Râzı olunan kul olabilmek...
Dünyâda ve âhirette saâdete kavuşmak, râhat ve neşeli yaşamak için Müslümân olmak lâzımdır.
Îmânı olan ve İslâmiyete uyan yani harâmlardan sakınıp ve ibâdetlerini yapan kimseye, Müslümân denir.
ALLAH teâlâ, hakîkî Müslümândan râzı olur ve onu sever.
Hakîkî Müslümân olmak için de, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân etmek, ibâdetlerini doğru ve ihlâs ile yapmak lâzımdır.
Peygamber efendimiz;
(Günâhdan nefret eden ve ibâdetten lezzet alan, hakîkî mü’mindir) buyurmuştur.
İbâdetlerin doğru olması için, nasıl yapılacaklarını öğrenmek ve öğrendiklerine uygun olarak yapmak lâzımdır.
İhlâs, gerek beden, gerek mal ile yapılan farz veyâ nâfile bütün ibâdetleri, meselâ hayrât ve hasenât yapmayı, Müslümânları sevindirmeyi, onları sıkıntıdan kurtarmayı,ALLAH cc un rızâsı için yapmaktır.
Muhammed bin Aylâna hazretlerine;ALLAH ü ü teâlânın, bir kulundan râzı olduğunun alâmeti nedir? diye sorduklarında, cevaben;
-İbâdet yapmaktan lezzet alması ve günâhlardan sakınmasıdır buyurmuştur.
ALLAH ü teâlânın bir kimseden ve onun işinden râzı olması nimeti, diğer lezzetlerin tadı ile bir olmaz.
Cennette ALLAH ü teâlânın râzı olması, Cennet nimetlerinin hepsinden dahâ tatlıdır.
Cehennemde olanlardan ALLAH ü teâlânın râzı olmaması ise, Cehennem azâblarından dahâ acıdır.
Ali İmrân sûresinin 15. ve Tevbe sûresinin 73. âyetlerinde meâlen;
ALLAHu teâlânın râzı olması nimeti dahâ büyüktür. buyurulmuştur.
Kim ALLAH ü teâlânın rızâsını, nefsinin arzu ve isteklerine tercih ederse,ALLAH ü teâlâ da, o kuldan râzı olur.
Kim insanların rızâsını tercih etmek sûretiyle,ALLAH ü teâlânın gazabına sebep olacak şeyi yaparsa, o kimseye, hem ALLAH ü teâlâ gazab eder, hem de onu insanların gözünden düşürür” buyurmuştur.
Ahmed Rıfâî hazretleri buyuruyor ki:
“Sâlih Müslümanlar,ALLAH ü teâlânın hükmüne boyun eğerler, gelen şiddet ve belâlara sabrederler, aza kanâat ederler.ALLAH ü teâlâdan başkasından korkmazlar ve Ondan başka kimseden bir şey beklemezler. İnsana, yüksek makamları veren, aşağı düşüren azîz ve zelîl edenin ALLAH ü teâlâ olduğunu bilirler. Sâlih Müslümanlar, Peygamber efendimizin sünnetine tam uyarlar. Onlar, az konuşurlar, öfkelerini tutarlar, şehvetlerini yenerler, nefislerinin arzularını yapmazlar.ALLAH ü teâlâyı unutturacak bütün engelleri ortadan kaldırarak, hep O’nunla berâber olmaya bakarlar. Böylece nefslerini alçaltıp, ruhlarını yükseltirler. Nefse,ALLAH ü teâlânın kazâ ve kaderine rızâ göstermek kadar zor gelen bir şey yoktur. Çünkü, kadere râzı olmak,ALLAH ü teâlânın hükmüne boyun eğmek, nefsin isteklerine zıttır. Nefs bunları istemez. Saâdete kavuşmak, nefsin rızâsını terk edip, ALLAH ü teâlânın rızâsına koşmakla mümkündür.”
Netice olarak,“ALLAH ü teâlâdan gelen her şeye râzı olmak lâzımdır. Bir kimse,ALLAH ü teâlâdan râzı,ALLAH ü teâlâ da ondan râzı ise, en büyük makâma kavuşmuştur.”
RABBİM AZZE VE CELLE bu makama ulaşanlardan eylesin cümlemizi.amin...