Dik duruş ve tevazu sembolü Karakoç'u uğurlarken..
Romantikler, Mihriban'ı ile tanır.
"Lâmbamda titreyen alev üşüyor"un, "Ayrılıktan zor belleme ölümü" sözlerinin derin anlamını tefekkür ederek.
Ben, daha ortaokul yıllarımda, "Kuşların göz bebeğine, Hak yol islam yazacağız" şiiri ile tanıdım.
Sadece kuşların gözbebeğine değil..
Memurların masasına..
Zenginlerin kasasına..
Masonların locasına da, "Hak yol islam yazacağız" diyordu, Abdurrahim ağabey..
akit'te yıllarca yazdı..
Gazetedeki yazıları da, şiir gibiydi..
akit'le ilgisi sadece "yazmak" değildi..
Gönülden seviyordu akit'i...
Tek sebebi vardı; akit'e yönelik sevgisinin: "dik durmak"
Bunu şöyle ifade etmişti, akit'teki ilk yazısında..
Önce kendisi sormuştu:
"Neden başka bir gazete değil de akit?"
Ve kendisi bu soruyu, şöyle cevaplamıştı:
"Ben korkakların tarlasına dahi adım atmaktan korkarım..."
Evet, Abdurrahim ağabeyin, korkaklarla hiç işi olmadı..
Hep dik durdu.
Dik duranlarla birlikte oldu.
Mahkemelerdeki savunmalarını da, hiç eğip bükmeden, "O yazıyı, ben yazdım. Bugün aynı olay yaşansın, yine aynısını yazarım" netliği ile yapıyordu.
Kimler mi dava açmadı?
Hahambaşından tutun. Hahambaşının özel olarak dolaşıp talimat verdiği kartel kalemşörleri mi?
Hedef gösterdiler..
Savcılar, zaten dünden hazırdı..
Hemen açtılar davayı..
Abdurrahim ağabeyin İsrail aleyhine yazdığı bir yazıdan dolayı..
İsrail'in, Filistinlilere yönelik katliamını eleştiriyor, "Hitler, bugünleri mi görmüştü" hatırlatması yapıyordu..
Hitler'e de karşı idi.. Şaron'a da..
Hitler ve "Hitler zamanının Şaronları" için; birine "dinsiz", diğerine "imansız" benzetmesi yapmıştı.
"Dinsizin hakkından, imansız gelir" demişti..
Onun Hitler karşıtlığını gizleyip, "Yahudileri kötülüyor" diye suç isnat ettiler..
Başaramadılar..
Beraat etti, Abdurrahim ağabey.
Mahkemelerdeki savunmasında, oğlu Türkislam Karakoç yılların avukatı olmasına rağmen, ona dahi imkan vermez, "Ben yapacağım savunmamı" derdi..
Başörtü aleyhine gösteri yapan kadınlar için, "Azgın kadınlar festivali" başlığı ile bir yazı kaleme almıştı.
O kadınlardan bazıları dava açtılar..
"Uzlaşmak istemiyorum" dedi ve savunmasını şöyle yaptı: "Kadınlara özgürlük istenilen bir gösteride, kadınlara yönelik bir giysinin yasaklanmasının istenmesi, çok garip bir tutarsızlıktır. Bugün o gösteri yapılsın, yine aynı yazıyı yazarım!"
Hakim bey, bu kararlı duruşu, adeta işlenen suçun kararlılığı olarak yorumlayıp, verdiği cezada indirime gidilmemesine de sebeb olarak gösterdi..
Ama, Yargıtay bozdu o kararı..
Böylesine tavizsiz idi, Abdurrahim ağabey..
akit'le gönül bağını perçinleyen bir olayı, 2004'de kendisi şöyle anlatıyordu:
"akit gazetesi, ağır bir bedel ödedi. O günlerde bana karşı açılan bir tazminat davasının ilk duruşmasına çıkmıştım.. Davacı avukat, duruşma hakimine hitaben; 'Efendim, kendileri akit gazetesi yazarıdır' diye, bir ifade kullandı.. Ben ise; 'akit gazetesinde yazı yazmak bir suç mudur? Gözünüz aydın, kapandı' dediğimde, hakim bey; 'Kapandıysa bir daha açarsınız' tavrıyla kanaatini belirtmiş oldu..
Daha o anda davayı kaybedeceğimi anlamıştım.. Nitekim öyle oldu ve hiçbir suç unsuru bulunmayan sözümden dolayı tazminat ödemeye mahkûm edildim..
Bazı mahfillerde bazı kişilerin akit gazetesine olan alerjilerini biliyordum, fakat bu kadar açıktan, adı parola gibi kullanılarak zanlı veya suçlu mevkiine taşınacağını tahmin etmiyordum.."
Böyle anlatıyordu Abdurrahim ağabey, 28 Şubat'ta sembol olmuş, akit'in dik duruşunu..
O dik duruşun bazı mahfillerde, "cezalandırma" için nasıl parola olduğunu bizzat görmüş, yaşamış ve tarihe not etmişti..
Abdurrahim ağabey, dün Hakk'a kavuştu..
Allah rahmet eylesin..
Tevazusu ile örnek idi..
Dürüstlüğü ile, tavizsizliği ile örnek idi..
Ailesine ve tüm sevenlerine, başsağlığı diliyorum..
Ali Karahasanoğlu - Yeni Akit