Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

8 mart kadınlar gününün iç yüzü (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
8 MART KADINLAR GÜNÜNÜN İÇ YÜZÜ
Elhamdulillahirabbulalemin, Essalatu vessalamu ala rasulune ve ala alihi ve sahbihi ecmain...
Hamd alemlerin rabbi olan İlaha, salat ve salam onun şanlı resulü Muhammed Sallalahu Aleyhi Ve Selleme, aline ve ashabıne İslam yolundan hakkıyla yürüyenlerin üzerine olsun.
Dünya genelinde şaşalı bir şekilde gün evvelinden hatırlatmalarla kutlanan, dünya emekçi kadınlar gününün çıkış noktası, aslında kadına verilen değeri pekiştirmek değil de, kadına olan zulmü hafifletmektir. Dünyaca kutlanan bu gün, 1857 tarihinde Amerika'da 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın olan 129 işçi can verdi.
1910 tarihinde de Danimarka'da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda Almanya'nın önerisiyle 8 Mart'ın - Dünya Kadınlar Günü olarak anılması oy birliği ile kabul edildi.
Batı fikrinin bakış açısıyla kadının bir mal ve et parçası olarak görüldüğü bu çağda, kadınlar için düzenlenen anneler günü, sevgililer günü ve kadınlar günü gibi günlerin kadını ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekten kurtaramamıştır ve aşağılanan hor görülen kadına hiç değer vermemiştir.
Tarihten günümüze gelerek kadının serüvenine şöyle bir göz atacak olursak:
Batı hayranlarınca medeniyet beşiği bilinen Yunan'da en büyük küfür, birisine "kadın" diye hitap etmekti. Kadın, bütün rezilliklerin anası sayılıyordu. Hesiodos şöyle der: "Zeus, kadınları erkeklere baş belası olarak yarattı. O kadınlar ki işleri güçleri kötülüktür". Kadının hiç bir yasal hakkı yoktur, mal edinemez, kadının kötü olduğuna o derece inanmıştı ki, erkek erkeğe beraberlik ve homoseksüellik alıp yürümüştü.
Avrupa ortaçağında uzun süre "Kadının ruhu var mı, yok mu?" diye tartıştı. Kadınlar satılıyordu. Kilise mahkemeleri bir adamın karısını başka bir adama belli bir süre vermesini onaylıyor ve hatta bu yönde kararlar veriyordu. Bunun daha kötüsü, yeni evlenen bir genç kızın ilk 24 saatini, oranın şefi kimse onun yanında geçirmek zorundaydı. Ve şefin ilk defa ondan faydalanma hakkı vardı. Avrupalılar, "büyücüdür" diye 2 milyon civarında kadını cadı avı yaparak öldürdü. çok çeşitli işkenceler yaptılar iğne batırma, soğuk suda boğma, kızgın demir vs... Mesela suda boğma şöyleydi; Beğenmedikleri kadınların el ve ayaklarını bağlayıp suya atıyorlardı. Batar ise, bu onun büyücü olduğunu gösteriyordu. Batmaz ise gene büyücüdür. Çünkü su onu reddetmektedir...
Bir Avrupalı hakim, 20 bin kadını ölüme mahkum ettiği için senelerce övünmüştür...
Hıristiyanlıkta da kadın; kötülüğü, şeytana uymayı, ayartıcılığı temsil etmekte... Hz. Adem'i Havva baştan çıkarmıştır, kandırmıştır diye düşünürler. Karı koca beraberliği bile günahların en büyüğü. Aziz Augustin'e göre, bir adamın karısı ile bir fahişe arasında fark yok...
Hıristiyan azizler "Hz. İsa'nın annesi dışında kalan tüm kadınların cehennem azabından kurtulamayacağını" söylerler.
Yahudilikte da kadın; Devamlı günah işleme eğilimi olan bir yaratık olarak görülür, aldatıcı bir put olarak adlandırılır. Bugün Katolik kiliselerindeki evlenme merasimlerinde papazın okuduğu dua şöyledir: "Günahla düşmüşüm annemin karnına, günah işlemiş annem bana gebe kalırken..." Firavunlar döneminde kadına hiç itibar yoktu. Kadın demek köle demekti.
Birçok açıdan bozulmanın meydana geldiği İslam'dan önce cahiliye toplumunda da kadınların haklarından söz etmek bir yana kız çocuğu haberi alan ailenin utançtan yüzü kızarır, savaş kızımız ganimet olur lekeleniriz en iyisi biz öldürelim şimdiden diye düşünürlerdi. Kadın mirastan hak alamaz, kocası üzerinden her hangi bir hak sahibi olması da mümkün olamazdı, kadın resmen kötülük sembolü haline gelmişti.
Ve şuan ‘'Günümüz Dünyası'na ‘'baktığımızda da açık ve net görüyoruz ki, kadının beyni ve kalbi hiçe sayılarak sadece ve sadece etiyle meşgul olunmakta. Reklamda hep aşağılanırcasına kadınlar kullanılıyor, bir araba satabilmek için kadının namusu arabanın lastiğinden bile değersiz görülüyor. 2007' de yapılan istatistiklere göre;
Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur. Tahminlere göre 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak "kayıp" (yok) görünmektedir. Ya doğar doğmaz öldürülmüşler, erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesiyle ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlardır.
Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700.000 ila 4 milyon arasındadır. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on iki milyar dolardır.
Küresel olarak, on beş ile kırk beş yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır.
En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suiistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış). Genellikle, suiistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimsedir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suiistimal şeklidir.
İslam'ı tam bilmeden İslam aleyhine yazıp çizmek evvela bilgi ve görgü eksikliği, sonra da hainliktir. Radikal kadın hakları savunucuları İslam'ın kadına değer vermediğini kadını sarıp sarmalayarak, üç kumayla eve hapsettiğini ileri sürerler amma velakin mesele kadının inancını yaşama, eğitim görmesi ve sosyal hayatın içinde yer alması söz konusu olunca savundukları haklar buhar olup uçar ve yerini rejim elden gidiyor tehlikenin farkında mısınız? Feryatları alır. Fakat Müslüman kadın temizliğe gitse ya da tarlada çalışsa bilimden ilimden fikirden uzak dursa bu mevzu bahis dahi olmaz. İşte onların kadın hakları yaftaları da buraya kadardır.
Erkek olup kadına ezici üstünlük uygulamak ve erkeklikle övünüp, kadın cinsini aşağılamak İslam dışı bu zamana kadar ki bütün din ve anlayışlarda mevcuttur.
Altıncı asrın sonlarında kadının üstüne çöken karanlığı Efendimiz (sav) mağdur olan kadının imdadına yetişerek, İslam'la ona eksiksiz ve tam haklar verdi... İslam, kadının boynunda asırlardır asılı bulunan yaftayı kaldırmış, kendisine yönelik tüm horlamaları kaldırıp atmıştı.
Erkeğin erkeklikle övünmesinin ve kadına ezici üstünlük sağlamasını, kadının toplum hayatından ve ekonomik haklardan saf dışı kalmasının önüne set çekmiştir.
Kadınlara yapılan haksızlığın ilki olan daha çocukken değersiz kılınmalarını ayetlerle kökünden kazımıştır. Kız evlatla utanmanın erkek evlatla övünmeyi yasaklamıştır Rabbimiz:
"Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah'ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir. (Şura 49-50 )
"Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!" (Nahl 58.59)
İslam hatta iki kız çocuğunu İslam'a göre yetiştireni müjdelenmiştir. Annelik vasfı kadına verilerek cennet annenin ayakları altına serilmiş ve en çok iyilik yapmamız gereken kişinin annemiz olduğu ve 9 ay bizi karnında taşıyıp süt veren bu değerli kişinin hakkını çiğnenemeyeceği emredilmiştir:
"Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. (Lokman 14)
Kadının evinde de mutlu ve huzurlu olmasını isteyen yüce rabbimiz eşinin onu memnun etmesini şu hadislerle bildirmekte:
"Mü'minlerin îmân bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanlardır." (Tirmizî, Radâ` 11,)
"Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir." (Müslim, Radâ` 61)
Ve kadının erkeğe erkeğin kadına üstünlüğünün ancak takvayla olduğunu, kadın ya da erkek olmaya değil herkesin ne kadar çalıştığına göre mükafatını vereceğini bakın şu ayetlerle müjdelemiştir:
"Erkek, kadın, inanmış olarak kim iyi iş işlerse ona hoş bir hayat yaşatacağız..." (En Nahl 97)
"Ben sizden erkek ya da kadın olsun çalışan hiç kimsenin amelini zayi etmeyeceğim. Hep birbirinizdensiniz..." (Al-i İmran 95)
"Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar." (Nisa 34)
Kadın ve erkeğin yaratılışından ötürü kadın daha narin, hassas ve duygusaldır, erkekse bir o kadar güçlüdür. Kadın erkekten üstündür yahut erkek kadından üstündür denemez. Bu şuna benzer; mühendis mi üstün avukat mı? Elma mı üstün armut mu? Cinsleri ve vasıfları farklı olanların arasında mukayese yapılamaz. Böyle bir mukayese gitmekte hiç akılcı değildir zaten. Çalışmanın kadına emredilmemesi aşağı görüldüğü için değildir. Kadın çalışıp geçim sağlamak zorunda değildir. Ya eşi, ya babası, ya en yakını o da yoksa devlet onun geçimini sağlamak zorundadır. Allahu Teala yaratıklarını en iyi bilen o dur ve bu sebepten dolayı da erkeği kadın üzerinde koruyucu ve onun geçimini sağlayıcı olarak belirlemiştir. Kadının namaz ve oruç ibadetini biyolojik yapısı nedeniyle yapamadığı günlerde bile rabbimiz ona ne kadar kıymet verdiğini işaret ederek ona kolaylık sağlamıştır. Oysa iş yerlerinde iş verenler bile kadını sabahtan akşama kadar aynı erkeğin yaptığı işle ve saatle çalıştırmaya mecbur kılmıştır. Ayrıca kadın para kazansa bile kazancı kendinindir bunu ondan almaya kimsenin hakkı yoktur.
İslam'a göre Kadın namus ve emanettir. Dünyada cinsel istismara uğrayan her gün sözlü ya da fiili tacize uğrayan bütün dünya kadınları, İslam'ın kadına ne kadar değer huzur, refah, kolaylık verdiğini bilmiş olsaydı hepsi birden İslam'a girer Müslüman olurdu.
İslam devleti boyunca kadın hep korunmuştu, kadının kıyafetine diken batıp avreti açıldığında dahi halifeler ordu harekete geçirirdi. Ve Rabbimizin kadına nasıl değer verdiğini Hz. Havlenin başında geçenleri düşünerek daha iyi şekilde kavrayabiliriz.
"Hz. Havle" iman eden bir kadındı. Evs (RA) isimli, sert tabiatlı bir adamla evliydi. Bir gün Evs (RA), karısını boşadı. Bu boşanmayı gerçekleştirirken de eskiden Araplar arasında yaygın olarak yapılan ve "zihar" olarak adlandırılan bir yöntemi kullandı.
Araplar, eşlerinin bazı hassas noktalarını, anneleri-bacıları gibi evlenmeleri yasak olan akrabalarına benzetirlerse bu boşanma sebebi sayılırdı. Evs (RA) de eşine, "Sen bana anamın sırtı gibisin" diyerek aralarındaki akdini sona erdirmek istedi.
İşte bu olaya muhatap olan Hz. Havle, soluğu Hz. Peygamber'in (SAV) yanında aldı. Hz. Havle tepkiliydi. Hz. Havle yorgundu. Hz. Havle bezgindi. Hz. Havle mağdurdu. Hz. Havle çaresizdi. Çareyi Hz. Peygamber'de (SAV) bulacaktı.
Havle (RA), Peygamber'in (SAV) evine geldi. Efendimiz (SAV) dinliyordu. İsyan edercesine kocasını, Peygamberimize şikáyet etmeye başladı. Şöyle diyordu: "Ey Allah'ın elçisi! Evs, benim malımı-mülkümü yedi. Gençliğimi tüketti. Onun için çocuklar doğurdum. Şimdi ise yaşlandım. Çocuk doğuramaz hale geldim. O da zihar yaparak beni boşadı. Beni ortada bıraktı. Ya Rabbi, halimi sana arz ediyorum. Bu halimi sana şikáyet ediyorum."
Havle'yi büyük bir dikkat ve saygıyla dinleyen Hz. Peygamber (SAV) bir an duraksadı. Sonra, "Bu tür boşamalarla ilgili Rabbimden bana herhangi bir ölçü gelmiş değildir" cevabını verdi. Çünkü O (SAV), Yüce Allah'tan vahiy gelmedikçe kendi heva ve arzusuna göre konuşmazdı. Yüce Allah'ın kendisine müsaade ettiği konular hariç, mutlaka vahiy beklerdi.
Ama çok geçmeden Yüce Rabbimiz, "Halimi sana iletiyorum" diyen bu mağdur kadının yakarışına cevap verdi.
Yüce Rabbimiz, Havle'ye cevap veriyordu. Öylesine bir cevap ki Medine'de yankılanmadık, konuşulmadık ne sokak ne ev bırakacaktı. Günlerce her mekanda Havle'nin yakarışına verilen cevap konuşulacaktı. Havle gibi mazlum ve mağdur bütün kadınlar, bir anlamda "erkeği cezalandıran" bu ayetleri gururla okuyacaklar.
Yüce Allah, karısını bu şekilde boşamak isteyen erkeğe bu işin çirkin olduğunu ilettikten sonra, ya köle azadı, ya iki ay üst üste oruç veya 60 fakiri doyurma cezası verecektir. Eşine dönmenin bedeli olarak. Tekrar eşine yaklaşmak istersen bunu ödeyeceksin. Kadın değil, erkek bunu ödeyecek. Çünkü kadın mağdur oluyordu. Rabbimiz, mağdurun yanında, mazlumun yanında.
"Mücadele" Suresi'nin ilk ayetleri indiğinde yüzü sevincinden ay gibi parlayan Peygamberimiz (SAV), Havle'yi çağıracak ve "Seni müjdelerim Havle! Allah senin sesini duymuştur" dedikten sonra ilk ayeti okuyacaktır:
"Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikáyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir." (Mücadele 58, 1)
Hz. Havle bugün bile horlanmış, zorlanmış, terk edilmiş, önemsenmemiş, gençliğinden sonra kenara itilmiş bütün kadınların ortak isyanı olmuştur. Sembol olmuştur. Önemsenmediklerini zanneden kadınlara, "Hayır, Rabbiniz sizi önemsiyor. Rabbiniz sizin adınıza zulmeden erkeğe dünyada cezalar getirdiği gibi ahirette de hesap soracak". Üzülmeyin, sesinizi Rabbiniz duyuyor, halinizi görüyor cevabıdır Mücadele Suresi.
Yıllar geçer. İki büklüm bir kadın Medine çarşısında Hz. Ömer'in önüne geçer. Bir şey sorar. Uzun boylu Hz. Ömer eğilir, diz çöker. Ellerini kadının omzuna koyar; "Söyle nine" der. Kadın dakikalarca konuşur, Hz. Ömer dinler. Medine'nin lider kadrosu ise hayret içindedir. Bu ihtiyar nineye bu kadar zaman feda edilir mi(!). Nihayet kadın anlatacağını anlatır ve gider. Hz. Ömer doğrulur. Orada bulunanlardan biri; "Ey müminlerin emiri! Şu Kureyş'in liderlerini şu nine için o kadar bekletmeye değer miydi" diye sorunca Hz. Ömer hışımla döner. Herkesin duyacağı bir ses tonuyla: "Ne diyorsun! Yazık sana. Bu kadın Havle'dir. Allah (CC) yedi gök ötesinden onu duydu, hakkında ayet indirdi de Ömer mi onu dinlemeyecek. Ki bütün bir gün beni tutsaydı, öylesine duracaktım."
Evet, bacılar Rabbimizin merhametini ve yardımını güneş gibi delillerle görüyoruz. Bir de bugün kutlanan güne ‘'kadınlar gününe ‘' bakalım. Pislikleri sıvamak için yapılan masum bir isimle başlatılan sinsi politika...
Kadınlar gününü batı maşalarıyla kutlayanlar, çirkefleri örtmeye çabalaması bir tarafta batmakta çamurun içine, diğer tarafta da İslam'ın güneş gibi ısıtan, merhametiyle koruyan kadına verdiği paha biçilmez değer.
Bugün onlar sloganlarıyla, kırmızı bayraklarıyla, afişleri ve reklamlarıyla gündemi ayakta tutmaya çalışırlar...
Din düşmanı bugünün şakşakçısı komünistler şarkılarla şiirlerle süslerler günlerini, kadınlar rengârenk saflarda eşitlik, hürriyet diyerek balonlarla coşarlar...
Ey kerim bacılarım! Bu zulmün sesini sesimiz ve gücümüzle kısmak varken bilinçsizce alkış tutmak Müslüman'ın ameli olamaz.
Bizim örneğimiz clara, zetkin, aleksandra gibi özgürlük mücadelecisi mi olacak yoksa Afra hatun gibi, Hz Sümeyye gibi Hz Havle gibi dava mücadelecisi mi?
İşte bacılar, ‘'kadın hakkı, kadın hakkı, özgürlük'' pisipisine ölmekte var diyerek. Hak dava uğrunda şehadete ermekte.
Bacınız; Zeynep Afra
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt