Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Anne ve Babama Mektup (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Sevgili anneciğim, babacığım;
Duygularımızın zirveye çıktığı bir zamanda, onları tamamlayıp sizlere sunmak istiyorum.
Ey benim varlık sebeplerim! Sevginizin, aşkınızın bir tohumu olarak dünya bahçesine diktiniz. Gelişime sevindiniz. Ben ağlarken sizler güldünüz, kurbanlar kestiniz. Beni kundaktayken kem gözlerden sakladınız. Ağlayışımı, bestelerin en güzeli olarak değerlendirdiniz. Beni, bereketi, evin neşesi, geleceğinizin ışığı olarak gördünüz ve bağrınıza basarak her zarardan esirgediniz. Annelik ve babalık duygularınızı bende tatmin ederek mutlu oldunuz. Sevgili anneciğim, uykularımın en tatlısını, göğsünden kana kana süt içerken tattım. Senin kalp atışın bana en güzel ninniden daha anlamlı geldi, farkındaysan, hep sol göğsünü emerken uyudum. Yanağıma, dünyanın en tatlı öpücünü kondururken ben, rüyalarında cennet bahçelerinde çırpınıyordum.
Büyüdükçe zaman zaman seni üzdüm, uykularını böldüm. Fakat sen bütün bunları asla şikâyet etmedin, hatta varlık sebebin saydın.
Ben o güzel aile bahçesinde bir ağaç filizi gibi büyüyordum. Kimi zaman alın teriyle, kimi gözyaşlarınla kökümü suladın, filizlerimin daha gür yeşermesine yardım ettin.
"Ana gibi yar olmaz" derler ya, olmadığını bana gösterin. Dünyada hiçbir kelime ve kavram, "Ana" kavramı kadar ağzı doldurduğu ve bir pınar serinliği gibi kalbe aktığı görülmüş şey değil.
Anasın/ Yürektensin/Yürektesin
Her an eldesin, dildesin, gönüldesin
Sen kıyamet kopsa da Yavrun için yürümektesin.

Sevgili Babacığım;
Anamın kocası, düşüncemin ufku, cesaretim, emin adımlarım, dayanağım, evimizin çatısı, gün boyu yokluğunu içimde hissettiğim, akşam olunca hayâlını kapıda gördüğüm, babacığım.
İçimdeki pınardan gür akabiliyorsa, sesimi göklere yükseltebiliyorsam, başım dik, alnım açık gezebiliyorsam; tebessümler hiç eksik olmuyorsa yüzümde… Sonsuzu kucaklamak için emin adımlarla yürüyorsam ileri… "Baba!" deyişimde, "Yavrum" diye gökkubbeyi imleten ses ahengine borçluyum her şeyi…
Ey benim ebeveynim, enem ve babam. Dünyanın en tatlı, en kutsal varlıkları!
Biliyor musunuz, ben çocuğum, çocuğunuzun, en tatlı varlığınızım. Siz benim çocuk olarak bakmayın, benim de kendime göre bir dünyam var, ben de yaşıyorum ve işte karşınızdayım. Şimdi, dünyanın en tatlı bakışlarıyla bana bakarak ve de yüreğinizi açarak, ama mutlak sesine kulak vererek beni dinler misiniz?
Bana sadece doğruları söylemekle yetinmeyiniz, aynı zamanda doğruları yaparak da bana örnek oldunuz. Her yalanın ve aldatmanın, gönül aynamda bir leke oluşturduğunu unutmayınız.
Kendi düşüncelerinizden çok, bana nasıl düşüneceğimi öğrettiniz. Zihinsel zamanımızın farklı olduğunu bilmenizi isterim.
İçimde dünyayı deşifre etmeyiniz ama bana, kendimi tanımam için yardımcı olunuz.
Bana verilecek en güzel hediyenin, ilginiz ve zamanınız olduğunu asla unutmayınız.
Ben sizin gözle görülür kopyanızım, bana daima güzel örnek olunuz.
Benim de duygularım var, heyecanlarım, ihtiyaçlarım var. Beni de adam yerine koyarak konuşunuz. Beni benden öğreniniz.
Bazen ağız diliniz susar, işte o zaman beden diliniz konuşur. Sakın benden dilinizi anlamaz zannetmeyiniz.
Ben de yaşadığımı, varlığımı önce hissetmek, sonra çevreme hissettirmek isterim. Bana görev ve sorumluluk vererek manevi dünyamın kurulmasına yardımcı olunuz.
Ben çocuğum, kanım kaynıyor, yerimde duramıyorum. Duygularımı, kederlerimi, beklerken oyun içinde yaşamak isterim, oyunuma mani olmayınız.
Ben çoğu zaman "ne" söylediğinize pek bakmam, "nasıl" söylediğiniz beni daha çok ilgilendirir. Sözlerinizi gönül ambalajına sarınız bana vermek için uygun zamanı seçiniz.
Ufak tefek problemlerimi bırakın kendim çözeyim. Her işime karışmazsanız daha çok memnun olurum.
Aman ha, aman ha beni, başkalarının çocuklarıyla karşılaştırmayınız. İşte bu beni öldürür.
Davranışlarımın içerisinde yanlışları seçip sergilemeyin, doğrularımı vitrine çıkarın ki, doğruların daima müşterisi olayım.
Beni doğru davranışlarımdan ötürü takdir ederseniz, ben de sizi ve güzel olan her şeyi test etmesini öğrenirim.
Bana "tembel" "sorumsuz" "inatçı" "huysuz" gibi olumsuz sıfatlar yakıştırmayınız. Hani atasözümüz var ya; "Bir insana kırk defa deli dersen, o deli olur" diye, sonra karşınıza o sıfatlarla çıkarsam üzülürsünüz.
Beni sık sık eleştirmeyiniz ki, içime kapanmayayım. Sürekli suçlarsanız yalan söylemeye mecbur kalırım.
Sakın bana kızgın olduğunuz zaman hayat dersi vermeye kalkmayın.
Büyüdüğümü ve benim de duygularımın, fikirlerimin olduğunu kabul edin.
Bana hep kendi isteklerinizi dayatırsanız, korkarım benden istemediklerinizi duyarsınız.
Arkadaşlarıma karşı çıkarken de, dengeyi kaçırmayınız.
"Yapma" dediklerinizi sizden korktuğum için yapmam, ama sizler olmayınca ne yapacağımı kestirmeniz güç. Kişinin korktuğunu sevemeyeceğini biliriz.
Bana çok kuralcı yaklaşmayın. Sürekli emirler yağdırmayınız.



köşe

İmam-ı âzam ebû hanîfe



Ammar’ı azgın bir zümre öldürecek

Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz buyurdular ki:
Benden sonra hilafet otuz sene devam eder. Sonra zülüm kaynağı bir mülk olur.(1) Hazreti Ali Radıyallahu Anh'in şehit olup ahirete intikal ettiği tarihe dikkat ettiğimizde, yukarıdaki hadisi şerif ile birebir örtüştüğünü görürüz. Peygamber Efendimizin Ahirete intikal ettikleri tarih ile Hazreti Ali'nin şehit oldukları tarih arasında otuz yıl var. Hazreti Ali Radıyallahu Anh'in içtihadında haklı çıktığı, Hazreti Muaviye'nin de yaptığı işte hataya düştüğünü görmekteyiz. Bizi bu kanata götüren, Resulullah'ın Ammar bin Yasir hakkında buyurduğu şu sözüdür:
Ey Ammar! Seni azgın bir zümre öldürecektir.
Ammar şehit edilir ve aynı günün akşamında Muaviye'nin ordugâhında kurulan savaş meclisinde, Kâinatın Efendisinin Ammar için buyduğu söz konuşuluyordu. Muaviye şöyle dedi:
Ammar'ı Ali öldürdü. Onu buralara gelemsine sebep olmuştur.
Hazreti Muaviye'nin bu sözü Hazreti Ali'ye bildirildiğine, şöyle dedi:
Bu söz bakılırsa, amcam Hamza'yı da Resulullah'ın öldürmüş olması lazım gelir.
Buradan anlıyoruz ki; Hazreti Muaviye ve ondan sonra gelenlerin hiçbiri kâmil manada halife değillerdir. Onlar Melik yada Emir olabilirler.
Ümmeti Muhammed'in ileri gelenlerinden bir kısmı Abbasi Halifelerinden ve Mervan ailesinden Ömer bin Abdülaziz gibi bazı kimselerin halifeliklerini kabul etmeleri delil olarak ileri sürülmez. Resulullah SallalLahu Aleyhi ve Sellem'in hadisi şerifinde bahsi geçen hilafet, ihtilafı olmayan kamil bir hilafettir. Buradan çıkan sonuç şudur ki "Gerçek hilafet otuz senedir" Ondan sonra, hilafetin hakkı bazen verilir, bazen verilmez. Bazen tam olur bazen de yarım olur.
Abbasi halifeleri hakkında rahatlıkla diyebiliriz ki; onlar şerri hakikate göre halife değillerdi. Onların halifelikleri mecazı manada olup örf üzerindeydi.
İlim sahibi zatlar buyuruyor ki:
Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali'nin fazilet ve üstünlükleri sayılamayacak kadar çoktur. Ümmeti Muhammed'in üzerine şeytan galebe çalarak, akaidini sarstı, fertlerin içine vesveseyi yerleştirdi. Bunun sonucunda da; aralarında büyük ihtilaflar çıktı, ihtilaflar kavgaya, savaşlara donuştu. Her kavga ve savaştan sonra tarafların içine kın tohumları ekildi. Bu kin o dereceye ulaştı ki, şifa bulmaz birer yara oldu, aradan geçen yıllar içinde nesilden nesile yayıldı. Bu kin ve nefret duyguları o kadar büyüyüp gelişti ki; yerleşip kökleşti, dal budak olup her tarafa yayıldı.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt