mektubat
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 4 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,308
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 43
- Konum
- İstanbul
- Web Sitesi
- www.caglarnetwork.com
Ebû Süleymân Dârânî hazretlerine talebe olup, sohbetlerinde yetişmek üzere huzuruna
gittiğinde hiç bir zaman muhalefet etmeyeceğine söz vermişti. Ne söylenirse aynen yerine
getirecekti. Bu hal üzere sohbetlerine ve derslerine devâm etti. Ne emredilirse aynen yerine
getiriyordu. Bir defâsında dergâhın fırınını yakması emredilmişti. Gidip fırını yaktı ve iyice
alevlendirdi. Sonra hocasının huzuruna gidip:
"Efendim, fırını yaktım, fırın iyice ısındı. Ne pişirmemizi emredersiniz." dedi.
Hocası Ebû Süleymân Dârânî o sırada huzûrunda bulunan topluluğa ders anlatıyor ve sohbet
ediyordu. Sohbete iyice dalmışlardı. Bu bakımdan onun suâline cevap vermedi. Duymadığını
zannederek tekrar; "Efendim fırın alevlendi, hazır, ne pişirelim?" dedi.
Yine cevap vermeyince tekrar sordu. Üç defâ tekrarladıktan sonra hocası, bu hâle üzülüp;
"Git içine gir otur!" dedi. Sonra sohbetine devam etti.
Tatlı sohbet bir müddet daha devam ettikten sonra Ebû Süleymân Dârânî hazretleri kıymetli
talebesi Ahmed bin Ebü'l-Havârî'yi; "Git içine gir otur!" diyerek fırına gönderdiğini hatırladı.
Hemen onu bulup yanına çağırmalarını söyledi. Onu her yerde aradılar ama görünürde yoktu.
Bulamadıklarını söylediler.
Bunun üzerine hocası; "Onun bana sözü var. Ne emredersem sözümden çıkmayacaktı. Gidin
fırının içine bakın!" dedi.
Koşup fırına bakınca ateş arasında oturduğunu gördüler. Çağırdılar, hiç bir yeri yanmamıştı.
Kendisi şöyle anlatmıştır:
Bir defâsında rüyâmda bir hûrî gördüm. Yüzü nûr gibi parlıyordu. "Ey hûri ne kadar güzel
yüzün var." dedim.
"Evet ey Ahmed, senin ağladığın bir gece gözyaşını alıp yüzüme sürdüm de onun için yüzüm
böyle pırıl pırıl." diye cevap verdi.
gittiğinde hiç bir zaman muhalefet etmeyeceğine söz vermişti. Ne söylenirse aynen yerine
getirecekti. Bu hal üzere sohbetlerine ve derslerine devâm etti. Ne emredilirse aynen yerine
getiriyordu. Bir defâsında dergâhın fırınını yakması emredilmişti. Gidip fırını yaktı ve iyice
alevlendirdi. Sonra hocasının huzuruna gidip:
"Efendim, fırını yaktım, fırın iyice ısındı. Ne pişirmemizi emredersiniz." dedi.
Hocası Ebû Süleymân Dârânî o sırada huzûrunda bulunan topluluğa ders anlatıyor ve sohbet
ediyordu. Sohbete iyice dalmışlardı. Bu bakımdan onun suâline cevap vermedi. Duymadığını
zannederek tekrar; "Efendim fırın alevlendi, hazır, ne pişirelim?" dedi.
Yine cevap vermeyince tekrar sordu. Üç defâ tekrarladıktan sonra hocası, bu hâle üzülüp;
"Git içine gir otur!" dedi. Sonra sohbetine devam etti.
Tatlı sohbet bir müddet daha devam ettikten sonra Ebû Süleymân Dârânî hazretleri kıymetli
talebesi Ahmed bin Ebü'l-Havârî'yi; "Git içine gir otur!" diyerek fırına gönderdiğini hatırladı.
Hemen onu bulup yanına çağırmalarını söyledi. Onu her yerde aradılar ama görünürde yoktu.
Bulamadıklarını söylediler.
Bunun üzerine hocası; "Onun bana sözü var. Ne emredersem sözümden çıkmayacaktı. Gidin
fırının içine bakın!" dedi.
Koşup fırına bakınca ateş arasında oturduğunu gördüler. Çağırdılar, hiç bir yeri yanmamıştı.
Kendisi şöyle anlatmıştır:
Bir defâsında rüyâmda bir hûrî gördüm. Yüzü nûr gibi parlıyordu. "Ey hûri ne kadar güzel
yüzün var." dedim.
"Evet ey Ahmed, senin ağladığın bir gece gözyaşını alıp yüzüme sürdüm de onun için yüzüm
böyle pırıl pırıl." diye cevap verdi.