Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

28 şubat ve İBDA (1 Kullanıcı)

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Bu ara seçimler olmuş ve “A Takimi” diye anilan Mehmet Ağar, Ünal Erkan, Hayri Kozakçioglu, Dogan Güreş meclise girmişlerdir. Mehmet Agar ilk önce İçişleri Bakanlığı daha sonra Adalet Bakanlığı’na geçerek Başbakanlığa dogru hızla ilerliyordu. Kadrolar yavaş yavaş siyaset sahnesindeki yerlerini almışlar ve bürokraside ve siyasette kendi ekipmanlarını kilit noktalara getirmişlerdi.
İsrail’den yapılan, fakat “muhtevası” kamuoyu tarafından bilinmeyen “teknoloji” transferleri ve bu “teknoloji”yi kullanacak elaman eğitimi Mehmet Ağar’ın Adalet Bakanlığı yaptığı dönemde hat safhaya ulaştı. Aynı anda “Özel Harp Dairesi” denilen “Psikolojik Savaş Dairesi” de sahnedeki yerini alarak çalışmalarına başladı. İsrail’le yapılan “Uluslar arası anlaşmalarla gizliliği güvence altına alınan”, “gizli anlaşmalar”la ithal edilen “teknoloji” ile “Psikolojik Savaş Dairesi”nin çok yakın ilişkisi vardır. Çünkü bu “teknoloji” gayesine uygun olarak kullanacak elemanlar “Psikolojik Savaş Dairesi” kapsamına giren insanlardır. Bu insanlarin ilişkide oldugu kurumlar Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan İlahiyat Fakültelerine ve TÜBITAK’tan Genel Kurmay Başkanlığı’na kadar çok geniş bir alanı kapsamaktadır.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Yine bu noktada hatırlanması gereken Tansu Çiller’in; “Devlet sırrı açıklamam. Açıklarsam savaş çıkar” dediği “Örtülü Ödenek”ten, o dönemin parasıyla çok büyük meblağlar tutan paraların nereye, kime verildiği ve hangi “iş alanı”nda harcandığının belirsizliğidir. Bugün bile hala bu paraların nereye kullanıldığı bilinmediği gibi, bu konu hakkında hiç kimse ne soru soruyor, ne soruşturuyor, ne de konuşuyor. Meselenin aydınlığa çıkarılması bir yana, “Devlet Politikası” halinde karanlıkta kalması için her türlü gayret sarfedilmektedir.
Bu mevzuu hakkında son olarak şunu söyleyelim ki, “Gizli Antlaşma”lar kapsamı içinde transfer edilen bu “teknoloji”nin nerede ve nasıl kullanıldığının kokusu çok yakın bir zamanda çıkacaktır. O zaman ”Örtülü Ödenek”ten harcanan paraların nereye ve ne amaçla, kullanıldığı belli olacak ve böylece ne tür bir hainliğe ve nasıl bir saldırıya maruz kaldığımız anlaşılacaktır.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Bugün gündemde olan “F Tipi Cezaevi” projesi yine Mehmet Ağar zamanında hayata geçirilmiş, ölüm oruçları neticesinde (13 tutuklu ve hükümlü ölmüştü) bu projeden vazgeçilerek “Eskişehir F Tipi Cezaevi” kapatılmıştır. Fakat bugün “teslim alma-yok etme” planının ikinci aşamasında “F Tipi Cezaevi” sistemi yarım kaldığı yerden tekrar hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Sadece "F Tipi“Cezaevi" projesi bile “28 Şubat öncesi” ve “28 Şubat”ın aynı gaye, aynı plan doğrultusunda farklı aktörler tarafından yürütülen bir süreç olduğunun anlaşılması için yeterlidir. Çünkü “F Tipi Cezaevi” projesi teslim almanın, olmadı “kansız” yok etmenin en temel unsurlarından biridir. Özellikle bugün “F Tipi Cezaevleri”, “Dinsizleştirme” gayesiyle süreci yürütenlerin en çok güvendikleri silahların başında gelmektedir. Yaşanılan sürecin ve maruz kalınan saldırının her unsuruyla bir bütün olduğu asla unutulmamalıdır. “F Tipi Cezaevi” uygulaması işte bu “bütün”ün çok önemli bir parçasıdır ve “gizli anlaşma”larla transfer edilen “teknoloji”nin de sebebidir. Anlaşıldı ki, “F Tipi Cezaevi” projesi de “teslim alma-yok etme” planı kapsamında İsrail’le yapılan “gizli anlaşmalar” neticesinde “ithal” edilmiştir. Projeyi bunların eline tutuşturan “olmazsa olmaz” kaydıyla “Yeni Dünya Düzeni”nin baş mimarları Amerika ve İsrail’dir.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
95’in sonu ve 96 yılının başına gelindiğinde PKK’nın “etki alanı daraltılarak gücü zayıflatılmaya başlanmış” ve planın ikinci aşamasının yürürlüğe konulması gayesiyle bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. PKK’dan ve uyuşturucu kaçakçılarından boşalan yerler bölgelere göre, ordu, polis, korucu ve “mafya” mensuplarınca doldurularak, sözde verilen mücadelenin finansı sağlandığı gibi bu organizasyon mensuplarının “emeklerinin” karşılığı da veriliyordu. “Dinsiz”, kafatasçı, faşist bir polis devleti için sıra planın ikinci aşamasının uygulanmasına gelmişti. PKK’ya karşı verilen mücadelede (!) başarı kazanılmaya başlandığından artık İslam’ın “motive edici” gücüne de ihtiyaç kalmamıştı. O güne kadar gizli tutulan ve “sürecin” temel dayanağı olan “İslam Düşmanlığı”nı açık etmenin önünde artık bir engel mevcut değildi.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
96 yılı “İhtilal Hareketi”nin bir çok “Cephe” ile saldırıya geçtiği 93-94 atılım döneminin yoğunlaşarak devam ettiği tarihtir. Bu tarihe gelindiğinde “İhtilal Hareketi” yapılan “denge bozucu” ve ciddi eylemlerle ülke gündemindeki yerini almıştır. ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği)nin genel merkezi ve şubeleri başta olmak üzere, “teslim alma-yok etme” sürecini yürütenlere ve bunların temsil ettiği değerlere yapılan yoğun taarruzlar “İslam Devrimi”nin kimliğini de belli etmiştir. Bu taarruzların en etkilisi ve en manalısı “28 Şubat 95” tarihinde ülke gündemini alt üst eden Şehit Gönüldaş Cahit Ayaz’ın ADD Genel Merkezi’ne yaptığı “toptan imha” saldırısıdır. O günden sonra ADD’nin Müslüman ve Laik savaşında “taraf” olduğu belli olduğundan bu küfür yuvasının “topyekün imha”sı için bütün “Cepheler” tarafından yoğun bir taarruz başlatılmıştır. Bununla birlikte “Yeni Dünya Düzeni”nin hayat tarzını temsil eden bütün kurum ve kuruluşların “yok edilmesi” için çoğu en üst seviyeden olmak kaydıyla etkili eylemler gerçekleştirilmiş ve bu eylemler neticesinde başarı da elde edilmiştir. Özellikle 93 ve 96 yılları arasında bir çok bölgelerde “İhtilal Hareketi”ne mensup
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Cepheler”in belirlediği gün ve aylarda birahane, meyhane, kumarhane ve kerhane gibi hanelerin açılamadığı, herkes tarafından bilinmektedir. Yine aynı dönem içinde Anadolu’daki atılımlar sayesinde bir çok il ve ilçede inisiyatif “Cepheler” vasıtasıyla Laik-TC’den çıkmış, “İhtilal Hareketi”nin eline geçmişti. Yılmaz Dalyan Gönüldaşımızın İzmir’de Laiklere karşı yaptığı tek kişilik “imha saldırısı” hala hafızalarda. Benzer taarruzlar Antep, Maraş, Konya başta olmak üzere, o dönem bir çok ilde tekrarlanagelmişti. Yine o dönem Doğuda İRKM’nin çıkışı ve o güne kadar PKK’nın karşı karşıya gelmekten çekindiği “Özel Tim”i tepelemesi “İhtilal Tarihi”nin sayfalarına kaydedilmiştir. Yine İRKM’nin başta Muş ili ve çevresi olmak üzere bir çok merkezi kontrol altında tuttuğu o bölge halkı tarafından bilinen, yaşanan gerçeklerdir. TEM Şubeleri İBDA’cıların ikinci adresi olmuş, her gün yazılı ve görüntülü basın işkence gören İBDA’cıların haberlerini çoğu zaman ilk haber olarak vermeye başlamıştır.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
“Dinsizleştirme” operasyonunun ilk aşamasının uygulandığı bu dönem, karşı saldırıyı yoğunlaştıran, “İhtilal Hareketi”ne mensup “Cephe”lerin de bir nevi savaş eğitim-öğretim dönemi olmuştur. Ve, saldırılar ihtilalci şuur ve ihtilalci ciddiyetiyle en üst seviyeye taşınmış, şehit ve gazilerle “İhtilal Hareketi Keyfiyeti” dost-düşman herkese gösterilmiştir. Bir “meydan okuma” niteliğinde seyreden bu “karşı saldırı” dönemi ayrıca, “teslim alma-yok etme” sürecinin asıl muhatabı olunduğunun ifşaıdır da.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Ankara’dan gelen bir “duyum”, “meydan okuma”nın yerini bulduğunu ve “asıl hedef”in kim olduğunun anlaşılması için yeterliydi:
“Uyuşturucuyla komplo kurup, İBDA’cilara saldıracaklar. Hedef Salih MİRZABEYOĞLU. O’nun kellesini istiyorlar...” Ayrıca “karı-kız dalgasına Müslüm Gündüz’le operasyona başlanacağı da bu “duyum” da dile getiriliyordu.
İşte ne olduysa o zaman oldu “hesapların üstündeki hesap” tecelli etti. Susurlukta” bir kamyon iki aşamalı bu süreci yürütenlerin arasına dalarak bir tarafa fırlattı ve bütün hesaplar alt-üst oldu. “Susurluk” “susturma” kazasından sonra faili meçhul cinayetlerden uyuşturucu kaçakçılığına,boğma tellerinden susturucu silahlara kadar bütün maharetleri meydana çıkan bu kadro, hadisenin üzerini kapatmak ve hadiseyi unutturmak gayesiyle panik halinde ikinci aşama için düğmeye bastılar ve Müslüm Gündüz’le operasyonu başlattılar. Daha önce “Susurluk”un “Kemalizm’in Son Demleri” olduğu değerlendirmesi İBDA Mimarı tarafından, bundan sonra olabileceklerle birlikte yapılmıştı. Bir değerlendirmeyle, bir nevi onlar suçüstü yakalanmış ve Müslüm Gündüz hadisesinden önce karşı saldırıya geçilmiştir. Bununla birlikte meselenin öcünün Laik-TC’nin kuruluşunda yaptığı ve “Susurluk” ta meydana çıkan yapılanmanın aslında o gün imparatorluğu tasfiye eden “İslam Düşmanı” dinsiz “çete”nin uzantısı ve kazayla birlikte etrafa saçılan pisliğin Kemalizm’in ta kendisi olduğu ilan edilmiştir.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
İBDA Mimarı’nın “Kemalizm’in Son Demleri” başlıklı yazısını aynen veriyoruz. Müslüm Gündüz operasyonu bir-kaç açıdan çok önemlidir. Operasyon’da güdülen gaye anlaşıldığı takdirde önemi de kendiliğinden belli olacaktır. Bu operasyonla, “belden aşağı” bir mantık üzerine bina edilerek hesapta Müslüm Gündüz savunmasız bırakılmış ve onun üzerinden de rahatça İslam’a saldırma imkanı elde edilmiştir. Saldırının hedefinin “Tasavvuf” olması da oldukça dikkat çekicidir. İslam’ın “Batını” karı-kız derekesine indirilerek, o düzeyde mütala edilmek istenmiş ve bu şekilde kafalar bulandırılarak “iman”ları sarsma yoluna gidilmiştir. Fadime Şahin vesilesiyle “Başörtüsü” yasağının , zihinlerde altyapısı hazırlanırken, “Türban”lı kadınların “hafif meşrep “ oldukları “ ima”edilip, onlara karşı saldırı zemini hazırlanmak istenmiştir.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Bu hadise vesilesiyle “Psikolojik Harp Dairesi” bütün unsurlarıyla saldırıya geçmiş, bütün tanınan, tanınmayan her meslek grubundan ne kadar hain, münafık, kafir varsa televizyon ekranlarında her dakika başı kinlerini kusar olmuşlardı. Bir taraftan bunlar olurken, diğer taraftan da “çete”nin kazadan sonra her gün yeni bir pisliği çıkıyor, “28 Şubat”ın aktörleriyle görevi teslim etmek için son hazırlıklar yapılıyordu. Çünkü pislik başta “Ordu” olmak üzere her tarafa bulaşmış, yayılmasını engellemek artık imkansız bir hale gelmişti.
Nerede ise 24 saat aralıksız yapılan bu saldırılar karşısında Müslümanlar ne yapacaklarını bilemez bir durumda köşelerine sinmiş korku ve panikle hadiseleri seyrediyorlardı. Tek taraflı bir kavga başlamıştı. Müslümanlar yedikleri darbelerin etkisiyle kollarını kaldırmaya mecal bulamadıkları gibi, kendilerinin de vurabileceği fikri de yok olmuştu. Daha doğrusu Müslümanlar 70 yıllık zulüm sonunda kavganın kendisinin ne olduğunu ve kavga etmeği unuttular. Mücadelenin, Kemalistler kafa göz kırarken kendilerinin de “ne olur vurmayın” diye yalvarmak, merhamet dilenmek olduğunu sanıyorlar... Hadiselerin başlangıcında da aynen öyle olmuştur. Ta ki İBDA’nın muhteşem bir çıkışla meydan yerine dikilip karşı saldırıya geçmesine kadar!..


“Yanlış hesap İBDA’dan döner!”
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
“Yanlış hesap İBDA’dan döner!”


Müslim Gündüz tutuklanıp Metris Cezaevi’ne getirilir getirilmez hemen İBDA-C Koğuşu’na alındı; ve ilk karşı saldırı da fiziki olarak O daha koğuşa girmeden O’nun gözünün önünde gerçekleşti. İki İBDA yiğidi üç işkenceciyi muhtelif yerlerinden şişleyerek cezaevinin dışına bok çuvalı gibi attılar. Bu taarruz başlayan “karşı-saldırı”nın çapını göstermesi açısından Laiklere bir sinyal niteliğindeydi.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Artık tek taraflı dövüş sona ermiş, karşılıklı vuruşmalar başlamıştı. İBDA’nın bütün “Cephe”lerden başlattığı karşı-saldırı samimi Müslümanlar arasında yerini buldu ve yavaş yavaş toparlanmalar başladı. O dönem Kıvam Hukuk Bürosu avukatları çıktıkları televizyon programlarında pislik yapan laik ve münafık soyuna ağızlarının payını vererek, Müslümanların yüreğine su serptiler. Cezaevinde Müslim Gündüz’ü koruma altına alan İBDA-C tutsaklarının cüretkar ve tehditkar çıkışları karşı-saldırının dozunu iyice arttırdığı gibi özellikle bu çıkışla birlikte, sinmiş olan Müslümanlar hadisenin ilk şokunu da atlatmışlardır. İllegal “Cepheler”in faaliyetleri, ileriki günlerde “karşı-saldırı”nın o cephede de
yoğunlaşarak süreceğinin göstergesiydi. “28 Şubat”a sayili günler kala “Kumandanligin” gür sesi cemiyet meydaninda bir kez daha patladi:


-“Yanlış hesap İBDA’dan döner!”

Bu ses samimi, ciğeri yanan insanlara “oh” dedirtirken Kemalistlerin üzerine karabasan gibi çöktü. Gelenin kim olduğu ve neye karşı, kimi imha etmeye geldiği, attığı devasa adımlarının çıkardığı cemiyet meydanını inleten sesinden anlaşılmıştı. İBDA’nın bu vakur, cüretkar, meydan okuyan, en önemlisi de saldırgan tavrı “teslim alma-yok etme” planını uygulayanların kalbine İslam’ın korkusunu düşürmüş ve “yok olma” korkusuyla daha hızlı hareket etmeye sevketmiştir. Artık hilelerle ve niyetleri “gizleme”yle geçirilecek vakit kalmamıştı. Planın birinci safhasını yürüten ekibin foyası da meydana çıktığından ikinci safha onlarla yürütülemezdi. O zaman yapılacak tek şey niyetlerini gizleme ihtiyacı duymayacak yeni kadrolarla, eski kadroları değiştirerek ikinci safhayı uygulamaktı.

Dikkat ediliyorsa “28 Şubat” gelmemiş, “meşhur” kararlar daha alınmamıştır. Bu süreçten daha önce başlayan “karşı-saldırı” aslında “28 Şubat”ı da kapsamaktadır. Bu manada taarruz sahibi İBDA’dır; savunmada kalan ise, “28 Şubat” sürecini yürütenlerdir. Böyle oldugu, zaten ileriki tarihlerde daha net bir şekilde görülecektir.


BİTİŞİN BAŞLANGICI: ”28 ŞUBAT”

Bizce “28 Şubat” yürütücüleri noktasında “tecrübesiz”,operasyon olarak “panik” halinde yapılmış “tabansız” bir harekettir. Gücü, yaptığı tahribat açısından “28 Şubat” öncesi süreçten daha zayıftır. İnaniyoruz ki, “28 Şubat” sürecini “Susurluk” çetesi yürütebilseydi bugün gelinen noktada netice çok daha kanlı ve vahşi olacaktı. Fakat “Susurluk”ta hesapları bozulan bu çete buna muvaffak olamadılar. Bu demek değildir ki, “28 Şubat”çılar daha az vahşi!.. Bilakis onlar da “İslam Düşmanlığı”nda ve “Dinsizlik”te bir öncekileri aratmayacak kadar pervasız ve ileridirler. Bizim kastımız “sürecin” işlemesine dairdir. Özellikle de “17 Agustos 1999”a kadar olan kısmına kadar... Bu konunun üzerinde daha sonra duracağız... FAKAT ŞUNU PEŞİNEN SÖYLEYELİM Kİ, DAHA ÖNCEKİ EKİP, “SUSURLUK”TA BELASINI BULMUŞTUR; DAHA SONRAKİ İSE 17 AĞUSTOS’DA GÖLCÜK’TE...

Yine peşinen başka bir noktayı daha belirtelim; “28 Şubat”taki “görev” değişikliği en çok bizim işimize yaramıştır. Yapılan bu görev değişikligi “İslam Devrimi”ni motive eden ve hızlandıran unsurların çok önemlilerinden biri olmuştur. “28 Şubat”ı önemli kılan, süreçte yaşananlardan ziyade “sacayakları” ve seçtigi müşahhas “hedef”tir. “Sacayaklari”na geçmeden önce; bundan önceki kısımlarda anlattığımız gelişmeleri de manalı kılacak “28 Şubat” taki MGK toplantısında yapılan hedef tespitine bir bakalım. Bu toplantıda alınan kararlarda geçen cümle aynen şöyle:

“İBDA-C İslamcıların silahlı gücüdür!”
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Yine bu toplantıda polis ve MİT’ten gelen istihbarat, BÇG (Batı Çalışma Grubu)nin istihbari bilgileri ile karşılaştırılmış ve bu bilgiler ışığında İBDA’cılar isim isim tek tek masaya yatırılmıştır. Konuşulan diğer mevzular ise, asıl meseleye nispetle piyaz cinsindendir. “28 Şubat”tan önce de, “28 Şubat” sürecinde de “28 Şubat”ın birkaç kalıntısının kaldığı bugünde tek hedef İBDA ve İBDA Mimarı’dır. Propaganda maksadıyla söylemediğimiz bu husus bizim tarafımızdan çok sonraları idrak edilmiş ve şuurlaştırılmıştır. İki aşamalı plan diye ortaya koydugumuz “teslim alma-yok etme” sürecinde İBDA muhalif gruplardan bir grup veya İslamcilardan bir cemaat oldugu için hedef degildir; tam tersi bütün gruplar ve İslamcılar İBDA varoldugundan dolayı hedeftir. İBDA olmasaydı bütün bu yaşananlara hiç gerek kalmayacaktı. Çünkü Kemalistleri tehdit eden veya rahatsızlık veren herhangi bir unsurun varlığı mevzu bahis olmayacaktı. İslamcıların laiklere rahatsızlık veren, İBDA’nın fikirde ve aksiyonda sirayet eden taraflarıdır. Eğer böyle olmasaydı laik-rejim, Müslümanların kendi gösterdiği ve izin verdiği alanda yaşayacağından emin olarak, her şeyi rutin işleyişinde yapacaktı. Durum böyle olmadığından dolayı “olağanüstü” süreçlere ihtiyaç duymuşlardır. “28 Şubat”a bu manada İBDA’nın sirayet gücünü kırma gayretidir de diyebiliriz.

“28 Şubat”la karşımıza çıkan “Yeni Dünya Düzeni”nin kendisidir; demiştik. “Yeni Dünya Düzeni” demokrasi dairesi içinde kalan, demokrasiyle ifade edilen ilkelere hizmet eden ve demokrasiye zarar vermeyen ülke şartlarina göre teşkil edilmiş bütün rejimleri kapsamaktadır. Amerika ve İsrail’in fino köpeği olan ülkelerde bu rejimler “demokrasi” adı altında uygulamada “faşizm”dir. Halkı Müslüman olan ülkelerde ise, bu rejimler “Din Düşmanı” ve sadece ırk temeli üzerine bina edilen bir anlayış ihtiva etmektedirler. Yani “Yeni Dünya Düzeni”nde, uygulamada rejimlerin niteliği önemli degildir; aslolan “demokrasi” dairesi içinde kalması ve “Tek Kutuplu Dünya” anlayişina hizmet etmesidir. “Yeni Dünya Düzeni-Demokrasi”nin vahşiligi ve kan içiciligi de bu noktadadır.
“28 Şubat” bu manada “Yeni Dünya Düzeni”nin kendisidir ve bu sürece karşı durmak “Yeni Dünya Düzeni”ne karşi durmakla eş anlamlıdır. Bugün bütün dünyada, mevcut rejimlere karşi mücadele veren insanlarin ortak paydasi mevcut rejime karşı olurken yerine herhangi bir sistem teklif etmemeleridir. Bu husus Meksika’daki “Zabata” gerilla hareketi lideri “Markos” tarafindan şöyle dile getiriliyor:

-“Bizim hareketimiz mevcut düzenin yerine bir şey teklif etmiyor... Biz dünyada mevcut düzene karşıyız. Bu özelliğiyle bizim hareketimizin Türkiye’de mücadele veren PKK’dan ve Rusya’da mücadele veren Çeçen Müslümanlardan bir farkı yoktur.” Ayrıca, Markos, Türkiye’den kimi tanidığı sorusuna “Abdullah Öcalan” ve “Salih Mirzabeyoğlu” cevabını veriyor.
Markos’un ifade ettiği “mevcuda karşı” olma klasik “anarşizm”den farklı olarak “yeni bir sistem” ihtiyacının dile getirilişidir. Bugün Amerika’nın “Sietıl” şehri başta olmak üzere Avrupa’nın bir çok ülkesinde yapılan “Global”leşme karşıtı gösteriler, hep bu mana içindedir.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Yani, dünyada herkes “yeni bir hayat nizamı” teklif edemediklerinin şuurunda olarak “mevcut hayat nizamı”na karşıdır. Silahlı veya silahsız mücadele veren bütün hareketlerin ortak özelliği budur. Yine bu noktada “Yeni Dünya Düzeni” sahipleri tarafından bilinmeyen hiçbir hareket mevcut değildir. Dünyadaki bütün hareketler “mevcuda karşı” olurken bulundukları ülke rejimine rahatsızlık verse de “Yeni Dünya Düzeni”nin varlığı tehdit edecek boyutta olmadıklarından dolayı o kadar önem arzetmemektedirler. Bulundukları ülke rejimleri mevcut anlayışıyla ve rutin süreçle onlarla mücadele edebildiklerinden “olağanüstü” dönemlere ve rutin dışı süreçlere ihtiyaç duymuyorlar. “Dünyada “Yeni Dünya Düzeni”nin yerine kendi “Yeni Dünya Düzeni”ni teklif eden tek hareket İBDA’dır.” Demeden önce, İsrail’in Türkiye Büyükelçisi ve Amerika’nın Türkiye’den sorumlu başkan yardımcısının İBDA hakkında söylediklerini hatırlatmak istiyoruz.
İsrail Büyükelçisi “28 Şubat”tan çok önce Yahudilerin “hiç de fena insanlar olmadıklarını” göstermek gayesiyle, “İBDA-C’lileri İsrail’e götürelim. Gelsinler İsrail’i görsünler, bizi tanısınlar, biz onların bildikleri gibi değiliz...” diye basına demeçler veriyordu.

Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesinden sonra Amerika’nın Türkiye’den sorumlu Başkan Yardımcısı “İBDA-C ‘yi çok yakından takip ediyoruz.” Diye tüm dünya basınına açıklamada bulunmuştu.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Amerika’nın “yakından takip ediyoruz” diye kastettiği “28 Şubat” sürecidir; ve İsrail bu “teslim alma-yok etme” surecinin arkasındaki isim olarak bu işe “28 Şubat”tan 3-4 yıl önce başlamıştı. Amerika ve İsrail’i böyle bir süreci tezgahlamaya mecbur eden tek şey İBDA’nın,”Yeni Dünya Düzeni”ne karşı tek “teklif”sahibi olmasıdır. Yani Amerika’dan başlayan ve bütün dünyaya yayılması hedeflenen “Yeni Dünya Düzeni”ne karşı, İBDA’nın teklifi halinde “Türkiye’den başlaya ve bütün dünyaya yayılması hedeflenen “Yeni Dünya Düzeni”... “Demokrasi”dairesi içinde çizilen” Tek Kutuplu Dünya”ya mukabil, “BAŞYÜCELİK REJİMİ”dairesi içinde çizilen “Tek Kutuplu Dünya”...
Anlaşıldı ki , bu süreç vesilesiyle Türkiye’de yaşanan mücadele, “Yeni Dünya Düzeni” nin ne olacağı ve nereden başlayacağının mücadelesidir. Meseleye bu noktadan bakıldığında, “28 Şubat” sürecini yürütenlerin, özellikle İsrail’in tetikçisi oldukları görülecektir. Türkiye‘den başlayacak “İslam” temelli “Yeni Dünya Düzeni”nin İsrail’i yer yüzünden sileceği aşikardir. Bununda en çok İsrail şuurundadır.

99 yılı için “bu iş bu sene bitecek “hükmünün “Amerika ve İsrail’ in dayattığı Yeni Dünya Düzeni-Demokrasi bitecek” manası, anlaşıldı herhalde. Bu noktada daha sonra açmak üzere “99 yılı” hakkındaki hükmümüzü peşin olarak söyleyeyim; İBDA Mimarı’nın verdiği “KARAR” doğrultusunda “99 yılında bu iş bitmiş” tir. Ve, 99 yılı kazanılmış bir yıl olarak kendini belki de İBDA Mimarı’nın yaşaması”zaruri” 2000 yılına devretmiştir.

“28 Şubat” hakkindaki, hükmümüze gelince; “28 şubat”, 19 Mayis 1919’da harekete geçen ve 29 Ekim 1923’de devlet olan “İslam Düşmani” bir rejimin bugünkü adıdır. “Başın nihayette olması” gibi, “28 Şubat” yaklaşık bir asırdır halkı “dinsizleştirme” politikasi güden özde “İslam Düşmanı” bir rejimin kuruldugu günkü halinin “kurucuları”yla, karakteriyle topyekün bütün unsurlarıyla günümüz şartlarına aplike edilmiş şeklidir.

“Öz”ü ve “misyonu” itibariyle “28 Şubat”, İngiliz ve Yahudi güdümüyle imparatorluğu tasfiye ederek İslam Âlemi'ni başsız bırakıp paramparça ettikten sonra emperyalistlerin güdümüne sokan, köleleştiren hareketin 21. Yüzyıl versiyonudur. Dünle bugün arasındaki tek fark, dün Yahudi desteğiyle İslam Alemi başsız birakılırken, bugün aynı Yahudi desteğiyle İslam Alemi’ni toparlayacak “baş” namzedi yok edilmeye çalışılıyor. Yahudi’nin İBDA düşmanlığının ne kadar şuurlu oldugu anlaşılıyor mu?
“28 Şubat” zihniyetiyle, hareket tarziyla, iç ve diş ilişkileriyle kisaca topyekun her şeyiyle bir nevi “MODERN *****”tir. Ve “28 Şubat” sanki “*****”in suret bulmuş şekli”dir. “28 Şubat”ın manası ve misyonu doğru anlaşılırsa eğer, İBDA’nin rasgele seçilmiş bir hedef olmadığı anlaşılır.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
İBDA tarihini hatırlayınız; ve, Büyük İrşat Kutbu Esseyyid Abdül Hakim Arvasi Hazretleri’nin “Kurtuluş Savaşı”na verdiği desteğin “istikbal”e ait aidiyetini... 19 Mayıs 1919’da başlayan İBDA tarihi ve “Büyük İrşat Kutbu”nun o gün İBDA’yı tescili ve bugüne desteği... Kim neyi, hangi manayı, hangi misyonu temsil ediyor ve kim kimin karşısında, kim kimi imha etmeye çalışıyor?..
İBDA Mimarı’nın 99 yılı için “bu iş bu sene bitecek” diye verdiği “KARAR”ın, yaklaşık bir asırdan beri yüzbinlerce Müslüman şehit edilerek yok edilmek, ortadan kaldırılmak istenen “İslam’ın duruşu” olduğu anlaşılmıyor mu? Ve, bunun nasıl bir misyon ve sorumluluk gerektirdiği?
Hayır, anlaşılmıyor. Anlayamadık!..

Eğer anlaşılsaydı, anlayabilseydik, en önemlisi de meselenin “şuur”una varabilseydik, O’nu “doğrulamak” için bizi çatlatacak, patlatacak doğru hareket tarzını geliştirir ve bir çoğumuz “şehit”ler safında yerimizi almış olarak şu an bu dünyada bulunmazdık.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
“28 Şubat” öncesi ve sonrasiyla Amerika ve İsrail’in başını çektigi “Yeni Dünya Düzeni”nin, temsil ettigi manadan dolayi “fikir ve aksiyon”da İBDA’yı ve İBDA Mimarı’nı imha etme sürecinin adıdır. Bu savaş İBDA ile “Bütün Dünya” arasında cereyan etmektedir. Bunun şuurunda olmak lazım. Bu hatırlatmadan sonra, yukarıdaki tespit ve teşhisler ışığında “28 Şubat” iç ve dış ilişkileri açısından diğer değerlendirmelerle birlikte ne getirip ne götürdüğünün tahliline geçebiliriz.
Bu kısmın başında “28 Şubat”ı “yürütücüleri” noktasında “tecrübesiz” operasyon olarak “panik” halinde yapılmış, “tabansız” bir hareket diye nitelemiştik. Süreci yürütenlere “tecrübesiz”den ziyade “iş bilmez” denilse belki daha dogru olabilir. “28 Şubat süreci” askeri kadrolarla siyasi faaliyet niteliginde yürütülmek istenmiştir. Kadrolarinin tecrübesizligi veya iş bilmezligi de bu noktadadir. Bu süreci asil yürütmesi planlanan bir önceki ekibin siyasetçi ve bürokrat agirlikli yapisi, planin işlerligi açisindan daha müsaitti. Fakat, o ekip “Susurluk”ta telef oldugundan, siyasi agirlikli bir faaliyet aceleyle TC’nin “çişini tutamayan generallerine” devredildi. Haliyle ahmak asker mantığı ve bilmişliğiyle yürütülen böyle bir siyasi operasyonda da oldukça zorluk çekildi. Eger “28 Şubat” dogrudan “askeri darbe” şeklinde yapılsaydi, bahsettigimiz bu “tecrübesiz”lik sözkonusu olmaz ve bir çok uygulamalar daha çabuk yapılırdı. “28 Şubat” Generalleri bu siyasi süreci istenildigi gibi yürütebilme yeterliliginde olmadiklari gibi, yetki sahibi de degillerdi. “Hukuki” veya “Modern” darbe diye nitelenen “28 Şubat”ın bizce en büyük açmazi da bu noktada olmuştur. Kendi hukukları ayaklarına dolanmış, bir çok faaliyeti “hukuka uyma” mecburiyetinden dolayı istedikleri gibi yapamamışlardır. Dikkat edilsin “hukukidir” demiyoruz, sadece yapılan işin, “kılıfina uydurma” mecburiyetinin getirdigi zorluktan bahsediyoruz. “28 Şubat” Generallerini zorlayan yapılanların “kılıfina uydurma” mecburiyeti ve kendi kendilerini bu sürece sokmuş olmalarıdır. Tecrübesizlikleri ve “iş bilmezlik”lerinden kastimiz da budur.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Operasyonun “panik”liğine gelince; daha önce izah ettiğimiz gibi “28 Şubat” İBDA’nın şahsında gelen İslam Devrimi’nin ayak sesleri üzerine panik halinde başlatılmış bir süreçtir. İBDA’yı durdurmak gayesiyle başlatılan bu süreçte alınan kararların ve yapılan planların üzerindeki panik havası uygulamalara geçildiğinde, uygulayıcıların ve generallerin salkım-saçak meydana dökülmelerinden belliydi.

“Tabansız” iddiamıza gelince, burada kastımız ülke nüfusunun dini kimliği ile alakalıdır. Kör-topal nüfusunun %90’ı Müslüman bir ülkede “İslam Düşmanlığı”nı ilan eden bir hareketin ne kadar tabanı olabilir? O dönem “28 Şubat” sürecine destek mahiyetinde hiçbir kitle gösterisinin olmaması halk tabanından mahrum olduğunun delili değil de nedir? Bu manada “tabansız”dır, yoksa “28 Şubat”ın tabanı olduğu ve tabanında hangi kesimlerin bulunduğu bugün artık herkesin malumu...”Sacayakları” kısmında buna değineceğiz!..

“28 Şubat”, o güne kadar çokça bahsedilen İslami gelişmenin ve tehlikenin adının konuldugu tarih olması bakımından, hedefleri açık ve belirgin bir hareket niteligindedir. Devasa adımlarla yürüdüğü halde o güne kadar tanımlanamayan “zuhurunun şiddetinden gaib” İBDA, 28 Şubat’ın tek hedefi olup, süreç bu hedef doğrultusunda yürütülmüştür. Fakat, bu kimlik saptaması ve hedef tespitinin “tören generalleri” tarafından yapılmadığını “28 Şubat”ın “hamisi”, “güdücüsü” ve “finansörü” İsrail tarafından yapıldığını bilmek zorundayız. Bugüne kadar meseleyi hep kelle sayısında değerlendiren mankafa laikler, “Fikir ve Aksiyon”da İBDA’nın malik olduğu keyfiyeti anlayabilecek çapta değiller... İsrail’in verdiği eğitimle bugün biraz biraz işin keyfiyetine ait yönüne dikkat kesilmişler, ve asıl tehlikenin bu tarafta olduğunu sezer gibi olmuşlarsa da, İBDA’nın “Fikir ve Aksiyon”da temsil ettiği manayı bertaraf edebilecek fikri, siyasi, ahlaki ve ideolojik yeterliliğe sahip olmadıklarından çareyi İBDA Mimarı’nın şahsına saldırmakta bulmuşlardır. İsrail tarafından ihale edilen “İBDA’yı imha operasyonu” kapsamında bugüne kadarki saldırılardan istedikleri neticeyi elde edemeyen “28 Şubat”ın “kart” generalleri bugün son kozlarını oynuyor.

Bugüne kadar giriştikleri başarısız her saldırıdan sonra, güç kaybeden taraf kendileri olurken, kuvvetlenen İBDA oldu. İnanıyoruz ki, İsrail bunun da farkında ve şu an yeni stratejiler peşinde.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
İsrail’le ilişkilerin tahliline girmeden önce “28 Şubat”ta yapılan “görev değişikliği”nin “niçin” İslam Devrimi’ni hızlandıran önemli bir unsur olduğunu birkaç cümleyle izah etmeye çalışalım: Bilindiği gibi “kamyon” tarafından tepelenen kadronun dönemin icabı olarak “milliyetçi, muhafazakar, dine saygılı” bir görüntüsü vardı. Eğer “28 Şubat sürecini” bu kadrolar yürütselerdi, daha sinsi ve daha riyakar olacaklardı. Açıkçası Özal için “çok şükür Cuma Namazı kılan bir Cumhurbaşkanımız var” diyen safoşlar bunların da aslında Müslüman (!) olduklarına dair bir kılıf uydurabilirlerdi. Haliyle Özal nasıl İslam Devrimi’nin gecikmesine sebep olmuşsa, bunlar da daha ileriki tarihlere atılmasına sebep olabilirlerdi. Bir de, bunların bu görüntüsünden dolayı İBDA’nın karşı-saldırısı Müslümanlar üzerinde gerekli etkiyi uyandırmayabilirdi. Görev değişikliğinden sonra bunların hiçbiri olmamış, geçmiş dönemlerde olduğu gibi, bir de bu kadroların “dinsiz” olduklarını anlatarak boşa zaman harcanmamıştır. Çünkü “28 Şubat” kadroları kimliklerini ve hedeflerini açıkça ortaya koyarak bizi bu dertten kurtardılar. Bu kadroların “katıksız İslam Düşmanı” kimlikleri aşikar olup, hedeflerinin “dinsizlik” olduğu anlaşıldıktan sonra, İBDA’nın her çıkışı kitlelerde yerini bulmuş ve İslam Devrimi hızlanmıştır. Diyebiliriz ki, 15-20 senede ancak katedilebilecek bir mesafe, “28 Şubat”çılar sayesinde bir senede katedildi. İsrail destekli “Tören Generalleri”nin “İslam Düşmanı” kimliklerini niçin gizleme ihtiyacı duymadıklarını meselenin özü itibariyle “28 Şubat” hakkındaki tespit ve teşhislerimizi yaparken izah etmiştik. Fakat pratik ve teknik açıdan “niçin” gizleme ihtiyacı duymadıklarına daha sonra kısaca değineceğiz.



<!--[if !supportLineBreakNewLine]-->
<!--[endif]-->

KARTAL F TİPİ CEZAEVİ -İSLAMCI MAHKUMLAR KOĞUŞU



ALİ OSMAN ZOR
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt