Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

4 kelime ile aldanmışız (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,630
Tepki puanı
1,000
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
4 kelime ile aldanmışız
Ameli bırakmak ne kotu bir hal...
"İleride amel edecegim" demek ondan daha beter bir haldir."

İbn-u Atâullah İskenderî'den naklen Ebu MUHAMMED Esh-Sha'ranî:

"Tum insanlar dört kelime ile aldanmistir:

EĞER
Birisi, eğer zengin olsaydım ibadet ederdim der,
Diğeri, eğer fakir olsaydım ibadet ederdim der,
Öbürü, eğer genç olsaydım ibadet ederdim der,
Başkası, eğer ihtiyar olsam ibadet edeceğim der.

İşte dilin bir fenalığı budur
NEDEN
İlim oku! Neden okuyayım?
Sus! Neden susayım?
Konuş! Neden konuşayım?

Nedenle beden tembel olur, nedeni bırak!
NASIL
İbadet et!
Nasıl edecegim?



Calış!
Nasil calışacagim?


KEŞKE
Keşke ben zengin olsaydım, hacca giderdim...

Keşke ölseydim, suç işlemeseydim
...

Bunlar hep dil illetidir-hastalığıdır...
İstikamet yolundan insani çeviren sebeplerdir.


Bunların tedavisi iki edepledir:
1-Ahireti dünyadan daha fazla tercih etmekle, tembellik zincirlerini koparmak ve kalbî zikretmek,
2-İşi zamaninda yapmak, ertelememektir.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
BÜYÜK EMEKLER ve yüksek fiyatlarla ele geçen bir nimetin değerini herkes takdir eder. Fakat hiçbir fiyat ödemeksizin doğuştan sahip olduğumuz nimetler, dünyadaki herşeyden daha değerli olmalarına rağmen, lâyık oldukları itinâyı nedense görmezler. Böyle nimetleri mirasyediler gibi harcamakta birbirimizle âdetâ yarışırız.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
İşin en garip tarafı da, bu nimetlerin en değerlisinin en hoyrat bir şekilde israf edilmesidir. Bu nimet sayılıdır, sınırlıdır, her an hızlanan bir tükenişle eriyip gitmektedir ve bir daha geri gelmeyecektir. Zaman tünellerine belki filmlerde, hikâyelerde ve rüyalarda girebilirsiniz—ama gerçek hayatta asla. Bir hastalık sonrası sağlığın geri dönüşü gibi kayıp zamanlar hiçbir zaman tekrar ele geçmez.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
4 kelime ile aldanmışız
Ameli bırakmak ne kotu bir hal...
"İleride amel edecegim" demek ondan daha beter bir haldir."

İbn-u Atâullah İskenderî'den naklen Ebu MUHAMMED Esh-Sha'ranî:

"Tum insanlar dört kelime ile aldanmistir:

EĞER
Birisi, eğer zengin olsaydım ibadet ederdim der,
Diğeri, eğer fakir olsaydım ibadet ederdim der,
Öbürü, eğer genç olsaydım ibadet ederdim der,
Başkası, eğer ihtiyar olsam ibadet edeceğim der.

İşte dilin bir fenalığı budur
NEDEN
İlim oku! Neden okuyayım?
Sus! Neden susayım?
Konuş! Neden konuşayım?

Nedenle beden tembel olur, nedeni bırak!
NASIL
İbadet et!
Nasıl edecegim?



Calış!
Nasil calışacagim?


KEŞKE
Keşke ben zengin olsaydım, hacca giderdim...

Keşke ölseydim, suç işlemeseydim
...

Bunlar hep dil illetidir-hastalığıdır...
İstikamet yolundan insani çeviren sebeplerdir.


Bunların tedavisi iki edepledir:
1-Ahireti dünyadan daha fazla tercih etmekle, tembellik zincirlerini koparmak ve kalbî zikretmek,
2-İşi zamaninda yapmak, ertelememektir.
muhteşem bır yazıı.
ALLAH RAZI OLSUN
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Aldanmak ve aldanmamak, bilmek ve bilmemek arasında hassas dengeler üzerine kurulmuş şu fânî ama bir o kadar da gerçek, dünyanın şu üzerine kurulduğu en büyük hediye, en güzel lutûf hayat…
Çözünce düğümleri bizden umutlusu yok amma bir de dönerse düğümler bir halata, kurtaramazsak denizin diplerinden o halatı; gemiyi yürütemezsek o zaman bizden harabı yok…
Uykudaydık uyandık ve tekrar bir uykuya doğru gidiyoruz.
Ama uykulu ama uyanık, ama farkında ama farkında olmadan…
Gezip dolaştığımız mekânlar, birlikte vakit geçirdiğimiz insanlar, nasıl da etkiler hayatımızı, uykularımızı.
Yaşadığımız olayların nedenini niçinini sorgularken yanlış sorulara yanlış cevaplar verince işte o zaman ararız o mekânlar da, bizi bu sorulardan kurtaracak eşsiz kişiyi.
Manasız mı acaba düşünüp, olduğumuz yerden bizi taşındırıp biraz da şaşırtıp etkilendiğimiz olaylar? Acaba neleri yakalayamıyoruz şu kısacık ömrümüzde?
Denizin içinden küçük bir balığı elimize alıp kovamıza atacakken, birden elimizden kaydığı gibi acaba hangi güzellikleri, hangi lütufları elimizden daha gönlümüze yaklaşmadan kaçırıyoruz, sırf aldatıcı zevkler uğruna…
Hep elbiselerde, hep renklerde, hep baş gözünün gördüğü güzelliklerde mi bu aziz ömrün hediyeleri?
Görülen ve görülmeyenden ibarettir insan ve gören ancak görülmeyen için vardır. Etimiz, kemiğimiz, tenimiz, bedenimizdir gördüklerimiz, gösterdiklerimiz ve ruhumuzdur, gönlümüz, kalbimizdir nedense görmek ve göstermek istemediklerimiz.
Yaratılış hamuru ezelde, görülen ve görülmeyenle yoğrulmuş bir kere. Midemiz çeker, görülen yanımızın açlığını hep ve durmadan, dinlenmeden çabalar, koşar, yorulur, bitap düşeriz onu doyurmak için. Oysa görülmeyenimizdir varlığımızın asıl hudutlarını çizen ve hiç de düşünmeyiz ihtiyaçlarını onun.
Görülen akıtır gözyaşını ama ağlayan görülemeyendir. Gülen görünendir ama güldüren görülmeyende saklıdır. Huzur ile huzursuzluk arasında acıyı görülen hisseder de, görülmeyen acının kendisidir. Sevinci ve mutluluğu yaşayan görülendir ama sevdiren ve sevindiren görülmeyende gizlidir. Araz ve cevher demişler eskiler hani, somut veya soyut deyin siz; daha doğrusu madde ve mana deyin! Sonra düşünün, hangisidir araç ve amaç hangisi? Evleri, koltukları, makamları, dövizleri hangisi ister de hangisi bundan vareste olunca hayat bulur? Hırs hangisindedir, kanaat hangisinde? Hangisi huzur verir ve hangisi huzursuzluk?
Görünene on bir ay ayırdıysak eğer, görünmeyene bir ay ayırmayalım mı şimdi? Görünen isyanlarımızı, görünmeyen yakarışlarla örtmeyelim mi biraz da? Zahirimizden batınımıza bir kapı açacağımız dem değil mi bu dem?
Her nefes daha fazla yaklaşıyor, yaklaşmakta olan…
Zaman akmakta hâlâ, tâ ki biz gafletle yemeyelim diye ekmeğimizi, ihya edilmezse gece, karanlıktan gayri nedir ki? Birdenbire eşitse eğer iki gün, yâ kârımız ne ola ziyandan öte?
Sâkiyâ mey ver ki bir gün lâlezâr elden gider
Erişir fasl-ı hazân bağ u bahâr elden gider

Saatin çaldığı evkat değildir her gâh
Müddeti ömrü gelip geçtiği eyler âh
Kaybettik zamanı, izini toza kaptırdık.
Dünde bıraktık onu, unuttuk kendimizi bu gün. İlaçtı zaman, geçtikçe yaraları iyileştiren.

Şairin dediği gibi:

Bir ırmakta yüzüyoruz;
İsmi kader!
Geri dönmek isteme, çünkü dönüş yok!
Sakın yoruldum deme, kayalıklar çok; sürüklenirken çarparsın
Attığın kulaçtan sakın pişman olma,
(Çünkü istesen de istemesen de o kulacı atacaktın zaten)
Yüzerken mutlu; ırmağın bittiği yerde başlayan hayatta rahat olmak istiyorsan;
Teslimiyet giysini giyeceksin, sabır azığını alacaksın ve rıza bayrağını açacaksın

--- Sonraki mesaj ---

SAKIN UNUTMA! Dönüş yok!
Zaman mihenkti sırlar aynalar gibi hassas… Büyük cedlerin son rüyasıydı, son uykuya Efendimizle (s.a.v) uyanmak.
Aşkının şiddetinden perişan bir hale gelen, bir yol ağzında ağlaya ağlaya uykuya dalan bir âşıktan bahsedilir eskilerde. Yoldan geçen maşuğu, onu, uyumuş, kendinden geçmiş halde görünce bir kâğıt parçasına bir şeyler yazarak aşığın üzerine bırakmış.
Âşık uykudan uyanınca kâğıdı okur ve yüreği daralır. Çünkü şöyle yazmıştı sevgilisi, “Ey susup dalmış adam, tüccarsan kalk para kazan, yok zahidsen geceleri uyuma kulluk et. İkisi de değil, âşıksan utan! Aşığın gözünde uyku ne gezer? Âşık gündüzleri yel gibi eser savurur, geceleri yanar, yakılır, âleme ay ışığı gibi ışık saçar.
Mademki bunlardan hiç biri sende yok aşktan bahsetme. Sahte davalara girişme. Âşık ölüp kefene sarılmadan yatar uyursa, ona da âşık derim. Ama o kendine âşıktır. Mademki sen, marifetsiz, bilgisiz, aşk yoluna girdin uykuların hayrolsun. Allah rahatlık versin, sen bu işin ehli değilmişsin.”
Aşk gelince burukluğun şiirinde hüzün dokur hecelerle azarlanmış kalpleri, uyandırır tam yarısında geceler. Sabah onunla sürerse ancak o vakit yeşerir taze bir başak. Atların nallarından yıldırımlar masallara dökülür ve yollanamayan mektuplarda nice kalpler sökülür.
Sabahında yanmış mı, yakılmış bu geceler
Gelmişken baharına günlerin alınmış mı bu geceler
Nasılda verilmiş yâr ağyâr üstüne
Beni benden almış da çalmış geceler
Sarhoşluktan mı yoksa bî hoşluktan mı akmakta geceler
Salıveren eşsiz âlemlere yelkenini kaptansız geceler
Bir kemân misâli her telinden ayrı ses ve ahenk veren geceler
Zemzem misali arıtın beni geceler
Burak misali çıkarın beni göklere
Ama bir daha indirmeyin geceler
Anlatın bana kendinizi anlatın bana sessizliğinizi, gizeminizi
Beni benden alın sahibime götürün geceler
Bir adamın çevik bir kölesi vardı. Bu köle bütün dünya işlerinden elini çekmiş, arınmıştı. Geceleri ta sabah vaktine kadar uyanık kalır namaz kılar dururdu. Efendisi bu köleyi bir gün, geceleyin kalkınca beni de uyandır da abdest alıp, seninle namaz kılayım dedi. Köle efendiye şu cevabı verdi.
“Kimde din derdi varsa onu kimse uyandırmasa da olur, uyandıran olmasa da uyanır. Sende de bir dert varsa, zaten uyanıksın. Gece gündüz ibadete koyulur aylak kalmazsın. Seni uyandıracak biri lâzımsa; senin için ibadet edecek bir başka adama da lüzum var demektir.”
Kim de bu hasret, bu dert yoksa kim bu gönül derdiyle yoğrulmuşsa hür olmuştur.
Sevdâ siyah etti, rüzigârım
Aşk aldı inan- ı ihtiyârım
Âşıklar en çok geceyi sever. Çünkü aşkın yalnızlığı ile ancak baş başa kalır o. Bu durumda gece aşkın sırlarıyla dolu olacaktır. Nitekim gece bütün kutsal metinlerde gizlilikleri örter diye geçer. Gecenin örtüsü saklanılacak en güzel yer. Sırların rahatça korunabileceği bir kaledir.
Sakın sen kûy-i cânânı uzakdur sanma
Seher yola giren âşık gece leylâda akşamlar.
Seherleriniz hayrolsun, geceleriniz vuslat olsun.



 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
35
4 kelime ile aldanmışız
Ameli bırakmak ne kotu bir hal...
"İleride amel edecegim" demek ondan daha beter bir haldir."

İbn-u Atâullah İskenderî'den naklen Ebu MUHAMMED Esh-Sha'ranî:

"Tum insanlar dört kelime ile aldanmistir:

EĞER
Birisi, eğer zengin olsaydım ibadet ederdim der,
Diğeri, eğer fakir olsaydım ibadet ederdim der,
Öbürü, eğer genç olsaydım ibadet ederdim der,
Başkası, eğer ihtiyar olsam ibadet edeceğim der.

İşte dilin bir fenalığı budur
NEDEN
İlim oku! Neden okuyayım?
Sus! Neden susayım?
Konuş! Neden konuşayım?

Nedenle beden tembel olur, nedeni bırak!
NASIL
İbadet et!
Nasıl edecegim?



Calış!
Nasil calışacagim?


KEŞKE
Keşke ben zengin olsaydım, hacca giderdim...

Keşke ölseydim, suç işlemeseydim
...

Bunlar hep dil illetidir-hastalığıdır...
İstikamet yolundan insani çeviren sebeplerdir.


Bunların tedavisi iki edepledir:
1-Ahireti dünyadan daha fazla tercih etmekle, tembellik zincirlerini koparmak ve kalbî zikretmek,
2-İşi zamaninda yapmak, ertelememektir.
Çok guzel bir paylaşım Allah razı olsun selametle dua ile...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt