Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ALLAH'tan AF dilemek! (1 Kullanıcı)

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
NİSA SURESİ:110. AYET: " Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine zulmeder de sonra ALLAH’tan mağfiret dilerse ALLAH’ı Gafur ve Rahim bulur."


ALLAH (c.c) daha önceki ayette mü’minleri, hainleri savunmaktan ve onlara destek olmaktan sakındırdıktan sonra bu ayette günah işleyip, nefsine zulmedenlere tevbe kapısının açık olduğunu, ihlaslı bir şekilde tevbe ederlerse onları muhakkak affedeceğini bildirerek şöyle buyuruyor:

“Kim başkasına zarar vererek bir kötülük yaparsa veya nefsine zulmederek günah işlerse (yalan yere yemin etmek gibi) sonra bu yaptığından gerçek manada pişman olup tevbe ederse ALLAH onu muhakkak affeder. Çünkü ALLAH Gafur’dur, gerçek manada pişman olup tevbe edenleri affeder. Rahim’dir; kötülük yapanlara günah işleyenlere, günahlarından pişman olup gerçek manada tevbe ettikleri taktirde rahmet eder ve onları affeder.”

Bu ayet günah işleyenlere ümit kapısı açmaktadır. İşte bu, İSLAM dininin özelliklerindendir. Hayat devam ettiği müddetçe, gün batıdan doğuncaya dek tevbe kapısı her zaman açıktır.

İbni Abbas (r.a) bu ayet hakkında şöyle dedi:

“ALLAH (c.c) bu ayette kullarına mağfiretini, keremini, rahmetinin genişliğini ve affedici olduğunu bildirdi. Buna göre kim ister küçük olsun ister büyük olsun bir günah işleyip de sonra ALLAH (c.c)’dan af dilerse günahları göklerden, yerden ve dağlardan büyük olsa bile ALLAH (c.c)’yu affedici ve merhametli bulacaktır.” (İbni Cerir, İbni Münzir)
 

sankoz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Tem 2008
Mesajlar
13
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Diyecek söz bulamiyorum ben öğle günahkarimki tövbe diledim hemde defalarca ama allahim kabul edermi kabul etmedimiorasini bilemem ama şuda birgerçek allhimin biz aciz kullarina tövbe kapisi açtiği ve affediçiliğide olmasa bizler daha doğrusu ben ne yapardim b ilmiyorum
iyiki allahimin adaleti var
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
O müminlerdir ki Allah'tan ümidi kesmezler".

İman, kişinin hayatını değiştirmede büyük bir öneme sahiptir. Ancak umudu-ümidi olan insan bu yaşamda ayakta kalabilir. Bu dünyayı yaşanılır bir dünya kılabilir. Umudu olmayanın, yaşama isteği de olmaz. Umutla insan güçlenir.

Umutla sabır artar, dayanma, tahammül fazlalaşır. Bu da insanın mücadele içerisinde sahip olduğu potansiyelinin hepsini ortaya koymasına vesile olur.

Özellikle ümitle beraber güzellikler süreklilik kazanır. Zaten iyi ve güzel olan her şeyin iyiliği ve güzelliği ancak sürekli olmasına bağlıdır.

Ümitli olmak, aynı zamanda Allah'ı tanımanın da bir sonucudur. Ancak Allah'ı tanıyan bir insan onun ne kadar merhametli olduğunu ve dolayısıyla rahmetinden umut kesilmemesi gerektiğini bilebilir.
Ki Ayet-i Kerimede;
"De ki: ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Zümer, 53) buyurmaktadır.

Umuttur, tarih boyunca; ilk peygamber Hz. Adem'den (a.s.) son peygamber Hz. Muhammed'e (s.a.v) kadar tüm peygamberlerin açtığı aydınlık Tevhid yolunun takipçileri, mücadele önderlerinin mücadelelerini başlatıp kararlılıkla sürdürmelerine sebep olan.
Bu ümit gerek mücadelenin Allah'ın izni ve yardımıyla başarıya ulaşacağına dair bir ümit, gerekse de mücadele içerisinde tüm zorluklara göğüs gerebilmekle ilgili bir ümittir. Ayrıca tüm bunların sonrasında Allah'ın hoşnutluğu ve mükafatının olacağına dair bir umuttur. Tüm bu umutlar insana güç verir, kuvvet verir. Ve yürekte müthiş bir huzurun olmasını sağlar.
Ümittir insana sabrı öğreten, beklemeyi, dayanabilmeyi öğreten…

Ayette geçen H.z. Yakup'taki dayanıklılık, sabır, tahammül yüreğindeki umuttandı ki çocuklarına şöyle diyordu:"Ey oğullarım gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Zira, kafir kavimden başkası Allah'ın rahmetinden umudunu kesmez."

Mü'minin taşıması gereken en önemli özelliklerden bir tanesi olan umut insanın inancına bağlılığı noktasında belirleyici bir konuma sahiptir. Kişinin mü'min veya kafir olmasında belirleyici olmaktadır. Kişi umudu taşımakla hak safına geçerken, Allah'tan ümidi kesmekle batıl safına geçmektedir. Yani bir bakıma umudu yürekte barındırmakla Allah'a iman, eş anlamda tutulmaktadır. Bunun tam tersine Allah'tan ümidini kesmek ile Allah'ı inkar eş ayarda tutulmaktadır. Bu çok dehşet bir ayrımdır.

Allah'a iman aynı zamanda O'nun her şeye kadir oluşuna, yardım edici olduğuna, koruyucu, gözetici olduğuna vs. imanı da barındırmak zorundadır. Tüm bunlar kişinin aklında ve yüreğinde yer ettiğinde neden Allah'tan ümit kesilmemesi gerektiği de ortaya çıkmış oluyor. Şayet ümit kesiliyorsa saydığım tüm özelliklerin ve daha sayılmamış tüm özelliklerin de tam manasıyla kabul edilmediği anlamındadır. Bu da dolayısıyla kişiyi küfre kadar götürmektedir.

Yusuf'un karanlık kuyuda ve zindandaki sabrı, yüreğindeki umuttandı. Allah'ın rahmetinden umut kesmemesiydi, onu dayanıklı kılan. Ailesinden ayrı olmasının hüznü ve özlemini sinesine çekmesini sağlayan da yüreğindeki imanın sonucu oluşan umuttandı. Rabbinin rahmetine inanıyordu. Rabbinin koruculuğuna, esirgeyiciliğine, yardım ediciliğine olan imanı sonsuzdu. Bu da yüreğine umudu doldurup, taşırıyordu.

Tarih her zaman zorluklar karşısında sabırla direnen umut dolu yüreklere şahit olmuştur. Ancak böyle Allah'a layıkıyla kulluk edilebilir ve ancak böylelikle yerine getirilebilir Allah'ın insana biçtiği Allah'ın yeryüzündeki halifeliği misyonu. Rabbin yeryüzündeki temsilcisi olmak basit bir durum değildir. Yeryüzünde onun halifesi olmak… Çok güzel, ama güzel olduğu kadar da bedel isteyen bir durum.

Allah, işte bunu kavrayan yürekleri, tarih sayfalarına alnı ak bir şekilde geçirmiş, isimleri ta günümüze kadar gelmiştir. Yarın da yüzleri aydınlık olan Allah'ın selamıyla karşılaşanlar da yine bunlar olacaktır. Ve Allah'ın karşısına çıktıklarında bu rezil dünyada yaşadıkları hiçbir üzüntü, sıkıntı ve kederden eser kalmayacaktır, diyeceklerdir ki:

"Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamdolsun. Şüphesiz Rabbimiz gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir".(Fatır-34)
Asiye'nin de umuduydu, Firavun onun derisini yüzerkenki direngenliği, sabrı, tahammülü. Asiye'nin umuduydu elinin tersiyle sahip olduğu sarayı ve tüm imkanlarını itmesi.
Allah'ın rahmetinden umut kesmemesiydi ona: "Allah'ım bana Cennette bir ev yap" dedirten. Firavun gibi bir zalime karşı baş kaldırıp, kafa tutması, yüreğindeki dağlardan da büyük umuttandı. İşte böylece tarihe damgasını vurdu. Ve en önemlisi Kitab-ı Mübin'de adının Allah tarafından hidayet, iman ve güzel hasletlerle anılmasına vesile oldu.
Kehf ehlinin, Kehf ehli olması da yüreklerindeki ölçülemez derecedeki umuttandır. Allah'ın rahmetinden, yardımından umut kesmemelerinden dolayıdır, Allah'ın onları sevmesi ve onları O zalim sultandan kurtarıp kendilerinden sonraki tüm insanlara ibret kılması.

Onlar Allah'ın yardım edeceğine inanıyorlardı. Umutsuz değillerdi, yüreklerindeki bu umut onları, o cani hükümdara baş kaldırtıyordu. Allah'ın onları koruyacağı umudu onları cesaretlendiriyordu. O zalime baş kaldırıp, hakkı haykırmakla Allah'ın hoşnutluğunu, sevgisini kazanacaklarına dair umutlarıydı onları dimdik, sapasağlam bir şekilde ayakta tutan.
Kehf ehlinin, o yiğit direnişçilerinin kurtuluşun nasıl olacağına dair bir bilgileri yoktu. Zafer nasıl olacak? Nasıl kurtulacaklar? v.s sorularının cevaplarını bilmiyorlardı tek bildikleri Rablerinin onları yüz üstü bırakmayacağı…

zalimin gücü, gaddarlığı,zulmünün derecesi, imkanları na kadar fazlaysa ve onların güçsüzlüğü, imkansızlıkları, azlıkları varsa da bu durum onları çıkmaza götürüp umutsuzlaştırmıyordu çünkü o imanlı gençler Rablerinden umutlarını kesmemeleri gerektiğini ve Allah'ın kendisine inananları koruyacağına inanıyorlardı.

Biricik Resulümüzün de yüreğindeki umuttandı daha birkaç iman edeni varken "La İlahê İllallah" deyin, Bizansın ve Kisranın sarayları sizin olsun dedirten. Ki o etrafındaki birkaç iman edeni de aç, perişan ve işkence altındayken bunu söylüyordu.

Çevresindeki belaların ve tehditlerin çok olmasına, imkanlarının çok kısıtlı olmasına ve en yakın akrabaları tarafından engellenmeye çalışılmasına rağmen Resulullah (s.a.v.) ve onun etrafında birbirine kenetlenmiş bir avuç insanı ayakta tutan, yüreklerindeki büyük iman ve bu imanın kazandırdığı büyük bir umuttu.

Bizler bilmeliyiz ki insanlık tarihi boyunca, beşeriyet bir çok zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Ancak her şeye rağmen bu zorlukları göğüsleyebilen ve bu zorluklar karşısında yılmadan, bıkmadan, usanmadan kararlılığını ortaya koyabilenler, her zaman için yüreğindeki umudu yitirmeyen, umudunu ve inancını canlı tutabilenler olmuşlardır.

Bizlerin de yaşadığımız çağın zorluklarına göğüs gerebilmesi ancak, Allah'a olan hakiki bir iman ve bu imanın içimizde yeşerteceği umutla gerçekleşecektir. Kur'an-ı Kerim'de Rabbimizin de buyurduğu gibi:
"Gevşemeyin üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz." ( Al-i İmran/139)

İsmail YILDIZ
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
"De ki: Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."
( Zümer - 53 )


" Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine zulmeder de sonra ALLAH’tan mağfiret dilerse ALLAH’ı Gafur ve Rahim bulur."
( Nisa - 110 )



"Gevşemeyin üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz."

( Al-i İmran - 139 )
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt