Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allahın el-Kuddûsü Güzel İsmi, Allah El Kuddus'ün Anlamı Nedir (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA


96fb9c770cbd117079b942088f9de795_1270742081.jpg

Manevi Temizlik, Günahlardan Kurtulma, Manevi
Olgunlaşma, Allahın el-Kuddûsü Güzel İsmi
Allah El- Kuddûs (c.c.) güzel ismi ile yeryüzündeki ekolojik
dengede tecelli etmiştir. Şöyle ki: Dünya yaratılalı beri sayısız bitki, hayvan,
insan belli bir ömür sürmekte, sonra yaşamlarını yitirmektedirler. Ama
kendilerinden arta kalan cesetleri yeryüzünü kirletmemektedir. Tıpkı bir
fabrikanın atık maddelerini arıtma tesislerinde doğaya zararlı olmaktan çıkarıp
bazı maddelerinden yeniden yararlanması gibi bu cesetler de ya başka bir
canlının gıdası olmakta ya da mikrop ve bakteriler yolu ile çürütülüp toprağa
karıştırılmaktadır. Şayet bu canlı varlıkların cesetleri bu yolla yok
edilmeseydi dünyamız adeta bir çöplüğe dönüşecekti. Yaşam olanaksızlaşacaktı.
Allah (c.c.) el-Kuddûs (eksiklik ve kusurdan uzak olan, her türlü kemal sıfata
sahip olan) güzel ismi ile doğada tecelli ederek doğanın böyle bir eksiklikten
ve kusurdan arınmasını sağlamıştır.


Allah (c.c.) insanların kemal olarak bildikleri her şeyden de
münezzehtir. Çünkü insanın bildiği kemaller kusurdan ve eksiklikten uzak
değildir. Ayrıca insan ibadetlerini daima kusurlu bilmelidir.





“Sübhânallah” tespihi ile Allah (c.c.) her türlü
eksiklik ve kusurdan tenzih edilir. Bu tespihle el-Kuddûs güzel isminin
gereğinin yarısı yerine getirilmiş olur. Allah’ı (c.c.) öven, yücelten diğer
tespihlerle de (elhamdülillah, Allahu ekber) el-Kuddûs güzel isminin gereğinin
diğer yarısı da tamamlanmış olur. Yani el-Kuddûs güzel ismi Allah’ı (c.c.) her
türlü eksiklik ve kusurdan uzak olduğunu vurguladığı gibi O’nun her türlü kemal
sıfata sahip olduğunu da düşündürmektedir.


El-Kuddûs güzel ismi hem Allah’ı (c.c.) yüceltme ve
övmeyi hem de dolaylı bir yoldan da olsa kulun ahlakını güzelleştirmeyi
hedeflemektedir. Şöyle ki: Kul tövbe yolu ile manevi kirlerden, günahlardan
arınabilir, Allah’ı (c.c.) kusur ve eksiklerden tenzih etme, övme ve yüceltme
sayesinde de çeşitli erdemlere kavuşabilir.


El- Kuddûs güzel isminin bir parçası insan için bu
dünyada abdest ve gusül suyunda tecelli etmektedir. Abdest ve gusül suları
günahlardan arınmanın, tövbe etmenin adeta kapılarıdır. İnsan günahlarından
tövbe ederek ilahi emirleri yerine getirmek için bunlara yöneldiğinde Allah’ın
izni ile günahlarından temizlenir. Onlarca hadis-i şerif buna işaret etmektedir.
Bu sayede insan Allah’a (c.c.) ibadet edecek bir paklığa erişir. İnsan ölünce bu
tecelli toprağa geçmektedir. O zaman toprak kabir azabı ile kişinin günahlarını
temizleyecektir. Çok İslam âlimi, biraz da olsa anlamamız için, diş ağrısını
kabir azabına benzetmiştir. Tabii imansız ölen kişiler için bu azap bir
temizleme olarak değil de hak olarak tecelli edecektir. Onlar ebedi olarak
azapta kalacaklardır. İmanlı ölenlerin günahları sevaplarından ağırsa, kabir
azabı da bunlara kefaret olarak onları temizleyecektir. İmanlı ölen kişilerin bu
azap da günahlarının temizlenmesine yetmezse sıra ahrette cehennem ateşine
gelecektir. İnsan biraz elini ateşe tutarsa bu azabın ne kadar dehşetli olduğunu
anlayacaktır. Cehennem ateşi mümin olarak ölen kişilerin günahlarını temizlemek
için azap edecektir. Tıpkı bir potada eritilen altının saf yönü ile katkı
maddelerinin birbirinden ayrılması gibi. Bu cehennem azabı, dünya zamanıyla
kıyaslanmayacak kadar uzun bir devri içine alabilecektir. Zira dünyanın bin yılı
ahretin bir gününe tekabül etmektedir. Allah (c.c.) bizleri kabir ve cehennem
azaplarından korusun. Âmin.

İnsanlar abdest suyunun kadrini bilmezlerse öldükleri
zaman önlerine başka temizleme malzemeleri çıkmaktadır. Kabrin toprağı,
cehennemin ateşi bu işleve de sahiptirler. Hâlbuki günahlardan temizlenmek bu
dünyada abdest suyu ile mümkündür. Basittir. Gerçi abdest almak, namaz kılmak
nefse biraz ağır gelmektedir. Ama bu dünyada bu ibadetler için biraz dişimizi
sıkarsak, onların küçük sıkıntılarına katlanırsak Allah (c.c.) önümüze sırasıyla
gelecek kabir hayatında, kıyamet gününde bizleri daha büyük sıkıntılara
düşürmeyecektir. Cennete pis olanlar kesinlikle giremeyeceklerdir. Allah’ın
(c.c.) emir ve yasakları bu dünyada bir imtihan konusu olduğu kadar O’nun emir
ve yasaklarını yapmayanlar manevi olarak kirlenmektedirler. Gerçi nefis ve
şeytan her insanı ‘Senin için temiz, gönlün temiz’ yalanı ile kandırmaktadır.
Hâlbuki ilahi emirleri, yani Allahın buyruklarını ve yasaklarını yerine
getirmeyen her insan, manevi olarak kirlenmektedir. Gönlü kapkara olmaktadır.
Hadis-i şerifte her günahın kalpte siyah bir leke bıraktığından söz
edilmektedir. Kalp simsiyah olduğunda o kişi Allah’ın azabından kendince emin
olmaktadır. Yani sanki azap ona hiç gelmeyecekmiş gibi bir duygu içerisine
girmektedir. Bu ilahi bir mekirdir (hiledir). Allah böyle bir insana hidayeti
nasip etmemek için bir rahatlık vermiştir. Allah (c.c.) ayet-i kerimede bu hali
şöyle ifade etmektedir: ‘Allahın azabından ancak hüsrana uğrayanlar emin
olabilirler. (Araf suresi, 99)’


İnsan manevi kirliğini, temizliğini şeytanın ve nefsin sözleriyle
değil ilahi emirleri yerine getirip getirmediği ile ölçmelidir. İnsanların
manevi kirlerinden yani günahlarından bu dünyada temizlenmeleri ancak tövbe ile
mümkündür. Tövbe, tövbe-i nasuh (derin bir pişmanlıkla bir daha günahları
işlememeğe ve ilahi emirleri yerine getirmeğe kesin karar verme) olursa geçmiş
olan bütün günahları sevaba çevirmektedir. Bu ayetle sabittir: “Ancak şu var ki
tövbe edip iman edenler ve güzel işler yapanlar, bundan müstesnadır. Allah
onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara dönüştürecektir. Çünkü
Allah Gafûr (günahları affeden), Rahîm’dir (müminleri esirgeyendir). Kim tövbe
edip güzel işler yaparsa gereğince tövbe eden odur işte (Furkan suresi, 70-71).”
Artık böyle bir insan, yani tövbe-i nasuh eden birisi ibadetlere yöneldiği,
yasaklardan kaçındığı için Allah (c.c.), abdest suyu ile ona rahmet eder. Abdest
suyu onda Allah’ın (c.c.) el- Kuddûs ismini tecelli ettirir. Hadis-i şerifte
ifade edildiği üzere kabrini cennet bahçelerinden bir bahçeye dönüştürür.
Kıyamet günü de cehennemin üzerine kurulu olan sırat köprüsünden ayağı kaymadan
şimşek hızı ile geçirtir. Cennete ulaştırır. Çünkü o dünyada iken temizlenmişti,
günahlarını dökmüştü, artık onun için kabrin toprağının sıkmasına ve cehennemin
ateşine lüzum kalmamıştır.


Dikkat edilirse su, toprak, ateş bu dünyada da temizlik
malzemeleridir. Elimiz hafif kirlendiğinde suyla temizleyebiliriz. Biraz daha
ağır kirlenirse, mesela yağlanırsa, eskiden sabun olmadığı için toprakla
temizlenirdi. Toprak böyle pislikleri çamur kıvamına geldiğinde alırdı.
Mikroplar bilindiği üzere ateşle temizlenir. Yüz derecede mikrop yaşamaz.
Yemeklerimiz bu sayede temizlenmektedir.

Dünyada imanın esaslarını teşkil eden hakikatler,
gözlerden saklanıp bunun yerine onlardan birer küçük iz taşıyan Allah’ın (c.c.)
ayetleri olduğu için insanın bunlara inanıp doğru yolu bulması onun kolay bir
şekilde temizlenmesini sağlar. Öldükten sonra işler değişmektedir. Zira
inanılması gereken ayetler değil hakikatler tecelli etmektedir. Bu nedenle
insanın o zaman tövbe etmesi ve imana gelmesi bir işe yaramamaktadır. Onu
temizleyememektedir. Çünkü örneğin dünyada iken varlığına inanılması gereken
melekler ölünce insanın karşısına gerçekten çıkacaktır. Yine dünyada iken
kuşkuyla baktığı cehennem daha kabirde iken onu küçük bir parçasıyla gerçekten
yakmaya başlayacaktır. Artık kabre girdikten sonra inanılması gereken şeyler,
hakikat olmaktadır. Bu yüzden ölünce imtihan sona ermekte, gerçeklerle yüz yüze
kalınmaktadır. Tövbe, iman artık fayda vermemektedir.

Ölümle birlikte insanın üzerindeki günahları
ağırlaşacak, onların temizlenmesi büyük azaplarla gerçekleşecektir. Bu ağırlık
bir güne nispetle bin yılın ağırlığı derecesinde olacaktır. Zira hem ayetle hem
hadisle sabittir ki, dünyanın bir günü ahretin bin yılına karşılık gelmektedir.
Akıllı insan geleceğini gören, ona göre hazırlığını yapandır. İlahi emirlere
göre yaşayandır. Allah’ı (c.c.) unutmayıp O’nun emir ve yasaklarına uymaya
çalışandır. Nefse ağır gelen emir ve yasaklar, ruha hafiflik verirler. Ödev ve
sorumluluklarını yerine getiren insan, daha bu dünyada iken cennet hayatını
yaşamanın hafifliğini görür. Allah’ın emir ve yasaklarına aldırmayıp nefsine
göre yaşayan bir insan görünüşte rahat ve kolay bir yolda yürüyor görünse de
ruhu bundan büyük bir sıkıntı duyar. Böyle birisi dünyada gerçek huzuru hiçbir
zaman bulamaz. Günahlar insanın üzerinde bir yük gibi ağırlık yaparlar. Daha bu
dünyada iken insana cehennem hayatını yaşatırlar. İşte Allah’ı, peygamberi,
amentünün esaslarını gerçekten inkâr edenler ancak bu yükten biraz da olsa
kurtulabilmektedirler. Onlar vicdanlarının baskısından kurtulmak için akıl ve
mantık dışı olan bu yola, yani inkâr yoluna girmek zorunda kalmaktadırlar. Çünkü
günahkâr bir mümin olarak yaşamak çok zordur. Sırtında bir dağ taşımak kadar
sıkıntılıdır. Nefis iman ve ibadet yolu yerine inkâr yolunu tercih ettiği zaman
kısmi olarak biraz da olsa rahatlamaktadır. Artık günahlarla arasına rahatsız
edici olan vicdan azabı girmemektedir. Şu muhakkak ki, inkârında ısrarlı
olanların yapmadan edemediği, duramadığı büyük bir günahı veya günahları
bulunmaktadır. Bu günahı veya günahları için Allahın bütün ayetlerini, O’nun
varlığı ve birliğine işaret eden ve evrende ve insanın kendi varlığında tecelli
eden sonsuz ayetlerini görmek istememektedirler. İşte insan nefsi bu kadar
korkunç bir yapıya sahiptir. Herkesin içinde de böyle bir nefis vardır. Kimse
kendi nefsini temize çıkarmamalıdır. İnsan nefsine uyduğu zaman nefis en sonunda
mutlaka inkâr yoluna sapacaktır. Herkes aynı kaderi yaşayacaktır. İmtihan
dünyasında kimseye ayrıcalık yoktur. Onun için peygamberimiz (s.a.s) dualarında
Allah’tan bir an da olsa nefsiyle baş başa kalmamayı istemiş, bu duayı da
sevgili kızı Hz. Fatıma’ya öğretmiştir: ‘Allahım, Sen bizi bir an, göz açıp
kapayıncaya kadar olan müddet de olsa, nefsimizle başbaşa bırakma.’ Âmin.

Hiçbir günahı da küçük
görmemeli, hemen tövbe etmelidir. Şu bilinmeli ki, insanı hasta edip yatağa
düşüren gözle görülmeyen mikroplardır. Zira sekarat sırasında o küçük günah,
insana büyük eziyetler yapıp şeytanların kışkırtmasıyla da insandaki imanı
üzerinden alabilir. Ebedi cehennemlik yapabilir. İnsan o günah nedeniyle değil
de o günahı küçük ve önemsiz görmesiyle gazab-ı ilahiyi üzerine çekebilir. Zira
bu durum büyük günahlardandır. Çünkü bu büyük günahın altında Allah’ın ebedi
azabını çekebilecek başkalarını küçük görme, kendini büyük görme… gibi damarlar
bulunabilir. Kimse bunları anlayamaz. Göremez. Bu damarlar çok gizlidir. Öyle
inanmalı ve itikat etmeli ki, her günahta insanı küfre götüren bir yol mutlaka
vardır. Allah bizleri korusun.

İnsan günahlara battığı zaman tövbe ederse, temizlenir. Ama
ibadetlerinde gurur ve kibre düşen, kendisini beğenen insanın aklına tövbe ve
istiğfar gelmediği için şeytanlaşır. Azgınlaşır. Üstelik bir de kendisini doğru
yolda sanır. Böyle bir insanın hatasını görmesi de zordur. Allah (c.c.) bizleri
korusun. Âmin.

İnsan
başını ibadetlerden bile kaldırmazsa da kendisini bir toz zerresi olarak görmesi
gerekir. Zira ibadetler de Allah’a aittir. Allah (c.c.) insana nasip etmiştir.
Allah (c.c.) kimi insanı da ibadetleri ile imtihan eder. Şeytan bu konuda insana
en büyük derstir. Hadis-i şeriflerden anlaşılmaktadır ki, şeytan başlangıçta
meleklerin hocasıdır. Kendisi o kadar abid bir zatmış ki, gökyüzünde secde
etmediği bir yer kalmamış. İnsanın ibadetlerini kendisinden bilmesi büyük bir
afettir. İbadetler Allah’ın insana bir lütfudur, ihsanıdır. İnsana ibadetlerdeki
düşen pay, ancak gafleti ve yanılmalarıdır.

Allah (c.c.) insanın ibadetlerine muhtaç değildir.
İnsan ibadetlere ekmek su kadar muhtaçtır. Onlar olmazsa manevi olarak hayatı
biter. Hayvanlardan daha aşağı bir hayatı yaşar. Allah (c.c.) her türlü eksiklik
ve kusurdan uzaktır. Her türlü kemal sıfata hakkıyla sadece Allah (c.c.)
sahiptir. Çünkü O El-Kuddûs’dür.

El- Kuddûs güzel isminin diğer bir parçası insan için bu ilahi emir
ve yasaklarla tecelli etmektedir. İnsan abdest ve gusülle tövbe edip günahlardan
arınırken yasaklardan uzak durarak ve ibadetlerle de kemal sıfatlarını
kazanmaktadır. Olgunlaşmaktadır. Allah’ın (c.c.) rızasını elde
etmektedir.

El- Kuddûs
ismi müminler üzerinde tecelli etmeye başlayınca velilik sıfatı elde edilip
manevi merhaleler kat edilir. Bu yüzden veliler bu güzel ismin hürmetine takdis
edilirler: Kaddesallahu sırrahu (=Kuddise Sırrahu: Allah sırrını takdis etsin).
Bu, veliler için yapılan güzel bir duadır. Velilere ayetlerdeki sırlar, yani
hakikatler seviyesine, makamına göre açılır. Görülür. Onlar bunlarla imtihan
edilirler. Bu dua onların bunda başarılı olmaları için yapılır. İmtihan hiçbir
seviyede, makamda bitmez. Mahiyeti değişir. İmtihan veli olunca değil ölünce
biter.

Allah (c.c.)
bizlere gereğince tövbe etmeyi, iman etmeyi ve ibadet hayatını ihsan eylesin.
Allah (c.c.) her birimize rızasını nasip eylesin. Âmin.




settings.gif
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
özeti :

kuddus demek:tapılmaya layık kusursuzluk sahibi.
 

SHAHADAT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Ocak 2012
Mesajlar
148
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Web Sitesi
www.shahadat.net

İnsanlar abdest suyunun kadrini bilmezlerse öldükleri
zaman önlerine başka temizleme malzemeleri çıkmaktadır.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt