نعىمة;583107' Alıntı:
akıl sınırlı bir varlıktır. insan beyninde değişik duyu merkezleri var. görme ,duyma gibi bunlar sadece gözün gürdüğü kulağın işttiği bazı şeyleri duyabiliyor ve görebiliyor.
bir de kalb gözü var kalb kulağı. bunu Kurandan öğreniyoruz.
onuniçin Hak Teala zalimlerin akıllarını değil de kalblerini mühürlüyor.
siz delilik sebebini biliyor musunuz? akıldan kaynaklanan bir sebeb değildir.
insan içindeki ruhun arayıp bulamaması sebebiyle çıkmazlar sokağına girmesidir.
"ala bizikrillahi tatmainul kulub/ Allahın zikri ile gönüller tatmin olurlar"
"ben bir yere sığmam ancak mümin kulumun kalbine sığarım"
arifler bu hadisi kudsini tefsirinde "kalb bir aynadır" der.
bunun için gönüle beytullah da denmiştir.
İslam dini esası gönül yolculuğudur. "her gönülde Allaha varan yol vardır" Peygamberimiz (sav) Allahtan bir ayet olarak Ummi/okuma yazma bilmeyen idi. bezmi Elestte Allahı görenler ruhlar idi. o zamanar akıl yaratılmış değildi.
bunlar akıl denen nimetin inkarı değildir. İMAN HAKİKATININ GÖNÜL İLE YAŞANIYOR.
GÖNÜL SELİM OLDUKTAN SONRA AKIL DE SELİMDİR. DİĞER ORGANLAR DA.
İnsanı insan yapan, onun her türlü faaliyetlerine mânâ kazandıran ve ilâhî emirler karşısında insanın yükümlülük ve sorumluluk altına girmesini sağlayan akıldır.
Akıl, Allah-u Teâlâ’nın kullarına lütfettiği en büyük nimetlerden birisidir. Buna rağmen vahiy nuru, peygamber nuru olmadan hakikatı bilemez, doğru yolu bulamaz.
Aklı göze benzetirsek, din güneş mesabesindedir. Göz ne kadar keskin olsa da, gece karanlığında hiçbir yeri göremez, hiçbir işe yaramaz.
Aklın en büyük desteği dindir. Akl-ı selim, din ile birleştiği zaman, Hakk ve hakikatı tasdik eder ve Allah-u Teâlâ’nın methine mazhar olur.
“O kullarım ki, sözü işitip de onun en güzeline uyarlar. İşte bunlar Allah’ın kendilerine hidayet ettiği kimselerdir. İşte bunlar öz akıl sahiplerinin tâ kendileridir.” (Zümer: 18)
Onlar nefislerinin arzularına kapılmayıp, dünya saâdetinin ahiret selâmetinin yolunu takip etmeye devam edip dururlar.
Akıl ancak; İslâm dinine uymakla, Allah-u Teâlâ’nın emirlerini yapıp nehiylerinden kaçınmakla, Resulullah Aleyhisselâm’ın emir ve izinden yürümekle Hakk’ın sevgisini kazanır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Resulüm! Onlara söyle: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin.” (Âl-i imran: 31)
Kalplerinizden perdeleri kaldırsın, aşırılıklarınızı gidersin, sizi cennetlerine yaklaştırsın ve katında sizlere yer hazırlasın.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:
“Sünnet-i seniyyeme sarılan mümin cennete girer.” (Münâvî)
Yani ancak Resulullah Aleyhisselâm’a uymakla Allah sevgisi kazanılır, aksi halde mümkün değildir.
Dinin kılavuzluğundan uzak kalan
akıl ise, güneş olmadığı için göremeyen göz gibidir. Hakikatı idrâk edemez. Allah-u Teâlâ onlardan
akıl ismini almış ve Âyet-i kerime’lerde onlar hakkında şöyle buyurmuştur:
“Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara: 44)
Nedir bu yaptığınız hareketler?
“Böyle yapmaları, akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır.” (Mâide: 58)
Çünkü aklı başında olan her insan geleceğini düşünür, ona göre tedbirini alır, tedarikini yapar.
“Onların çoğunun akılları ermez.” (Mâide: 103)
Yaptıkları işin asılsız olduğu hususunda akıllarını kullanmazlar.
“Onların çoğunu hakikaten söz dinlerler, yahut akıllanırlar mı sanıyorsun?” (Furkan: 44)
Çünkü onlar hak ve hakikatı işitmek için kulak vermiyorlar, düşünmek için akıllarını kullanmıyorlar. Ne delil, ne şahid, ne de hak ve hakikat tanıyorlar.
İlâhî bir lütuf olan aklını, vicdanını suistimal ederek Hakk’tan ayrılan, Hakk ve hakikatı kabul etmeyen, bâtıl peşinde koşup duran kimseler, cezâ günü geldiğinde pişmanlık ve hasretler içinde kendilerini kınayacaklar.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Onlar diyecekler ki: ‘Eğer biz dinler yahut akıl eder olsaydık şu çılgın cehennem ehli ile beraber olmazdık.’” (Mülk: 10)
Demek ki bizler ne söz dinleyen, ne de aklını kullanan kimseler değilmişiz. Yazıklar olsun bize!
*Allahü Alem Kardeşim..İnşaAllah konuyu daha fazla uzatmak gibi bir niyetim yok.Şayet başarabildiysek neyin ne olduğunu, neden olduğunu ve nasıl olması gerektiğini ; bu sadece Allâh istediği ve muvaffak kıldığı; insanların bu bilgilere ulaşmasını murad ettiği içindir!.. Başarılı olamadıysak, kusur elbette bizim yetersizliğimizdendir. İyi niyetimiz gözönüne alınarak, kusurlarımız bağışlana!..Duayla kal inşaAllah..Akıl Tam Olunca Söz Azalırmış "Hz.Ali (R.A.)
*Son olarak şunu belirtmekte fayda görüyorum; bir insanın evrenin ve kendisinin yaratılmış olduğunu kavrayabilmesi için aslında çok fazla bilgiye ihtiyacı yoktur. Küçük bir çocuk da, yetişkin bir insan da kendi vicdanı ve aklı ölçüsünde yaratıldığını kavrayabilir. Bu konuda Kuran'da geçen Hz. İbrahim'in konuşması çok güzel bir örnektir.
Hz.İbrahim Allah'a iman etmeyen, putlara tapan bir kavim içinde yaşıyordu. Kendisine Allah'ın varlığı ile ilgili hiçbir bilgi öğretilmediği halde aklı ve vicdanı ile yaratıldığını, üstelik gökleri ve yeri yaratan Allah tarafından var edildiğini kavramıştı. Kuran'da bu konu şöyle anlatılır:
Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: "Bu benim rabbimdir." Fakat (yıldız) kayboluverince: "Ben kaybolup-gidenleri sevmem" demişti. Ardından ay'ı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: "Bu benim rabbim" demiş, fakat o da kayboluverince: "Andolsun" demişti, "Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum." Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: "İşte bu benim rabbim, bu en büyük" demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: "Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım." "Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim." (Enam Suresi, 76-79)