Annem…
İki yıl önceydi. Ağabeyimin telefonu ile sarsılıyorum…”Annem ağırlaştı, gel” diyordu ahizedeki ses… Bir süre sonra acabalarla yola çıkıyorum... Yol boyunca hiçbir şeyin farkına varmıyorum. Ta ki yaşlı bir kadının benden yardım istemesi ile düşüncelerim biraz dağılıyor. Ve yol boyunca bu teyzeye yardım etmem gerekiyor. Ayrılırken teşekkür ediyor ve ben birden ellerinden tutuyorum. “Teyzeciğim dua et annemi bir kez daha göreyim” diyorum. Beni kendine doğru çekiyor ve “görürsün inşallah yavrum” diyor. Bu dua ile gönlüm öyle ferahlıyor ki… Geri kalan yolculuğumda annemin hatıraları bana eşlik ediyor…
Annemi en çok soğuk kış sabahları bizi okula göndermeden önce yaktığı sobanın başında, secdede bize dua ederken hatırlıyorum… O kadar aşk ile dua ederdi ki. Yattığım yerde onun sesini, yaptığı duaları hep duyardım… Bu dualarla gözlerimi açar, kendimi korunaklı, güvenli hissederdim. Bu dualar benim için gündüzün başlangıcı olurdu…
Annemin en küçük iki çocuğu; ben ve erkek kardeşim… Hiçbir zaman annemizi paylaşamadık. Bize masal anlatmak için ortamızda yatan annem için "benim tarafa bakacak, senin tarafa bakacak" kavgasını dahi yapardık. Bu kardeşim olmasaydı annem en çok benim olacak diye düşünürdüm… Hepimiz büyüdük bir yerlere yerleştik ama annem bu kardeşimden hiç ayrılmadı. Annem en çok onun oldu. Ve en çok bu kardeşim bana yakın oldu.
Taşan derede okula gitmek mümkün olmadığı zamanlar annem bizi sıra ile karşıya geçirirdi. Sonunda baya soğuk almış olmalı ki, Bir gün okuldan eve geldiğimde annemin acılar içinde kıvrandığına şahit oldum. Sanki tüm dünya durmuştu. O doktordan gelene kadar, aldığım her nefes benim için bir işkenceydi. Allaha “benim canımı almadan annemin canını da alma" diye dua ettim… Ve annem geri dönmüştü. Allah onu bize bağışlamıştı. Bundan sonra annemi üzmemeye çok özen gösterdim.
Onun saçlarını tarayıp örgü yapma işi hep bana kalırdı. Arkada örgülerini toplar tekrar bağlardım; açılmaması için. Annem dökülen saçlarını hep toprağa gömerdi. Bazen onları alıp, gizlice, yastık kılıfımın içine veya kitaplarımın arasına koyardım…
Okumak için annemden ayrılmak zorunda kaldım. Buna alışmam hiç kolay olmadı...
Her ayrılışımda, mutlaka anneme ait bir şeyler yanımda götürürdüm. Alay konusu olmamak için buları saklardım…
Ve yıllar sonra gurbet beni annemden daha da uzaklara düşürdü. Annemin benim için yaptıklarını, söylediklerini hep başkalarından duydum. Geleceğime yakın yaptığı hazırlıklar… En uzakta olmamdan dolayı en çok bana kıyamazdı. Onun yanında iş yapmam mümkün değildi. Ablalarım bu duruma alışmıştı. Hatta çocuklardan birisi yaramazlık yaptığında annem kızmasın diye benim çocuklarımın üzerine kalırdı. Ben gelene kadar incir, zeytin, erik ağaçlarının yanından kimseler geçemezmiş…
En son geçtiğimiz kurban bayramında annemi ziyaret ettim.
Dünyalar onun olmuştu.
Annem yaşlandıkça daha da güzelleşti. Onun yaşadıkları yüzündeki çizgileri öyle anlamlaştırmıştı ki. Ve gördüm ki artık herkesin annesi olmuştu. Ben onu kardeşimden dahi kıskanırken herkesin ona “ o bizimde annemiz” diye sahip çıkışı beni hem mutlu etti hem de kıskandırdı.
En çok birileri namaza başladığında, kuran öğrendiğinde mutlu olurdu. Ve gördüm ki. Sahiden annem artik herkese anne olmuştu.
Her ramazan ayında, hasta olmasından dolayı çocuklarının karşı çıkmasına rağmen bir şekilde evinde mutlaka mukabele icin hanımları toplarmış. Nasıl başardığını ablalarım gülümseyerek anlatırlar. Artik kimse onun yaptıklarına karışmaz olmuş. Çünkü yaptığını öyle aşk ile yapıyormuş ki…
Annemden en son ayrılışımda yine bir sabah namazından sonra idi. Bana sarıldığında zayıf olan kalbinin nasıl çarptığını hissetmemek mümkün değildi. Bir daha sarıldı. Bir daha… Annem titriyordu. Duygularımı güçlükle bastırdım. Annem gözyaşlarımı görmemeliydi… İkimizde bilemezdik bu ayrılığın son ayrılık olacağını… Onun duaları yaslandığım bir destek olarak durdu hep yanımda…
uruyoruBaş ağrılarımın çekilmez olduğu bir günde eve geliyorum. Birkaç kez gelen telefonu açacak takati bile bulamıyorum... Ve ahizeyi kaldırdığımda kardeşimin sesini duyuyorum... Bu ses tonunu tanıyorum. Kardeşimin her zamanki sesi değil. Bu sefer öksüz bir çocuğun sesine benziyordu… Ve… Ve tahminim doğru çıkıyor. “Annem mi” diyorum? “Annem” diyor… İkimiz de devam edemiyoruz. On dakikada bir gelen telefonları da almak istemiyorum artık… En yakın tarihli bilet ancak bir gün sonraya bulunabiliyor…
Gittiğimde kız kardeşlerim annemi yıkamış, erkek kardeşlerim ise onu toprağa vermişti… Son yolculuğunda annemi göremedim… Gurbettin soğukluğunu ilk defa bu kadar şiddetli ve bu kadar derinden hissettim.
Doğup büyüdüğüm yerler annesiz ne kadar soğuk ne kadar yabancı… Vatanımla aramdaki en güçlü bağ artık koptu… Yok… Verilen teselliler hiç işe yaramıyor. Öksüzlüğün, yetimliğin yaşı olmuyormuş, anlıyorum… İnsan kırk yaşına da gelse öksüz olabiliyormuş zira artik beni bekleyen bir annem yok… Annemin de gidişi ile dünya ile aramdaki mesafeler artıyor… Dünya itici, inanılmaz sevimsiz bir hâl alıyor.
Vasiyeti üzerine küpelerini alıyorum annemin ve hayretler içerisinde kalıyorum, çünkü küpelerle birlikte annemin bir kaç tane ak saçı da küpelerle birlikte payıma düşmüş..Özenle, -kokusu gitmesin diye- mendile sarıyorum. Çocukluğumda gizlediğim saç telleri ile yine karşılaşmışım. Öksüzlüğümü bu sefer daha çok hissediyorum… Çekilen acının payı en çok bana düşüyor... Annemin ak saçları ile teselli buluyor ve evin tüm odalarını dolaşıyorum, annemin kokusunu arıyorum. Annemin hatıralarını dinliyorum… Annemin ruhunu teslim ettiği yerde dm…
Annem odasında zikir çektiği bir anda ruhunu teslim ediyor. Elhamdülillah diyorum.”insan nasıl yaşarsa öyle ölürmüş, nasıl ölürse öyle dirilirmiş.” inşallah O kadar insanların şahitliği ile o çok sevdiği efendimize komşu olur.
Ben onu en çok sabah namazlarında ki secdesinde hatırlıyorum….
O hayatta iken, kendimi anne olarak bile göremezdim. Anneliğin yükünü şimdi daha çok hissediyorum… Çünkü artık bir annem yok.
Sen önde gittin, bizde geleceğiz anne. Gerçek vatanımızda buluşmak duasıyla….
Allah’ a emanet ol. Çünkü o emanetleri zayi etmez…
MEDİNE DOĞAN
İki yıl önceydi. Ağabeyimin telefonu ile sarsılıyorum…”Annem ağırlaştı, gel” diyordu ahizedeki ses… Bir süre sonra acabalarla yola çıkıyorum... Yol boyunca hiçbir şeyin farkına varmıyorum. Ta ki yaşlı bir kadının benden yardım istemesi ile düşüncelerim biraz dağılıyor. Ve yol boyunca bu teyzeye yardım etmem gerekiyor. Ayrılırken teşekkür ediyor ve ben birden ellerinden tutuyorum. “Teyzeciğim dua et annemi bir kez daha göreyim” diyorum. Beni kendine doğru çekiyor ve “görürsün inşallah yavrum” diyor. Bu dua ile gönlüm öyle ferahlıyor ki… Geri kalan yolculuğumda annemin hatıraları bana eşlik ediyor…
Annemi en çok soğuk kış sabahları bizi okula göndermeden önce yaktığı sobanın başında, secdede bize dua ederken hatırlıyorum… O kadar aşk ile dua ederdi ki. Yattığım yerde onun sesini, yaptığı duaları hep duyardım… Bu dualarla gözlerimi açar, kendimi korunaklı, güvenli hissederdim. Bu dualar benim için gündüzün başlangıcı olurdu…
Annemin en küçük iki çocuğu; ben ve erkek kardeşim… Hiçbir zaman annemizi paylaşamadık. Bize masal anlatmak için ortamızda yatan annem için "benim tarafa bakacak, senin tarafa bakacak" kavgasını dahi yapardık. Bu kardeşim olmasaydı annem en çok benim olacak diye düşünürdüm… Hepimiz büyüdük bir yerlere yerleştik ama annem bu kardeşimden hiç ayrılmadı. Annem en çok onun oldu. Ve en çok bu kardeşim bana yakın oldu.
Taşan derede okula gitmek mümkün olmadığı zamanlar annem bizi sıra ile karşıya geçirirdi. Sonunda baya soğuk almış olmalı ki, Bir gün okuldan eve geldiğimde annemin acılar içinde kıvrandığına şahit oldum. Sanki tüm dünya durmuştu. O doktordan gelene kadar, aldığım her nefes benim için bir işkenceydi. Allaha “benim canımı almadan annemin canını da alma" diye dua ettim… Ve annem geri dönmüştü. Allah onu bize bağışlamıştı. Bundan sonra annemi üzmemeye çok özen gösterdim.
Onun saçlarını tarayıp örgü yapma işi hep bana kalırdı. Arkada örgülerini toplar tekrar bağlardım; açılmaması için. Annem dökülen saçlarını hep toprağa gömerdi. Bazen onları alıp, gizlice, yastık kılıfımın içine veya kitaplarımın arasına koyardım…
Okumak için annemden ayrılmak zorunda kaldım. Buna alışmam hiç kolay olmadı...
Her ayrılışımda, mutlaka anneme ait bir şeyler yanımda götürürdüm. Alay konusu olmamak için buları saklardım…
Ve yıllar sonra gurbet beni annemden daha da uzaklara düşürdü. Annemin benim için yaptıklarını, söylediklerini hep başkalarından duydum. Geleceğime yakın yaptığı hazırlıklar… En uzakta olmamdan dolayı en çok bana kıyamazdı. Onun yanında iş yapmam mümkün değildi. Ablalarım bu duruma alışmıştı. Hatta çocuklardan birisi yaramazlık yaptığında annem kızmasın diye benim çocuklarımın üzerine kalırdı. Ben gelene kadar incir, zeytin, erik ağaçlarının yanından kimseler geçemezmiş…
En son geçtiğimiz kurban bayramında annemi ziyaret ettim.
Dünyalar onun olmuştu.
Annem yaşlandıkça daha da güzelleşti. Onun yaşadıkları yüzündeki çizgileri öyle anlamlaştırmıştı ki. Ve gördüm ki artık herkesin annesi olmuştu. Ben onu kardeşimden dahi kıskanırken herkesin ona “ o bizimde annemiz” diye sahip çıkışı beni hem mutlu etti hem de kıskandırdı.
En çok birileri namaza başladığında, kuran öğrendiğinde mutlu olurdu. Ve gördüm ki. Sahiden annem artik herkese anne olmuştu.
Her ramazan ayında, hasta olmasından dolayı çocuklarının karşı çıkmasına rağmen bir şekilde evinde mutlaka mukabele icin hanımları toplarmış. Nasıl başardığını ablalarım gülümseyerek anlatırlar. Artik kimse onun yaptıklarına karışmaz olmuş. Çünkü yaptığını öyle aşk ile yapıyormuş ki…
Annemden en son ayrılışımda yine bir sabah namazından sonra idi. Bana sarıldığında zayıf olan kalbinin nasıl çarptığını hissetmemek mümkün değildi. Bir daha sarıldı. Bir daha… Annem titriyordu. Duygularımı güçlükle bastırdım. Annem gözyaşlarımı görmemeliydi… İkimizde bilemezdik bu ayrılığın son ayrılık olacağını… Onun duaları yaslandığım bir destek olarak durdu hep yanımda…
uruyoruBaş ağrılarımın çekilmez olduğu bir günde eve geliyorum. Birkaç kez gelen telefonu açacak takati bile bulamıyorum... Ve ahizeyi kaldırdığımda kardeşimin sesini duyuyorum... Bu ses tonunu tanıyorum. Kardeşimin her zamanki sesi değil. Bu sefer öksüz bir çocuğun sesine benziyordu… Ve… Ve tahminim doğru çıkıyor. “Annem mi” diyorum? “Annem” diyor… İkimiz de devam edemiyoruz. On dakikada bir gelen telefonları da almak istemiyorum artık… En yakın tarihli bilet ancak bir gün sonraya bulunabiliyor…
Gittiğimde kız kardeşlerim annemi yıkamış, erkek kardeşlerim ise onu toprağa vermişti… Son yolculuğunda annemi göremedim… Gurbettin soğukluğunu ilk defa bu kadar şiddetli ve bu kadar derinden hissettim.
Doğup büyüdüğüm yerler annesiz ne kadar soğuk ne kadar yabancı… Vatanımla aramdaki en güçlü bağ artık koptu… Yok… Verilen teselliler hiç işe yaramıyor. Öksüzlüğün, yetimliğin yaşı olmuyormuş, anlıyorum… İnsan kırk yaşına da gelse öksüz olabiliyormuş zira artik beni bekleyen bir annem yok… Annemin de gidişi ile dünya ile aramdaki mesafeler artıyor… Dünya itici, inanılmaz sevimsiz bir hâl alıyor.
Vasiyeti üzerine küpelerini alıyorum annemin ve hayretler içerisinde kalıyorum, çünkü küpelerle birlikte annemin bir kaç tane ak saçı da küpelerle birlikte payıma düşmüş..Özenle, -kokusu gitmesin diye- mendile sarıyorum. Çocukluğumda gizlediğim saç telleri ile yine karşılaşmışım. Öksüzlüğümü bu sefer daha çok hissediyorum… Çekilen acının payı en çok bana düşüyor... Annemin ak saçları ile teselli buluyor ve evin tüm odalarını dolaşıyorum, annemin kokusunu arıyorum. Annemin hatıralarını dinliyorum… Annemin ruhunu teslim ettiği yerde dm…
Annem odasında zikir çektiği bir anda ruhunu teslim ediyor. Elhamdülillah diyorum.”insan nasıl yaşarsa öyle ölürmüş, nasıl ölürse öyle dirilirmiş.” inşallah O kadar insanların şahitliği ile o çok sevdiği efendimize komşu olur.
Ben onu en çok sabah namazlarında ki secdesinde hatırlıyorum….
O hayatta iken, kendimi anne olarak bile göremezdim. Anneliğin yükünü şimdi daha çok hissediyorum… Çünkü artık bir annem yok.
Sen önde gittin, bizde geleceğiz anne. Gerçek vatanımızda buluşmak duasıyla….
Allah’ a emanet ol. Çünkü o emanetleri zayi etmez…
MEDİNE DOĞAN