Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Daha önce sitemizden yayınlayacağımızı duyurduğumuz bu haber ulusal yayın yapan Akit Gazetesinde yer aldı.işte o haber ve korkunç gerçek!
Resmi tam görebilmek için buraya Tıkla
24 Nisan 2011, 15:57
Anadolu Haberhttp://www.anadoluhaberim.com/upload/resimler/haber/Resim_1303633216.jpg
28 Şubat sürecinde, daha imam hatip lisesi 2. sınıfa giden, 14 yaşındaki Yakup Köse, İBDA-C üyesi olmakla suçlanmış, işkence sonucu zorla ve tehditle ifadesi alınmış ve tam 10 yıl, suçsuz yere hem de çocuk ıslah evleri yerine azılı mahkumların, katillerin kaldığı E ve F tipi cezaevlerinde yatmış... 28 Şubat sürecinin aktörlerinden hesap sormaya hazırlanan Köse, yaşadıklarını Akit’e anlattı...
28 Şubat darbe sürecinin karanlık yüzü her geçen gün daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. 28 Şubat sürecinde gözaltına alınan Antalyalı imam hatip lisesi öğrencisi Yakup Köse’nin, adını bile bilmediği İBDA-C örgütü üyesi olma iddiasıyla yaklaşık 10 yıl hapiste yattığı ortaya çıktı.
Resmi tam görebilmek için buraya Tıkla
“DERGİYİ DELİL GÖSTERİP GÖZALTINA ALDILAR”
Akit’e konuşan Köse, yaşadığı korku dolu günleri şöyle anlattı: “28 Şubat darbe sürecinde Antalya İmam Hatip Lisesi 7. Sınıf öğrencisi iken İBDA-C örgütü üyesi olmak ve örgüt adına eylemler yapmak iddiasıyla gözaltına alındım. Örgütle bağlantıya delil olarak evde buldukları bir dergiyi ve sıhhi tesisatçı olan babamın evdeki borusunu gösterdiler. Halbuki hiçbir eyleme karışmadım. İBDA-C’nin ne olduğunu bile bilmiyorum”
“POLİSLER ZORLA İFADE ALDI
“O zamanlar Avrasya Feribotu kaçırılmıştı. Refah Partisi Antalya İl Başkanlığı, Avrasya Feribotu’na destek mitingi yapmıştı. Ben de oraya katılmıştım. Bir gece evimize operasyon düzenlediler. Beni alıp götürdüler. Emniyette polisler zorla ifademi aldılar. Savcıya çıkarken polisler ‘Sakın ifadeni değiştirme. Eğer değiştirirsen. Seni götürür sabaha kadar döveriz’ dediler. ‘Babanı ve kardeşini de içeri alırız’ dediler. ‘Zaten yaşın küçük hemen çıkarsın merak etme’ diyorlardı. Aralarında birbirlerine ‘İyi operasyon yaptık değil mi, iyi prim alırız. 25 milyon alır mıyız?’ diye soruyorlardı. O zamanlar dindar insanlara operasyon yapmanın karşılığında ödül alıyorlardı.”
MAHKEME, TALEPLERİ REDDETTİ
“İzmir DGM’de yargılandım. Zaten 3 defa duruşmaya katıldım. Her duruşma 5 dakika falan sürüyordu. Hakime ‘Benim bir suçum yok. İmam hatipte okurken Taraf dergisini spor dergisi diye aldım, okudum o kadar. Bir de gösteriye katılmaktan başkada bir şey yapmadım. Ne örgütü bilirim ne de atılı suçları bilirim’ dedim. Ayrıca yaşım küçük olduğu için Çocuk Mahkemesi’nde yargılanmak istediğimizi yazılı olarak talep ettik. Ancak Mahkeme reddetti. Özellikle de babamın tesisat borusu konusunda talebimiz oldu. Onu da reddettiler. Ne olduğunu anlayamadık zaten. 2-3 ayda her şey bitti.”
“9 GÜN İŞKENCE GÖRDÜM”
“9 gün Terörle Mücadele’de işkence gördüm. 14 yaşındaydım. Sorguda ne olduğunu bile anlamadığım, bilmediğim sorular soruldu. Bana kabul edersem çıkacağımı, dışarıda ailemin beni beklediğini söylediler. Ben de o zaman bana uzatılan kağıtları korkuyla imzaladım. Aslında İBDA-C’nin açılımını bile bilmiyordum.”
“ANNEMİN ELİNİ BİLE ÖPMEME İZİN VERMEDİLER”
“Mahkemeye çıkarıldım ve hemen tutuklanma kararı verildi. Bir gün infaz kalemi iddianamemi getirdi, aldım okuyorum. Acaba tahliyem mi geldi diye. Maalesef ben neymişim ki devleti anayasal düzenin silah zoruyla devirmeye teşebbüs etmişim. Emin olun o an anayasa, düzen, teşebbüs kavramlarını bile anlamayacak kadar yetersizdim... Mahkemeye çıkarıldım. Annem de gelmişti mahkemeye. Tam 1,5 senedir annemi görememenin hasretiyle elini öpmek istedim. Bir komutan annemi ve beni itti; ‘Yassak’ dedi. Bunu hiç unutamam.”
18 YIL HAPİS CEZASI VERİLDİ
“Hakimin suratını görünce bütün umutlarım yıkıldı. Karar verildi; ‘Yakup Köse’nin anayasal düzenin silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs ettiği suçu anlaşıldığından 146/1 maddesi idam cezasına, iyi halinden dolayı müebbet hapis cezasına, yaşının 18 yaşından küçük olduğu için 55. madde uygulanarak 18 yıl 8 ay hapsine’ diyerek kararı verdi ve kalemimi kırdı.”
“ÇOCUK MAHKEMESİ YERİNE DGM’DE YARGILANDIM”
“Antalya, Nazilli, Bandırma, Eskişehir ve Bolu’da E tipi cezaevlerinde kaldım. Yaklaşık 10 yıl içeride kaldım. İçeride adam öldürmekten, yaralamaktan ve çeşitli suçlardan insanlar vardı. İnsanlar, ‘Siyasi suçluya bak’ diye benimle dalga geçiyorlardı. Aslında yasal olarak çocuk ıslah evine konmam gerekirken E ve F tipi cezaevlerine koydular. 14 yaşında olduğum için Çocuk Mahkemesi’nde yargılanmam gerekirken neden DGM’de yargılandım? Çocuk ıslah evine konmam gerekirken neden E ve F tipine konuldum? Bu mudur ıslah etme? Bu mudur topluma kazandırma? Bundan sonra geçmişin izlerini nasıl sileceğim?”
“28 ŞUBATÇILARA DAVA AÇACAĞIM”
“2005 yılının başında cezaevinden çıktım. İşsizim, insanlar bana garip gözlerle bakıyor. 10 yıldır içeride haksız yere yatırılmamın hesabını kim verecek? Adaletin yerini bulmasını istiyorum. Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında o zamanki mahkeme süreçlerini etkileyecek belgelerin çıktığını görüyoruz. Zaten benim tutuklanmamı o zaman DGM’nin üyesi olan askeri hakim istemişti. Yani birileri tarafından dikte ettirildiği anlaşılıyor. 28 Şubat sürecinin bütün aktörlerinden hesap sormak istiyorum. Maddi ve manevi tazminat davası açacağım.”
Büyük Doğu'dan beslenen,ihtilalci-inkılapçı bu milletin/ümmetin evladını 28 şubat ve küfr tabii ki hedef tahtasına koyacaktı.
Bugün Suriye'de olanlar nedir ki ? Oradaki rejim , buranın 28 şubatçıları...Nusayri-ale.v.iler ...
Nihayetinde hiçbir "suç" u olmayan Mirzabeyoğlu'nu idama mahkum etmediler mi? neden ???
Sembol şahsiyet...Damıtılmış fikir...Entellektüel, aydın, şair, sufi, mücahid...Arab asıllı, ana dili kürtçe olan bir türk...Anadolunun ve islam dünyasının tüm kavimlerinin üzerinde birleşebileceği bir İNSAN...
O'nun uğruna kimler neler çekti, O'nun uğruna...Çekilen sancılar, zonklayan beyinler...Ben kimim, ve bu hal neyin nesi ? Yaşanmaya değer hayat ?
Sorgulamalar, her biri bir serdegeçti ruhunda gençler...Gençlik ruhta...
28 şubat'ın dede kafalı sebatayistleri "fikir" karşısında eridiler...Tiyatro bitti, 1999 kurtuluş yılı olarak bellerinin kırıldığı yıl olarak kayıtlara geçti...99 dan beri Bolu F tipi cezaevinde beyin kontrolü işkencesi ile çıldırtılmaya çalışılan kumandan...
Bedenini idam ile yok edemediler, telegram (beyin kontrolü) ile delirtmeye,intihara, fikrini değiştirmeye, mankurtlaştırmaya çalışıyorlar.Öyle ki bu telegram, aselsan'da 4 mühendisin, erzurum devlet hastanesinde 3 doktorun canına maloldu.
Ehli sünnet i fikir ile yuğuran, nasıl ve niçin suallerini 60 cilt eser ile cevaplayan Mirza...Sen yok edilmelisin, 30 bin kişinin katilinden daha tehlikelisin.gençleri yoldan çıkarıyorsun."istikbal" lerini engelliyorsun.
Bak, çocuk 14 yaşında tekkişilik hücreye atılmış, idam almış.10 yılı heba olmuş...ona bu hukuksuz, adaletsiz, vicdansız cezayı veren mahkeme/düzen/28şubat al.evi-sebati leri değil sorumlu....SENSİN!!!
Bu dünya sonsuz,kıyamet yok, mehdi mi gelecek ?Kimi kandırıyorsun ? Kuru hayallerinle muhkem surları yıkıyorsun.pazarlıksız Allah ve Resulu de ne demek ? KENDİN YANIYORSUN BİZİ DE YAKIYORSUN...
Moda deyimle "dokunanın yandığı" birisin.Öyle olmalısın, herkes senden ve isminden korkmalı...Kimse ağzına alamamalı...Bak, 14 yaşındakiçocuğa neler yaptılar...Seni sevenleri gece 03.00 de gözaltına aldılar, operasyon tazminatı almak için can atan "müslüman" polisler ayakkabı ile namaz kılınan evlere daldılar...En azı 3-6 yıl cezalar aldılar...
Sünni dünya , sünni gençler, bilen ama ifade edemeyen BEN seninle KİM olduğumun farkına vardım-vardık.
SANA VE SEVENLERİNE NE YAPILSA YERİDİR,HAKK ETTİN.
Tutuklanıp cezaevine girdiğinde 14 yaşında olan ve DGM hakimlerinin verdiği İDAM cezasının ardından 10 yıl içeride yatan Yakup Köse bugün yeniden 18 yıl ceza istemi ile beşiktaş adliyesinde yargılanıyor.Nihal Bengisu Karaca Haber Türk sitesinde kaleme aldığı aşağıda ki yazısında bu konuyu irdelemiş ve sormuş Böyle bir nizam'da 28 Şubatlar Biter mi?
Nihal Bengisu Karaca /Samastland !
MEHMET Ali Ağca bunu akletmemişti, ona "kahraman" ilan edilmek yetmişti. Ama devir değişti; artık yeni yetme katiller bile akıllandı. Paraya ve reytinge çevrilemeyen kahramanlıkların ve kavgaların bir değeri yok artık. Ogün Samast ismi marka oluyormuş. Kendisini tanıyorsunuz: Hrant Dink'in katili. Samast Ailesi Türk Patent Enstitüsü'ne başvuruda bulunarak, Samast markasının kullanılabileceği mal ve hizmetlerin listesini sunmuş. Samast markası adı altında eğitim ve öğretim hizmetleri, dergi, kitap, film, televizyon ve radyo programları, spor ve eğlence, konferans, kongre ve seminer düzenleme, haber muhabirliği, fotoğrafçılık hizmetleri düzenlenebilirmiş.
Samast'ın egosunu bu hale getiren, onu ama ihmalle, ama beceriksizle bir şekilde kayırmış olan sistem, cinayet işlemeyen, hatta ne suç işlediğini bilmeden yıllarca cezaevinde kalmış başkaca mağdurlarına karşı usta bir iz sürücü kadar müteyakkız.
Siz bu satırları okurken Yakup Köse adlı bir vatandaş, açıldığını tam 12 yıl sonra öğrendiği bir davadan dolayı sessiz sedasız, yargılanıyor olacak.
28 Şubat döneminde, ismini bile bilmediği bir örgüte (İBDA-C'ye) mensup olduğu ileri sürülerek içeri alındığında sadece 14 yaşındaydı. İmam hatip lisesi öğrencisiydi. Samast'ı balla börekle besleyen sistem, Yakup Köse'nin idamını istedi. 14 yaşında olduğunu söylemiştim değil mi?
10 yıl içerde yattı. Bu arada kaldığı Bandırma Cezaevi'nde başından bir de "Hayata Dönüş Operasyonu" geçti. Tarafı olmadığı, kimin ne olduğunu, ne ile mücadele ettiğini bile tam olarak bilmediği olaylar cezaevini sardığında, devletin görevlileri molotofkokteyllerini mahkûmların üzerine fırlattığında yaralandı. Jandarma kolunu kırdı. Hastaneye götürdüler. Tedaviden sonra cezaevi de değişti, Eskişehir tabutluklarına nakledildi.
Yıllar sonra, 2 Mayıs 2011 'de, bir cesaret geldi üzerine. Çocukluğunu çalanlardan, 28 Şubat'çılardan davacı olmak istedi. "Belki devlet, bana yaptıklarından dolayı özür diler, hele bir soralım, hele bir isteyelim."
Bir de ne görsün Yakup? Özür dilemesi gereken devlet, 12 yıldır Yakup'u gizli gizli yargılıyor olmasın mı? Hem de kolunu kırıp yaraladıkları o günden dolayı. Hayata Dönüş Operasyonu günü, hani, asıl adı "Tufan" olan... İki ay sonra tadilat yaparken Yakup ve arkadaşlarının bulunduğu odada duvarın içinde kesici ve delici alet bulunmuş... Gerekçe bu.
Yakup Köse'nin 18 yıl daha cezaevinde kalması isteniyor şimdi. 12 yıl boyunca yargıladıkları Yakup'a, şehri ve ikametgâhı belli olmasına rağmen tek bir bilgi notu, böyle bir dava olduğuna dair herhangi bir belge göndermemiş olan, dolayısıyla bir savunması varsa onu da dinlememiş olan devlet, bugün muhtemelen bir de karar çıkacak olan duruşmanın celbini göndermeyi başarmış.
Tam da artık bu ülkede bir şeylerin değiştiğine inanmaya başlarken, tam da artık devletin kırık kollar koleksiyonu yapan ihtiyar bir psikopat olmaktan çıktığını düşünüp, esirgeyen, koruyan, adalet tesis eden bir yapıya dönüştüğünü zannettiği günlerde... Hiçbir şeyin değişmediğini anlıyor Yakup, kabûs devam etmekte.
İşlediği suçla ismini mumyalaştıranların; marka olmak için patent endüstrisine başvuran katillerin ülkesinde, iki kız babası normal bir vatandaş gibi yaşamak isteyen Yakup'un yakasından bir türlü düşmüyor devlet. Yara sarmaya hiç niyeti yok. Kim çaktıysa omurgasını "Benden sonra Tufan" deyip gitmiş sanki. Böyle bir nizamda 28 Şubat'lar biter mi, operasyonlar diner mi, varın ona da siz karar verin.
28 şubat sürecinde, 16 yaşında katıldığı çeçenistan'a ilişkin bir gösteri yüzünden tutuklanmış; ve devamında ibda-c davasından idam cezası almış, idam kaldırıldığı için asılmaktan kurtulmuş olan antalyalı genç...
28 şubat'çıların yakasına yapışmaya karar verdi ve türkiye'nin vicdanlı kalemlerini ayağa kaldırdı:
Yakup Köse, 28 Şubat zincirinden kurtulacak mı? Hakan Albayrak / 06.05.2011 / Y. Şafak
Yakup Köse 28 Şubat sürecinde tutuklandığında henüz 14 yaşındaydı. Terör örgütüne üyelikten idam talebiyle yargılandı.
10 sene hapis yattı.
Şimdi özgür, ama 29 Haziran'da yeniden hapse atılabilir.
Bana gönderdiği elektronik posta mesajını sizinle paylaşmak istiyorum.
Aşağıdaki satırlar Yakup'a ait.
* * * "kıymetli hakan abi, hiç bir kum saatini ters çevirip onun bitme zamanını izlediniz mi? yani birşeylere karşı zamanla yarışı yaşadınız mı? mutlaka yaşamışsınızıdır. o hassasiyeti göz önünde bulundurarak bu iletimi okursanız sevinirim... ilk önce mazlum edebiyatı yapmaya gerek duymuyorum çünkü işin içine 28 şubat girince o zamanki adaletsizlikler girince zaten bu mazlum pozisyonu direk ortaya çıkıyor...
yaklaşık bir ay önce zamanın, şartların, hakkımı arama zemininin oluştuğunu düşünerek bir girişimde bulunayım dedim... durumumu başbakanlığa, yazarlara, gazetelere, insan hakları derneklerine bildirdim, sağolsun bazıları ilgilendi... 2 mayıs günü 28 şubatçılar hakkında avukatlarımla birlikte suç duyurusunda bulunduk... ve bu davanın da takipçisi olacağız... tabii özgür olabilirsek...özgür olabilirsek diyorum; yakında tekrar içeri girmezsem...neden içeri gireceksin derseniz, yasadışı bir şey yaptığımdan dolayı değil, merak etmeyin... mesele 2000 yılında bandırma cezaevine onların isyan dediği, benim de planlı provokasyon kokan bir baskın dediğim bir olay bu... olayda ben ve 9 arkadaşımız ağır yaralandı ve cezasını bitirmesine 1 ay kalan doktor bir arkadaşımız hasan meriç katledildi... tabii bizi o cezaevinde bırakmadılar ve eskişehir'e sevk ettiler...bu provokasyoncu zihniyet döktükleri kanla yetinmeyim bir de ben dahil orda bulunan 30 arkadaşımıza dava açmışlar...2000 yılında açılan dava arayıp sormuyorlar herhalde zaman aşımı olmuştur diye düşünürken önümüze gelen bir celp kağıdı gösterdi ki 18 yıl hapis isteniyormuş ve 29 haziranda istanbul 12. ağır ceza mahkemesinde saat 9:30 da gerçekleşecek olan mahkeme karar mahkemesiymiş, suçumuz da biz sevk edildikten sonra koğuşları hücreye çevrilirken duvarları yıktıklarında duvarların içinden çıkan ateşli ve ateşsiz silahlarmış... yahu el insaf, orası onların kontrolünde bir yer, biz nasıl sokalım onları oraya... hadi soktuk, neden kullanmadık. Bir de komik olan sevkimizden iki ay sonra çıkan malzemeler bunlar, müneccim mi bizim koyduğumuzu anlamış? Farazalar, iddialar... kararlar demiyorum çünkü inanıyorum ki 29 haziranda beraat edeceğiz. çünkü adalet bunu gerektiriyor... yoksa bu da faili meçhul olaylardan biri olarak tarihe geçecek... o zamana, provokasyoncu zihniyet diyorum, çünkü ülkenin başbakanını hastanede iğnelerle öldürmeye çalışan bu zihniyet değil miydi? yahu başbakanına bunu yapan bir anlayışın bir köşede olan cezaevindeki tutuklulara komplolar hazırlaması, garip garip suçlar isnat etmesi mümkün olamaz mı... bakın hayata dönüş dediler kirli çamaşırlar çıkınca tufan operasyonu olduğu ortaya çıkmadı mı? en başta yazmıştım ya zamanla yarış diye, halimin izahını şimdi anlarsınız. 29 hazirana bir kaç gün kaldı ve elimdeki bütün imkanlarla sesimi duyurmaya çalışıyorum...
hakan abi, Allah aşkına, 14 yaşında tutuklandığımda idamla yargılandım ve tam 10 yıl haksız yere cezaevi yattım, 14 yaşındaki bir çocuk devletin anayasal düzenini cebren yıkmaya teşebbüsten ne anlar? emin olun ben o yaştayken bu kavramları çözemeyecek kadar yetersizdim... eminyette ben bu örgütü tanımıyorum üyesi de değilim dediğim halde yapmadığım eylemleri 28 şubatı tezgahlayanlar üzerime yıktılar... 10 yıl sesimi kimseye duyuramadım, nispeten de olsa şimdi özgür olduğuna inandığım bir basın var ve derdimi anlatabiliyorum... diyorum ki hakan abi beni 14 yaşında içeri atan zihniyet şu an benden bu ülke için ne bekleyebilir, hiçbir şeyim normal değil. işim, evim, yürüyüşüm, bakışım, hayatım... bir insanın hayatını alt üst etmek bu kadar mı kolay... hangi bedel benden çalınan yılları verecek geri. bırakın bir şeyler verilmesini bir daha içeri almaya çalışıyorlar yorumu size bırakıyorum ve ALLAHA SIĞINIYORUM.
saygı ve hürmetlerimle,
yakup köse"
* * * Sevgili Yakup yorumu bana bırakmış, ben de size bırakıyorum.
Bir 28 Şubat mağdurundan çağrı 28 Şubat darbecileri yargılansın
Şikayetçi olduğu darbeciler yargılanmadan cezaevine girebilir
1996 yılında 14 yaşındayken gözaltına alınıp karakolda, "Bu kağıdı imzala seni evine göndereceğiz" diyerek ifade tutanağı imzalatılan ve yasadışı örgüte üye olmaktan idamla yargılanıp 10 yıl cezaevinde yatan Yakup Köse'ye yine cezaevi yolu görünüyor.
14 yaşındayken 1996 yılında gözaltına alınan Yakup Köse yasadışı örgüte üye olmak, örgüt için eylem yapmak, iddiasıyla idamla yargılandı. 10 yıl cezaevinde yatan Köse, Bandırma cezaevine 2000 yılında yapılan Hayata Dönüş operasyonunda yaralandı. 2 Mayıs 2011 tarihinde, 28 Şubat sürecinde uğradığı haksızlıklar nedeniyle 28 Şubat darbesini yapanların yargılanması için dava açtı. 28 Şubat darbesini yapanların yargılanmasını bekleyen Köse, Bandırma cezaevindeki operasyonda jandarmaya mukavemet etmek ve cezaevinde silah imal etmek iddiasıyla yine yargılanacak. Köse'nin davası, 29 Haziran da İstanbul Beşiktaş'taki 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek. Mahkeme sonucunda, mahkumiyet kararı çıkarsa Köse, haklarında suç duyurusunda bulunduğu 28 Şubatçıların yargılandığını göremeden cezaevine girecek.
Kandırıp kağıt imzalattılar Adını dahi o güne kadar duymadığı İBDA-C üyesi olmak ve örgüt adına eylemler yapmak suçlamasıyla 1996 yılında 14 yaşında çocukken gözaltına alınan Yakup Köse'ye 'seni ailenin yanına göndereceğiz' denilerek bir kağıt imzalatıldı. Kendisine yapılan suçlamaları kabul etmediğini belirten Köse, "Bunlardan problem çıkmaz, imzala seni ailene göndereceğiz dediler. Ben de yaşımın verdiği iş bilmezlikle önüme koyulan kağıtları imzaladım. Ama bana isnat edilen suçları hiç bir zaman kabul etmedim, ne emniyette, ne savcılıkta, ne de mahkemede" dedi.
Çocuk mahkemesi yerine DGM! 14 yaşında olduğu için çocuk mahkemesinde yargılanması gereken Köse, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde TCK'nın en ağır maddesi 146/1 idam maddesiyle yargılandı. Gözaltına alındıktan sonra 3 ay içerisinde yargılanmasının tamamlanıp idama mahkum edildiğini anlatan Köse, normal bir yargılamada bu süre içerisinde iddianame bile hazırlanamadığını, avukatların mahkemeye karşı delil sunmalarına bile fırsat tanınmadığına dikkat çekti. Köse 10 yıl cezaevinde kaldı. Nazilli E Tipi Cezaevi'nde cinayet uyuşturucu ve farklı suçlarda bulunan insanların yanına koyulduğunu anlatan Köse, Nazilli E Tipi Cezaevi Müdürü Ferit Çaydaşı'nın kendine defalarca bir yerlerden aldığı talimatla işkence yaptırdığını söyledi.
2000 yılında cezaevlerine düzenlenen Hayata Dönüş operasyonunda Bandırma cezaevinde yaralanan Köse, cezaevine yapılan baskında, koğuşların tarandığını ve yakıldığını, Hasan Meriç'in öldürüldüğünü, 10 kişinin de ağır yaralandığını anlattı. Olayda kolunun kırıldığını söyleyen Köse, hastaneye tedaviye gönderilmek yerine, Eskişehir cezaevine sevk edildiğini dile getirdi. Bandırma cezaevindeki olaylar nedeniyle 30 tutuklu ve mahkuma silah imal etmek, isyan çıkarmak ve kolluk kuvvetlerine mukavemet etmek suçlamasıyla dava açıldı. Cezaevinde koğuşların 10-15 günde bir arandığını söyleyen Köse, "Yataklarımız dolaplarımız her yer aranıyordu. Cezaevinde mahkum neyle nasıl silah imal etsin. Baskında teslim olmamıza bile izin vermediler" diye konuştu.
28 Şubatçıların tertibi Hayata Dönüş operasyonun 28 Şubatçıların bir tertibi olduğunu düşünen Köse, 28 Şubatçıların yargılanması için 2 Mayıs 2011 tarihinde dava açtı. 28 Şubat sürecinde mağdur olanlara, bu süreçte cezaevlerinde işkencelere maruz kalanlara ve vicdan sahiplerine çağrı yapan Köse, 28 Şubatçılardan hesap sorulmasını ve 28 Şubatçıların yargılanması için girişimde bulunmalarını istedi. Köse, "28 Şubatçılar Yargılansın kampanyasına desteklerini bekliyorum.12 Eylülcüleri yargılama süreci güzel bir gelişme, darısı 28 Şubatçıların başına diyorum! İnşallah bu da bir vesileyle olur" dedi.
28 Şubat'ı kimseciklerin görmediği ve göstermediği bir zamanda Antalya'dan bir ses duyuldu.14 yaşında zamanın DGM denilen ve HUKUK katliamlarına imza atan mahkemelerince yargılanarak İDAM cezası ile cezalandırılan o çocuk bugünlerde köşe yazarı ve gazetelerin gündeminde.
Yakup Köse'den bahsediyoruz.Kendisinin verdiği mücadele biliyoruz ki, kendisi gibi 28 Şubat'ın işkencelerini çeken ve 28 şubat denilen o yıkıcı darbenin hedefine koyulan insanlarında mücadelesidir.O halde 'BENDE YAKUP KÖSE'YİM' diyebilenler nerde ?
Yakup Köse 10 yıl cezaevinde kaldı.14 yaşında girdiği cezaevinden 24 yaşında çıkarken 10 sene sonra değişmeyen HUKUK bu sefer ona Cezaevinde yaşanan bir isyandan dolayı yeniden içeriyi gösteriyor.
Şaibeli bir askeri müdahalenin ardından Hikmet Sami Türk Bakanlığı ve Ali Suat Ertosun yönetiminde ki cezaevlerinde süren bu operasyonların 28 Şubat'ın devamı olduğunu kimse göremiyor, veyahut gösteremiyor ise bizler boşuna Yakup Köse'lerden bahsetmeyelim...28 Şubat denilen ve insanımızın imanına musallat olan darbenin bin yıl süreceğine dair İslami (!) camiada süregelen korku ve ezilmişlik hissini yıkıcı faaliyetlerden dolayı Yakup Köse'lere bir idam daha gelebilir mi? sorusu akıllarımızı kurcalarken 28 Şubat'ın mağdurları olduğunu gösteren bu darbeyi yargılatacak ve hesap soracak bir makam ve mevkiinin oluşturulamamış olması ve umursamazlık bizleri derinden yaralıyor.Tabi ki bunu yapacak en önemli makam yine Devlet'tir.
28 Şubatları kaldırma ve darbecileri yargılama sözleri ile bugün 100'de 50'lik bir oy çoğunluğu sağlayarak hükümeti kurma görevi verilen Ak Parti'nin bundan sonra yapacağı en önemli işte bu olmalıdır.Bugün darbecilerin yargılanması ve sadece 12 Eylül ile sınırlı tutulması akıllarımızı kurcalarken holding patronu veya bankacı olan 28 Şubat darbecilerinin ve ona çanak tutan 28 Şubat basının bugünkü muhteşem durumu bizleri ümitsizliğe itiyor. Yakup Köse'nin ve onun haklı mücadelesine destek çıkan bazı mümtaz köşe yazarlarının ve bir grup 28 Şubat düşmanı kitlenin haricinde korkutucu bir sessizliğin olması oldukça manidardır.Sessizliği sürdüren ve sebeb olanların ise Yakup Köse'ye idam kararının altında kesinlikle imzası vardır.
Ve şimdilerde 'az yatmış bir 10 sene daha yatsın' mantığı ile hareket edenler,İsrail-ABD patentli olduğu tescillenen 28 Şubat'ın bir sembolü olarak onu yeniden hapishaneye gönderiyorlar.
Yakup Köse 14 yaşında göğüslediği koskoca zulm ve işkence çarkına karşı bu gün gür bir şekilde haykırırken,Ilımlılaşmış modeller ya da pısırık demokratlara dönüşmüş (!) bugün 54 ,64 yaşında olan ve hala daha tuttukları köşe ve koltuklarda 28 Şubat 'tan nemalanan leş kargalarının da bir kurbanı olduğu gerçeğini bizlere adeta gösteriyor.Bu gerçeği göremeyecek kadar rahatsınız artık ama,Yakup Köse'ler olmasaydı sizler o koltuklarda bin sene daha zıplatılacaktınız sayın islamcılar!
28 Şubat'ta eziyet çeken bir nesilden söz etmek bukadar mı zordur? 28 Şubat'ta İşkence görenleri,Başında ki örtüsü ve sakalından dolayı okullarından atılıp polis zoru ile hapse göndilenleri göstermek ve 14 yaşında Anne,baba'sının gözleri önünde İDAM cezası verilen bu insanı korumak ve sahip çıkmak bukadar mı zor ?
28 Şubat'ın hesabı sorulmadan ve işkenceciler yargılanmadan hiç kimse iktidar nimetleri ile avunmaya kalkmasın.Sizler sahte özgürlük ve demokrasi teraneleri ile gezinirken 28 Şubat'ın önemli sembol insanı haline gelen YAKUP KÖSE yeniden cezaevine girecek.
Bizlerinde Anadolu Haber Günlüğü olarak desteklediği Facebook grubuna bütün ziyaretçilerimizi davet ediyoruz...Ve hep bir ağızdan bu sese kulak veriyoruz.
Yakup Köse'nin 28 şubat döneminde DGM'lerce yargılanarak 14 yaşında İdam'a çarptırılmasının yankıları devam ederken Facebook'ta açılan Yakup KÖSE yalnız değildir, 28 ŞUBATTAN HESAP SORUYORUZ!.. isimli etkinlikte şu ifadeler yer aldı. 28 Şubat sürecinde 14 yaşında iken İDAM cezasına çarptırılan Yakup Köse’nin 29 Haziran 2011 saat 09:20’de İstanbul Beşiktaş 12. Ağır Ceza Mahkemesinde davası görülecektir. Asıl olarak yargılanması gereken 28 Şubat’a tavrımızı göstereceğiz. Bütün 28 Şubat karşıtlarını mahkemeye bekliyoruz.
29 Haziran 2011 saat 09:20’de İstanbul Beşiktaş 12. Ağır Ceza Mahkemesi (Eski DGM) önü.
Her katılım 28 Şubata bir darbedir, SENDE HESAP SOR.
“29 Haziran’da Yakup Köse değil, 28 Şubat yargılanmalıdır...” Sibel Eraslan
“Adaleti kaybettik, hükümsüzdür” Özlem Albayrak
“Aslında "Sayın Başbakan benim de sesimi duyar mı?" derken sesini hepimizin duymasını istiyor.” Teodora Doni
“Zira, Hakan Albayrak'a yazdığı mektupta anlattığı üzere, önceki gibi kanıttan yoksun, akıl almaz bir suçlamayla karşı karşıya” Hilal Kaplan
“14 yaşında olması daha devletin ne olduğunu bilmezken devlet düşmanı ilan edilip hayatının karartılmasına engel olamamıştır.” Özlem Şahin ermiş
“Yakup omrunun yarisini hapiste gecirdi. Simdi yeniden 18 seneyle yargilaniyor.” Mehmet Atak
“Cevap ürkütücü: Yok sana beraat, sen suçlusun, 146/1'den idam veriyorum sana” Yıldız Ramazanoğlu
“Bir 28 Şubat mağdurundan çağrı 28 Şubat darbecileri yargılansın” Milli Gazete
“Bir gün bir albay girer koğuştan alıp avluya götürür bir darağacı gösterir “Bak sen burada asılacaksın” der. “Hamdolsun! der Yakup “Kurtulacağım yani?” Demet Tezcan
“Yakup Köse 28 Şubat sürecinde tutuklandığında henüz 14 yaşındaydı. Terör örgütüne üyelikten idam talebiyle yargılandı.” Hakan Albayrak
“Sistem yeni kurbanlarını seçerken Sen neredesin?” Emine Uçak Erdoğan
“Yargılanıyormuş diyorum zira böyle bir davadan yargılandığını yeni öğrenmiş.” Cemile Bayraktar
“Operasyon yap. Kolundan vur. Eskişehir tabutluklarına sevk et. Betonların içinde silah bulduk yalanı tertiple. Dava aç. Cezayı ver.” Umur Talu
“İki kız babası normal bir vatandaş gibi yaşamak isteyen Yakup'un yakasından bir türlü düşmüyor devlet.” Nihal Bengisu Karaca
“Yakup Kose, tesadufen gecen ay, devletin onu yeniden hapsetmek icin dava acmis oldugunu ogrenmisti.” Mehmet Atak
“"Göz altına alındığımda hiç bir şeyi bilmiyordum sorgulandığımda hiç bir şeyi bilmiyordum cezaevine konduğumda herşeyi bir oyun edasıyla değerlendiriyordum" diyor.” Fırat Haber Ajansı
“14 Yaşında katillerle aynı koğuşta!” Akit Gazetesi
Yakup Köse ve arkadaşlarının yargılandığı mahkeme sanıklara ceza verdi ama zaman aşımından dolayı dava düştü ... Yakup Köse ve 30 arkadaşının yargılandığı Bandırma cezaevi operasyonu ile ilgili mahkeme bugün beşiktaşta ki eski adı DGM olan Ağır Ceza binasında gerçekleştiridi.
Hasan Meriç adlı tutuklunun asker kurşunları ile öldüğü ve birçok kişinin de ağır birşekilde yaralandığı operasyon'dan Ufak bir ayrıntı, solcu tutsakların kadığı cezaevlerine yapılan operasyonun ismi "Hayata Dönüş" iken Müslüman tutsakların kaldığı cezaevine yapılan operasyonun ismi NOEL BABA OPERASYONU idi...
Sabahın erken satlerinde Ağır Ceza mahkemesinin önüne gelen insanlar 28 şubat döneminde 14 yaşında İdam cezası ile cezalandırılan Yakup Köse'ye destek için toplandılar.
Mahkeme önünde Mazlum- Der İstanbul şubesi de basın açıklaması yaptı.Mahkeme saatinin 9:30 olarak bildirilmesine rağmen dava akşama doğru 4:30 civarında görüldü.Akşam saatlerine kadar davanın görüleceği yerde insanlar sürekli sirkilasyon halinde sonucu öğrenmek için beklediler.Analiz Merkezi Haber sitesi genel yayın sorumlusu gazeteci-yazar Fatih Tezcan'da Yakup Köse'ye destek için mahkeme önüne gelenler arasındaydı..
Mahkeme uzun süreli bekleyişin ardından nihayet sonuçlandı.Bir kişi hariç yargılanan bütün herkese ceza verildiği ancak zaman aşımından ötürüde bu cezaların uygulanabilirliğinin kalktığı mahkeme başkanı tarafından açıklandı.
Bu karar'dan sonra akıllarda şu soru kaldı.Zaman aşımı olmasaydı,Yakup Köse ve arkadaşları 28 Şubatçılar tarafından cezalandırılarak cezaevine yeniden gireceklerdi
MAZLUM-DER İstanbul şubesi'nin 28 şubatta henüz 14 yaşında iken idam cezası verilen Yakup Köse ile ilgili basın açıklamasını yayınlıyoruz. MAZLUMDER İstanbul Şubesi'nin Basın Açıklaması
Yakup Köse’nin uğradığı haksızlık bir an önce tazmin edilmelidir
Bugün burada 14 yaşında bir çocuğun peşini bırakmayan, hayatını bir hayalet gibi takip eden süreçten nasıl geçtiğine tanıklık ediyoruz.
Aslında uzun yıllardır devam eden çoğumuzun bilemediği, anlayamadığı bu hayat hikâyesinin bazı başlıklarına, son günlerde, bazı köşe yazılarından sonra biraz daha yakınlaştık.
Henüz 14 yaşında iken Çeçenistan’a destek amaçlı yapılan bir gösteriye katıldıktan sonra yasadışı örgüt üyesi olmak gibi birçok mesnetsiz iddiayla; gözaltı-soruşturma-baskı altında ifade-idamlık-hükümlü-adi suçlu gibi belki de ilk defa duyduğu kavramlarla bir girdabın tam merkezinde bulmuştu kendini.
28 Şubat sürecinde pek çok özgürlüğün suç olarak nitelendirildiği, hukuktan ve insan haklarından farklı kendine özgü bir sistemi ve hukuk anlayışı olan bu dönemin izlerinden, söndürdüğü hayatlardan sadece biridir Yakup Köse…
Bu dava ile ilgili olarak, yaşının küçük olması sebebiyle yargılama-tutukluluk-hükümlülük şartları tamamen farklı olması gerekirken lehine olan hiçbir hükümden faydalanamaması, yargılama aşamasında mevcut olan haklardan yararlanamaması, adil olarak yargılamasının yapılmaması, ifadelerinin baskı altında ve işkence ve tehditle alınması, kendisine yapılan işkenceleri tespit ettirememesi gibi bir çok hak ihlalini sıralamak mümkündür.
Çocukken girdiği ve yüz kızartıcı, adi suçlularla yan yana kaldığı cezaevlerinde geçirdiği zamanları, sıkıntıları, çocukluğun ve ergenliğin getirdiği stresi, insanlara duyduğu nefreti, güvensizliği, ailesinin içinde bulunduğu sıkıntının sebebi olduğu düşüncesi, sevdiklerine karşı zedelenen güven duygusu, pek çok kutsalının oluşmadan harap olması gibi halleri bütün bunları yaşamayanların anlaması mümkün değildir.
Bütün bu yaşadıklarından sonra hiçbir şeyi unutmadan fakat her şeyi bir kenarda bırakmaya çalışan Yakup Köse, tam hayata yeniden başlarken şimdi de yeni-haksız-şok edici bir suçlama ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bugün burada olmamızın sebebi de budur. Yakup Köse ve arkadaşları Aralık-2000’de bulundukları cezaevinde iken devletin yürüttüğü bir operasyon sonucu yaşanan vahim sonuçlardan fazlasıyla etkilenmişlerdir. Birazdan muhtemelen karar duruşması olan dava ise Hayata Dönüş Operasyonu denilen bu saldırının sonucunda Yakup Köse ve diğerlerinin bulunduğu koğuşun duvarında bıçak bulunması, onları Cürüm İşlemek Sebebiyle Teşekkül Oluşturmak suçunun sanığı yapıvermiştir.
Biz burada yargılamayı, hukuk ve adaletin yerini bulması için, etkilemeyi amaçlıyor ve soruyoruz:
1. Cezaevi gibi iyi korunan bir yere suç aletlerinin girmesi nasıl mümkün olur?
2. Böyle bir durum mümkün olsa bile; bu yönetimin, denetleyenlerin, dönemin hükümetinin zaafı ve sorumluluğu sayılmaz mı?
3. Hukuka uymayan uygulamaların gerçekleştirildiği bir operasyon sonucu elde edildiği iddia edilen bulgular aynı uygulamaların sonucu olamaz mı?
4. Bütün yurtta infial yaratan, canını kurtarmaya çalışan üstelik tutsak insanların bu çabalarına karşılık ölümcül saldırıların yapıldığı bu olaydan sonra yapılan tespitler kimler tarafından gerçekleştirilmiştir? Bir heyet var mıdır? Bir hukukçu, müdafi bu incelemeler sırasında bulunmuş mudur? Deliller elde edilirken hukuka uygun hareket edilmiş midir?
5. Suç için delil sayılan cisimlerde kriminal inceleme yapılmış mıdır?
Sonuç olarak bir odaya birkaç insanı bir süreliğine koysanız bu insanlar ya birbirleriyle dayanışma içerisine girecekler ya da çatışma yaşayacaklardır. Zor şartlarda bir araya gelen insanların birbirine bağlanması çok normaldir. Üstelik her koğuşta mutfak için elzem olan bir bıçak suç için yeterli olacaksa bütün cezaevlerinde bulunan kişilerin Cürüm İşlemek için Teşekkül Oluşturmak suçundan yargılanması gerekir.
Ayrıca burada Ceza yargılamasının amacından da söz etmek gerekir. Ceza Yargılamasının amacı, hiçbir duraksamaya yer vermeden maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu araştırmada, yani gerçeğe ulaşmada mantık yolunun izlenmesi gerekir. Gerçek; akla uygun ve realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılmalıdır, yoksa bir takım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması, ceza yargılamasının amacına kesinlikle aykırıdır.
Bu davada sanıklar hakkında isnat edilen suç ile ilgili şüpheler giderilmemiştir. Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi, hukukun varlığından beri sanığı koruyan, öğretide ve uygulamada tartışmasız kabul edilen bir ilkedir. Buna göre, bir suç işlediği iddiasıyla yargılanan kimse hakkında mahkûmiyet kararının verilebilmesi için, o kimsenin suçlu olduğunun yüzde yüz oranında kesin olması, ispatlanmış bulunması gerekir. Bu noktadaki yüzde birlik bir şüphe dahi, sanığın beraat etmesine yol açar. Basit bir suç işleme şüphesiyle başlayan ceza muhakemesi, bu şüphenin yenilmesiyle sona erecektir. Böylece masum bir kimsenin cezalandırılmasındansa, suçlu bir kimsenin serbest bırakılması daha üstün tutulmaktadır. Her yargılamada olduğu gibi burada da bu ilkelere dikkat edilmelidir.
Sonuç olarak insan hakları savunucuları olarak bizler:
• Bütün bu veriler ve dünyanın edindiği tecrübeler ışığında Yakup Köse’nin ve bu dava sanıklarının beraat ettirilmesi gerektiğini“ 28 Şubatın etkisi 1000 yıl sürecek” diyen bir zihniyeti haklı çıkarmadan, bu darbenin gerçekleştirilmesinde katkısı bulunan bütün şahısların yargılanarak cezalandırılmasını,
• Bu konuda mağdurları önceleyecek, henüz izleri ve tanıkları zamana karşı yenilmeden 28 Şubat Darbesi ile ilgili bütün verileri kapsayan, bilhassa mağdur olanların mağduriyetlerinin boyutları ve zararlarının tespitini içermek üzere, içinde barolardan üyelerin ve mağdur vekillerinin de bulunduğu Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını ve sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılmasını,
• 14 yaşında idam cezasına çarptırılan ve daha pek çok hakları ihlal edilen Yakup Köse’nin uğradığı haksızlığın, bir an önce tazmin edilmesi gerektiğini deklare ediyoruz…
YAKUP Köse'nin hayatı 14 yaşındayken katıldığı Çeçenlere destek mitingi yüzünden değişti. İdamla yargılandı, 10 yılını cezaevinde geçirdi. Köse şimdi kayıp yılların hesabını soruyor Yakup Köse 1995 yılında 14 yaşındaydı. İmam Hatip Lisesinde 7. sınıfta okuyordu. Refah Partisi'nin Antalya'da düzenlediği Çeçenlere Destek Mitingi'ne katıldığı için gözaltına alındı. Antalya Terörle Mücadele Şubesi'nde yedi gün boyunca işkence altında sorgulandı. İşkence altında kendisiyle hiçbir ilgisi olmayan birçok bombalı eylemi üstlenmek zorunda kaldı. Zorla imzalatılan ifadesi mahkemede tutuklanması için yeterli sayıldı. Antalya Cezaevi'ne konan ve 10 yılı dört duvar arasında paramparça edilen Yakup Köse şimdi hesap soruyor.
Köse başından geçenleri Taraf'a anlattı: "Antalya'da yedi gün boyunca gözlerim bağlı bir şekilde sorguladılar. 'Sana bazı şeyler anlatacağız, bunları kabul edeceksin' dediler. 'İBDA-C üyesiyim diyeceksin' dediler. Kabul etmeyince dövdüler, suyla ıslattılar, bayan bir polisin karşısında çırıl çıplak soydular. Kendi yazdıkları ifadeyi zorla imzalattılar. 'İfadeni savcının önünde kabul etmezsen seni tekrar emniyete getirip sorgularız, aileni de cezaevine koyarız' dediler."
Duruşma üç dakika sürdü
"Nazilli Cezaevi'nde de dövüldüm. Yasalara göre çocuk cezaevinde tutulmam gerekirken katil ve uyuşturucu tacirlerinin yanına konuldum. Bir süre sonra iddianame geldi. 'Devletin anayasal düzenini yıkmak'la suçlanıyordum. İdam cezası isteniyordu. Birkaç ay sonra İzmir'de DGM'ye çıkarıldım. Mahkemem üç buçuk dakika sürdü. İşlemediğim suçlar yüzünden 146-1'e dayandırılarak idam cezası verildi. İki gün sonra 28 Şubat gerçekleşti. 15 yaşına basmıştım. 28 Şubat'ın ikinci gününde bir subay beni avluya götürdü. Orada bir darağacı vardı. Bana 'burada asılabilirsin' dedi."
Bir arkadaşı öldü
Köse, idam cezasının ağır yükü altında geçen hapishane günlerinde birçok acı olayla da yüz yüze geldi: "Nazilli'den Bandırma F Tipi Cezaevi'ne yollandım ve İBDA-C koğuşuna konuldum. O sırada Hayata Dönüş Operasyonu gerçekleşti. 19 yaşındaydım. Ağır yaralandım. Operasyonda tahliyesine bir ay kalan doktor bir arkadaşımız katledildi. Sonra Eskişehir F Tipi Cezaevi'ndeki 'tabutluk'lara gönderildik. Orada Bandırma'da yaşananlarla ilgili savcıya ifadeye götürüldüğümde "Katil devlet hesap verecek" diye slogan attım. Bunu basından öğrenen Ankara DGM savcısı Nuh Mete Yüksel 'örgüt propagandası yapmak'la suçlayarak hakkımda dört yıl hapis cezası isteğiyle dava açtı. Sonra bu davalar iki oldu. Böylece idamın üstüne sekiz yıl daha aldım. Sevk edildiğim Bolu F Tipi Cezaevi'nin Müdürü Ali Şeref Gül, 'Ben Yeşil (Mahmut Yıldırım)'ın adamıyım sana burada rahat' yok dedi."
Şimdi de 20 yıl isteniyor
10 yıllık hapis hayatının ardından Köse'nin cezaları, 2005 yılında 24 yaşındayken haksız bulunarak düşürülüyor. Köse'nin çektikleri bunlarla son bulmuyor. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin "cezaevinde örgüt kurmak" suçlamasıyla Köse hakkında 20 yıla kadar hapis cezası isteğiyle 2000 yılında açtığı dava sürüyor.
Muhammed Cihatlar özgürlük isteyemezi? diye sormuş, bu haftaki köşesinde Yeni Şafak gazetesinin değerli kalemi Teodora Doni Hanım...
Herkesin istediğini, Muhammed Cihatlar da isteyebilir normal olarak, ama farkı şudur ki, Muhammed Cihad gibilerin sahaya 1-0 yenikmiş edasıyla çıktığını görür güvenlik güçleri,... Çünkü o ve onun gibiler, gösterilerde direkt takip altında olan bir nevi, sicilleri karanlık eller tarafından bozulmuş ve hiç bir demokratik hakkı olmayan kişilerdir.Potansiyel provokatör ve potansiyel suçlu olarak görünürüz ve ellerine düştüğümüzde de bir provokatör yakaladık edasıyla sevinir, sicil bozanların devam ettirdikleri.
Muhammet Cihad kardeşimle ilk defa, 28 Şubat “yargı kararlarının iptal edilmesi” ve hakkımda açılan bir davanın haksız sonuçlarını değerlendirmek amacıyla, kıymetli yazar ve yönetmen Mehmet Atak’ın organize ettiği bir toplantıda tanışmıştık… Annesi ve 28 Şubat’ın diğer bir mağduru olan Huda Kaya da oradaydı.
Mevzuumuz hep aynı, maruz kaldığımız haksızlıklar ve birilerinin ötekileştirme kampanyalarına dur deme çabası. Evet, mücadele ediyoruz, inatla mücadele ettikçe, inatla gözaltına alınıyoruz, cezaevlerine atılıyoruz ve haksız muamelelere maruz kalıyoruz. Her yerde farklıdır Muhammed Cihad gibiler. Yolda, kafede, evde, sosyal paylaşım sitelerinde ve sosyal hayatın her yerinde, farklılıklarıyla göze çarparlar. Çünkü o ve onun gibiler, yolda yürürken bir mevzuu gördüklerinde, özgürlük ve barış adına bir kazanım elde edebiliriyim diye değerlendirir ve muhasebe eder.
Bir kafede oturup, kız arkadaşlarıyla fink atmaktan ziyade, vatanının salahiyeti için, huzuru için, özgürlüğü ve bağımsızlığı için sohbet ederler. Sosyal paylaşım sitelerinde geyik muhabbetinden ziyade, ötekileştirmeye karşı dururlar tavırlarıyla, konuşmalarıyla ve mizaçlarıyla. Hep farklıdır onlar. O ve onun gibileri, şen sıpa gençlikten ayıran noktada buradadır işte!
Normal bir uygulamada güvenli güçleri tarafından durdurulduğumuzda, kimlik kontrollerinde polis defalarca bakar suratımıza; üstümüzü bir yerine, 10 kere arar ve gözaltına alma haklarını kullanırlar, aranman olsun veya olmasın emniyete götürülürüz mutlaka, bir şeyi çıkar veya çıkartırız düşüncesiyle. Bir şey istemek, bir şey düşünmek, başkalarının aksine suçtur bizim gibilere. Bu hayatın bütün alanlarında böyledir. Dış dünya geniş bir cezaevi olur bize. Birileri tarafından hep gözetlenir, hep dinlenir; ailemiz dâhil, hep huzursuz ediliriz. Nasıl özgürlüktür bu! Nasıl bir devlet ve adalet anlayışıdır bu? diye söylenir ve yine gözaltı yeriz. İşte Muhammed Cihatlar özgürlük isteyemez mi derken, Teodora ablamıza minnacık bir cevap olsun.
Evet, biz de isteriz özgürlülüğü, ama bu devran böyle gittiği müddetçe her özgürlük istediğimizde, bir bedel de öderiz. Eskiden bir farkı var, şimdiki zamanın. Bir haksızlık vukubulduğunda, vicdanları için için kaynayan ve kendileri gibi insanları yani vicdanları harekete geçiren Teodora Doni Nihal Bengisu Karaca, Mehmet Atak Demet Tezcan, Hilâl Kaplan, Umur Talu, Hakan Albayrak, gibi, birçok kalem var. Vicdan sahibi bu kalemler, ötekileştiremeye çalışılan bizlerin arkasında, her zaman kalemleriyle destek oluyorlar ve yazıyorlar. Yürekleriyle ve kalemleriyle yetkililere, “madem yeni bir Türkiye diyorsunuz, bu mevzuları da görmeniz ve çözümü için çalışmanız lâzım diye “ seslenerek.
Biz de, bu vicdan sahibi ve cesur kalemler vesilesiyle haykırıyor ve diyoruz ki; “madem gerçek bir demokrasi diyorsunuz, bunun tanımlamasını özgürlükler olarak nitelendiriyorsanız, bizi de dinleyeceksiniz, bize yapılan haksızlıkları da gün yüzünüze çıkartacaksınız.
Yıllarımızı çalan bir avuç çetenin, bu Müslüman Anadolu çocukları hakkında verdiği kararları açıklayacaksınız 27 Nisan bildirisini, nasıl Genel Kurmay Başkanlığı sitesinden kaldırttıysanız; Post-modern ‘28 Şubat Darbesi’ni tertipleyen Çevik Bir ve ahalisini de, şimdi rahat rahat oturdukları koltuklarından defedeceksiniz. 28 şubat yargı kararlarını iptal edip, o süreçte yargılanan herkesin dosyasına tekrar bakacaksınız. İşte, ancak o zaman yeni Türkiye, yeni anayasa olur ve Hüda Kaya gibi, işin çilesini bizzat çekmiş anaların yüreğine su serpilir.
Bunun aksi “tataravalli demokrasisidir” ve kendiniz söylersiniz, kendiniz oynarsınız. Muhmmed Cihat gibiler de hep meydanlarda, hücrelerde ve mapushanelerde olur.
Değerli Hüda Kaya ve oğluna tekrar geçmiş olsun… Yakup Köse
Balyoz delil klasörlerinden çıkan bir belge 28 Şubatın aktörlerinin insanlara bakışını özetliyor. Kemal Gümüş'ün haberi
Balyoz delil klasörlerinden çıkan bir belge 28 Şubat’ın aktörlerinin insanlara bakışını özetliyor. Belgede suç işleyen bir subay için “Etkinliklere katılır, alkol alır, eşinin başı açıktır. Temize çıkarılması uygundur” deniliyor.
‘28 Şubat süreci’ olarak bilinen dönemde TSK’da hakkında disiplin soruşturması olan bazı subayların ‘alkol kullanmaları’ ve ‘eşlerinin başlarının açık olması’ gibi nitelikleri belirtilerek ‘temize çıkarıldığı’ ortaya çıktı. 3. Balyoz iddianamesinin ek delil klasörlerinden çıkan ‘Eleman/Güvenilir Kaynak Listesi’ isimli belgede 19 subay yer aldığı, ‘Takip-Kontrol altında tutulan Personel İlerleme Raporunda’ ise çok sayıda subayın kişisel bilgileri ve fişlemelerinin yer aldığı iddia edildi.
‘Temize çıkarılması uygundur’
Hakkında rapor tutulan subaylara ilişkin, şu ifadelerin yer aldığı iddia edildi: “Atatürk İlke ve inkılaplarına bağlı. Sosyal etkinliklere katılır, alkol kullanır. Eşinin başı açıktır, mevsim şartlarına uygun soğuk havalarda atkı/şal kullanır. Çalışkan ve disiplinli bir astsubaydır. Temize çıkarılması uygundur.” Balyoz klasörlerinden 1. DVD’deki ve Genelkurmay’a sunulmak üzere hazırlandığı öne sürülen dosyada, subayların dindar, muhafazakar, sol örgütlere üye şeklinde fişlendiği belirtiliyor. Savcılığa 13 Mayıs 1999’da gönderildiği belirlenen bir ihbar mektubunda bazı subayların sol örgütlerle bağlantılarının olduğu anlatılıyor ve isimleri veriliyordu.
‘Subaylar kaos için kullanıldı’
Balyoz klasörlerinde ‘Soleylem2003’ isimli belge içinde Subay İ.Y. için hazırlanan fişleme dosyasında “DHKP-C’deki irtibatlarını kullanarak örgütün karşıt görüşlü grup ve topluluk üzerinde etkin eylem hazırlığı içinde olduğu ancak yönlendirme ileeylemlerin başka mahallere kaydırılabileceği” şeklinde ifadeler yer alıyor. İhbar mektubunda ise İ.Y için, “T.V.A kontrolünde, sol bağlantıları güçlü” ifadeleri yer alıyordu. Söz konusu şahıslar ile ilgili belgeleri inceleyen savcılık, subayların sol örgütler ile irtibatlı olduğu ancak bu bağlı bulunduğu birimlerce kaos/kargaşa çıkarmak amacı ile kullandığını iddia etti. Aynı diskte “Genelkurmay Başkanı Takdimi” isimli klasörde tüm STK ve cemaatleri takip edip fişleyecek Deniz Kuvvetleri’nde görevli subayların listesi bulundu.
14 yaşında iken 28 şubat hakimleri tarafından idam cezası verlen imam hatip lisesi öğrencisi Yakup Köse ülke tv'de yaşadıklarını anlattı
28 Şubat sürecinde, 14 Yaşında iken İDAM cezası alan Yakup Köse "Ülkede Bugün" programı"nda Ersoy Dede'nin konuğuydu...DGM de 5 dakikalık süren mahkemede hakim, " ömür boyu hapis , hadi git de yat bakalım..!" diyerek ceza verdi. 28 şubat'ta henüz 14 yaşındayken polisler tarafından evi basılıp ailesi ve kendisine zorla imzalattırılan belgelerle cezaevine atılan Yakup Köse yaşadıklarını ülke tv'de anlattı.Yakup Köse 28 şubatcı hakimlerce yargılanıp çocuk yaşta idam cezası verilen Türkiye tarihinin en karanlık dönenimin gerçek bir tanığı olarak karşımıza çıkıyor .
28 Şubat sürecinde henüz 14 yaşındayken idamla yargılanıp 10 yıl hapis yatan Yakup Köse'nin yaşadıkları, o dönem inançlı kesime açılan savaşın en belirgin izleri aslında...
28 Şubat sürecinde tutuklandığında henüz orta okula gidiyordu. 14 yaşındaydı. Terör örgütüne üyelikten idam talebiyle yargılandı.
Hakim "kalemini kırdı" ama idam cezası önce müebbete sonra da 19 yıl hapis cezasına çevrildi. 10 sene hapis yattıktan sonra 2004'te çıkarılan uyum yasasıyla, çocukken girdiği cezaevinden 24 yaşında bir delikanlı olarak çıktı Yakup.
Anlattığına ve anladığıma göre hapisteyken de dışarı çıktıktan sonra da Yakup'a pek sahip çıkılmamış. Hep bir mücadele halinde, gasp edilen hayatını yeniden kazanma, onarma çabasında... Şimdiler de, daha çocukken onu devleti yıkmakla suçlayıp, hayatından en güzel 10 yılını çalan 28 Şubatçıların ceza almasını sağlamak için uğraşıyor. Geçtiğimiz günlerde suç duyurusunda da bulundu.
Yakup'un gerçek anlamda iç parçalayan hikayesi; bir dönemi tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor aslında. 28 Şubat'taki darbeci zihniyetin, inançlı kesime karşı nasıl bir savaş açtığının izlerini en belirgin şekilde taşıyor Yakup Köse... İşte Yakup Köse'nin orta okul 1'nci sınıf öğrencisiyken Antalya'daki evinde, ailesiyle akşam yemeği yediği esnada başlayan hikayesi... BOMBA ATTIĞIMI İTİRAF ETMEMİ İSTEDİLER
En başından anlatır mısın? Akşamüzeriydi… Evde ailece yemek yiyorduk. Kapı çaldı ve birden polisler girdi içeri. Sorgusuz sualsiz. Beni sordular ve yere yatırıp ellerimi arkadan kelepçelediler.
Evi arıyorlardı diğer taraftan.
Sebep? Çeçen direnişçiler Avrasya feribotunu kaçırmıştı. Antalya’da onlara destek eylemi vardı. Bende gittim. İmam hatip orta 1’e gidiyordum.
Tek suçun bu muydu? Eylemde büyükler baş ve şahadet parmaklarını kaldırarak slogan atıyordu. Bende onlar gibi yaptım. İBDA-C’nin işaretiymiş... Tespit edip, takibe almışlar. Sonra da eve geldi polisler. Gözaltındayken ne söyledi polisler, ne yaptılar sana? Antalya Terörle Mücadele’de bir hafta işkence yaptılar. Çırılçıplak soyup, ıslatarak dövdüler. Aç bırakıldım. İBDC üyesi olarak Antalya’da 6-7 ayrı yere bomba attığımı itiraf etmemi istiyorlardı. Delilleri neydi peki? Evde gazete bayisinden alınmış Taraf dergisi. İBDA’ya yakın bir çizgideymiş. Bir de, su tesisatçısı babamın evde bulunan iki santimlik “T dirseği..” Boru tipi bomba saydılar onu da. Hakim karşısına çıkınca ne yaptın? Sorguda, bu suçları kabul etmemi, çocuk olduğum için serbest bırakılacağımı yoksa tekrar aynı yere döneceğimi ve tekrar işkence yapacaklarını söylüyorlardı. Gerçekten, çocuk bünyemin ve zihnimin kaldırmayacağı çok ağır işkenceler yapmışlardı. Çok korkmuştum. Hakim yüzüme bile bakmadan suçlamaları sordu. Ağzımdan kerpetenle çekilircesine “yaptım” dedim. Başka bir şey sormadı, örgüt üyesi olarak eylemlere katılmaktan tutuklanmama karar verdi. Sonra da cezaevine konuldum.
"AA SİYASİYE BAK"
Cezaevine ilk girdiğinde neler hissettin, hatırlıyor musun o günleri? Antalya kapalı cezaevinde 10 gün karanlık hücrede kaldım. Sonra Aydın Nazilli E Tip Cezevi’ne nakledildim. Çocuk ıslah evinde olmam gerekirken, adli koğuşa konuldum. Taciz, tecavüz, hırsız, katillerle aynı koğuştaydım. Daha 14 yaşındaydım. Hiç bir şeyin farkında değildim ama diğer suçlular “Aa siyasiye bak!” diyedalga geçiyorlardı. Haklılardı da... Muhafazakar kimlikteki mahkumlar kollayıp sahip çıkıyorlardı. Cezaevi raconunu öğretmeye çalışıyorlardı.
İdamla yargılanmak nereden çıktı? Dört ay sonra iddianamem geldi. Herkes benim bırakılacağımı düşünürken idamla yargılandığımı öğrendim. Şoke olmuştuk. DGM savcısı hakkımda iddianame hazırlamış. 146/1 ile yargılandım. Savcı: “Yakup Köse’nin Devleti silahla yıkmaya teşebbüsten…” diyerek yargılanmamı istedi.
Daha 14 yaşında bir çocuksun. Ne devleti yıkması, ne idamı... İşte bende hep orasında kaldım... 14 yaşındaki bir çocuk devletin anayasal düzenini cebren yıkmaya teşebbüsten ne anlar? Senin için itiraz eden olmadı mı? Olmadı. Ailem bir avukat tutmuştu. Adam beni savunmaktan acizdi. Korkmuştu sanırım. Savunmadı beni. Çocuk ıslah evine konulmam gerekirken Antalya Cezaevi’ne gönderilmeme bile itiraz edemedi. AİHM’e başvuruyor, “Gözaltındayken 4 gün kalması gerekirdi 7 gün kaldı, itiraz ediyorum” diyor. AHİM de “Türkiye de şartlar farklı” diyerek dosyayı kapatıyor. “Çocuk DGM’de yargılandı, idamla yargılandı” demiyor, bu kadar acizdi işte...
İdam kelimesini duyunca ne düşündün? Kendi kendime “galiba asacaklar” dedim. Her şey çok hızlı gelişiyordu. Evde ailemle yemek yerken, ne olduğunu anlamadan, bilmeden bir anda gözaltına alınmıştım. Sonra tutuklama ve şimdi de idamla yargılanıyordum. Çok korktun mu? 14 yaşında, sokakta top oynayan, okul sırasında ders çalışıp türlü türlü yaramazlıklar yapan bir çocuksun. Nasıl korkulmaz?
Ya kimse sahip çıkmadı mı sana? Örneğin Refah Partisi vardı iktidarda... Kimse sahip çıkmadı. Herkesin de haberi vardı. O dönem sık sık Milli Gençlik Vakfı’na gidiyordum. Ailem gitmiş, “bu çocuk sizin arkadaşınız” demişler ama “biz sahip çıkarsak olmaz, siyasi durum buna uygun değil. Bizimle görüşmeyin” demişler. Sadece Akit gazetesi ceza aldığımda “medyanın at gözlüğü” diye bir haber yaptı cezaevindeyken.
İdamla yargılanan bir çocuk olarak hakim karşısına ne zaman çıktın? 15 yaşındaydım. “Bu iddiaları kabul ediyor musun?” diye sordu hakim, kesinlikle reddettim. Ailemin dinlenmesini istedim. Örgüt üyesi olmayı ve bombalamaları kabul etmedim. Hakim “Ha ha...” diye gülüp davayı ikinci celseye erteledi.
Siyasi suçlusun, idamla yargılanıyorsun ama 15 yaşındasın... Alışmış mıydın artık olanlara? Suçlamaları kabul etmedim ama madem çıkamayacağım, buraya göre yaşayayım diye elimden geleni yaptım. O yaşa rağmen kabadayılık yapana kabadayılık yaptım mecburen. 15-16 da olsam siyasi suçlu olduğum için itibarım arttı.KAFASINI HİÇ KALDIRMADAN KALEMİMİ KIRDI
Kesin cezan ne zaman verildi? 2000 yılında. Üzerinde Mickey Mouse’a baskısı olan bir tişörtüm vardı, annem onu yollamıştı. Onu giyersem hakim çocuk olduğumu anlar bana acır diye... Ama yüzüme hiç bakmadı ki! O kararı açıklarken ben ise gözünün içine bakıyordum. Kafasının hiç kaldırmadan kalemimi kırdı! Nasıl yani... İdam cezası mı aldın? Evet... Hakim idamıma karar verdi: "Yakup Köse’nin anayasal düzenin silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs ettiği suçu anlaşıldığından 146/1 maddesi idam cezasına, iyi halinden dolayı müebbet hapis cezasına, yaşının 18 yaşından küçük olduğu için 55. madde uygulanarak 18 yıl 8 ay hapsine" diyerek kararı verdi ve kalemimi kırdı. Sonra “hadi git yat” dedi.
Neler hissettin o an, ağlamadın mı? Hiç ağlamadım. Ağlayamadım. Kilitlenmiştim ama. O gün büyüdüğümü hissettim galiba. Manisalı çocuklarla biz aynı mahkemede yargılandık. Son davam da aynı güne denk geldi. Cezamı açıklanınca “Hakim amca benim Türkan ablam (Türkan Saylan) yok, Mükremin Abim (Yılmaz Erdoğan) yok ama yine de beraatımı istiyorum” dedim. Hakım ayağa kalktı “Dışarıdaki insanların bizi yanıltacağını mı düşünüyorsun” diye çıkıştı.. Aynı gün bana idam onlara beraat verdiler. Ama onlar da senin gibi çocuk ve halk nazarında mazlumdu… Ben ceza almalarını hiç istemedim ki. Zaten beraat ettiler ve işkencecileri de ceza aldı. Derdim, onlara gösterilen ilginin yüzde birini görememekti. Bir sürü sanatçı, aydın çırpındı Manisalı çocuklar iiçin. Ben de çocuktum, idamla yargılanıyordum. Ama aramızda fark vardı. İnançlarım bahane edilerek yaşadıklarım reva görülmüştü. BİR SUBAY GELİP İDAM SEHPAMI GÖSTERDİ
Sen içerdeyken iktidardaki hükümet postmodern darbeyle indirildi. Dediğim dedik bir asker gücü vardı dışarıda. İçeride durum nasıldı? 28 Şubat darbesi kararlarından sonra kaldığım koğuşa rütbeli bir subay geldi. “Yakup Köse’yi göreyim” dedi. Gittim, “idamla yargılanan örgütçü sen misin” diye sordu.. O suçla suçlandığımı anlatırken elini omzuma attı ve sana bir şey göstereceğim diyerek Nazilli Cezaevi’nin büyük avlusuna götürdü. Orada büyük bir darağacını vardı, onu gösterdi. “Bak darbe söylentiler var, idam cezası alabilirsin” dedi. Afallayıp kaldım. Kıs kıs gülerek çekip gitti…
Ne düşündün o an? Ona bir şey demedim, zaten pek konuşmuyordum. 16 yaşındaki çocuksun ve idam sehpanı gösteriyorlar. Hiç umursadın mı? Umursamaz olur muyum? Biz içeride televizyondan gördüklerimizi medyanın abartısı olarak görüyorduk. Subay idam sehpasını gösterince kopan fırtınayı görmüş oldum. Kesin darbe olacak gözüyle bakıyordum. Bir şekilde darbe oldu ama. Neticede iktidarı düşürmeyi başarmadılar mı? MUHABBET İÇİN KANALİZASYON KUYUSUNA RAZIYDIK
Neler yapıyordun içeride, günlerin nasıl geçiyordu? Kitap okuyordum bol bol. Ortaokul 1’de mahkum olduğum için okuyamadım ama Medrese-i Yusufiye mezunu sayıyorum kendimi. İlk okuduğum kitap Tolstoy’un Anna Karina’sıydı… Salih Mirzabeyoğlu’nun “Yaşamayı deneme” adlı romanını da okumuştum. Küçük bahçemiz vardı. Onun ortasında kare kare kanalizasyon çukurları vardı bir de... Pis kokuya rağmen oraya girip yan bahçedekilerler konuşurduk. Arkadaşlarımızla muhabbet edelim diye saatlerce orada kalıyorduk. Birbirimize pusula atardık. O bile bir teselli idi. Aynı koğuşta kaldığın büyüklerle aran nasıldı? Ben çok neşeliydim. İdamla yargılanıyordum ama oyun olarak görüyordum her şeyi. Kağıtlardan falan uçak yapardım, gece uçak atardım. Volta atmayı bilmordum, beceremiyordum. Ceylan gibi seke seke yürüyordum. Raconun diliyle, “volta kesmek”ti benim yaptığım. 'NOEL BABA OPERASYONU'NDA YARALI KURTULDUM
Büyüdüğünü ne zaman fark ettin? Ölümle yüz yüze geldiğimde fark ettim. Bandırma cezaevinde. Noel Baba operasyonu sırasında.
İşkence gördün mı, gardiyanlar dövdü mü hiç mesela? İşkenceye maruz kalmadım ama gardiyanlardan dayak yedim. İlk dövme mevzu, banyo yapmak için sıcak su almaya gittim yoktu. Elimle getirirken Gardiyandan biri: “Müslüman cenabet olur mu?” diye cevap verdi.. Verdiğim cevap ağırlarına gitti, “nasıl böyle dersin” diyerek dövdüler. Bir de Salih Mirzabeyoğlu’nun kitaplarına merak sarmıştım. Onları okumak yasaktı. Bir kitabı elime geçmişti üzerinde de fotoğrafı vardı. Gardiyanlar elimde görünce, kitabın kapağını yırtıp beni de iyice dövdüler. Ama ölümle burun buruna geldim...
O nasıl oldu? 2000’nin başlarında, Bandırma cezaevindeyken Noel Baba operasyonu oldu. Hayata dönüş operasyonunun tersiydi. Muhafazakâr tutuklulara yönelikti. Bir anda askerler geldiler. Ne yapmak istedikleri de belli değildi. Ramazandı oruçluyduk. Koğuşları gezmeye başladılar. Molotof kokteyli atmaya başladılar. Dönemin Başbakanı Ecevit “durdurun” dediği halde “biz emri genelkurmaydan aldık operasyon durmayacak” diye telefon konuşmalarını duydum. Hatırladım koğuşlarda yangın çıkmıştı.. Ölenler de vardı sanırım... Evet. Bir arkadaşım, Hasan Meriç öldü. Ben dahil 9 kişi ağır yaralandı. Ambulansa bindirildim. Hastanede ufak bir pansuman alakasız. Kolum kırıktı sallanıyordu bir sargı bezi bağladılar ve beni kelepçelediler. İşkence gibiydi... Kanlı pantolonumu hala saklıyorum. Sonra.. Oradan da Eskişehir’e gönderdiler.
Kaç cezaevi gezdin? Antalya, Nazilli, Bandırma, Eskişehir ve Bolu. Son olarak Bolu F Tipi’nden tahliye oldum. TAHLİYE OLDUĞUMU İNANMADIM , BABAM İKNA ETTİ
Tahliye sürecin nasıl oldu? 2004’te çıkarılan uyum yasası ile tahliye oldum. Hiçbir şeyden haberim yoktu. Gardiyan geldi.” Yakup Köse” dedi. Gittim, “eşyalarını ver” dedi. “Vermem” deyince “ver diyorsak ver” diye çıkıştı. Sonra da “çantanı hazırla” deyince kandırıyorlar sandım. Ailemle görüşmek istedim. Babam tahliye olduğumu söyledi. Annem ağlıyordu, o hep bugünün hasretiyle yaşamıştı “Oğlumu tahliye eden Tayyip Erdoğan’a hayatımın sonuna kadar dua edeceğim” diyordu. Şaşkındım. Eşyalarımı toplayıp bir anda kendimi dışarıda buldum.
Çocukken girdiğin cezaevinden genç bir delikanlı olarak çıkmak… Nasıl bir duygu? Çıktığımda ilk gökyüzüne baktım. Allah’a, hiç pişman olmadığımdan, isyan etmediğimden dolayı şükrettim. Gerçi 14’ümde grip 24’ümde çıktım ama sakalımı kestiğim zaman 18 yaşındaki halime dönüyorum. Allah o yılları benden almadı beden olarak. Sonrası yine filmlik bir sahne… Polisler aldı beni. Ailem gelememişti yollar kapalı idi. “Hoş geldin Yakup Köse askere gideceksin” dediler. Bir gün hücrede tutular, karakola getirdiler. Oradaki komutanlardan beri saçım sakalım için “dağdan mı?” getirdiniz dedi. Açıkladılar “git saçını sakalını kes öyle gel” deyince ben mesajı almıştım. Kaçtım. O günlerde askerlik yapacak ruh halim yoktu. Daha yapmadım da. İmkânlarım el verse bedelli yasasından yararlanıp bu yükü omuzlarımdan atmak istiyorum ama bakalım nasip.
ÇIKTIĞIMDA DENGELER DEĞİŞİYORDU, ERDOĞAN'DAN GÜÇ ALDIM
Çıktığında AKP vardı, dengeler değişmişti. 2004’ten beri ne yapıyorsun? Evet siyasi ve güç dengeleri ciddi anlamda değişiyordu. Sanırım değişti de… Ticari hayata atıldım. Babam arabasını sattı verdi. Beceremedim battım. Ve şimdi seni idamla yargılayanları, mahkum edenleri dava ettin. Bugüne kadar neden suç duyurusunda bulunmadın? Beni 14 yaşında idam etmek isteyenler, şimdi “ortadan kaldırırlar, yani öldürürler” diye, korktum. Başbakan Erdoğan’ın Ergenekon ve Balyoz davalarının üzerine gittiğini görünce cesaret aldım. En azından arkamda hükümet var diye düşünüyorum. Kimleri suçluyorsun? Başta beni tutuklayan savcıyı, beni yargılayan hakimi, Beni o halimle cezaevine alan Cezaevi Müdürünü, Cezaevi Genel Müdürlüğünü, Adalet Bakanı Mehmet Ağır’ı –kendisi bana göre fiili işkencecidir-, Çevik Bir’i, İsmail Hakkı Karadayı’yı ve Teoman Koman’ı… Bu isimlerin yargılanacaklarına inanıyor musun? 12 Eylül’ün mimarları yargılanıyor. 28 Şubat’ı yapanların da vereceği bir hesap var. Yargılanıp, hak ettikleri cezayı alacaklarına çok inanıyorum. Son olarak bu yargılamalardan maddi bir beklentin var mı? İlk önemli olan beni yargılayanların, yargılanması. Bu hukuksuzluğun ortaya çıkması. Kararın çıkması ile ilerde maddi tazminat davası açabilirim. Şimdi bu davaları açmak istismar gibi gelebilir. Evim arabam yok. Ekmek alamadığım günler çok oldu ama görülecek insani hesap daha önemli. haber 7
İslam ve Kuran düşmanı 28 Şubatçı zihniyet tarafından müebbet hapis cezasına çarptırılan Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu 13 yıldır zindanda tutuluyor. Başta Mirzabeyoğlu olmak üzere 28 Şubatçılar tarafından cezalandırılan tüm Müslüman siyasi tutsaklar serbest bırakılmalı.. Adem Özköse