Radyo Onbeş ve Semerkand Tv programcılarından Adem Topal ile Keyifli Bir Röportaj
Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
En zor iş kendinden bahsetmektir. Adem Topal 1958, Çamoluk doğumluyum. Lise tahsilimi İstanbul'da, üniversite tahsilimi de Erzurum'da Edebiyat Fakültesinde tamamladım. 1984 mezunuyum. İki yıl Muş'ta öğretmenlik yaptım. 87'den beri de ticaretle uğraşıyorum. Bir kanaatim var, burada onu da belirteyim : "İslam dinine en fazla hizmet edenler, maişetini dinden kazanmayanlardır." Bu benim de hayat düsturumdur. Din yolunda hizmet edeceğim fakat dinden para kazanmayacağım.
1979 senesinden beri de dini ve tasavvufi araştırmalar yapıyorum.
Araştırmalara nasıl başladınız?
İlk olarak, rahmetli Seyda Muhammed Raşid (k.s) hazretlerinin hayatını araştırmaya başladım. Bu zatlara evliya deniliyor. Evliya nasıl olunur? Bu zatlar ne yaparlar? Hayatta evliyalar var mıdır? Hayatta olunca nasıl oluyor? Bunları araştırdık. Hala da araştırmalarımız devam ediyor.
Programcılık ne zaman başladı peki?
Radyo Onbeş kurulunca, yetkililer tarafından program yapmaya davet edildik. "Hayatın Kalbinden Sözler" adıyla programımız başladı. Altı yüz programa yaklaşıyoruz. Programda Allah dostlarını anlatıyoruz. Hayatlarını, menkıbelerini, sözlerini paylaşarak insanlarla tanıştırıyoruz. Dolayısıyla kendimiz de tanışıyoruz.
Daha sonra Semerkand Tv kuruldu. Bundan sonra da bizzat Allah dostlarının medfun bulundukları, merkadlarını, türbelerini, kabirlerini ziyaret ederek program yaptık. Programa da "Mekan-ı Aşk" ismini verdik. Çünkü Müslüman ölümden korkmaz. Ölüm, Mevlana (k.s) Hazretleri'nin tabiriyle düğün gecesidir, şeb-i aruzdur. Bizler de ölümün cereyan ettiği, noktalandığı yerler ancak aşk mekanları olabilir kanaatinden hareketle, yetkililerle beraber, "Mekan-ı Aşk" ismini verdik programa...
Şimdi her ikisini birlikte götürüyoruz.
Tasavvuf araştırmalarına başladığınızda hayatta olan bir Allah dostunun hayatından yola çıkmışsınız. Fakat daha sonra, toplumdaki genel algıda olduğu gibi, âlemini değiştiren Allah dostlarını anlatmaya devam etmişsiniz...
Zaten programlarımızda söylüyoruz: "O zatlar hayatta olanların referansıdır. Biz şimdi size anlatıyoruz. Bu zatlar yok olup gitmediler. Bunlar gibi, bunların hayatında ne yaşanmışsa, onları yaşayanlar devam ediyorlar."
Fakat Evliyaullah'ın bir hali vardır. Hayattayken kendilerinin bilinmesini çok istemezler. Hatta kaynaklarda hep tembihler görürsünüz onları "Benim bu halimi ölene kadar kimseye söyleme" diye... Olağanüstü bir şey yaşamışsa biriyle ona rica ederler, "bunu sakla" diye. Çünkü halkın çok fazla itibar etmesi, onların belki manevi ilerlemelerine de engel teşkil etmiştir. Tek istisna mürşidlerdir... İrşadla görevli olanlardır.
Evliyalar 4 kısma ayrılırlar.
1. Hem halkın bildiği hem Hakk'ın bildiği. Bunlar mürşid-i kâmillerdir.
2. Kendisinin bildiği, halkın bilmediği,
3. Halkın bildiği ama kendisinin bilmediği,
4. Ne halk ne de kendisi biliyor ancak Allah Teala biliyor. Bunlara havas deniyor. Vefat ettiğinde bohçası açılıyor. Yunus Emre'ye demiş ya Taptuk Emre "Acele ettin Yunus, biz senin bohçanı son nefeste açacaktık."
Biz bazen programlarımızda mürşitlik yapmayanları da anlatıyoruz zaten. Ali hâfız Hazretleri, Mehmed Akif Ersoy Hazretleri gibi...
Tv ve radyo programlarının haricinde katıldığınız organizasyonlar da oluyordur muhakkak. Onlardan da bahsetsek biraz...
Yurt içi ve yurtdışında çeşitli konferanslar düzenliyoruz. Daha çok dini ve tasavvufi hayatı anlatarak ve yaşayarak ön ayak olmak istiyoruz. Uluslararası Kardeşlik Barış ve Ahlak Derneği (UKBA) adıyla bir de derneğimiz var. Ben bu derneğin Arap Yarımadası sorumlusuyum aynı zamanda. Bu dernek vasıtasıyla 40 ülkede çalışmalar devam ediyor. Güney Afrika'nın en uç köşelerine kadar ulaştık. Avustralya artık kendi memleketimiz gibi. Türk Cumhuriyetleri, - "Türkî" demedim dikkat ediniz çünkü "Türkî" Türk'e benzeyen demektir, hakaret sayılan ve bizim tabirimiz olmayan bir sözdür.- Müslüman Cumhuriyetleri, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla ortaya çıkan devletler, Balkanlardaki devletler var. Buralarda çeşitli konferanslar yapıyoruz. Geçen Makedonya'da geniş katılımlı bir konferans gerçekleştirdik. Oralarda tasavvufi hayat canlı bir şekilde devam ediyor. Yurt içinde de aynı şekilde devam ediyoruz.
Günümüzde, malumunuz, tasavvuf çok merak ediliyor. Ancak bu alanda doğru yönlendirmeler yapılmıyor. İnsanlar da doğru ve güvenilir bilgiler bulduğunda sahip çıkıyor.
Programlarınız için ve konferanslarınız için kullandığınız kaynaklarınız nelerdir?
Kaynaklarımız meslek sırrıdır. Şu anda benim kütüphanemde, evliyalarla ilgili, yaklaşık 200 ciltlik kitap var. Bunun dışında herhangi bir kaynak da kabulümüzdür. Yalnız okuduktan sonra kalbi bir süzgeçten geçiriyoruz. Yani "doğru mudur, yanlış mıdır?" diye. Bir de Gazi Yaşar şöyle söylüyor : "Bir kimse, bir işle meşgul olursa, beyninde o işle ilgili bir şablon oluşur. Siz o ulaştığınız bilginin doğru olup olmadığını şablonu kullanarak öğrenebilirsiniz." Mesela, bazen insanların çok değer verdiği bilgiler bize ulaşıyor. Ama o bilgileri paylaşmıyoruz. Bazıları velilere yakışmayacak şeyler oluyor çünkü. Mesela, İmam Şafii Hazretleri'nin "Denizden babam çıksa yerim" dediğini söylerler. Ben bunu reddediyorum. Çünkü İmam Şafii gibi bir zât böyle genellemeler kullanmaz. Onun ilmine aykırıdır bu söz. "Denizden şunları yiyebilir şunları yiyemezsiniz" der. Evliya kerametleriyle ilgili anlatılan hadiselere de aynı şekilde bakıyoruz. Doğruluğuna, aynı yöntemlerle karar verdikten sonra kullanıyoruz. Bu manada kaynak sıkıntısı da çekmiyoruz aslında.
Türkiye'de bu konuda yayınlanmış epey eser de var. Zaten otuz küsur İslam Ansiklopedisi var. Buralardaki maddelerde Allah dostları da yer alıyor ama ansiklopedik bilgi bizim programlarımız için yetmez. Çünkü orada çok "kuru" bilgi paylaşımı yapılıyor. Aslında bu noktada ciddi araştırmacılara ihtiyacımız var. Kütüphanelerimizde yer alan kadim eserlerimizi iyice araştırmamız gerekiyor. Çünkü bazı kimseler inandıklarını Allah dostlarını referans göstererek yazabiliyorlar.
Vatandaşlar merak ediyorsa tavsiye edebiliriz. Mustafa Özdamar'ın "Kırk Ambar" diye kitabevi var. Evliyaların hayatlarını anlatan kırk küsur kitap var.
Sadece mezar taşından ibaret Allah dostlarının mezar-ı şerifleri restore ediliyor, gereken önem artık veriliyor galiba...
Kültür müdürlükleri şehirlerinde bulunan, orada yaşamış, Allah dostlarını gün yüzüne çıkarmaya başladılar. 7-8 senedir restorasyon çalışmaları var. Yoğun bir şekilde, Kültür Baklanlığı'nın, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün ve bazı yerlerde belediyelerin o türbeleri, türbelerin yanındaki mescitleri gün yüzüne çıkartma çalışmaları devam ediyor.
Geçen Bursa'ya Rami Çelebi'ye gittik. Sadece mezar taşı olan mübareğin bulunduğu mezar-ı şerifi temizlemişler, hazire haline getirmişler, restore etmişler. Pırıl pırıl bir yer olmuş. Tabi iyi yapılan bir işi de takdir etmek lazım. Biz bazen kötü yapılan bir işi tenkit ederiz fakat iyi bir iş yapıldığı zaman takdir etmeyiz.
Sonra, Molla Fenari'ye gittik. Şimdi onun da mescidi restore ediliyor. Henüz inşaat devam ediyor. Molla Fenari'nin bulunduğu kabr-i şeriften Bursa'ya kuş bakışı bakıyorsunuz. Ulaşım sıkıntısı da var. Dar sokaklardan falan yürüyerek dağın tepesine çıkıyorsunuz ama orada da restorasyon çalışması var, çoğu yerde gördük bu çalışmaları.
Amasya'ya Garip Hafız'a gittik. Çok güzel yapmışlar, restore etmişler.
Ilıcahamam'a gittik. Şeyh Ali Semerkandî isminde bir zatın kabr-i şerifini görürdüm. Kaynak bulamamıştım. Arkadaşlar eski bir kitap getirdiler. Gaziosmanpaşa müftüsü yazmış, çok güzel, her şeyi de anlatıyor.
Şeyh Ali Semerkandî Hazretleri 142 sene yaşamış. Meşhur sığırcık suyu diye bilinen kerameti var. Çankırı'da meydana gelmiş. Bir Ali Semerkandî Hazretleri daha vardır. Mersi'ndedir. Bu zat seyyiddir. Çamlıdere'deki Ali Semerkandî hazretleri Farukidir.
Teberrüken, Şeyh Ali Semerkandî Hazretlerinin kerametlerini anlatır mısınız biraz?
Şeyh Ali Semerkandî Hazretleri Alanya'dan ayrılarak Çankırı-Örenşar (Eskipazar) bölgesine hicret eder. Dervîş kılığında Örenşar'a gelen Şeyh Ali'nin büyük bir veli ve mürşit olduğunu yöre halkı bilmez. Burada ücretsiz olarak sığır çobanlığı yapar. Sığırları, yavruları ile birlikte emzirtmeden otlatır. Hem de ekili tarlalarda otlatırmış. Bazıları rahatsız olmuşlar.
Çok yabani ot varmış o sene ekinlerde. Ekili tarlalarda otlayan sığırlar, tarlalardaki zararlı otları yemiş ama ekinlere dokunmamış. Bu olağanüstü olaylar karşısında ahali hayrete düşmüş. Hatta o sene en verimli ekini almış köylüler. Ambarlar mahsulle dolmuş taşmış, sığmamış ambarlara... Durumu anlayan kişiler şeyhin manevi himmetinden istifade ederek irşad olmuşlar. Bazıları da cehaletinden dolayı şeyhe karşı tavır almış ve asılsız iftiralarda bulunmuşlar. Hatta kinlenen kişiler ve yöneticiler olmuş.
Sığır çobanlığı yaparken günümüzde Eskipazar ilçesi Sadeyaka Köyü yakınında bulunan çeşmeye abdest almak için gelir. Köyün kadınları ise çeşme başında buğday yıkarlar. Şeyh Ali bu kadınlardan abdest almak için su ister. Çeşme başında bulunan kadınlar şeyhe su vermedikleri gibi hakaret ederler. Bu üzücü olay üzerine, namaz vakti de daraldığı için, Şeyh Ali Hazretleri elindeki asayı yere vurur. Vurduğu yerden ırmak büyüklüğünde su fışkırır. Bu suyu gören çeşme başındaki kadınlar şeyhe gelerek, bu suyun mahsullerine ve arazilerine zarar vereceğini, hemen bu suyun kesilmesini isterler. Hatta kendisini sihirbazlıkla suçlarlar. Kadınların bu davranışlarına üzülen Şeyh Ali hazretleri suya "Dur ya mübârek! Bunlara iyilik yaramaz. Çıktığın yerden geri bat, kuruyup gitme. Çık yine bat, olduğun yerde sakin ol. Haşerelerin imhasına vesile ol" der. Bu mübarek su şeyhin emrine uygun duruma gelir. Günümüzde bu su kuyusu Sadeyaka Köyü Şıhlar Mahallesi yakınındadır. Bu suya "Sığırcık Suyu" denilir.
Dinleyenlerin, izleyenlerin geri dönüşleri oluyor mu? Çünkü her yerde velî bir zât yaşamış...
Mekân-ı Aşk'ta Allah dostlarının hayatını anlattığımızı gören vatandaşlar bizleri arayıp kendi beldelerinde bulunan Allah dostlarının da tanıtılmasını istiyorlar.
Son olarak dinleyenlere, izleyenlere söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Şunu söylemek isterim : "Başka hiç bir şey yapamıyorlarsa eğer, Allah dostlarını sevsinler. Sevmek büyük bir kazançtır. Çünkü "Kişi, sevdiğiyle haşrolunacaktır."
Teşekkür ederiz sayın hocam.
Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
En zor iş kendinden bahsetmektir. Adem Topal 1958, Çamoluk doğumluyum. Lise tahsilimi İstanbul'da, üniversite tahsilimi de Erzurum'da Edebiyat Fakültesinde tamamladım. 1984 mezunuyum. İki yıl Muş'ta öğretmenlik yaptım. 87'den beri de ticaretle uğraşıyorum. Bir kanaatim var, burada onu da belirteyim : "İslam dinine en fazla hizmet edenler, maişetini dinden kazanmayanlardır." Bu benim de hayat düsturumdur. Din yolunda hizmet edeceğim fakat dinden para kazanmayacağım.
1979 senesinden beri de dini ve tasavvufi araştırmalar yapıyorum.
Araştırmalara nasıl başladınız?
İlk olarak, rahmetli Seyda Muhammed Raşid (k.s) hazretlerinin hayatını araştırmaya başladım. Bu zatlara evliya deniliyor. Evliya nasıl olunur? Bu zatlar ne yaparlar? Hayatta evliyalar var mıdır? Hayatta olunca nasıl oluyor? Bunları araştırdık. Hala da araştırmalarımız devam ediyor.

Programcılık ne zaman başladı peki?
Radyo Onbeş kurulunca, yetkililer tarafından program yapmaya davet edildik. "Hayatın Kalbinden Sözler" adıyla programımız başladı. Altı yüz programa yaklaşıyoruz. Programda Allah dostlarını anlatıyoruz. Hayatlarını, menkıbelerini, sözlerini paylaşarak insanlarla tanıştırıyoruz. Dolayısıyla kendimiz de tanışıyoruz.
Daha sonra Semerkand Tv kuruldu. Bundan sonra da bizzat Allah dostlarının medfun bulundukları, merkadlarını, türbelerini, kabirlerini ziyaret ederek program yaptık. Programa da "Mekan-ı Aşk" ismini verdik. Çünkü Müslüman ölümden korkmaz. Ölüm, Mevlana (k.s) Hazretleri'nin tabiriyle düğün gecesidir, şeb-i aruzdur. Bizler de ölümün cereyan ettiği, noktalandığı yerler ancak aşk mekanları olabilir kanaatinden hareketle, yetkililerle beraber, "Mekan-ı Aşk" ismini verdik programa...
Şimdi her ikisini birlikte götürüyoruz.
Tasavvuf araştırmalarına başladığınızda hayatta olan bir Allah dostunun hayatından yola çıkmışsınız. Fakat daha sonra, toplumdaki genel algıda olduğu gibi, âlemini değiştiren Allah dostlarını anlatmaya devam etmişsiniz...
Zaten programlarımızda söylüyoruz: "O zatlar hayatta olanların referansıdır. Biz şimdi size anlatıyoruz. Bu zatlar yok olup gitmediler. Bunlar gibi, bunların hayatında ne yaşanmışsa, onları yaşayanlar devam ediyorlar."
Fakat Evliyaullah'ın bir hali vardır. Hayattayken kendilerinin bilinmesini çok istemezler. Hatta kaynaklarda hep tembihler görürsünüz onları "Benim bu halimi ölene kadar kimseye söyleme" diye... Olağanüstü bir şey yaşamışsa biriyle ona rica ederler, "bunu sakla" diye. Çünkü halkın çok fazla itibar etmesi, onların belki manevi ilerlemelerine de engel teşkil etmiştir. Tek istisna mürşidlerdir... İrşadla görevli olanlardır.
Evliyalar 4 kısma ayrılırlar.
1. Hem halkın bildiği hem Hakk'ın bildiği. Bunlar mürşid-i kâmillerdir.
2. Kendisinin bildiği, halkın bilmediği,
3. Halkın bildiği ama kendisinin bilmediği,
4. Ne halk ne de kendisi biliyor ancak Allah Teala biliyor. Bunlara havas deniyor. Vefat ettiğinde bohçası açılıyor. Yunus Emre'ye demiş ya Taptuk Emre "Acele ettin Yunus, biz senin bohçanı son nefeste açacaktık."
Biz bazen programlarımızda mürşitlik yapmayanları da anlatıyoruz zaten. Ali hâfız Hazretleri, Mehmed Akif Ersoy Hazretleri gibi...

Tv ve radyo programlarının haricinde katıldığınız organizasyonlar da oluyordur muhakkak. Onlardan da bahsetsek biraz...
Yurt içi ve yurtdışında çeşitli konferanslar düzenliyoruz. Daha çok dini ve tasavvufi hayatı anlatarak ve yaşayarak ön ayak olmak istiyoruz. Uluslararası Kardeşlik Barış ve Ahlak Derneği (UKBA) adıyla bir de derneğimiz var. Ben bu derneğin Arap Yarımadası sorumlusuyum aynı zamanda. Bu dernek vasıtasıyla 40 ülkede çalışmalar devam ediyor. Güney Afrika'nın en uç köşelerine kadar ulaştık. Avustralya artık kendi memleketimiz gibi. Türk Cumhuriyetleri, - "Türkî" demedim dikkat ediniz çünkü "Türkî" Türk'e benzeyen demektir, hakaret sayılan ve bizim tabirimiz olmayan bir sözdür.- Müslüman Cumhuriyetleri, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla ortaya çıkan devletler, Balkanlardaki devletler var. Buralarda çeşitli konferanslar yapıyoruz. Geçen Makedonya'da geniş katılımlı bir konferans gerçekleştirdik. Oralarda tasavvufi hayat canlı bir şekilde devam ediyor. Yurt içinde de aynı şekilde devam ediyoruz.
Günümüzde, malumunuz, tasavvuf çok merak ediliyor. Ancak bu alanda doğru yönlendirmeler yapılmıyor. İnsanlar da doğru ve güvenilir bilgiler bulduğunda sahip çıkıyor.
Programlarınız için ve konferanslarınız için kullandığınız kaynaklarınız nelerdir?
Kaynaklarımız meslek sırrıdır. Şu anda benim kütüphanemde, evliyalarla ilgili, yaklaşık 200 ciltlik kitap var. Bunun dışında herhangi bir kaynak da kabulümüzdür. Yalnız okuduktan sonra kalbi bir süzgeçten geçiriyoruz. Yani "doğru mudur, yanlış mıdır?" diye. Bir de Gazi Yaşar şöyle söylüyor : "Bir kimse, bir işle meşgul olursa, beyninde o işle ilgili bir şablon oluşur. Siz o ulaştığınız bilginin doğru olup olmadığını şablonu kullanarak öğrenebilirsiniz." Mesela, bazen insanların çok değer verdiği bilgiler bize ulaşıyor. Ama o bilgileri paylaşmıyoruz. Bazıları velilere yakışmayacak şeyler oluyor çünkü. Mesela, İmam Şafii Hazretleri'nin "Denizden babam çıksa yerim" dediğini söylerler. Ben bunu reddediyorum. Çünkü İmam Şafii gibi bir zât böyle genellemeler kullanmaz. Onun ilmine aykırıdır bu söz. "Denizden şunları yiyebilir şunları yiyemezsiniz" der. Evliya kerametleriyle ilgili anlatılan hadiselere de aynı şekilde bakıyoruz. Doğruluğuna, aynı yöntemlerle karar verdikten sonra kullanıyoruz. Bu manada kaynak sıkıntısı da çekmiyoruz aslında.
Türkiye'de bu konuda yayınlanmış epey eser de var. Zaten otuz küsur İslam Ansiklopedisi var. Buralardaki maddelerde Allah dostları da yer alıyor ama ansiklopedik bilgi bizim programlarımız için yetmez. Çünkü orada çok "kuru" bilgi paylaşımı yapılıyor. Aslında bu noktada ciddi araştırmacılara ihtiyacımız var. Kütüphanelerimizde yer alan kadim eserlerimizi iyice araştırmamız gerekiyor. Çünkü bazı kimseler inandıklarını Allah dostlarını referans göstererek yazabiliyorlar.
Vatandaşlar merak ediyorsa tavsiye edebiliriz. Mustafa Özdamar'ın "Kırk Ambar" diye kitabevi var. Evliyaların hayatlarını anlatan kırk küsur kitap var.
Sadece mezar taşından ibaret Allah dostlarının mezar-ı şerifleri restore ediliyor, gereken önem artık veriliyor galiba...
Kültür müdürlükleri şehirlerinde bulunan, orada yaşamış, Allah dostlarını gün yüzüne çıkarmaya başladılar. 7-8 senedir restorasyon çalışmaları var. Yoğun bir şekilde, Kültür Baklanlığı'nın, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün ve bazı yerlerde belediyelerin o türbeleri, türbelerin yanındaki mescitleri gün yüzüne çıkartma çalışmaları devam ediyor.
Geçen Bursa'ya Rami Çelebi'ye gittik. Sadece mezar taşı olan mübareğin bulunduğu mezar-ı şerifi temizlemişler, hazire haline getirmişler, restore etmişler. Pırıl pırıl bir yer olmuş. Tabi iyi yapılan bir işi de takdir etmek lazım. Biz bazen kötü yapılan bir işi tenkit ederiz fakat iyi bir iş yapıldığı zaman takdir etmeyiz.
Sonra, Molla Fenari'ye gittik. Şimdi onun da mescidi restore ediliyor. Henüz inşaat devam ediyor. Molla Fenari'nin bulunduğu kabr-i şeriften Bursa'ya kuş bakışı bakıyorsunuz. Ulaşım sıkıntısı da var. Dar sokaklardan falan yürüyerek dağın tepesine çıkıyorsunuz ama orada da restorasyon çalışması var, çoğu yerde gördük bu çalışmaları.

Amasya'ya Garip Hafız'a gittik. Çok güzel yapmışlar, restore etmişler.
Ilıcahamam'a gittik. Şeyh Ali Semerkandî isminde bir zatın kabr-i şerifini görürdüm. Kaynak bulamamıştım. Arkadaşlar eski bir kitap getirdiler. Gaziosmanpaşa müftüsü yazmış, çok güzel, her şeyi de anlatıyor.
Şeyh Ali Semerkandî Hazretleri 142 sene yaşamış. Meşhur sığırcık suyu diye bilinen kerameti var. Çankırı'da meydana gelmiş. Bir Ali Semerkandî Hazretleri daha vardır. Mersi'ndedir. Bu zat seyyiddir. Çamlıdere'deki Ali Semerkandî hazretleri Farukidir.
Teberrüken, Şeyh Ali Semerkandî Hazretlerinin kerametlerini anlatır mısınız biraz?
Şeyh Ali Semerkandî Hazretleri Alanya'dan ayrılarak Çankırı-Örenşar (Eskipazar) bölgesine hicret eder. Dervîş kılığında Örenşar'a gelen Şeyh Ali'nin büyük bir veli ve mürşit olduğunu yöre halkı bilmez. Burada ücretsiz olarak sığır çobanlığı yapar. Sığırları, yavruları ile birlikte emzirtmeden otlatır. Hem de ekili tarlalarda otlatırmış. Bazıları rahatsız olmuşlar.
Çok yabani ot varmış o sene ekinlerde. Ekili tarlalarda otlayan sığırlar, tarlalardaki zararlı otları yemiş ama ekinlere dokunmamış. Bu olağanüstü olaylar karşısında ahali hayrete düşmüş. Hatta o sene en verimli ekini almış köylüler. Ambarlar mahsulle dolmuş taşmış, sığmamış ambarlara... Durumu anlayan kişiler şeyhin manevi himmetinden istifade ederek irşad olmuşlar. Bazıları da cehaletinden dolayı şeyhe karşı tavır almış ve asılsız iftiralarda bulunmuşlar. Hatta kinlenen kişiler ve yöneticiler olmuş.
Sığır çobanlığı yaparken günümüzde Eskipazar ilçesi Sadeyaka Köyü yakınında bulunan çeşmeye abdest almak için gelir. Köyün kadınları ise çeşme başında buğday yıkarlar. Şeyh Ali bu kadınlardan abdest almak için su ister. Çeşme başında bulunan kadınlar şeyhe su vermedikleri gibi hakaret ederler. Bu üzücü olay üzerine, namaz vakti de daraldığı için, Şeyh Ali Hazretleri elindeki asayı yere vurur. Vurduğu yerden ırmak büyüklüğünde su fışkırır. Bu suyu gören çeşme başındaki kadınlar şeyhe gelerek, bu suyun mahsullerine ve arazilerine zarar vereceğini, hemen bu suyun kesilmesini isterler. Hatta kendisini sihirbazlıkla suçlarlar. Kadınların bu davranışlarına üzülen Şeyh Ali hazretleri suya "Dur ya mübârek! Bunlara iyilik yaramaz. Çıktığın yerden geri bat, kuruyup gitme. Çık yine bat, olduğun yerde sakin ol. Haşerelerin imhasına vesile ol" der. Bu mübarek su şeyhin emrine uygun duruma gelir. Günümüzde bu su kuyusu Sadeyaka Köyü Şıhlar Mahallesi yakınındadır. Bu suya "Sığırcık Suyu" denilir.
Dinleyenlerin, izleyenlerin geri dönüşleri oluyor mu? Çünkü her yerde velî bir zât yaşamış...
Mekân-ı Aşk'ta Allah dostlarının hayatını anlattığımızı gören vatandaşlar bizleri arayıp kendi beldelerinde bulunan Allah dostlarının da tanıtılmasını istiyorlar.
Son olarak dinleyenlere, izleyenlere söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Şunu söylemek isterim : "Başka hiç bir şey yapamıyorlarsa eğer, Allah dostlarını sevsinler. Sevmek büyük bir kazançtır. Çünkü "Kişi, sevdiğiyle haşrolunacaktır."
Teşekkür ederiz sayın hocam.