Örtünmeyi Bilmeyenlere Karşı Tavrımız Ne Olmalı?
Peki, örtünmeyi bilmeyenlere karşı tavrımız ne olmalı?
Bir mübarek Allah dostu olan, Bandırmalı Ali Efendi, (Allah selamet versin, şimdi 98 yaşındadır), bir ziyaretimizde anlatmıştı: Bir gurup delikanlı kendisini ziyarete gelmiş ve Bandırma sahillerinde gördükleri açık saçıklıklardan şikâyet etmişler. O mübarek zat da şu ibretli cevabı vermiş: “Evlatlarım, madem o kardeşleriniz, kılık kıyafet hususunda ölçüyü bilememişler, haddi aşmışlar, açılıp saçılmışlar. Öyleyse neden sizler, bakışlarınızla onları örtmediniz?”
Demek ki ne imiş efendim?...
Açılmayı marifet bilenlere karşı, haddini ve hesabını bilenlere düşen görev, bakışlarıyla onları kapatmakmış.
Özellikle de cins-i latif olan hanımlar, şefkat kahramanları, daha hassas ruhların temsilcileri, fıtratları icabı daha çok örtünmek isterler. Çünkü kem nazarlar, hain bakışlar, onları daha fazla rahatsız eder, yaralar.
Çalıkuşu’nda Reşat Nuri, bu gerçeği çok etkili açıklar. Roman kahramanı olan Feride, kötü niyetli bakışları yüreğine saplanmış oklar gibi hisseder.
Bu acıyı, Batılı kadınlar da, zaman zaman yüreklerinde hissedip seslerini yükseltirler. Mesela, metroda, kendileri için ayrı bir vagon olmasını isterler. Bu konuda yapılan bir gösteriye, ben de 20 yıl önce Berlin’de şahit olmuştum. Daha sonra Berlin’de, kadınlar için ayrı kahvehane, ayrı otel ve bütün çalışanları ve sürücüleri kadın olan ve sadece kadın müşteri kabul eden bir taksi şirketi kurulmuştu.
Berlin’de, “Hain bakışlardan” şikâyet eden kadınlar Müslüman değillerdi. Acaba Türkiye’de Müslüman kadınlar, benzeri bir çıkış yapsalar, bizim malum basının yaygarası ne şiddette olur dersiniz?...
Açık saçıklığı önlemenin çok önemli bir yoludur gözü korumak… Rabbimiz de öyle buyurur: “İnanmış erkek ve kadınlar, gözlerini harama bakmaktan kapasınlar.” (Nur; 29–30)
İmam Şibli, bu ayeti şöyle yorumlamış: “Sadece kafa gözlerini kapamakla kalmasınlar; kalp gözlerini de kapalı tutsunlar, haramları hayallerine bile almasınlar!”
Her günah, bir bakışla başlar.
Görüldüğünde neyi hatırlatmak ister insanlar, erkekler, kadınlar? Günahı, azdırmayı, saptırmayı, yoldan ve baştan çıkarmayı mı? Yoksa hakiki bir mü’min olurlar da, onları gören kulluğu mu hatırlar sadece?
Evet, bazen bir bakış günahın yolunu açar… Bazen de bir nazar, Hakk’a kul eder…
Güzeller Güzeli, aniden ve iradi olmadan hâsıl olan ilk bakışı mahzurlu görmez. Günah olan, bu bakışın isteyerek tekrarlanmasıdır.
“Bir Kere Saldık, Şimdi İçeri Alamıyoruz!”
İffetsizlik söz konusu oldu mu, hemen ve öncelikle kadınlar suçlanır. Ancak, onları sadece birer cinsel obje olarak gören ve böyle olmaya da teşvik eden erkekler de suçlu değil mi? Hatta suçun büyüğü onlarda değil mi?
Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti Ağabeyim öyle derdi: “Kadınları kafes arkasından, evde hapsolmaktan kurtardık” deyip, sokağa salanlar, onları sokakta kafeslemek isteyenlerdir.”
Rahmetli Mehmed Akif dedemize Berlin’de bir Alman hanımefendi sormuş: “Siz, kadınlarınızı hiç sokağa salmazmışsınız, doğru mu?” Akif merhum demiş ki: “Hanımefendi, biz de sizin gibi acıyıp bir kere saldık dışarıya hanımları, şimdi de içeriye alamıyoruz.”
Rahmetli Akif dedemiz, daha sonra, dışarıyı mekân seçenlerin akıbetini ne hazin anlatır:
Hayâ sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde,
Meğer ne yüzler örtermiş bir incecik perde!
Başkasının Günahına Ağlayan Adam ünvanıyla andığımız Bediüzzaman Hazretleri, 50’li yılların başında İstanbul’a gelmiş. Tek başına çıktığı bir şehir gezisinden sonra, talebesi Abdülmuhsin el-Konavi’ye demiş ki:
“Kadınların açılıp saçılmasında, asıl suç erkeklere aittir. Baktım, tramvaya açık saçık bir kadın binince, erkekler eskiden Osmanlı paşalarına yapılan hürmeti o kadına gösteriyorlar. Bu suretle, onları daha çok açılmaya ve süslenmeye teşvik ediyorlar.”
Evet, “Sebep olan, yapan gibidir.”
“Geçmişten kalma bir sözdür ki, ‘Eğer hayâ etmezsen, dilediğini yapmakta serbestsin!’
Göz yasağını ve ona bağlı edep ve hayâ duygusunu anlayabilmek, derin bir terbiye ve irfan işidir…”
Şimdi göz önüne serilen mahremiyetler, nasıl da dertlendirir Şairler Sultanı Üstad Necip Fazıl’ı:
Burnunu göstermekten sakınırdı sütninem
Kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem.
Mü’min, ne bakışların odağı olacak şekilde giyinip çıkar sokağa, ne de öyle dışarı uğramış olanlara diker gözlerini…