Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ALİ HAYDAR AHISKAVİ (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
s a değerli kardeşim değerli bir allah dostunun hayatını anlatmışsınız allah razı olsun böyle büyük zatlar kolay yetişmiyor mübareğin 4 mezhebe fetva vermeye muktedir olması hatta ve hatta 4 mezhebin bütün kitapları yansa o fetva veebilir derecede ili kuvvetli idi tekrar allah razı olsun dua ile
 

aksakal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eyl 2006
Mesajlar
3
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ALİ HAYDAR AHISKAVİ

(alıntıdır)

736qa8.jpg
Ali Haydar Efendi hz.
Batılı adam makineyi bulunca kendini kaybetti. Metafiziğe kafa tuttu. Kilise kaldırımlarında papaz eli öpmekten kurtulayım derken, bütünüyle imanını yitirdi. Gördüklerinin dışında ne varsa inkar etti.
Batının İsa Aleyhisselam hakkındaki hükmü ne ise, madde hakkındaki hükmü de aynıdır. İkisini de ilahlaştırdı, ikisinde de ifrata gitti.
İlim için Doğudan, Batıya gidenler ikameleri bitip yurtlarına dönünce yanlarında bilimden ziyade ihtilatı getirdiler. Batının mağrur aklı Doğunun ruhunu ezip-geçti.
Ali Haydar Efendi yaşadığı dönem itibariyle özellikle Halidiler için bir çekim merkezi oldu. Nakşi şeyhleri etrafında topladı, sessiz ama kararlı bir muhalefet yürüttü.

Ali Haydar Efendi yaşadığı yıllar itibariyle bir mana üssü gibiydi. Kudema onun meclisinde toplanırdı. Sami Efendi
imagesah5.jpg
her onbeş günde bir uğrar, Hasib Efendi
hasibefendihzna6.jpg
kah selam gönderir, kah kendi gelirdi. Abdulhakim Arvasi
imagesabdulhakimarvasihzps5.jpg
Hazretleri de Üstatla sık sık buluşurdu. Buluşma yerleri bazen Çarşamba İsmet Efendi Tekkesi, bazen de Eyüp Kaşgari Dergahı olurdu. Yazları tekkelerin bahçelerinde semaver kaynatılır, dut ağaçlarının gölgesinde çaylar içilirdi.
Onlar hem cemiyete, hem birbirlerine açıktılar.

Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretlerinin bağlıları muhkem bir binanın birbirine merbut tuğlaları gibiydi.
0074saidnursitl6.jpg

Ali Haydar Efendi, Devleti Aliyye devrinde Telif-i Mesail Heyeti reisi iken, tanıdığı Darul Hikme azalarından Bediuzzaman Said Nursi ile de sık sık görüşürdü. Yıllar sonra, Cumhuriyet devrinde Bediuzzaman Çarşambaya gelir, İsmail Ağa Camiinin önünden geçip, Mehmet Ağa Camii civarında ikamet eden talebesi Hakim Selahaddin Efendiyi ziyarete giderken, bir an durur ve etrafındakilere; şu ilerde İsmet Efendi Dergahında Meşayıh-ı Kiramdan Ali Haydar Efendi var, gidin, elini öpün, selamımı iletin der.
 

aksakal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eyl 2006
Mesajlar
3
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ALİ HAYDAR AHISKAVİ

Ali Haydar Efendi, Avlarlı Efe Hazretlerine karşı da fart-ı muhabbet beslerdi. Alvarlı İstanbula geldiğinde mutat bir zaman Ömer Bey adındaki müridinin evinde misafir olur, oradan neredeyse her gün Ali Haydar Efendiyi ziyarete giderdi. Hususi dünyalarında hale ve istikbale dair konuşurlardı.
İki büyük velinin birbirleriyle olan münasebeti, evvel zamanlarda ulema arasında var olan geleneğin en canlı örneklerindendi. Maziyi bütün canlılığıyla modern zamana taşıma gayretindeydiler.
Muhabbetin hürmete, hürmetin tevazuya, tevazunun aşka galip olduğu münasebeti şu hadise çerçevesinde somutlaştıralım:
Adı Mehmet, adı Hasan, adı Yusuf, adı bunlardan biri ya da bunların dışında bir müslüman adı.

ahaydar1kj4.jpg

Erzurumda, Alvarlı Mehmet Efe Hazretlerinin halkasında, ilim-irfan tahsil ediyor. Bize meçhul Allaha malum olan bu öğrenci her gün kitabıyla geldiği huzura, bir başka gün sefer izni için çıkıyor. Efe Hazretleri gitmek istediği yeri soruyor. İstanbul diyor öğrenci. Damarlarına hayat suyu yürümüşçesine doğruluyor ve ağlamaklı bir ifadeyle diyor ki Efe Hazretleri; Şu hasta vücudum bana mani olmasaydı, sana refakat eder, İstanbula gider, Çarşambaya varır, orada; Ali Haydar Efendi Hazretlerinin ellerine kapanır, dualarını alır, ilim irfan halkasına katılırdım.
Allaha malum adam, Efe Hazretleriyle görüşür, yol hazırlığını ikmal eder. Birkaç günlük seyahatin ardından İstanbula ulaşır. Önüne çıkan ilk kişiye, Fatih-Çarşambayı sorar. Akşama bir-iki saat kala Çarşambaya, İsmet Efendi Hazretlerinin adıyla maruf dergaha varır. İçeri girer o an Ali Haydar Efendi ihvanıyla Hatme-i Hacegandadır. Ders bitince, üstat etrafa nazar eder ve bir müddet sonra; hoş bir bahçenin reyhasını alıyorum, misafirimiz mi var diye sorar. Efe Hazretlerinin talebesi cemaatin arkasından öne doğru gelir, kendini takdim eder. Büyük Veli, bütün bir heybetiyle doğrulur ve buyurur ki; Yaşım böylesine ilerlemiş olmasaydı, kalkar Erzurum yollarına düşer, hocan Efe Hazretlerini ziyaret eder, duasını istirham ederdim.
Ali Haydar Efendi ile Efe Hazretleri son görüşmelerinde karşılıklı ahitleşmişlerdi; kim önce vefat ederse, hayatta kalan diğerine hatim okuyacaktı.
alvarlmc3.jpg


Vakıadan talebelerini de haberdar etmişlerdi ki muhabere gerçekleşsin. Efe Hazretleri önce vefat eder. İstanbuldaki bir müridi Ali Haydar Efendiyi haberdar etmek için İsmet Efendi Tekkesine koşar. Huzura çıkar. O an Ali Haydar Efendi Kuran-ı Kerim okumaktadır. Talebe: Efendim Hocamız bu gün itibariyle ahirete irtihal etti. Hatim okumanız için haber vermem istenmişti.der. Ali Haydar Efendi bitmek üzere olan bu hatmi Efe Hazretlerinin ruhu için okuyorum diye mukabelede bulunur.
Bir talebe için bundan daha mükemmel bir ders olabilir mi? İrfanı bundan daha kamil kim anlatabilir? Kerameti izmar” etmek asıl, fakat bazen güneş gibi bedahet arz ediyor. Gizlemek kimin haddine.
Deniz kenarlarında kumdan kaleler inşa eden, onların ebediliğine inanan ve sonra denizden kopup gelen dalgalarla kalelerin parçalanışına ağlayan çocuklar gibi, oyunda-oynaşta olanlarla kudema arasında ne büyük fark var.
 

aksakal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eyl 2006
Mesajlar
3
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ALİ HAYDAR AHISKAVİ

yeni417xsft6.gif
islamibilgilerji4.gif
yeni417xsft6.gif


Modern zamanın bu en metafizik buluşmasını muhterem Mahmut Efendi hz.
efendhzut5.jpg
, Üstaddan şu ifadelerle naklediyor:

Ali Haydar Efendi bize birkaç defa şöyle anlattı:Bir seher vakti uyanıkken aşikare olarak şeytan geldi ve bana: Sen hangi mezheptensin? diye sordu. Ben de Ehl-i Sünnet vel-Cemaat mezhebindenim dedim. Peki mezhebinin hak olduğuna delilin nedir? diye sordu. Ben de: Kuran-ı Kerimdir dedim. O da: Her mezheb sahibi haklı olduğuna dair Kuranı delil getiriyor. O halde onların haksız senin haklı olduğun ne malum? dedi. Bunun üzerine, ben ona nice ayet ve hadislerle cevap verdiysem de, bir türlü def olmuyor ve bana karşılık veriyordu. Böylece uzun müddet mücadele devam etti, çok yoruldum, aciz kaldım ve yanımda duran yatağa düştüm, uzandım. O anda Mevla Teala Hazretleri: Artık onlar sizin Allah a iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, muhakkak hidayete ermiş olurlar ve eğer yüz çevirirlerse, şüphe yok ki onlar (Allah a karşı) büyük bir muhalefet içerisindedirler. O halde Allah Teala onlara karşı sana yetecektir. Ve o ziyade işitici, ziyade bilicidir.(Bakara (2):137) mealindeki ayeti celileyi hatırıma getirdi. Ben de hemen yatağımdan doğrulup ona cevap olarak bunu okudum ve dedim ki:Bu ayeti celilede Mevla Teala Hazretleri Habibine (s.a.v.) ve Onun ashabına (r.a.) hitaben buyuruyor ki; Eğer onlar( kendi dinlerini hak bilip, insanları ona davet eden Yahudi, Hristiyan ve diğer din mensupları) senin ve ashabının inandığı gibi inanırlarsa, muhakkak o zaman hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, ancak onlar Hakk tan büyük bir ayrılık içindedirler. Sonra şeytana dedim ki; İşte bu ayeti celile nazil olduğu zaman ne Mutezile, ne Şia, ne Cebriye, ne de Kaderiye gibi batıl mezhepler mevcuttu. Ancak Efendimiz (s.a.v.) ve ashabı (r.a.) mevcuttular ve dolayısıyla hak üzere olanlar da ancak bunlardırlar.

Öyleyse Dünya yıkılıncaya kadar onların inancı gibi inanıp, amelleri gibi amel edenler Hak’a tabi olduklarından hidayet üzere olmuş olurlar ki; Ehli Sünnet vel-Cemaat bunlardır. Efendimiz (a.s.v.) ve ashabından (r.a.) sonra onların itikadına aykırı olarak zuhur eden bütün fırkalar ise batıldır. Mevla Teala, Efendimiz (s.a.v.) ve ashabına (r.a.) hitaben: Eğer onlar sizin inandığınız gibi inanırlarsa muhakkak hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, ancak onlar Hakk tan büyük bir ayrılık içerisindedirler. buyuruyor. İşte Şeytana bunları deyince, defolup gitti.
 

sengul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
733
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
İSTANBUL
EMIN SARAÇ HOCA ILE GEÇMISE DAIR
Mülakat Yapanlar : Muhammed RESAD, Ömer Faruk TOKAT, Yusuf HANIF, Abdullah KARGILI, Mehmet EREL

..............................
-Hocam, bulunduğunuz ulema meclislerinde Bediüzzaman’dan bahsedilir miydi?

-Efendim, Bediüzzaman’ın Mustafa Sabri Efendiye mektup yazdığını hatırlıyorum. Mustafa Sabri Efendi’ye “benim kitabımı Arapçaya tercüme et” diye teklifte bulunmuştu. Mustafa Sabri Efendi tebessümle karşıladı “Onu biz Dar-ül Hikmet’e almıştık, çok iyi olmuştu” dedi. Sonro o kitabı Ali Yakup Efendi aldı okuyordu, bayağı devam etti. Mustafa Sabri Efendi böyle dinledi. Sonra "Herhalde Ali Yakup Efendi bu gece sabaha kadar bu kitabı dinletecek bize" diye latife etmişti.

Gördüğüm âlimler hiç onun aleyhinde konuşmadılar. Aleyhinde değil, takdir ifade eden sözler söylemişlerdi.

Bediüzzaman’ın çeşitli tavırları vardır. Mesela Meşrutiyeti savunmuştur. Hatta burada, Fatih mahfelinde, Sultan Abdülhamid’in aleyhinde, ittihatçıların lehinde hitabede bulunduğunu ben Ömer Nasuhi Bilmen’in ağzından işittim.

Sonra nedamet etmiştir. Ama “innemel itibari bil havatim” var ya, “bir insanın sonunadır itibar." Bediüzzaman hapishaneye girince başka bir Bediüzzaman oldu. O geçmiş olan Bediüzzaman’dan nedamet etti. “Euzubillahi mineşşeytani vessiyaseti” dedi ve Sultan Abdülhamid Han’ın torunu Rukiye Sultan ki, Sultan Abdülhamid’in büyük oğlu Selim Efendi’nin kerimesi, Osman Turan’ın kayınvalidesidir.

Bediüzzaman son İstanbul ziyaretinde bu hanımın kapısına gidip, Osman Turan’a diyor ki; “Ne olur kayınvalidenize söyleyin. Ben onunla konuşmak istiyorum.” Osman Turan diyor ki; “ Kendileri erkeklerle görüşmek istemez.” Onun üzerine kapı aralanıyor. Bediüzzaman diyor ki; “Biz gençliğimizde o günkü havaya kapılarak cedd-i âlâ hakkında hürmetsizlik yaptık. Şimdi ben de onun yanına gidiyorum. Nolur, o mübarek dedeniz namına beni affedin ki ben ona kavuştuğumda utanmayayım. Ne olur, rica ediyorum diyor ve gidiyor. Böylece helalleşiyorlar. Bunu Kadir Mısıroğlu’ndan dinlemiştim.

Bediüzzaman’la alakalı bir şey daha aklıma geldi. Onu da anlatayım. Ali Haydar Efendi demişti ki; “Bediüzzaman İstanbul’a ilk geldiğinde(1907) birçok ulema gibi ben de gittim. Kapısında “Burada her soruya cevap verilir, kimseye soru sorulmaz” yazılıydı. Mutavvel’den(Dersiamlık imtihanı bu kitaptan yapılırdı) çok zor bir sual hazırladım. Tereddütsüz ve çok isabetli, en doğru cevabı verdi. Gördüğüm en zeki insanlardandır.”

-Bediüzzaman’ı görmek size nasip oldu mu hocam?

-Uzaktan gördüm. Beyazıt Camii şerifinde Cuma namazını kılmış, çıkıyordu. Fakat bir de bir kere, vefat ettikten sonra rüyada gördüm. Bir mecliste uzaktan onu seyrediyordum. “Gel, gel.. Sen ders okutan kimsesin, seni seviyorum” dedi. Allah rahmet eylesin.

O hapishanedeki hayatında hiçbir zaman yes’e, ümitsizliğe kapılmadı. O günün zor şartları içerisinde imani esasları ihya ve beyan eden güzel eserler meydana getirmiştir. Bu herkesin yapabileceği iş değildir. Fevkalade bir hadisedir, o zor şartlar altında..O günkü o zor şartlar içerisinde , o eserleri yazmak büyük bir iman eseridir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt