Hatice-tül Kübra
Kayıtlı Kullanıcı
1- الم “Elif, Lâm, Mîm.”
Huruf-u Mukattaa
“Elif, Lâm, Mîm.” Bu ve emsali lafızlar, kendileriyle kelimelerin meydana geldiği harflerin isimleridirler.
İbnu Mes’ud, Hz. Peygamberden şöyle rivayet eder:
“Kim Allahın kitabından bir harf okursa, ona bir hasene verilir. Hasene ise, on katıyladır. “Elif lâm-mim” bir harftir demiyorum. Lakin elif bir harftir, lâm bir harftir, mim bir harftir.”
Bu harflerle, Kur’ana muaraza etmek isteyenlere meydan okunmuştur.[SUP][SUP]1[/SUP][/SUP]
Eğer Kur’an Allahın kelâmı değil insan sözü olsaydı, ona muaraza edenler birbirlerine yardım da etmelerine rağmen buna yakın şeyler söylemekten elbette âciz kalmazlardı.
Böylece, bu ifadeler Kur’anın bir nevi i’cazını gösterir. Daha ilk ifadelerinde, muhataplarının kulaklarına bu i’cazı duyurur. Çünkü harfleri isimleriyle söylemek okuma yazma bilen ve öğreten kimselere hastır. Kur’anı kendisinden dinledikleri Hz. Peygamber ise, okuma yazması olmayan bir ümmîdir. Ondan kitabet ve tilavetin meydana gelmesi, doğrusu hiç beklenmeyen garip bir durumdur, harikulâdedir.
Hem de sûre başlarında geçen bu harfler, öyle dizilmişlerdir ki, büyük edipler de bunu yapmaktan aciz kalır. Şöyle ki:
Sûre başlarında yer alan bu harfler (huruf-u mukattaa) on dört tanedir.
Bu ise, -şayet lâm elif doğrudan bir harf sayılmazsa- harflerin yarısıdır.
Bu harfler, yirmidokuz defa sûre başlarında yer alır, bu ise, hece harflerinin sayısıdır.
Kur’an-ı Kerimde huruf-u mukataa bir, iki, üç, dört ve beş harfli olarak zikredilir.[SUP][SUP]2[/SUP][/SUP]
Huruf-u mukataanın, sûrelerin isimleri olduğu da söylenmiştir.
Ayrıca, bu harflerin, kendilerinin de içinde bulundukları bazı kelimelere bir işaret olduğuna dikkat çekilmiştir.
İbnu Abbasın şöyle dediği rivayet edilir: “Elif, Allahın ihsanlarına, lâm harfi lütfuna, mim harfi de mülkünü işarettir.”
Yine O’ndan şöyle bir rivayet vardır:
“Elif – lâm – mim’in manası: Ben Allahım, bilirim, demektir.”
İbnu Abbasa göre, elif harfi Allaha, lâm harfi Cibrile, mim harfi Muhammede işaret eder. Yani, “Kur’an, Cibrilin lisanı ile Allah tarafından Hz. Muhammede (asm) indirilmiştir.”
Bu harflerin, ebced ve cifir yoluyla kavimlerin müddet ve ecellerine işaret olduğunu söyleyenler de vardır. Rivayete göre, Yahudilerden bir grup Hz. Peygambere geldiğinde, onlara Bakaranın başından “Elif – lâm – mim’i” okudu. Onlar, ebced yoluyla bunu hesaplayıp dediler: Müddeti yetmiş bir yıl olan bir dine nasıl girelim?
Rasulallah (asm) onlara tebessüm etti. Bunun üzerine, “başka da var mı?” dediler. Hz. Peygamber onlara “elif – lâm – mim – sad”, “elif - lâm – ra” ve “elif – lâm – mim – ra”yı okudu. Bunun üzerine, “bize iş karıştı. Hangisini esas alacağımızı bilmiyoruz” dediler.
Bu harflerin Kur’anın isimleri olduğu da söylenmiştir.
Keza, bunların Allahın isimleri olduğuna da dikkat çeken olmuştur.
“Elif – lâm – mim”le alâkalı şöyle bir nükteye dikkat çekilir:
Elif, harfi boğazın gerisinden çıkar. Burası, harflerin çıkış yerlerinin başlangıcıdır.
Lâm harfi dilden çıkar, bu da harflerin mahrecinin ortasıdır.
Mim harfi ise dudaktan çıkar, bu da harflerin mahrecinin sonudur. Demek ki, kulun kelâmının hem evveli, hem ortası, hem de sonu Allahı zikir olmalıdır.
Bu harflerle ilgili olarak, “bunlar sadece Allahın bildiği birer sırdır” görüşüne de yer verilir. Buna yakın bir görüş, dört halifeden ve sahabeden rivayet edilir. Belki de onlar “bu harfler Allah ile Rasulü arasında birer sırdır, hem birer rumuzdur, diğer insanlar bunlara muhatap değillerdir” manasını murat ettiler. Çünkü bir mana ifade etmeyen şeyle hitap etmek, uygun
bir şey değildir.
Huruf-u Mukattaa
“Elif, Lâm, Mîm.” Bu ve emsali lafızlar, kendileriyle kelimelerin meydana geldiği harflerin isimleridirler.
İbnu Mes’ud, Hz. Peygamberden şöyle rivayet eder:
“Kim Allahın kitabından bir harf okursa, ona bir hasene verilir. Hasene ise, on katıyladır. “Elif lâm-mim” bir harftir demiyorum. Lakin elif bir harftir, lâm bir harftir, mim bir harftir.”
Bu harflerle, Kur’ana muaraza etmek isteyenlere meydan okunmuştur.[SUP][SUP]1[/SUP][/SUP]
Eğer Kur’an Allahın kelâmı değil insan sözü olsaydı, ona muaraza edenler birbirlerine yardım da etmelerine rağmen buna yakın şeyler söylemekten elbette âciz kalmazlardı.
Böylece, bu ifadeler Kur’anın bir nevi i’cazını gösterir. Daha ilk ifadelerinde, muhataplarının kulaklarına bu i’cazı duyurur. Çünkü harfleri isimleriyle söylemek okuma yazma bilen ve öğreten kimselere hastır. Kur’anı kendisinden dinledikleri Hz. Peygamber ise, okuma yazması olmayan bir ümmîdir. Ondan kitabet ve tilavetin meydana gelmesi, doğrusu hiç beklenmeyen garip bir durumdur, harikulâdedir.
Hem de sûre başlarında geçen bu harfler, öyle dizilmişlerdir ki, büyük edipler de bunu yapmaktan aciz kalır. Şöyle ki:
Sûre başlarında yer alan bu harfler (huruf-u mukattaa) on dört tanedir.
Bu ise, -şayet lâm elif doğrudan bir harf sayılmazsa- harflerin yarısıdır.
Bu harfler, yirmidokuz defa sûre başlarında yer alır, bu ise, hece harflerinin sayısıdır.
Kur’an-ı Kerimde huruf-u mukataa bir, iki, üç, dört ve beş harfli olarak zikredilir.[SUP][SUP]2[/SUP][/SUP]
Huruf-u mukataanın, sûrelerin isimleri olduğu da söylenmiştir.
Ayrıca, bu harflerin, kendilerinin de içinde bulundukları bazı kelimelere bir işaret olduğuna dikkat çekilmiştir.
İbnu Abbasın şöyle dediği rivayet edilir: “Elif, Allahın ihsanlarına, lâm harfi lütfuna, mim harfi de mülkünü işarettir.”
Yine O’ndan şöyle bir rivayet vardır:
“Elif – lâm – mim’in manası: Ben Allahım, bilirim, demektir.”
İbnu Abbasa göre, elif harfi Allaha, lâm harfi Cibrile, mim harfi Muhammede işaret eder. Yani, “Kur’an, Cibrilin lisanı ile Allah tarafından Hz. Muhammede (asm) indirilmiştir.”
Bu harflerin, ebced ve cifir yoluyla kavimlerin müddet ve ecellerine işaret olduğunu söyleyenler de vardır. Rivayete göre, Yahudilerden bir grup Hz. Peygambere geldiğinde, onlara Bakaranın başından “Elif – lâm – mim’i” okudu. Onlar, ebced yoluyla bunu hesaplayıp dediler: Müddeti yetmiş bir yıl olan bir dine nasıl girelim?
Rasulallah (asm) onlara tebessüm etti. Bunun üzerine, “başka da var mı?” dediler. Hz. Peygamber onlara “elif – lâm – mim – sad”, “elif - lâm – ra” ve “elif – lâm – mim – ra”yı okudu. Bunun üzerine, “bize iş karıştı. Hangisini esas alacağımızı bilmiyoruz” dediler.
Bu harflerin Kur’anın isimleri olduğu da söylenmiştir.
Keza, bunların Allahın isimleri olduğuna da dikkat çeken olmuştur.
“Elif – lâm – mim”le alâkalı şöyle bir nükteye dikkat çekilir:
Elif, harfi boğazın gerisinden çıkar. Burası, harflerin çıkış yerlerinin başlangıcıdır.
Lâm harfi dilden çıkar, bu da harflerin mahrecinin ortasıdır.
Mim harfi ise dudaktan çıkar, bu da harflerin mahrecinin sonudur. Demek ki, kulun kelâmının hem evveli, hem ortası, hem de sonu Allahı zikir olmalıdır.
Bu harflerle ilgili olarak, “bunlar sadece Allahın bildiği birer sırdır” görüşüne de yer verilir. Buna yakın bir görüş, dört halifeden ve sahabeden rivayet edilir. Belki de onlar “bu harfler Allah ile Rasulü arasında birer sırdır, hem birer rumuzdur, diğer insanlar bunlara muhatap değillerdir” manasını murat ettiler. Çünkü bir mana ifade etmeyen şeyle hitap etmek, uygun
bir şey değildir.