Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

**\\__-Örnek Kaynana-__\\** (2 Kullanıcı)

-Yalancı_Dünya-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Kas 2007
Mesajlar
1,470
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Salih, elinde bir levha ile benzi soluk bir halde eve geldi. Rahatsız olduğu anlaşılıyordu.
— Anne, dedi. Şöyle divanın üzerine biraz yatayım. Belki başımın ağrısı geçer.
Sağ yanı üzerine divana yattı.

Saliha Hanım ile Ayşe, gelen levhaya merakla baktılar. Çok hoşlarına gittiğini söylediler. Salih uyuduktan sonra levhayı duvara asmak istediler. Ayşe, bir çivi ile bir çekiç aldı. Saliha Hanıma, (Levhayı şöyle asayım mı?) diye sordu. Saliha Hanım, başı ile tasdik etti. Ayşe, çiviyi çakarken, elinden çekiç düştü. Salih’in kaşının üstünden kanlar akmaya başladı. Ayşe, (Ayy) diye bağırdı. Salih ne olduğunu anlayamadı. Saliha Hanım:
— Oğlum, elimden çekiç düştü dedi.

Ayşe’ye hemen tentürdiyot getirmesini söyledi. Ayşe, ecza dolabından mersol ve oksijenli suyla biraz da pamuk getirdi. Saliha Hanım, yarayı oksijenli su ile yıkayıp biraz da üstüne mersol sürdü. Pamukla yarayı kapattı. Pamuk düşmesin diye yarayı sardı.

Saliha Hanım, Ayşe’ye işaret ederek konuşmamasını söyledi. Oğluna, duvara çivi çakarken kazaen elinden çekiç düştüğünü söyledi. Salih:
— Anne, dedi. Çiviyi Ayşe çaksaydı belki düşürmezdi.

— Ben çakayım demiştim.

Salih, çok geçmeden derin yarasına rağmen yavaşça kalkıp abdest almaya gitti. Yarasının üzerini mesh ederek abdestini aldı. Misafir odasına girip ikindi namazını kılmaya başladı; ama Ayşe’yi bir üzüntü kaplamıştı. Saliha Hanıma yavaşça dedi ki:
— Anne, niye çekici ben düşürdüm dedin?

— Kızım sen daha yeni sayılırsın. Aranızda bir soğukluğa sebep olmaması için öyle söyledim. Beni nasıl olsa tanıyor. Bana bir şey demez. Hem ben gördüm. Bunda senin suçun yok. Kazaen oldu. Ha sen düşürdün, ha ben. Çekiç benim elimden de düşebilirdi.
***


Devrimci Kaya, Salih’in zeki bir genç olduğunu biliyor, onunla birkaç defa görüşerek, devrimci olması için ikna etmeye çalışıyordu. Kaya, Salih’e dedi ki:
— Gel bizimle derneğe uğrayalım, sana bir kitap vereyim.

— Ben öyle yerlere gitmek istemem. Sen bir ara uğrar bana getirirsin.

— Dernekte kimse yoktur. Bir girip çıkarız.


Salih istemeyerek Kaya ile Tüm-Sol-Der lokaline gittiler. Kitabı alıp çıkarlarken, birkaç devrimci militan daha geldi. Salih’le şakalaştılar. İçlerinden birisi Salih’e bir tabanca uzattı.
— Al eline şunu da, cesaretin artsın.

Salih itiraz etti:
— Bırakın, benim tabancayla silahla işim yoktur.

— Al al korkma! Patlamaz. Şeytan doldurmaz.


Gülüşerek tabancayı Salih’in eline verdiler. Az sonra flaş patladı. Salih’in resmini çektiler. Salih:
— Ne oluyor dedi.

— Ne olacak bir hatıra resmi çektik. Sen hocasın, ayağında bereket vardır. Resmini lokalimize asarsak işlerimiz rast gider.


Salih geldiğine pişman olmuştu. Tabancayı masanın üstüne koyarak çıktı.

Kaya, Salih’in konuşmalarının etkisi altında kalıyor, acaba demekten kendini alamıyordu. Salih’in varlıkların yaratılışını anlatması, insandaki organların tesadüfen olmadığını, kâinattaki hareketlerin muazzam şekilde olduğunu, bu nizamın bir yaratıcısının olabileceğini düşünüyordu. (Ya Cennet ve Cehennem varsa benim halim ne olacak?) diyerek Salih’in okula gelmesini bekliyordu. Salih okula gelince, bir kenara çekilip dedi ki:
— Okumam için bana bir kitap verir misin?

— Nasıl bir kitap istiyorsun?

— Bana anlattığın şeyleri yazan bir kitap...

— Ciddi mi konuşuyorsun?

— Elbette ciddi konuşuyorum.

— Sen din kitabını ne yapacaksın? Din kitapları gerilla savaşından bahsetmez. Sadece dünya ve ahiret saadetinden bahseder.

— Ben de dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmak istiyorum.

Kaya ile Salih, Veznecilerden konuşarak Fatih’e kadar yürüdüler. Salih, eve gelince bahsettiği Herkese Lazım Olan İman kitabını Kaya’ya verdi.

Kaya, teşekkür ederek, kitabı aldığı gibi hemen evlerine hareket etti. Geceli gündüzlü durmadan okumaya başladı. Bir süre sonra bir deftere tuttuğu bazı notlarla Salih’in yanına geldi. Salih, notlar hakkında bazı izahlarda bulundu. Kaya dedi ki:
— İçimde bir şüphe vardı. Kitabı okuduktan sonra şüphe kalmadı. Allahın var olduğuna inandım. Benim annem, babam namaz kılar. Cahildir diye onlara inanmıyordum. Gerçekten onların da bazı noksanlıkları varmış. Bu noksanlıkları sebebiyle onlara itimadım yoktu. Şimdi İslâmiyet’in sadece bir inanç sistemi olmadığına inandım. İyi bir insan olmak için çalışıyorum.

— Açıktan namaz kılmaya başlayacağım. Hepsini Müslümanlığa davet edeceğim.

— Ama bu zamanda böyle hareket etmek doğru olur mu?

— Doğru olmasa da haydi gelin diye herkese bağıracağım.

— Bana sorarsan böyle hareket etmen sana zarar verir. Kitapta da okumuşsundur. Emr-i maruf yaparken yani iyiliği tavsiye ederken dikkatli olmak gerekir.

— Nasıl dikkat etmelidir?

— Bugüne kadar sana Allah’a inan, namaz kıl dedim mi?

— Demedin.

— Deseydim kabul eder miydin?

— Peşinen, bütün fikirlerini kabul etmiyordum. Gerçekten ters tepki yapardı.

— Şimdi de yapılacak iş, namaz kıldığını bilseler bile onların gözü önünde namaz kılmamalıdır. Bir bahane bulup onlardan irtibatı kesmek gerekir.

— Onlarla irtibatı kesmem zordur. Beni öldürürler.

— Başka şehre git!

— Nereye gitsem beni bulurlar.

— Bir kaza geçirme süsü ver. Hasta olduğunu onlara bildir. Belki böylece irtibatın kalmaz.


Kaya, yeni adıyla Faruk, Salih’ten ayrılıp düşünceler içinde Beyazıt camisine gitti. Abdest aldı. İkindiyi kılıp çıktı. Camiden çıkarken devrimci arkadaşlarından ikisi gördü. Alaylı bir şekilde sordular:
— Kaya, hoca mı oldun?

— Anamın, babamın ve ecdadımın yoluna gitmek istiyorum.

— Geçmişe değil, geleceğe bak! Gerici değil, ilerici ol!

— Bir karıncayı, hatta bir buğday tanesini bile yaratamayan insanların değil, her şeyi yoktan yaratan Allah’ın yoluna gidiyorum.

— Bu sözleri nereden öğrendin?


Faruk münakaşanın fayda vermeyeceğini bildiği için konuşmayı uzatmak istemedi. Susmayı tercih etti; ama arkadaşları konuştu:
— Bu yoldan dönenin sonunu bilirsin.

— Biliyorum, sonu ölümdür; ama imansız yaşamaktansa imanlı ölmeyi tercih ederim.

— Peki, seni arzuna kavuşturmak kolaydır.

Ayrıldılar. Faruk, düşünceler içinde memlekette bulunan anne ve babasına bir mektup yazdı. Onlara namaz kıldığını müjdeledi. Salih’in iyi bir insan olduğunu, onun vasıtasıyla hidayete kavuştuğunu bildirdi; ama devrimci arkadaşlarının kendisini öldürebileceğini de yazdı.
 

-Yalancı_Dünya-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Kas 2007
Mesajlar
1,470
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Yıl 1980. Salih, bu yıl üniversite mezunu olacaktır, ama anarşi her yerde hüküm sürmekte, günde birkaç kişi öldürülmektedir. Derslere ve imtihanlara bile girmek mümkün değildir. Salih, bu şartlar altında nasıl mezun olacağını düşünmektedir. Gerçi Salih, hiç bir gruba mensup değilse de, yine askerlerin himayesinde ara sıra derslere devam edebilmektedir.

Faruk adını alan Kaya ise, Salih’in tavsiyelerine uymadı. Herkesin gözü önünde namaz kılmaya devam etti. Yine bir gün Beyazıt camisine girerken birkaç silah sesi işitildi. Faruk, (Lâ ilahe illallah Muhammedün Resulullah) diyerek yere yıkıldı. Başka bir şey diyemeden ruhunu teslim etti.

Bir grup genç, (Salih vurdu. Salih Öksüz vurup kaçtı) dediler. Polisler geldi. Birkaç genç, Salih Öksüz isimli bir talebenin vurduğunu söylediler. Polisler, Salih’in evine gelip onu ekip arabasına bindirerek karakola götürdüler. İfadesini aldılar. Salih, hiç bir şeyden haberi olmadığını söyledi; ama şahitler, Salih Öksüz’ün vurduğunu bizzat gördüklerini tekrar edince, mahkemeye çıkmak üzere Salih’i hapishaneye gönderdiler. TV haber bültenini okuyan spiker, 19 haberlerinde şunları söylüyordu:

“... Bugün de yurdun çeşitli yerlerinde yedi kişi öldürülmüştür. Kaya Şehidoğlu adlı bir genç, karşıt görüşlü Salih Öksüz isimli bir öğrenci tarafından Beyazıt Camisi önünde öldürülmüştür. Salih yakalanarak gözaltına alınmıştır. Diğer taraftan…”
* * *
Mahkeme başkanı, Salih’e sordu:
— Ayrı ayrı üç şahidi de dinlediniz. Üçü de Kırıkkale markalı olduğunu tahmin ettikleri bir tabanca ile Kaya Şehidoğlu’nu camiye girerken arkadan vurduğunuzu söylediler. Üçünün ifadesi de tıpatıp aynıdır. Bir diyeceğiniz var mıdır?

— Olay günü rahatsızdım. Evden dışarı çıkmadım. Kaya’yı ben öldürmedim. Ben insan değil, tavuk bile kesemem. Sonra benim bir partiyle veya dernekle bir ilgim yoktur. Kimseyi öldürmeyi düşünemem bile. Bu iftiradır.

— Şahitleri tanıyor musunuz?

— Evet, üçü de sınıf arkadaşımdır. Dört yıldır beraberiz. Dört yıldır hiç bir yürüyüşe bile katılmadığımı herkes bilir.

— Bir suçu hep sabıkalılar mı işler? Sabıkasız bir kimse, suç işleyince sabıkası olur. Daha önce sabıkasız olmanız, bu suçu işlememiş olmanızı gerektirmez.


Tüm-Sol-Der’in avukatı söz aldı:
— Sayın Başkan, Salih Öksüz’ün, uzun zamandan beri, maktul Kaya Şehidoğlu ile fikri tartışmalar yaptığı herkes tarafından bilinmektedir. Fikrini kabul etmeyince de vurduğu anlaşılmaktadır.
Ağır Ceza Başkanı Salih’e sordu:
— Tabanca taşır mıydın?

— Hayır, vesikalı vesikasız hiç tabanca taşımadım.

— Tüm-Sol Der avukatının verdiği dosyada bir resminiz var ve resimde elinizde bir tabanca bulunmaktadır.


Salih biraz düşündü, bir şey hatırlayamadı. Daha sonra Tüm-Sol-Der lokalinde çektikleri resmi hatırladı. Bir tertip içinde olduğunu iyice anlamıştı; ama ne diyebilirdi? Elime tabanca verip habersizce resmimi çektiler dese ne ifade ederdi? Kanunen, bir an tabancayı ele almak bile tabanca taşımak demektir. Susmayı tercih etti.

Mahkeme Başkanı tekrar sordu:
— Niçin susuyorsunuz? Sükut ikrardan mı gelir demek istiyorsunuz? Öyle ise elinizi çalıştırdığınız gibi, dilinizi de çalıştırıp olayı olduğu gibi anlatın. Hiç yalana başvurmadan anlatırsanız, sizin için hafifletici sebep olabilir.

— Hayır, Kaya’yı ben öldürmedim.

İfadeler zapta geçti. Kaya’nın vücudundan çıkan kurşunların Salih’in elinde tuttuğu tabancaya benzediği bilirkişi raporundan anlaşılmaktaydı. Karar için mahkeme bir ay ileriye atıldı.

Ertesi gün karar günü, Saliha Hanımla Ayşe ağlıyor ve gözyaşları içinde dua ediyorlar. Saliha Hanım uzun uzun dua etti.

Ayşe de hep kurtulması için dua ediyordu; çünkü o da Salih’in suçsuz olduğunu biliyordu; ama bütün deliller aleyhine idi. Mahkeme de, delillere ve şahitlere göre karar verecekti. Hepsi de aleyhine olduğuna göre, en az 20–30 sene ceza giymesi mümkündü.

Kararı dinlemeye Saliha Hanım, Ayşe ve Ayşe’nin abisi Ömer de gelmişti. Karar açıklandı: İdam.

Saliha Hanımla Ayşe şok geçirdi. Düşüp bayıldılar. Salih’in de yüzü sarardı. Takdire razı olmaktan başka çare yoktu. Salih, her zaman tekrarladığı mısraları yine mırıldandı.

Hak şerleri hayreyler.
Zannetme ki gayreyler.
Ârif anı seyreyler.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler.

Salih’i tekrar hapishaneye götürdüler. Ömer, perişan bir vaziyette olan kardeşi Ayşe ile Saliha Hanımı Fatih’teki evlerine getirdi.

Avukatların görüşü, kararı temyize hiç lüzum olmadığı noktasında idi. Çünkü aksini kabul ettirebilecek hiçbir delil yoktu; ama idam işinin biraz daha uzaması için Yargıtay’a başvurarak karar temyiz edildi.

Yargıtay, soruşturmanın noksan olduğu gerekçesiyle davanın tekrar görüşülmesi için dosyayı mahkemeye gönderdi. Bu sırada Salih’in idama mahkûm olduğunu duyan Kaya Şehidoğlu’nun babası İstanbul’a geldi. Oğlunun kendisine yazdığı mektupta Kaya’nın devrimciliği bıraktığı, Salih’le iyi arkadaş olduğu, ama devrimcilerin kendisini öldürebileceği bildiriliyordu. Kaya’nın babası, (Benim oğlumu Salih değil, devrimciler öldürdü) diyordu.

Mahkemede şahitlerin ifadelerine tekrar müracaat edildi. Ayrı ayrı ifadeler alındı. Salih’in Kaya’ya ateş ettiği zaman üstündeki elbisenin ne renk olduğu soruldu. Şahitlerin üçünün de ifadesi değişikti. Salih’in giydiği çeşitli elbiseleri tarif etmişlerdi. Vurunca ne tarafa kaçtığı sual edildi. Birisi Sahaflar çarşısına doğru kaçtığını söylerken, diğer ikisi Beyazıt meydanına doğru kaçtığını söylediler. Mahkeme heyeti, uzun zaman sonra hangi elbiseyi giydiği unutulacağı için bunu tam bir delil saymadı. Silah sesini duyar duymaz, herkes bir tarafa kaçtığı için katilin ne giydiğine bakmak mümkün müydü? Kaya’nın mektubu ise bir zandan ibaretti. Kesin bir delil sayılmazdı. Mahkeme tekrar idamına karar verdi. Tekrar temyiz edildi. Karar birinci daire tarafından tasdik edildi.

Artık bütün ümitler kesilmişti. TBMM’nin kararı tasdik etmemesi için, hiç bir sebep yoktu. Tam bu sırada halkın üzerine ateş ederek beş kişinin ölümüne sebep olan devrimci Özgür Barış’ın tabancasından çıkan kurşunlarla Kaya’nın vücudundan çıkan kurşunların aynı tabancadan çıktığı balistik muayene neticesinde bilirkişi raporu ile tespit edildi. Bu arada Yargıtay Başsavcısı’nın tasdik kararına itirazı sebebiyle Yargıtay Daireler Kurulu tarafından tekrar ele alınan dosyanın incelenmesi neticesinde, günlerce hapiste mahkûm yatan Salih Öksüz’ün beraatına ve telgrafla tahliyesine karar verildi.

(SON!)







 

özyurdum

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ağu 2008
Mesajlar
237
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
ALLAH sizden razı olsun kardeşim
hiç ara vermeden okudum hiç sıkılmadan ,
çok güzel bir hikaye içinde okadar güzel mesajlar varki göre bilene

sizden bu hikayenin kaynanı sorsam verebilirmisiniz
selametle kalın
 

neslihantozan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Şub 2008
Mesajlar
3,695
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
Web Sitesi
pastalar2008.blogcu.com
ewt çok güzeldi ilgiyle okudum hak yerini buldu sonunda
bana hiç uzun gelmedi okumayı çok severim
eline sağlık kardeşim
selametle
bu tür paylaşımlarnı bekliycem........
 

-Yalancı_Dünya-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Kas 2007
Mesajlar
1,470
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36

— Açıktan namaz kılmaya başlayacağım. Hepsini Müslümanlığa davet edeceğim.

— Ama bu zamanda böyle hareket etmek doğru olur mu?

— Doğru olmasa da haydi gelin diye herkese bağıracağım.

— Bana sorarsan böyle hareket etmen sana zarar verir. Kitapta da okumuşsundur. Emr-i maruf yaparken yani iyiliği tavsiye ederken dikkatli olmak gerekir.
 

-Yalancı_Dünya-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Kas 2007
Mesajlar
1,470
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
ALLAH sizden razı olsun kardeşim
hiç ara vermeden okudum hiç sıkılmadan ,
çok güzel bir hikaye içinde okadar güzel mesajlar varki göre bilene

sizden bu hikayenin kaynanı sorsam verebilirmisiniz
selametle kalın

:a35:Selamun aleyküm...Allah sizden de razı olsun siz de okudunuz...evet çok güzel mesajlar var anlayanabilene...bu hikayenin kaynağını sormuşsunuz Dinimiz İslam .:.: www.dinimizislam.com :.:. adresinden hikayenin orjinaline ulaşabilirsiniz...
Selam ve dua ile...hayırlı ve bereketli günler...
 
A

Arzu_76

selamün aleyküm

Bayıldım ya kaynanalarla ilgili ne kadar çok şey yazılmış bizler bugünün gelinleri kısmetse yarınların kayınvalideleriyiz.

O yuzden yazı hem güldürdü hemde düşündürdü
 

S£w£c£n

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Eyl 2008
Mesajlar
123
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
selamün aleyküm kardesım soluksuz okudum desem yerıdır hem guldum hem ürperdım çok seyler anlatıyo emegıne saglık bu paylasımın devamı dılegıyle
selam ve dua ıle
 

-Yalancı_Dünya-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Kas 2007
Mesajlar
1,470
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
ewt çok güzeldi ilgiyle okudum hak yerini buldu sonunda
bana hiç uzun gelmedi okumayı çok severim
eline sağlık kardeşim
selametle
bu tür paylaşımlarnı bekliycem........

Selamun aleyküm Neslihan ablacığım...:a12:demek okumayı seviyorsun benim gibi...küçükken babam, okumayı sevdiğim için bana kitaplar alırdı...ben de okula giderken - gelirken hep o kitapları okurdum...hatta bir keresinde yine okuldan yeni çıkmıştım kitabı elime aldım, arkadan araba geliyormuş yaya yolundan geçti neredeyse ezecekti. Allah'tan arkamdan babam gelmişti de kurtardı...annelerin babaların hakkı ödenmez...mekanı cennet olsun babamın ve tüm ölülerin ( Amin! )...
Selametle kal inşaALLAH...hayırlı ve bereketli günler...
 

-Yalancı_Dünya-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Kas 2007
Mesajlar
1,470
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
selamün aleyküm

Bayıldım ya kaynanalarla ilgili ne kadar çok şey yazılmış bizler bugünün gelinleri kısmetse yarınların kayınvalideleriyiz.

O yuzden yazı hem güldürdü hemde düşündürdü

Ve aleyküm selam kıymetli ablam...birinci kısımda kötü kaynanayı okuduk fakat ikinci kısımda iyi kaynanayı yani olması gereken kaynanayı okuduk...kaynanalar gelinlerine iyi davranmalı , gelinler de kaynanalara hem iyi hem de saygılı olmalıdır...anlaşabilmek ve birbirini sevmek ancak bu tohumlarla yeşerebilir...anlayana burada çok kıssa var...kıssadan kendimize hisse çıkarabilmek duası ile...

Rabbim herkese iyi, hayırlı kaynana - gelin - eş - iş nasip eylesin
( Amin! )...hayırlı ve bereketli günler...
 

-Yalancı_Dünya-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Kas 2007
Mesajlar
1,470
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
selamün aleyküm kardesım soluksuz okudum desem yerıdır hem guldum hem ürperdım çok seyler anlatıyo emegıne saglık bu paylasımın devamı dılegıyle
selam ve dua ıle

:a35:Ve aleyküm selam kardeşim...ben de aynı şekilde okudum...inşaALLAH böyle güzel paylaşımlar oldukça siz değerli kardeşlerimle paylaşacağım...siz de dua ile kalın kardeşim...hayırlı ve bereketli günler...
 

-Yalancı_Dünya-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Kas 2007
Mesajlar
1,470
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
— Bir karıncayı, hatta bir buğday tanesini bile yaratamayan insanların değil, her şeyi yoktan yaratan Allah’ın yoluna gidiyorum.
 

-Yalancı_Dünya-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Kas 2007
Mesajlar
1,470
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
[Bu hikâye, 1980 yılından önceki anarşi döneminde yazılmıştır. O gözle okunursa olaylar kolay anlaşılır.]
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt