Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah İçin Sevmek ve Allah İçin Buğzetmek - I (1 Kullanıcı)

baltefsiri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eyl 2006
Mesajlar
619
Tepki puanı
0
Puanları
0
Resûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in biz ümmetine vasiyetlerinin içerisinde çok önemli bir yer teşkil eden konudur Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek...
Yakınlarımıza ve müslüman kardeşlerimize göstereceğimiz sevgi ve buğz bu esasa dayanmalı, nefsimizin payı olmamalıdır. Bir kimsenin kendi nefsini, çocuğunu, eşini veya mümin kardeşini sevmesi doğal bir mizaç sevgisidir. Ancak kâmil (olgun) kişiler, yaratıkları Allah için severler.
İmâm Şa’rânî, el-Uhûdü’l-Kübrâ adlı eserinde diyor ki:
“Birisi beni kendi çocuğundan daha çok sevdiğini söylemişti ve bu sevgisini yemînle te’yîd etmişti. Evinde yirmi çeşit yarımşar çuval seçme malı olduğunu söylemişti. Ben onu sınamak için bu yirmi çuval maldan yalnız birini bana göndermesi için bir adam gönderdim. Beni çok sevdiğini söyleyen bu zât, gönderdiğim kişinin yüzüne, somurtkan bir yüzle bakmış, bir şey vermediği gibi, o günden sonra beni sevdiğini ifâde eden bir söz de ağzından çıkmamıştı.”
İmam Şârânî bu olaya şu sözleri ekliyor: “Allah yolunda yürüyenler şu noktada birleşirler: Allah için kardeşini veya bir müslümanı sevmenin en düşük mertebesi, kardeşi kendisinde bulunan herhangi bir malının yarısını istemiş olsa, tereddüt etmeden ve gönül rızâsı ile ona bu malını vermektir.”
Bir gün Efdalüddin Hazretlerini öven ve sevdiğini söyleyen bir kimseye onun söyle cevap verdiği nakledilir:
“Allah aşkına git.” Bu sözüne karşılık o zat; “Allah’a yemîn ederim ki seni kalben sevmekteyim. Kıyamet günü mahşer yerinde seninle birlikte bulunmayı Allah’tan niyaz ederim” dedi.
Efdalüddin Hazretleri bu zata; “Peki, şâyet beni mahşer günü ateşe atsalar ne yaparsın?” diye sorunca o kimse; “O vakit seni bırakır giderim” dedi. Bunun üzerine Efdalüddin; “Kardeşlik sevgisi şudur ki; ben ateşten çıkmayınca sen de cennete girmemelisin. Beni bekleyip birlikte cennete girmeye çalışmalısın. İşte kardeş sevgisi budur. Yoksa ateşi görünce beni bırakıp kaçman değildir”, demiştir.
***
Hazret-i Resûlullah (s.a.v) Buhârî ve Müslim’de rivâyet edilen bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyuruyorlar:
“Üç huy var ki, bunlar kimde olursa îmânın zevkini/tadını alır:
1) Allah ve Resûlü’nü herkesten ve her şeyden çok sevmek,
2) İyiliği ve iyi kimseleri Allah için sevmek ve kötülüğe Allah için buğzetmek,
3) Allah’a şirk koşmaktansa büyük bir ateşe atılmaya razı olmak.”
***
Ebû Hüreyre (r.a) Resûlullah (s.a.v)’den şöyle rivâyet ediyor: “Bir adam kasabadaki mü’min kardeşini ziyarete gidiyordu. O sırada Allah Teâlâ yoluna bir melek çıkardı. Adam gelince melek; “Nereye gidiyorsun?” diye sordu. Adam; “Şu kasabada bulunan kardeşimi ziyarete gidiyorum” diye cevap verdi. Melek; “Ondan menfaatin olacak mı?” diye sordu. Adam; “Hayır, onu sırf Allah için sevdiğimden” deyince melek; “Senin onu sevdiğin gibi, Allah’ın da seni sevdiğini söylemem için beni Allah gönderdi” dedi.”
***
Ebû İdrîs el-Havlânî anlatır:
“Şam’da mescide girdim. Nur yüzlü bir genç gördüm. Yanında cemâat vardı. Aralarında ilmî meseleleri tartışıyorlar, anlamadıklarını gence soruyorlardı. Onun kim olduğunu sordum. “Ashab’dan Muaz b. Cebel (r.a)” dediler. Ertesi gün mescide erken gittim. O benden önce gelmiş namaz kılıyordu. Bekledim, namazı bitirince yanına gidip selâm verdim. Daha sonra da ona; “Vallâhi, Allah için seni seviyorum” deyince; “Gerçekten mi?” dedi. Ben; “Gerçekten, Allah için seviyorum.” dedim. “Gerçekten Allah için seviyorum”, deyince hırkamdan tuttu, beni kendine doğru çekti. Daha sonra; “Müjde! Resûlullah (s.a.v)’den Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu işittim:
“Benim için birbirini sevenlere, rızâmı kazanmak için bir araya gelenlere ve birbirlerine yardım edenlere muhabbetim vâcip oldu.”

Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullah (s.a.v)’in şöyle dediğini rivâyet etti:
“Allah’ın kullarından öyle üstün kimseler var ki, peygamber değildirler. Fakat peygamberler ve şehîdler onlara imrenecekler.” Bunu dinleyen Ashâb; “Yâ Resûlallah, onlar kimlerdir? Belki tanışır onlarla muhabbet eder, duâlarını alırız”, dediler. Resûl-i Ekrem (s.a.v);
“Onlar bir sülâleden akrabâ olmadıkları hâlde sırf Allah için birbirlerini severler. Âhirette nurdan minberlerin üzerinde, yüzleri ay gibi parlayacak. Herkesin korkudan hüzün ve kedere boğulduğu o günde ne korkacaklar ve ne de üzüleceklerdir”, dedikten sonra şu âyeti okudu:
“Bilmiş olun ki Allah’ın velîlerine (yakın dostlarına) aslâ hiç bir korku yoktur. Onlar hiç üzülmeyecekler de.”
Sevgi iflâs edince kin ve nefret fâhiş şekilde kâr eder. Kin ve nefret kâr edince toplumdaki birlik yok olur. Birlik yok olunca toplum dağılır. Hâl bu ki Allah (c.c) der ki;
“Hepiniz birden Allah’ın ipine (emrine/Kur’ân’a) sımsıkı sarılın, sakın birbirinizden ayrılmayın.”
Bugün özellikle toplumumuzda bir çözülmüşlük, bir sevgisizlik haddi aşmış durumdadır. Esas sevgisizlik Allah’ı sevmemekten ileri gelenidir.
Yâhut sevginin başka yöne kaymasındandır. Nitekim bunu Yüce Allah (c.c) Kur’ân’da şöyle buyurmaktadır:
“İnsanlardan kimileri de Allah’dan başka şeyleri ona eş tutuyorlar. Oysa imân edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir....”
Her şey Allah için sevilebilir, Ancak hiçbir şey O’nun sevgisine eşit tutulamaz, tutulmamalıdır.
Peygamberimiz (s.a.v)’in sahâbeye, sahâbenin birbirine ve tâbiîne bıraktığı sevgi, kardeşlik duyguları tekrar kazanmak, hadîs-i şerîf’te buyurduğu üzere îmânın tadını alabilmek hepimiz için şarttır.
Allah için her mü’min sevilmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken şudur ki; mü’min, îmânın güzelliğini tatmış olan kişilerdir. O mü’minler ki her biri rengi ve kokusu ayrı muhtelif gül bahçelerine ait güllerdir. O mü’minler birbirlerini tamamlayan âile gibidirler. Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmaktadır:
“Kıyâmet günü Allah (c.c) şöyle buyurur: Benim rızam için sevişenler nerede? Onları gölgemden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bu günde arşımın gölgesi altında gölgelendireceğim.”
Duygularımıza M. Akif Ersoy’un şu dizeleri tercüman oluyor:
“Değil mi cephemizin sînesinde îmân bir,
Sevinme bir, acı bir, gâye aynı vicdan bir,
Değil mi sînede birdir vuran yürek, yılmaz
Cihan yıkılsa emîn ol bu cephe sarsılmaz.”
Cenâb-ı Hakk (c.c) Hucurât Sûresi 9. ve 10. âyetlerde bu konuya dikkatimizi çekmiştir. Bakınız âyet-i kerîmede ne buyuruluyor:
“Eğer mü’minlerden iki taife birbiriyle vuruşmaya kalkışırsa o iki tâifenin beyinlerini ıslâh edin. Eğer ikisinden birisi ıslaha râzı olmayıp da yolsuzluğa kalkışırsa (zulme kalkışırsa), o zulmeden tâifeyle emr-i ilâhîyi kabûl edip ahkâmına rücû edinceye kadar vuruşun.”
Cenâb-ı Hakk (Cenâb-ı c) bu âyetin öncesindeki âyette bir fâsıkın haberine ne şekilde olursa olsun îtimat edilmemesi hakkında kullarını uyararak bir fâsıkın yakmış olduğu fitne ateşini söndürmenin vâcip olduğu üzerinde duruyor.
Binaenaleyh ehl-i İslâm’dan iki tâifenin söylenildiği üzere aralarını yapın ki emr-i bi’l-ma’rûf etmiş olmakla mes’ûliyetten kurtulasınız. Çünkü zâlimin zulmünü yıkmak hepimizin üzerine vâciptir.
Allah Teâlâ (c.c) bu beyândan sonra yâni bu âsî zümrenin emr-i ilâhîye rücû etmesinden sonra lâzım gelen muâmeleyi şöyle beyân ediyor:
“Sizin vuruşmanız üzerine eğer o âsî tâife emr-i ilâhîyi kabûl ile hakka rücû ederse (yönelirse) onların beyinlerini adâletle ıslah ve her husûsta doğruluğu iltizâm edin Zîrâ; Allah Teâlâ doğruluğu ve adâleti iltizâm edenleri sever, adâlet edenlerden râzı ve hoşnud olur.”
Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri zâlimle mazlûm arasını ıslâh vâcip olduğunu beyândan sonra bu ıslâhın yapılmasının sebebini şöyle açıklamaktadır:
“Mü’minler kardeştirler. Kardeş olunca kardeşlerinizin beyinlerini ıslâh edin ve Allah Teâlâ tarafından merhamet olunmanız için Allah’ın emrine muhâlefetten korkun .”
Yâni, bütün mü’minler Allah’a ve Resûlü’ne îmân edip cümlesi Tevhîd bayrağı altında toplandıklarından bir ana ve babadan doğmuş kardeş gibidirler. Zîrâ hepsi esas îmâna mensup olduklarından dolayı bir mâbuda ibâdet etmekte ve Âhir Zaman Nebîsi’ni peygamber tanımaktadır.
Hâl böyle olunca kardeşlerimizin arasında karışıklık olursa o karışıklığı ıslâh edin. Çünkü kardeşin şânı, kardeşin üzerinden zararlı tüm şeyleri kaldırmaktadır. Allah’ın emrine muhâlefetten sakının ki merhameti ilâhiyyeye erersiniz. Zîrâ, Allah’tan korkmayan kimse merhamet-i ilâhiyyeye mazhar olamaz.
Uhuvvet (kardeşlik) ancak mü’minler beyninde olup kâfirle mü’min beyninde uhuvvet olmadığına işâret ederek sınırlama getiren “inne-maç” lafzı varide olmuştur. Bu âyette uhuvvetle murad; İslâm kardeşliğidir. Binaenaleyh. kâfirle mü’min soy bakımından kardeş olsalar dahi aralarında İslâm kardeşliği olmadığından birbirlerine vâris bile olamaz. İşte bu Allah’ın İslâm kardeşliğine verdiği önemin belgesidir.
***
İmam Gazâlî (k.s.) sevgiyi dört kısma ayırtmıştır ki :
BİRİNCİ KISIM: Bir insanı zâtı bakımından sevmektir. Bu kabil sevgi mümkündür. Güzel kabûl ettiğin bir tarafı olur, ondan zevk alırsın ve onu görmekten hoşlanırsın. Güzel olan her şey sevimli ve tatlıdır. Bütün bunlar sevginin sebepleri olmakla birlikte gönülleri birbirine bağlayan daha ince ve daha kapalı noktalar vardır.
Bazen iki kişi arasında sûret ve âhlakta güzellik olmadığı halde dostluğu ve arkadaşlığı gerektiren batınî bir münâsebet sebebiyle en kuvvetli samîmiyet kurulabilir. Çünkü bir şeye benzeyen, tabîî şekilde ona meyleder. Resûl-i Ekrem (s.a.v) bu noktaya şu mübarek sözleri ile işâret buyururlar; Ebû Hüreyre (r.a) rivâyet ediyor:
“Ruhlar bölüklere ayrılan askerler gibidirler. Ruhlar âleminde birbiriyle tanışmış olanlar dünyâda da yekdiğeriyle uyuşurlar, tanışmayanlarda anlaşamaz, sevişemezler.”
Diğer bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (s.a.v) İbn-i Mes’ûd ve Muâz b. Cebel (r.a.)’den rivâyetle şöyle buyurmuşlardır;
“Bir mecliste yüz münâfık ve bir mü’min olsa, o meclise sonradan gelen mü’min, mü’minin yanına; bir mecliste yüz mü’min ve bir münâfık olsa oraya gelen münâfık, münâfığın yanına oturur.”
Hakîmlerden biri; “Herkes kendi cinsi ile uyuştuğu gibi her insan da kendi şekli ile ünsiyet eder.” demiştir Malik b. Dînâr (k.s.) bir gün karga ile güvercinin bir arada uçtuklarını görünce hayret ederek; “Allah Allah! Bunların arasında hiç bir münâsebet yok. Böyle iken nasıl oluyor da bir arada uçuyorlar” dedi. Biraz sonra kör olduğunu öğrenince hayreti zâil oldu.
İKİNCİ KISIM: Sevdiğini zâtı için değil, onun vâsıtasıyla gâyesine ulaşmak için sever. Şüphesiz sevgiliye ulaştıran vâsıta da sevilir.
ÜÇÜNCÜ KISIM: Sevdiğini zâtı için değil, başka bir maksatla sevmektir .Örnek verecek olursak; Îsâ (a.s) şöyle buyurmuştur; “Öğrenip, öğrendiği ile amel ettikten sonra başkalarına da öğreten kimsenin adı melekût âleminde saygı ile anılır.” Bu cihetle bakarsak; öğretmek öğrenci ile olur. Bu mertebeye ulaşmak için talebe bir merdivendir, hoca talebesini bu maksatla severse, işte bu Allah için sevgidir.
DÖRDÜNCÜ KISIM: Allah için ve Allah rızası için sevmektir. Sevginin en üstün derecesi budur. Çok ince, derin, kapalı olan bu kabil sevgi de mümkündür. Zîrâ bu konuda meşhûr hadîs âlimlerinden Bakıyye b. Velîd şöyle demiştir.
“Mü’min, sevdiği mü’minin köpeğini de sever.”
Bu kabil sevgi ile evini, mahallesini ve komşularını da sever. Nitekim Mecnûn (k.s) şöyle diyor:
“Leyla’nın bulunduğu memleketleri dolaşır
onların taşını toprağını öperim,
Aslında gönlümü yakan o memleketler değil,
oralarda oturan Leylâ’nın sevgisidir.”
İşte, Allah sevgisi de böyledir. Kuvvetleşip kalbi kapladığı ve artık onu gizlemekten çıkıp aldırış etmeyeceği bir hâle geldiği zaman bu sevgi Allah’tan başka bütün varlıklara da sirâyet eder. Çünkü bütün mevcûdât onun kudretinin eseridir. Bunun için Resûl-i Ekrem (s.a.v)’e meyvelerin turfandası takdim edildiğinde, onu sever, yüzüne gözüne sürer ve; “Rabbimin yeni bir yaratığıdır.” derdi.
Allah sevgisi kuvvet bulduğu zaman ilim ve amel bakımından Allah’a hakkiyle kulluk eden herkese karşı sevgi uyandırır. Böylesine iyi bir insana karşı olan bu sevgi, o insan çok uzaklarda bile olsa dünyâ ve âhirette kendisine hiçbir kârı olmayacağını da bilse aynı şekilde duyulur. İşte bu sevgi, Allah için ve Allah rızâsı için hiç bir fayda düşünmeden hasıl olan sevgidir. Çünkü bu mü’min o âlim ve abadi sevmesi Allah Teâlâ onu sevdiği, Allah rızâsına uyduğu ve Allah Teâlâ’yı sevdiği içindir. Bazen sevgi o kadar ileri gider ki sevdiği için kendisinin bütün istek ve arzûlarını fedâ eder. Şu şiiri söyleyen bunu ifâde eder:
“Ben vuslat istiyorum; o ayrılık
Ben arzularımı onun isteklerine feda ediyorum”
Netîce şudur ki; âlimi, abadi ilim veya herhangi bir hayır arzûsunda olan bir zâtı seven kimse mutlaka onu Allah için sevmiştir ve sevgisi nisbetinde de mükâfâtı vardır.

Abdurrahman Özcan
 

dilema

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Kas 2006
Mesajlar
101
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Allah İçin Sevmek ve Allah İçin Buğzetmek - I

´´BiR KiMSE ALLAH´I SEViYOR,O´NA iTAAT EDiYORSA SEN DE ONU SEVMEK ZORUNDASIN. CÜNKÜ iYi KiMSEYi SEVEN ALLAH´I SEVMiS OLUR!´´
EMEGINIZE SAGLIK.....
 

Tayfun_Dokgoz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 May 2006
Mesajlar
853
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Allah İçin Sevmek ve Allah İçin Buğzetmek - I

PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER ALLAH RAZI OLSUN. B)
 

baltefsiri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eyl 2006
Mesajlar
619
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Allah İçin Sevmek ve Allah İçin Buğzetmek - I

ALLAH (c.c) RAZI OLSUN..
 

baltefsiri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eyl 2006
Mesajlar
619
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Allah İçin Sevmek ve Allah İçin Buğzetmek - I

dilema yazdı:
´´BiR KiMSE ALLAH´I SEViYOR,O´NA iTAAT EDiYORSA SEN DE ONU SEVMEK ZORUNDASIN. CÜNKÜ iYi KiMSEYi SEVEN ALLAH´I SEVMiS OLUR!´´
EMEGINIZE SAGLIK.....

ALLAH (C.C) RAZI OLSUN..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt