Vicdanına uyan ve Allah'a iman eden her insan Kuran ayetlerinden öğüt alabilir. Çünkü Kuran, her insanın rahatlıkla anlayabileceği bir kitap olarak indirilmiştir. Ancak iman etmeyen, Allah'ın gücünü takdir edemeyen, ahiret konusunda şüphe içinde olan insanlar, ayetleri de kendi bozuk mantıkları doğrultusunda yanlış yorumlarlar. Bu tarz kişiler ne kadar zeki ne kadar bilgili ve ne kadar kültürlü olurlarsa olsunlar Allah'a iman etmedikleri için akletme yeteneğinden yoksundurlar.
Kuran, alemlerin Rabbi, sonsuz ilim ve güç sahibi olan Allah'ın insanlara bir rahmet olarak indirdiği kutsal kitaptır. Allah insanlara bir kitap göndermekle onlara lütfetmiştir. Allah'ın bu lütfuna samimiyet, minnettarlık ve şükür ile karşılık verenler bu davranışlarının faydasını yine kendileri görürler. Kuran'ı anlar, iman eder, ona tabi olur ve Allah'ın rahmetine girerler.
Bunun aksine, art niyetli ve düşmanca bir tavırla Kuran'a yaklaşanlar ise bunun zararını yine kendileri görürler. Kuran'ı kavrayamaz, ondan istifade edemez, dünyada ve ahirette kayba uğrarlar.
Allah bir ayetinde, "Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet geldi." (Yunus Suresi, 57) şeklinde buyurmuştur. Bu ayetten de anlaşıldığı gibi Allah'a iman eden ve vicdanına uyan her insan Kuran ayetlerinden öğüt alabilir, ayetlerdeki emirleri en güzel şekilde yerine getirebilir. Ancak nefsine uyan, Allah'ın gücünü takdir edemeyen, ahiret konusunda şüphe içinde olan insanlar, ayetleri kendi bozuk mantıkları doğrultusunda yanlış yorumlarlar.
Buraya kadar anlatılanlardan anlaşılacağı gibi Kuran'ı doğru anlamak, samimi olarak iman etmekle mümkündür. Allah Kuran'ı, iman edip akleden kullarının kavrayıp öğüt alabileceği apaçık bir Kitap olarak indirmiştir. İnsanın imanı arttıkça aklı, samimiyeti ve Allah korkusu da aynı derecede artar, dolayısıyla Kuran ayetlerindeki incelikleri ve sırları daha iyi kavrar.
Henüz iman etmemiş bir kimse de, ön yargı, art niyet taşımadan samimi bir vicdanla Kuran'a yaklaştığı takdirde, onun ilahi bir kitap olduğunu kolaylıkla kavrar ve iman eder. Allah'ın ayetleri apaçık olduğu için hemen onları uygulamaya geçirir.
Kuran'a karşı, kendilerince birtakım itirazlar getiren kimselerin öne sürdükleri iddialar incelendiğinde, bunların kökeninde önemli bir anlayış ve mantık bozukluğu olduğu görülür. Kimi zaman bir ilkokul çocuğunun bile açık ve kolay biçimde kavrayabileceği ayetleri, nefsine uyan bazı kimseler kendilerince çelişkili ve anlaşılmaz görürler. Allah Kuran'ın çeşitli yerlerinde verdiği örnekler için inkar edenlerin, "Allah bu örnekle neyi kastetti" diyerek şaşırıp kaldıklarını bu örnekleri anlayamadıklarını belirtir. Gerçekten de Allah ' ın Kuran'da haber verdiği gibi inkar edenler her devirde bu örnekleri kavrayamadıklarını doğrudan ya da dolaylı olarak itiraf ederler. Bu, Kuran'ın bir mucizesidir; aynı ayeti bir mümin rahatlıkla kavrarken, inkar eden bir kimse kavrayamamaktadır. Bu da bize Kuran'ın anlamanın veya anlayamamanın tamamen niyete bağlı olduğunu, Allah'ın dilediğine anlayış verdiğini, dilediğini de ayetlerinden perdelediğini göstermektedir. Allah bu durumu bir ayetinde şöyle haber verir:
“... Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar.” (Kehf Suresi, 57)
İman eden, samimi, vicdanlı bir insan Kuran'daki temel imani konuları, hükümleri gayet rahat anlar ve uygular. Ne var ki iman etmeyen, samimiyetsiz, ön yargılı bir insan her türlü teknik bilgiye ve mükemmel bir Arapça bilgisine de sahip olsa, bir bilim dalında otorite de kabul edilse yine de Kuran'ı gerektiği gibi ve doğru anlayamaz, çünkü böyle bir kimse en başta nefsine uymaktadır. Bu yüzden de akletme yeteneğinden yoksundur. Akledemediği için de Kuran ayetlerini yanlış anlar, ayetler hakkında çarpık ve akılsızca yorumlar yapar. Şunu unutmamak gerekir ki, akılsız bir kimsenin İslam ve Kuran hakkında içine düşeceği çelişkilerin, tutarsızlıkların sonu yoktur. Çünkü Kuran'ı anlamada ölçü, samimiyet ve akıldır. Bu nedenle akıldan yoksun bir kimsenin Kuran hakkında getirdiği yorumlar ve itirazları yanlış olur.
Allah Kuran'da bize, iman etmeyenlerin akıl ve anlayış konusunda bir nasipleri olmadığını bildirmektedir. Bu yüzden Kuran ayetleri ile düşündüğünde iman etmeyenlerin akılsızca yorumları mümin için artık bir ibret konusu ve bir iman hakikati haline dönüşür.
Kuran Allah'ın hak Kitabıdır ve apaçık ortadadır. Hiçbir hezeyanla, safsatayla Kuran üzerinde şüphe uyandırmak mümkün değildir. İnkar edenler bu hezeyanlarla ancak kendilerini ve kendileri gibi olanları kandırır, vicdanlarının sesini bastırmaya çalışırlar.
Ayrıca belirtmek gerekir ki müminlerin, akılsızların ürettikleri her safsataya, her hezeyana cevap vermeye ne vakitleri ne de ihtiyaçları vardır. Müminler Kuran'ın hakikatlerini ve mucizelerini insanlara anlatmakla mükelleftirler. Hak ortaya konunca batıl zaten yok olmaya mahkumdur. Allah Kuran ' da bu gerçeği "Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size." (Enbiya Suresi, 18) ayetiyle haber vermektedir.
Kuran, alemlerin Rabbi, sonsuz ilim ve güç sahibi olan Allah'ın insanlara bir rahmet olarak indirdiği kutsal kitaptır. Allah insanlara bir kitap göndermekle onlara lütfetmiştir. Allah'ın bu lütfuna samimiyet, minnettarlık ve şükür ile karşılık verenler bu davranışlarının faydasını yine kendileri görürler. Kuran'ı anlar, iman eder, ona tabi olur ve Allah'ın rahmetine girerler.
Bunun aksine, art niyetli ve düşmanca bir tavırla Kuran'a yaklaşanlar ise bunun zararını yine kendileri görürler. Kuran'ı kavrayamaz, ondan istifade edemez, dünyada ve ahirette kayba uğrarlar.
Allah bir ayetinde, "Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet geldi." (Yunus Suresi, 57) şeklinde buyurmuştur. Bu ayetten de anlaşıldığı gibi Allah'a iman eden ve vicdanına uyan her insan Kuran ayetlerinden öğüt alabilir, ayetlerdeki emirleri en güzel şekilde yerine getirebilir. Ancak nefsine uyan, Allah'ın gücünü takdir edemeyen, ahiret konusunda şüphe içinde olan insanlar, ayetleri kendi bozuk mantıkları doğrultusunda yanlış yorumlarlar.
Buraya kadar anlatılanlardan anlaşılacağı gibi Kuran'ı doğru anlamak, samimi olarak iman etmekle mümkündür. Allah Kuran'ı, iman edip akleden kullarının kavrayıp öğüt alabileceği apaçık bir Kitap olarak indirmiştir. İnsanın imanı arttıkça aklı, samimiyeti ve Allah korkusu da aynı derecede artar, dolayısıyla Kuran ayetlerindeki incelikleri ve sırları daha iyi kavrar.
Henüz iman etmemiş bir kimse de, ön yargı, art niyet taşımadan samimi bir vicdanla Kuran'a yaklaştığı takdirde, onun ilahi bir kitap olduğunu kolaylıkla kavrar ve iman eder. Allah'ın ayetleri apaçık olduğu için hemen onları uygulamaya geçirir.
Kuran'a karşı, kendilerince birtakım itirazlar getiren kimselerin öne sürdükleri iddialar incelendiğinde, bunların kökeninde önemli bir anlayış ve mantık bozukluğu olduğu görülür. Kimi zaman bir ilkokul çocuğunun bile açık ve kolay biçimde kavrayabileceği ayetleri, nefsine uyan bazı kimseler kendilerince çelişkili ve anlaşılmaz görürler. Allah Kuran'ın çeşitli yerlerinde verdiği örnekler için inkar edenlerin, "Allah bu örnekle neyi kastetti" diyerek şaşırıp kaldıklarını bu örnekleri anlayamadıklarını belirtir. Gerçekten de Allah ' ın Kuran'da haber verdiği gibi inkar edenler her devirde bu örnekleri kavrayamadıklarını doğrudan ya da dolaylı olarak itiraf ederler. Bu, Kuran'ın bir mucizesidir; aynı ayeti bir mümin rahatlıkla kavrarken, inkar eden bir kimse kavrayamamaktadır. Bu da bize Kuran'ın anlamanın veya anlayamamanın tamamen niyete bağlı olduğunu, Allah'ın dilediğine anlayış verdiğini, dilediğini de ayetlerinden perdelediğini göstermektedir. Allah bu durumu bir ayetinde şöyle haber verir:
“... Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar.” (Kehf Suresi, 57)
İman eden, samimi, vicdanlı bir insan Kuran'daki temel imani konuları, hükümleri gayet rahat anlar ve uygular. Ne var ki iman etmeyen, samimiyetsiz, ön yargılı bir insan her türlü teknik bilgiye ve mükemmel bir Arapça bilgisine de sahip olsa, bir bilim dalında otorite de kabul edilse yine de Kuran'ı gerektiği gibi ve doğru anlayamaz, çünkü böyle bir kimse en başta nefsine uymaktadır. Bu yüzden de akletme yeteneğinden yoksundur. Akledemediği için de Kuran ayetlerini yanlış anlar, ayetler hakkında çarpık ve akılsızca yorumlar yapar. Şunu unutmamak gerekir ki, akılsız bir kimsenin İslam ve Kuran hakkında içine düşeceği çelişkilerin, tutarsızlıkların sonu yoktur. Çünkü Kuran'ı anlamada ölçü, samimiyet ve akıldır. Bu nedenle akıldan yoksun bir kimsenin Kuran hakkında getirdiği yorumlar ve itirazları yanlış olur.
Allah Kuran'da bize, iman etmeyenlerin akıl ve anlayış konusunda bir nasipleri olmadığını bildirmektedir. Bu yüzden Kuran ayetleri ile düşündüğünde iman etmeyenlerin akılsızca yorumları mümin için artık bir ibret konusu ve bir iman hakikati haline dönüşür.
Kuran Allah'ın hak Kitabıdır ve apaçık ortadadır. Hiçbir hezeyanla, safsatayla Kuran üzerinde şüphe uyandırmak mümkün değildir. İnkar edenler bu hezeyanlarla ancak kendilerini ve kendileri gibi olanları kandırır, vicdanlarının sesini bastırmaya çalışırlar.
Ayrıca belirtmek gerekir ki müminlerin, akılsızların ürettikleri her safsataya, her hezeyana cevap vermeye ne vakitleri ne de ihtiyaçları vardır. Müminler Kuran'ın hakikatlerini ve mucizelerini insanlara anlatmakla mükelleftirler. Hak ortaya konunca batıl zaten yok olmaya mahkumdur. Allah Kuran ' da bu gerçeği "Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size." (Enbiya Suresi, 18) ayetiyle haber vermektedir.