Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Anne Bana Elma Kurutur musun? (1 Kullanıcı)

desertrose

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
3,480
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
İstanbul
Selamun aleykum..
Özellikle gurbette çocuk büyütenler için de güzel bir örnek..


"Anne bana elma kurutur musun?" dedi, mutfakta sabah kahvaltısından geriye kalanları toparlamaya çalışırken.


Patlıcanın, biberin, fasulyenin hatta domatesin bile kurutulduğunu biliyordum ama elmanın kurutulduğunu ilk kez yedi yaşındaki oğlumdan duyuyordum.
"Elma kurusu mu, o da nereden çıktı. Napıcaksın elma kurusunu?" dedim afallamış bir ifadeyle. "Eee, cadılar bayramında arkadaşlarıma dağıtacağım." yanıtını aldım kendisinden.


Bendeki cehaleti görüyor musunuz? Meğerse cadılar bayramında çocuklar ev ev gezerler ve bu ziyaret ettikleri evlerden de onlara elma kurusu ikram edilirmiş.


Üç beş gün sonra akşam üzeri benden haşlanmış yumurta istedi bizimki. İki yudum yemek için bizden olmadık ödünler koparan bir sıpa için hayra alamet değildi doğrusu bu istek. "Hayırdır, akşam akşam nereden çıktı bu yumurta işi?" dedim. "Babama Paskalya yumurtası boyayacağım. Süpriz olsun." diye yanıtladı beni. Allah allah, kesin cahilim ben canım zır cahil.


Aradan bir kaç hafta geçti, önemli bir rahatsızlık geçiren eşimin iyileşip hastaneden eve dönmesini yakın çevremizle kutlayacağız. Mutfakta bitmiş bir halde hazırlıkları tamamlamaya çalışıyorum. Bizim bacaksız da okuldan döner dönmez çok yemek meraklısıymış gibi mutfağa damladı. "Ooo, anne ne çok yemek var. Yoksa bugün şükran günü mü?"

Aklı sıra cahilliğimi üçüncü kez suratıma vuracak bacaksız ama bu kez cehaletimi belli etmedim. Yalan değil, sonuçta bizimki de bir nevi "şükran yemeği".
"Yes, my son" dedim. "Because, your dad came back home."

dedim.
Böyle bir soruya başka türlü yanıt verilemezdi artık.


Eşimle birbirimize baktık. Son günlerde Müslüman mahallesinde salyangoz satan bu velet nereden çıkmıştı? Dîni bütün bir aile değilsek de en azından ateist de değildik. Namazdan niyazdan haberimiz yoksa da ramazan geldiğinde hiç değilse eşim alacalı bulacalı da olsa oruç tutuyor, kapıya gelen pos bıyıklı ramazan davulcumuza, adetlerin birkaç kuruş hatırına da olsa devam etmesi için bahşişimizi esirgemiyorduk.


Ama oğlumuza bazı şeyleri anlatmayı ihmal etmişiz meğer.


Evimizdeki misyoner


Bayramlardan bihaber olup bu durumla neredeyse övünürken, 14 Şubatta olduk olmadık kişilerin St. Valentine gününü kutlayan "gentel"ler gibi oğlumuzu bulunduğu toplumun geleneklerinden yabancılaşmış bir şekilde büyütmek istemediğimizden evimizin içindeki misyoneri takibe almaya karar verdim. Bunun için fazla araştırmaya gerek yok tabii ki. Odasına gidip televizyonun Fox Kids kanalına basmak yeterli...


Her türlü çabamıza karşın başından beş dakka bile ayıramadığımız bu kanalda ne var ne yok diye birkaç gün Fox Kidsin çizgi film dünyasına ben de daldım.


Çizgi Filmlerin çocuklara hoşça vakit geçirtirken eğitmek amacı taşıdığı kuşkusuz. Ama o kadar güzel espriler, öyle renkli, öyle şirin ve değişik karakterler arz-ı endam ediyor ki, bu yaşımdan sonra çizgi film tutkunu olacağım. Jeneric ailesinin hayali geniş Bobbysi, 402 Nolu Sınıfın her biri birbirinden fırlama öğrencileri, Neden? Neden? ailesinin kıçındaki beze bakmadan sürekli öğrenmek isteyen yumurcağı, Ciyak Kedisi, Çılgın Korsanı, Afacan Dennisi ile her biri ayrı espri bombaları.


Her bir film içinde olaylar devam ederken doğal olarak bu arada kendi yaşam biçimleri ve gelenekleri de anlatılıyor. O nedenle de bu filmleri izleyen çocuklar tabii ki bizim adetlerimizi değil, çizgi filmi yaratan çizerin cadılar bayramını, şükran yemeklerini ve Paskalya tatillerini öğreniyor.


İzlerken ister istemez "Neden bizde yok?" diye hayıflandım. Televizyon kanallarında yurt dışında yayınlanan dizi film, yarışma ya da tartışma programı ne var ne yoksa hepsinin taklitlerini maşallah anında adapte ederken aynı şeyi çizgi filmler için yapmamışız. Neden acaba? Çok mu yetersiz çizerlerimiz var? Ya da çizgi film yapmak çok mu acaip bir teknoloji gerektiriyor? Veya çizgi film yapmak çizerler arasında aşağılanan ya da küçümsenen bir tür müdür? Yoksa "gerçek sanatçı piyasada barınamadığı" için mi çizgi filmden de uzak durur? Ya da bu işte "para yok mu para?"


Birkaç yerli çizgi film görmüştüm bir aralar. "Dede Korkut" ve "Ergenekon Destanı" nı anlatıyordu. Allahaşkına sürekli aksiyon halinde yaşayan zamane çocukları, "Söylemiş hânım ne söylemiş, soy soylamış boy boylamış" gibi replikleri olan ağır, kaytan bıyıklı, sevimsiz tiplerin yer aldığı bu filmleri izler mi? Neden çizgi film denince bu ufuksuz kısır kafaların aklına sadece eski Türk destanları gelir? Çocuklara bir şeyler öğretmenin yolunun onların kafasına bilgileri kakmaktan mı geçtiğini zannediyor bu yaratı özürlüleri?


"El öpenlerin çok olsun"


Çizgi filmlerden hayır yok, bari yaklaşan Ramazan bayramını fırsat bilip kendisine bazı şeyleri anlatmalıydım. "Şükran yemeği"nin hemen ertesi günü çarşıya çıkıp oğluma "bayram giysileri" aldım. Biz çok seviniyorduk ya bayramlarda yeni kıyafetler alındığında, aklımız sıra onu da sevindireceğiz.


Okuldan döner dönmez hemen yeni giysilerini gösterdim. Bizimki giysilere göz ucuyla şöyle bir baktı. Giysiler hakkında yorum beklerken, "Keşke pıley sıteyşınıma si di de alsaydın" dedi.

İlk aldığım bu darbenin ardından, bayramın felsefesini anlayabilecek durumda değil, hiç değilse harçlık marçlık hatırına belki kafasına bir şeyler sokuşturabilirim düşüncesiyle yanaştım. "Bak oğlum," dedim."Haftaya Ramazan Bayramı’nı kutlayacağız. Bayramlarda anneler çocuklara yeni giysiler alır. Çocuklar o giysileri giyip büyüklerini ziyaret edip ellerini öperler. Büyükler de çocuklara bayram parası verir."
Para lafını duyunca bizimki biraz ilgi gösterir gibi oldu. "Yani bayramda para almak için illa ki el mi öpmek lazım?" dedi. İçimden "Allahım umarım yanlış bi taraflara yönlendirmiyorumdur" diyerek, "Evet. Özellikle bayramlarda büyüklerin ellerini öpmen gerekiyor. Aksi halde bayram harçlığı toplayamazsın" diye sözde verdiğim bilgileri pekiştirdim.


Bayram günü giysilerini giydirdik, söylediklerimiz inandırıcı olsun diye biz de süslendik, püslendik düştük ailede ne kadar büyük varsa ziyaret etmek için yollara. Gittiğimiz kapıların bir kısmından eli boş döndüyse de eh hasılat fena değildi. Bayağı hoşuna gitti bu iş bizimkinin.


Apartmandaki diğer çocuklarla oynamak için çıktığı bahçeden döndüğünde baktım bayram hasılatından bir miktar yok olmuş. Biz o yaşlardayken kaç sokak ötedeki mahalle bakkalına gittiğimizi unuttuğumdan, sitenin girişindeki Tansaşa tek başına gittiği endişesiyle hemen sordum: "Alış veriş mi yaptın yoksa" "Hayır" dedi. "Hepsini davulcuya verdim."


Bir şey söylemedim. Ama küçücük çocuğun elindeki bayram harçlığına göz diken davulcumuza da sinir oldum tabii.


Akşam birkaç arkadaşımız geldi. Çocuklar odasında biz de salonda oturduk dedikodu falan yaptık. Misafirler gittikten sonra ortalığı toparlarken baktım bizimkinin bayram paralarını topladığı kumbarası tamamen boşalmış. Merak ettim. "Oğlum, bayram paralarına ne oldu?" dedim. Ne yanıt verdi bilin bakalım? "Çocukların hepsine elimi öptürdüm ve paraları da onlara verdim" dedi. İyi mi?


Eh, bizim gibi iki ağustos böceğinden bir karınca doğacak değildi herhalde.


Neyse, Yine de bayramlarda el öpüleceğini ve el öpene de harçlık verileceğini öğretmişiz hiç değilse.


Naparsınız bizimki de züğürt tesellisi...​

siyahnur
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt