Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

allah insanı yarattı (1 Kullanıcı)

tevhiteri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eki 2007
Mesajlar
364
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
Bismillahirrahmanirrrahim-

Ve ma halaktül cinne vel inse illa liyabüdun...

“Ben cinleri ve insanları
ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”
Kur’an-ı Kerim, Zariyat Suresi, 51:56
Ayetin Ledünni tefsiri:
Mutasavvıfin-i kiram hazeratı ile zahir ehli ulemasının bu ayeti anlayışları arasında, büyük fark vardır.
Tefsirciler sultanı İbn-i Abbas Hazretleri, “liyabidün”u “liyarifün” şeklinde tercüme etmekle, ayetin batın anlamını ifşa etmişlerdir. Bu durumda çıkan yüce anlam, “biz insanı bizi bilsin diye yarattık,” olmaktadır. Buna böylece işaret ettikten sonra, ledün deryasının eşsiz dalgıcı, tevhid akidesinin eşsiz kaşifi, Şeyhü’l Ekber Muhyiddin Arabi Hazretlerinin Fütuhatü’l Mekkiye’sinin 664. babına bir bakalım.

Allahu Zülcelal, bütün alemleri birtakım sebeplerle birbirine bağladı. Bizimle kendi zatı arasında bir ilişki ve bir rabıta yarattı. İlahi esmasını üzerimize tecelli buyurdu. Herbirini, tecelliyatının gereği ile amel ettirdi.

“Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim. Sevdim ve bütün cevherlerimi bu alemlere saçtım,” (Ve küntü kenzen mahfiyyen fe ahbebtü en urefe) buyurdu. Arif bir şair, bu sırra işaretle şöyle buyurmaktadır:

Küntü kenz esrarını saçtın cihan pazarına,

Herbiri göründü bir suretle ki, manası biziz.

Allah, Küntü kenzen mahfiyyen hadis-i kudsi’sinde, “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi murad ettim. Muhabbetimden halkı yarattım,” buyuruyor. Böylece, zatının bilinmesine, bizi vasıta kıldı. Bizi bilinmekliğinin şerefi ile şereflendirdiği için ve zatına benzer hiçbir varlık yaratmadığı için, insanları da varlıklara benzetmeyerek, onlara bir şeref daha verdi.

Yaradılışın kemali, hem bizimle, hem de Allah’ın Esmaül Hüsna’sı iledir. Ancak, O, nefsi itibariyle kamil ve zatı itibariyle mükemmeldir. Tekamül etmek için hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Her şey O’na muhtaçtır. Bütün alemleri icad ederek bize tarif etti ve bu suretle bize kendisini bildirdi. Aşağıdaki beyit, bu gerçeklerin şiir dilindeki ifadesidir:Himmetin bu ola kim daim Hakk’ı anlayasın,

Hakk’ı bilmekten yeğ olmaz iki alemde sevap.

Yani, gayretin daima, Hak Teala’yı anlamaya yönelik olmalıdır. Zira Hak Teala’nın katında hiçbir sevap, onun mukaddes zatını bilmek kadar yüce olamaz.

Gene Fütuhatü’l Mekkiye’nin 271. babında, Muhyiddin Arabi Hazretleri şöyle diyor: “Aralarında ilişki olmayan insanlar bile, birbirleriyle dostluk, arkadaşlık edemezler. Çünkü dostluk, ahbaplık, insan için birleşme noktası ve aralarındaki bağdır. Halik ile insan arasındaki dostluğun bağı ise, Halik’in insanı, kendi sureti üzerine halk etmiş (yaratmış) olmasıdır. Ancak gene bu bağ dolayısıyladır ki, yalnız insan uluhiyet davasında bulunmuştur. Firavun, “Ben sizin en büyük Rabbinizim,” (Naziat, 79:24) demiştir.

Hiçbir yaratığa nasib olmayan İlahi Esma ve alemin yaratılışının esas kaynağı olan Hayat, Kudret ve İrade ile, ancak insan nitelenebiliyor. Bu şekilde gerçekleşen dostluk nedeniyle, insanla yaratıcısı arasında karşılıklı muhabbetler, rabıtalar ortaya çıkıyor. Uluhiyetten (ilahlık) arınmış olan ubudiyet (kulluk) ancak insanda, kulluk kokusu olmayan Rububiyet (Rab’lık) ancak Allah’da bulunduğundan, her iki taraf da kendilerinde, aralarındaki bağı ve dostluğu toplamışlardır. “Allah, Adem’i kendi suretinde yarattı,” (innallahe halake Ademe ala suretihi) manası, buradan kaynaklanmaktadır.Parmağın ucundaki hassasiyete bir bakın, kör onunla görüyor. Bir parmak izi diğer hiçbir insanın parmak izine uymuyor. İnsanlar hiç birbirine benzemiyor. Sesleri ayrı, şekilleri ayrı, mizaçları ayrı...

O bize ihsan ve ikram ederken hiçbir karşılık da talep etmedi. Sadece kendisini tanımamızı ve kulluk yapmamızı istedi.

Sonra onu kendi mülkünde yaşatıyor. Her işini görüyor, her ihtiyacını gideriyor.

Bütün kainatı insana musahhar kılmış, hizmet ettiriyor. Dağlar-denizler, ırmaklar-göller, ovalar-çöller... hep insanın emrine verilmiştir. Bitkiler sana hizmet ediyor. Hayvanlar sana hizmet ediyor. Güneş, ay, yıldızlar ve rüzgar sana hizmet ediyor. Su senin emrinde, hava senin emrinde...

“Göklerde olanları, yerde olanların hepsini size musahhar kılmıştır,” (Casiye: 45:13).

Yerleri, gökleri direksiz desteksiz tutuyor. Gündüzün peşinden geceyi, gecenin peşinden de gündüzü getiriyor. Dilediği zaman semadan yağmurlar yağdırıyor, arzdan sular fışkırtıyor.

Bütün insanlar bir araya gelseler, ilimlerini, fenlerini ortaya koysalar bir tek yaprak yapabilirler mi? Bir tek yaprak karşısında bütün kainat acze düşüyor. Şu halde varolan, yalnız Hazreti Allah’tır.

Öyle bir Allah ki, dilekler çoğaldıkça ihsan ve keremi de çoğalıyor. Hacetler arttıkça nimet ve ikramı da artıyor. İyilik ve güzellikleri bitmez, tükenmez.

“Allah’ın nimetlerini birer birer saymaya kalksanız, özet olarak bile sayamazsınız,” (Nahl, 16:18).

Denizden büyük nimetlerin içinde yaşıyoruz. Her nimet O’nun, her lütuf O’ndan... Ruh da O’nun, beden de O’nun, insanda ne var? Hiç. Ruhtan haberimiz yok, vücuttan haberimiz yok. Bu kadar ihsanlardan haberimiz yok. Bizim daha kendimizden haberimiz yok. Üstelik bütün bunları benimsiyoruz, benim diyoruz. Hatta O’nun ihsanları ile O’na karşı övünmeye kalkıyoruz. O’nun emanetlerini nefsimize malettiğimiz için, O’nun malını O’na satmaya kalkmış oluyoruz.

Bu satış nasıl olur? Halka anlatırken, benim diye anlatır. Ben biliyorum diye anlatır, bendendir diye anlatır. Halbuki Allahu Teala, o ihsanları ona emaneten ve muvakkaten vermişti.Biraz sonra da alacak, kendisini bile alacak. Çünkü kendisi de kendisinin değildir. İnsanoğlu bunu bir türlü bilemedi.

“Çünkü insan çok zalim ve çok cahildir,” (Ahzab, 33:72).

Bundan büyük cehalet, bundan büyük zulüm mü olur? Bizdeki şu gaflete bak!

Bir damla kerih (pis) sudan yaratıldığı halde Yaratan’a hasım kesilen, namütenahi (sonu gelmez) nimetlerle donatıldığı halde şükretmeyip nankörlük eden, Allah’a inanmayan, olanca kibiriyle öldükten sonra dirilmeyi inkar eden kimseleri, Allahu Teala ayet-i kerimelerinde zemmediyor (kınıyor). Akıl ve idraklerini gerçeği araştırmaya, bu en mühim husus üzerinde derinden derine düşünerek hakikatı bulmaya davet ediyor:

“Ey insan! Engin kerem sahibi olan Rabbine karşı seni aldatan nedir? O Allah ki, seni yoktan yarattı, düzenledi, ölçülü bir biçim verdi. Dilediği şekilde seni terkip etti,” (İnfitar: 82:6-8).

“Ey inkar edenler! Sizi, yaratan Biziz; hala tasdik etmez misiniz? Söyleyin; akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız? Ölümü aranızda Biz tayin ettik; sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerine getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilesek kimse önümüze geçemez. Andolsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz, yine de düşünmez misiniz?” (Vakıa: 56:57-62).

“İnsan daha önce hiçbir şey değilken, kendisini nasıl yarattığımızı düşünmüyor mu?” (Meryem, 19:67).

“O sizi çamurdan yaratmış, sonra da size bir ecel takdir etmiştir. Bir de O’nun katında belli bir ecel vardır. Böyle iken siz hala şüphe edip duruyorsunuz,” (En’am, 6:2).

“Sizin için kulaklar, gözler ve gönüller yaratıp veren O’dur. Ne de az şükrediyorsunuz! Sizi yeryüzünde yaratıp türeten O’dur. Ve O’nun huzurunda toplanacaksınız. Dirilten de O’dur, öldüren de O’dur,” (Müminun, 23:78-80).

“Güldüren de O’dur, öldüren de O’dur,” (Necm, 53:43).

“Sizi yaratan O’dur. Böyle iken kiminiz kafir, kiminiz de mümindir. Allah her ne yaparsanız görür,” (Teğabün, 64:2).

“Dilerse sizi yok eder ve yepyeni bir nesil getirir. Bu, Allah’a göre güç değildir,” (Fatır, 35:16-17).

“Onlar yaratıcısız mı yaratıldılar, yoksa kendileri midir yaratıcıları? Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır! Onlar düşünüp kesin olarak Allah’a inanmıyorlar,” (Tur, 52:35-36).“İnsanı nutfeden yaratmıştır. Böyle iken o nasıl oluyor da apaçık bir hasım kesiliyor?” (Nahl, 16:4).

“İnsan, bizim kendisini kerih bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir. Kendi yaratılışını unutur da, ‘Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?’ diyerek, bize misal vermeye kalkışır. De ki: ‘Onları ilk defa yaratan diriltecek. O her türlü yaratmayı hakkıyla bilir’,” (Ya-Sin: 36:77-79).

“Gerçekten insan, Rabbine karşı çok nankördür,” (Adiyat, 100:6).

“İnsan ne kadar da nankör. Onu yaratan hangi şeyden yarattı? Onu nutfeden yaratıp merhalelerden geçirerek şekil verdi. Sonra ona tutacağı yolu kolaylaştırdı. Sonra da onu öldürür ve mezara koyar. Daha sonra dilediği zaman onu tekrar diriltir...” (Abese, 80:17-22).

“İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor? O, akıtılan meniden bir nutfe değil miydi? Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra Allah onu insan biçimine koyup şekil vermiştir. Ondan erkek ve dişi iki eş yaratmıştır. Bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? Elbette yeter,” (Kıyamet, 75:36-40).

“Kıyamet saatini bilmek ancak Allah’a mahsustur. Yağmuru O indirir. Rahimlerde bulunanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz ki her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan, yalnız Allah’tır,” (Lokman, 31:34).

“Böyle iken Allah’ı bırakıyorlar da kendilerine fayda ve zarar veremeyen şeylere tapıyorlar,” (Furkan, 25:55).

“De ki: ‘Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?’ ‘Allah’ diyecekler. De ki: ‘O halde O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?’ İşte gerçek Rabbiniz Allah budur. Gerçeğin dışında sadece sapıklık vardır. Öyle ise nasıl olup da döndürülüyorsunuz?” (Yunus, 10:31-32).

“Ey insanlar! Eğer öldükten sonra tekrar dirilmekten şüphede iseniz, gerçek şu ki; Biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra yapısı belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık. Ki size kudret ve hikmetimizi açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durdururuz, sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız, daha sonra da güçlü kuvvetli bir çağa eriştiririz. Sizden kimine ölüm gelip çatar. Kiminiz ömrünün en kötü çağına, yaşlılık devresine ulaştırılır, bilirken bir şey bilmez olur. Yeryüzünü kurumuş, ölmüş görürsünüz. Fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her çeşit güzel bitkilerden çift çift yetişir. Bu böyledir. Muhakkak ki Allah tek gerçektir. (Her şey O’nunla var olmuştur.) Ölüleri O diriltiyor ve O’nun gücü her şeye yeter,” (Hacc: 22:5-6).“O Allah ki yeryüzünü sizin için durulacak yer, göğü de kubbeli bir çatı yaptı. Size şekil verdi, sonra da şekillerinizi güzelleştirdi. Temiz şeylerden size rızık verdi. İşte Rabbiniz olan Allah budur, Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!” (Mü’min, 40:64).

Allahu Teala bu alemi büyük bir ceset olarak vücuda getirdi ve o cesede ruh olarak da Adem Aleyhisselam’ı koydu. Bu alemden maksat Adem Aleyhisselam, Adem Aleyhisselam’dan maksat ise İnsan-ı Kamil’dir.

Cenab-ı Hak çeşitli ayet-i kerimelerinde Adem Aleyhisselam’ı hikmetinin gereğine uygun olarak yedi merhaleden geçirdikten sonra insan haline getirdiğini beyan buyurmaktadır:

“O sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır,” (Nuh, 71:14).

1. “Allah Adem’i topraktan yarattı,” (Al-i İmran, 3:59).

Burada başlangıç unsurunun toprak olduğu belirtilmiştir.

2. “İnsanı yaratmaya çamurdan başladı,” (Secde, 32:8).

Burada da toprakla suyun birleştirilerek çamur haline getirildiği ifade edilmiştir.

3. “Andolsun ki, Biz insanı süzme çamurdan yarattık,” (Müminun, 23:12).

Burada çamurun süzülerek özleştirildiği beyan edilmiştir.

4. “Biz insanı özlü ve yapışkan bir çamurdan yarattık,” (Saffat, 37:11).

Burada çamurun istenilen şekli almaya elverişli ve hazır durumda olduğu bildirilmiştir.

5. “Andolsun ki, Biz insanı pişmemiş çamurdan, işlenebilen kara balçıktan yarattık,” (Hicr, 15:26).

Bu ayet-i kerimede ise çamurun şekillendirilerek kurutulduğu ve havanın tesiri ile renginin değişmiş olduğuna işaret edilmiştir.

6. “Allah insanı ateşte pişmiş gibi kuru bir balçıktan yarattı,” (Rahman, 55:14).

Burada da çamurun iyice ıslah edildiği ve adeta saksı gibi merhalelerden geçirilerek piştiğine işaret edilmiştir.

7. “Ona kendi ruhumdan üfledim,” (Sad, 38:72).

Bu safhada insana ruh verilerek, yaratılışının kemale erdiği beyan edilmektedir.

Bundan sonra Cenab-ı Hak, Adem Aleyhisselam’a ilim-irfan, edep ve terbiye ihsan etmekle, onun şerefini yüceltmiştir.

“Allah Adem’e bütün isimleri öğretti,” (Bakara: 2:31).

“İnsana bilmediği şeyleri o talim eyledi,” (Alak, 96:5).

Allahu Teala, Hazreti Havva’yı Adem Aleyhisselam’dan yarattığını, sonra insanların o ikisinden çoğalıp yayıldığını haber veriyor:

“Erkeği ve dişiyi yaratana yemin olsun ki...” (Leyl, 92:3).

“Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan ve ondan eşini varedip, ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize hürmetsizlikten sakının,” (Nisa, 4:l)

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık,” (Hucurat, 49:13).

“Sizi bir tek candan yaratan ve ondan da gönlünün ısınıp huzura kavuşacağı eşini vareden, Allah’tır,” (A’raf, 7:189).

“Sizi bir tek candan yarattı. Sonra ondan da eşini varetti,” (Zümer, 39:6).

“İbret alasınız diye her şeyi çift çift yarattık,” (Zariyat, 51:49).

“Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden çift çift yaratan Allah, münezzehtir,” (Ya-Sin, 36:36).ALINTIDIR.a.e.o
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt