatmak arasında büyük fark vardır.

tebyan

efendimizin veya sahabelerin sözünü ettiğiniz aşk kavramını nerelerde kullandıklarını örneklendirebilir misiniz? bu kadar üzerine kitaplar,mesneviler yazılan allah aşkı hakkında efendimizin hangi ifadeleri var?
 
K

kodoo

neden istiyorsunuz anlayamadım.. araştırmayı pekâla kendiniz yapabilirsiniz.. neyse, yine kaynak vereceğim..
Aşk hakkındaki ayetlerden birkaçı; Bakara 165; Meryem 96; Şura 23; Rum 21; Meryem 96; Maide 55 ayetleri tefsirleriyle inceleyiniz..
Hz Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beytinden konu hakkında hadisler içinse, Hadis Kitaplarının, "Velâ" (ve velayet), "Hubb" (aşk), ve "vüdd" (sevgi) bablarına.. Hususan "kütüb-ü sitte" ve "tuhef'ul-ukul"a bakınız..

"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hazreti Dâvud (aleyhisselâm)’un duaları arasında şu da vardır: “Allahım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli taleb ediyorum. Allah’ım! Senin sevgini nefsimden, âilemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl.” Amin..
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
neden istiyorsunuz anlayamadım.. araştırmayı pekâla kendiniz yapabilirsiniz.. neyse, yine kaynak vereceğim..
Aşk hakkındaki ayetlerden birkaçı; Bakara 165; Meryem 96; Şura 23; Rum 21; Meryem 96 ayetleri tefsirleriyle inceleyiniz..
Hz Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beytinden konu hakkında hadisler içinse, Hadis Kitaplarının, "Velâ" (ve velayet), "Hubb" (aşk), ve "vüdd" (sevgi) bablarına.. Hususan "kütüb-ü sitte" ve "tuhef'ul-ukul"a bakınız..

"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hazreti Dâvud (aleyhisselâm)’un duaları arasında şu da vardır: “Allahım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli taleb ediyorum. Allah’ım! Senin sevgini nefsimden, âilemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl.” Amin..

çocuğun adı ibn seyyad. hangi konuya nasıl bakmamız gerektiğini nebi as. dan öğrenelim diye araştıralım.
 
K

kodoo

çocuğun adı ibn seyyad. hangi konuya nasıl bakmamız gerektiğini nebi as. dan öğrenelim diye araştıralım.

çocuk mu? hangi çocuk? yazılarından inan hiç bir şey anlamıyorum..
tasavvuf yazılarına ne şekilde olursa olsun yorum yazmayı vazife edinmişsin gibi.. Yorumlarından da bir şey anlasam..
en azından ilgi kursam gam yemiycem ama?
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
çocuk mu? hangi çocuk? yazılarından inan hiç bir şey anlamıyorum..
tasavvuf yazılarına ne şekilde olursa olsun yorum yazmayı vazife edinmişsin gibi.. Yorumlarından da bir şey anlasam..
en azından ilgi kursam gam yemiycem ama?

ibn seyyad peygambere as keramet gösteren çocuk
 
K

kodoo

Hz. Peygamber'in (s.a.a) "doğruyla yanlışı karıştıracak" dediği deccal'e benzediği söylenen kişinin konuyla alakası?
Allah aşkı ve aşıklıkla alakası nedir?
Yazık!! Ağabeylerince/büyüklerince birkaç lakırdı ezberletilmiş, ilgili-ilgisiz her yerde (yeter ki, tasavvuf/irfan, Mevlana/Şems, Üstad Said Nursi/İmam Humeyni hazeratının adları geçsin) bu lakırdıları hemen tekrar eden çok iyi tanıdığım gençlere benziyorsun..
Lütfen bir daha cevap yazmadan önce yazacağımız şeyin konuyla ilgisi olup olmadığını ve konuşmadan ziyade dinlemenin faydalı olduğunu unutmayalım.. selam ile..
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
"""Sufiler ve bu cümleden olarak Mevlana, âlemin ve Âdem'in yaratılış nedeninin aşk olduğuna inanırlar. Allah her şeyi aşk hatırına yaratmıştır. Varlık âleminin merkezinde aşkın yer alması bu yüzdendir. Gerçekte yüce Allah'ın zatından başka hiçbir varlık bizatihi mevcut değildir. Eşya, aslında bir hiçlikten ve mutlak bir yokluktan ibarettir. Bundan dolayı “mutlak varlık”* sadece âlemde eşini ve benzerini tasavvur etmek mümkün olmayan bir Allah'tır. Mevlana'nın deyişiyle, bizim varlık olarak adlandırdığımız şeyler, gerçekte varmış gibi görünen yokluklardan ibarettir ve bunların mutlak gerçeklikleri yoktur. Bu yüzden sufiler “Madem ki Allah birdir ve ondan başka hiçbir şey gerçek varlık sahibi değildir, o halde her şey O'ndandır, her şey O'nunladır ve her şey O'ndadır”* inancından hareketle, “Allah aşktır ve aşk Allah'tır”* sonucuna varmakta; Allah bir olduğuna göre, “aşk, âşık ve maşuk”* da birdir demektedirler. Bundan dolayı insanın Allah'a duyduğu aşk, gerçekte, bir olan Allah'ın kendi zatına duyduğu aşktır."""" DİYORSUNUZ
Bende aynı parçada üstad olarak bahsettiğiniz kişilerin özelliklerinin, fikirlerinin oturduğu ana temanın islami bir zemin olmadığını,üstadlarınızın öğretilerinin yunan sofistlerinin felsefe artıkları, amellerinin budizm kalıntısı,sevdanızın nasrani mistizmi olduğunu anlatıyorum. Bu akımın nebi as. devrindeki temsilcisi de o çocuk gibileridir.

Bir kavim benzeyeceği kavmi iyi seçmelidir. yunan sofistlerin sapık fikriyatı, budizm ve nasraniliğin amelleriyle müslümanları daha ne kadar kandıracaklar, müslümanlar ne zaman uyanacaklar, müslümanım diyene sünnet niye yetmez. .Bende bunu ANLAMIYORUM...
Not:Şeytanın velileri ile savaşmak her müslümanın görevidir.

Müslüman bozuk sudur teorileri (her şey odur, arabinin dediği gibi putlarda tanrıdır)yerine lailaheillallah der, islam burdan başlar. dinin temeli budur. Buzdan temelleriniz ahiret sıcağında eriyecektir. Lütfen kendinize gelin,düşünün önceki ümmetleri takip etmeyin.

31-"Desen ki: 'Gökten ve yerden size rızık veren kim? Ya da işitmenin ve gözlerin sahibi kim? Kimdir o diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran? Ya her işi düzenleyen kim?' Onlar: 'Allah'tır!' di¬yeceklerdir. Deki; 'O halde sakınmaz mısınız?'
32- İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Hakkın ötesi sapıklık değildir de ya nedir? Nasıl da çevrili¬yor¬sunuz?" (Yunus 10/31-32)
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Hz. Peygamber'in (s.a.a) "doğruyla yanlışı karıştıracak" dediği deccal'e benzediği söylenen kişinin konuyla alakası?
Allah aşkı ve aşıklıkla alakası nedir?
Yazık!! Ağabeylerince/büyüklerince birkaç lakırdı ezberletilmiş, ilgili-ilgisiz her yerde (yeter ki, tasavvuf/irfan, Mevlana/Şems, Üstad Said Nursi/İmam Humeyni hazeratının adları geçsin) bu lakırdıları hemen tekrar eden çok iyi tanıdığım gençlere benziyorsun..
Lütfen bir daha cevap yazmadan önce yazacağımız şeyin konuyla ilgisi olup olmadığını ve konuşmadan ziyade dinlemenin faydalı olduğunu unutmayalım.. selam ile..

karşınızdakini suçlamak yerine anlamaya çalışsanız daha iyi olmazmı? Ayrıca benim hiç abim olmadı
 
K

kodoo

Evvela; Felsefe, Budizm ve Mesihiyyet her konuda yanlış olan şeyler değillerdir. Kökleri, esasları İlahi Öğretilerden sapmış olan ekollerdir ki illa ki doğru ve yanlışları olacaktır.. Ki, bazı konularda İslam dini ile tetabuk etmektedirler.. Dolayısıyla bu açılardan onlara benzemeyelim demek bağnazlıkla haktan inhirafa sebep olur.. Hz Peygamber'in (s.a.a) "Onlara benzemeyin" buyruğu, İslam'ı (inanç ve yaşayışta) terk edip, onlarınkini tercih etmeyin (onların inanç sistemi ve ekollerine, yaşamlarına ve modalarına özenmeyin demektir..) Ama hali hazırda İslam'la uyuşan inanç ve yaşayışlarını reddetmek (o konularda da onlara benzememek için gayret etmek) yoldan çıkmağa azm etmetmek olur..
İslam'ın bu konuda buyruğu bellidir. İmam-ı Ali (a.s) hazretleri Sahabeden Hz Malik-i Eşter'i vali olarak gönderdiğinde "İslam'a aykırı olmadıkça eskilerin iyi geleneklerini korumayı ve yok etmemeyi" emrediyor.. Keza, sahabeden Hz Osman bin Mazun gayr-i müslimlerin söylemleri olan şiirleri dinlerken falanca mısra için "Vallahi doğru söyledin" diğeri için "Hayır, bu yanlıştır." demiştir.. Yani, eski ekollerin yansıtıldığı şiirleri dinlemiş, doğru olanı kabul edip yanlışlarına karşı çıkmıştır.. Kafirlerin her inanç ve ameline karşı çıkmak /tavır takınmak gerekseydi Osman bin Mazun "Şüphesiz Allah'tan başka her sey bâtıldır." şiir sözüne karşı çıkar, Hz Malik Eşter, Nevruz vs.deki (her) geleneğe karşı çıkardı..
Dolayısıyla, ister filozoflar gibi düşünerek deyin, ister "Olur ki düşünürsünüz" ferman-ı ilahisi ve "bir an tefekkürün senelerce ibadete denk olduğu" tebşir-i nebevîsine uyarak deyin.. "Gizli bir hazine idim.. Tanınmak, bilinmek istedim.. İnsanı yarattım.." ve "Her şey fanidir (yok olucudur) Yalnız Allah'ın vechidir bâki olan".. hakikatlerinden yola çıkarak, hilkatin sebebinin (Levlâke..) "Peygamber hürmetine alemler yaratıldı".. kudsi hadisinde olduğu gibi aşk olduğu sonucuna varmak.. İslam'a muarız görünmüyor..
ve bu Şeytanî bir fikir bu düşüncenin Üstadları da Şeytan velileri değildir..
Bu tür konularda dikkatli olup inşaAllah hataya düşmeyelim. ve Mevlana gibi İslam bilginlerine Şeytan Velileri demeyelim.. Estağfirullah
 
K

kodoo

karşınızdakini suçlamak yerine anlamaya çalışsanız daha iyi olmazmı? Ayrıca benim hiç abim olmadı

olabilirim istersen ;)
espri bir yana.. meramınızı tam açıkladınız.. mesele buydu.. Ayrıca suçlamak demişken, bence Şeytan Velileri demek suçlamadır a Cenneti garantilemiş, geri kalanları Cehenneme gönderen kişi..
kötülediğin kişiler "nefsim en denidir" diyor.. vatandaş rıza ise kalkıp "nefsim kurtuldu" diyor..
neyse.. İlk gönderdiğim konu ve içeriği hakkında başka sorunuz yoksa inş. konuyu kapatalım. selam ile
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Evvela; Felsefe, Budizm ve Mesihiyyet her konuda yanlış olan şeyler değillerdir. Kökleri, esasları İlahi Öğretilerden sapmış olan ekollerdir ki illa ki doğru ve yanlışları olacaktır.. Ki, bazı konularda İslam dini ile tetabuk etmektedirler.. Dolayısıyla bu açılardan onlara benzemeyelim demek bağnazlıkla haktan inhirafa sebep olur.. Hz Peygamber'in (s.a.a) "Onlara benzemeyin" buyruğu, İslam'ı (inanç ve yaşayışta) terk edip, onlarınkini tercih etmeyin (onların inanç sistemi ve ekollerine, yaşamlarına ve modalarına özenmeyin demektir..) Ama hali hazırda İslam'la uyuşan inanç ve yaşayışlarını reddetmek (o konularda da onlara benzememek için gayret etmek) yoldan çıkmağa azm etmetmek olur..
İslam'ın bu konuda buyruğu bellidir. İmam-ı Ali (a.s) hazretleri Sahabeden Hz Malik-i Eşter'i vali olarak gönderdiğinde "İslam'a aykırı olmadıkça eskilerin iyi geleneklerini korumayı ve yok etmemeyi" emrediyor.. Keza, sahabeden Hz Osman bin Mazun gayr-i müslimlerin söylemleri olan şiirleri dinlerken falanca mısra için "Vallahi doğru söyledin" diğeri için "Hayır, bu yanlıştır." demiştir.. Yani, eski ekollerin yansıtıldığı şiirleri dinlemiş, doğru olanı kabul edip yanlışlarına karşı çıkmıştır.. Kafirlerin her inanç ve ameline karşı çıkmak /tavır takınmak gerekseydi Osman bin Mazun "Şüphesiz Allah'tan başka her sey bâtıldır." şiir sözüne karşı çıkar, Hz Malik Eşter, Nevruz vs.deki (her) geleneğe karşı çıkardı..
Dolayısıyla, ister filozoflar gibi düşünerek deyin, ister "Olur ki düşünürsünüz" ferman-ı ilahisi ve "bir an tefekkürün senelerce ibadete denk olduğu" tebşir-i nebevîsine uyarak deyin.. "Gizli bir hazine idim.. Tanınmak, bilinmek istedim.. İnsanı yarattım.." ve "Her şey fanidir (yok olucudur) Yalnız Allah'ın vechidir bâki olan".. hakikatlerinden yola çıkarak, hilkatin sebebinin (Levlâke..) "Peygamber hürmetine alemler yaratıldı".. kudsi hadisinde olduğu gibi aşk olduğu sonucuna varmak.. İslam'a muarız görünmüyor..
ve bu Şeytanî bir fikir bu düşüncenin Üstadları da Şeytan velileri değildir..
Bu tür konularda dikkatli olup inşaAllah hataya düşmeyelim. ve Mevlana gibi İslam bilginlerine Şeytan Velileri demeyelim.. Estağfirullah

şeytanın velileri tabiri kurani bir kavramdır. sonuç olarak ayet ve hadisleri çeşitli tevil ve tahrif metotlarıyla kendi görüşümüzü destekler durumda değerlendirmek her zaman mümkündür. Bu sebeble hz alinin ibn abbası haricilere gönderirken" onlar ayetleri istedikleri tarafa çekerler, onlarla sünnet üzerinden konuş""" sözü çok önemli. kısaca şunu görüyorum,zannımca sizde aynı şeyleri kabul edersiniz;

Bu gün adı tarikat veya tasavvuf olan bir çok grup sünnette olmayan bir çok şeyi Allaha yaklaşma gayesi ile amel ve itikad edinmişlerdir. bu durum müslümanlar için oldukça vahim sonuçlar doğurmaktadır. Aşk kavramıda oldukça sulandırılarak,şeri çizgiden uzak birçok kişi bu kavramı kullanmakta topluma gerçek din anlayışı olarak bunu sunmaktadır. Şeri çizgiden çok uzak aşk kahramanları bçylece din adına topluma yön vermeye kalkmaktadır. benim endişim budur,en yalın haliyle. Sonuçta ortak paydası aşk olan insanlık dini ortaya çıkarılmaktadır, dinler arası diyolog çalışmalarıda işin başka bir boyutudur. peygamberi çizgi bize yeterlidir. O çizgide resulün aşk peşinde koşmasıda söz konusu değildir,o şükür ve rıza makamının yolcusudur.
Sünnet müslümanları Allah rızasına götürmek için yetelidir. Önceki peygamberlerden bir kısmının sünnetleride efendimizin as. sünnetine dercedilmiştir. başka dünyalardan reçete aramaya gerek yoktur. Sünneti nebi AMAÇ ALLAH RIZASI ise bize yeterlidir. Peygamberimizle birlikte diğer felsefeler tedavülden kaldırılmıştır.
Tevrat okuyan Hz. Ömere efendimizn as. yaptığı uyarı bize işık tutacaktır.
Madem ki Hz. Muhammedi as. resul kabul ettik, niye geçmiş felsefelerin peşinden gidelim ,sünnet yetmezmiş gibi onların uygulamalını taklit edelim. Nirvananın,yoganın uygulayıcısı olmayalım, azizlerinden, meryem anasından yardım isteyen nasranileri taklit etmeyelim.....
benim adıma konu kapanmıştır.selam ve dua ile .
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt