Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ÜÇ MUHAMMED (BİR TASAVVUR BİR GERÇEK), KİTAPTAN BİR BÖLÜM (1 Kullanıcı)

yelda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2006
Mesajlar
54
Tepki puanı
0
Puanları
0
ÜÇ MUHAMMED (İki Tasavvur Bir Gerçek)

Bize kadar gelen üç Rasulullah (sav) var.

-Biri muhaddislerin tanıttığı Muhammed (sav)
-Biri sufilerin tanıttığı Muhammed (sav)
-Biri de Kur’an’ın Allah’ın tanıttığı Muhammed (sav)

Muhaddislerin tanıttığı ,bugün ekseriyetle ümmetin tanıdığı Muhammed (sav) nasıl bir peygamber ?
Sözün öne çıktığı, hep konuşan,sürekli emir veren,nehy eden ,her konu hakkında görüş beyan eden,her mesele hakkında mutlaka bir cümle söyleyen bir peygamber. Ki hadis de söz değil mi ?
Yalnız, muhaddisler bize çok azı hariç ; Efendimiz (sav) bu sözü nerde,ne yaparken,neden söylemiş ,hiç bir şey yokken mi söyledi ? Çok kez bu soruların cevabı olacak açıklamaları söylemediklerinden biz de zannettik ki Peygamber (sav) başka hiçbir şey yapmadı sadece konuştu.Otururken kafasını kaldırdığı gibi başladı konuşmaya.!Yoksa bu gün bir milyon iki yüz bin hadisin varlığı nasıl izah edilebilir?
Tıpkı bu günün önderleri de yanlış tanıdıkları Muhammed’i (sav) taklit etmiyorlar mı? Hep konuşan,hep emir veren,nehy eden.Önder konuşur,örnek alan sormaz,doğru yanlış tartışmaz sadece yapar yaşam biçimi.

Sufîlerin tanıttığı Muhammed (sav)
Duygunun,eşyanın öne çıktığı bir peygamber tipi.Peygamberin (sav) hayatının müteşabihatı alındı. Sözlerinin,hadislerinin müteşabınatı alınıp,yorumlandı. Dizlerinin üzerine oturmuş,gözlerini göğe dikmiş,hiçbir şeyle ilgilenmeyen,dünyayla ilişkisini kesmiş,ağır çekim tavırlarla el alemi idare eden elini oynattığında evrenin çalkalandığı bir peygamber tipi!..
Hayatından cımbızla seçilen örnekler.Örneğin ; Hicrette Hz Ebu Bekir (ra)için anlatılan Sevr Mağarasındaki yılan hikayesinde olduğu gibi.Bize hicretin İslam Devletine bir yürüyüş olduğunu değil sanki hicret yılan deliği tıkamak için olmuş(!) ,yılanın soktuğu Ebu Bekir’in gözyaşıyla uyanan Rasulullah’ın “Daya dizini dizime ,gönlümdekini ilhak ettim” demek içindi. Üstelikte bir çoğunun sahih olmadığı bu ve bunun gibi hadislerin anlatıldığı hikayelerin baş kahramanı peygamber.
Öyle bir Peygamber ki ;
-Boyu herkesten uzun,
-Sesi herkesten gür çıkan,
-(bağışlayın) Cinsel gücü kırk erkeğe bedel,
-(afedersiniz) Büyük abdesti tahir olan,
-Teri misk-i amber olan vs.vs…..
Varsayalım tüm bunların hepsi doğru.Peki ama benim/bizim örnek alacağımız, taklit edeceğimiz Muhammed (sav) bumu ? Allah’ın bana örnek gösterdiği ,taklit et dediği vazifemi nasıl yerine getireceğim?
- Sesim herkesten gür çıkacak,
-Boyum herkesten uzun olacak,
- …..
-…..
Affedersiniz sonraki maddeleri yazamadım.Çünkü , çok garip ve abes şeyler çıkacak.
Bu örnek tipte: Eşyasıyla ; hırkasıyla,saç teliyle,sakal kılıyla,pabucuyla, nalınıyla,ayak iziyle v.s. öne çıkan bir peygamber vardır.Ömrünün her 40 gününe bir savaş düşen cihadıyla,şecaatıyla bir peygamber bulamazsınız. O anlatımda “ Vallahi Amca! Sağ elime güneşi,sol elime ayı verseler ve bana bu davamdan vazgeç deseler, Allah’tan emir gelmedikçe davamdan vazgeçmem “ diyen bir peygamber göremeyiz.
Hep bu iki tip peygamber öne çıkarıldı bu güne kadar.

Şimdi Kur’an’a soruyoruz; Ey Kur’an ! Benim taklit edeceğim,örnek alacağım benim peygamberim kim? Bana O’nu anlat!.
“(Ey Peygamber!) Biz seni başka bir amaçla değil, sadece bütün alemlere rahmet olarak gönderdik!” (21/107)
Evet!.. Allah’ın bize rahmet olarak tanıttığı peygamberi Kur’an’dan tanımaya yanaşmamışız. Tıpkı hazinenin üzerinde oturup ta ,açlıktan ölen ahmak misali.
Rasulullah (sav) Allah’ın bu ümmete verdiği en büyük ve değerli emanettir. O’nu yanlış tanıyarak/tanıtarak ,hayatımızdan çıkararak, O’nun gibi insanları toplumun içinden çıkarmayarak emanete ihanet ettik.
- “Oğlum/ kızım büyüyünce filan gibi olacaksın” diye çoğunluk dünyayı oyun eğlence görenleri, Allah kaygısı taşımayanları örnek gösterirken ,
- “Yavrum büyüyünce Muhammed (sav) gibi olacaksın” diyemedik.Denilecek ortamı yaratamadık.
Allah örnek gösterirken biz örneklikten çıkardık.Erişilmez,ulaşılmaz, senede bir ramazanlarda saçına,sakalına,hırkasına baktık baktık ağladık.Duygularımıza hissiyatımıza, fetişizmimize alet ettik. Her şey ettik ancak O’nu örnek alacak yiğitler çıkaramadık.
“ Kuşkusuz Sizin için,Allah’a ve ahiret gününe inananlar ve Allah’ı çok zikreden(Allah kaygısı taşıyanlar) için Allah Rasulun’da güzel örnekler vardır.” (33/21)
Zikrin Kur’an’da ki bir anlamı da Allah kaygısı taşımak demektir. O halde Kaygısı ,derdi Allah olan “ Deki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun” emrine
Kulak verip Muhammed (sav) örnek alsın,taklit etsin diye anlarsak yanlış olmaz.
Derdi,tasası dünya olanlar O’ndan başkasını önder belleyip, taklit edebilir.
Her sevginin bir bedeli vardır.Allah sevgisinin bedeli de Allah’ın emirlerini yerine getiren ve bizzat yaşayarak hayata geçiren Örnek alın dediği Peygamber’i (sav) tanıyıp O’na uymaktan geçer. Peki biz sevgimizin bedelini ödersek Allah bu sevginin karşılığını vermez mi ? Elbet verir.”Allah’ta sizi sever,günahlarınızı affederek “ bedelini öder.
Nübüvved müessesesi örneklik müessesesidir.Tarih boyunca kitapsız peygamberler gelmiş ancak,peygambersiz kitabın geldiği vaki değildir. Çünkü kitap örnek olamaz da onun için.Bir şeyin örnek olabilmesi için cinsinden olması şarttır.Peygamber Kur’an’ın insana dönüşmüş hali. Günümüzde peygambersiz kitaplılar var maalesef. Bu çağda onları da gördük. Hesapta Rabbimizin Kitap’ını alıyormuş gibi yapıp Peygamber’i (sav) atanlar,postacıydı iletti ve gitti diyenler!..
Kur’an’ın insanlaşması,insanın Kur’an’laşması için Peygamber’imizi (sav) yeniden yaşamımıza, toplumumuza dahil etmemiz gerekir.
Topluma Peygamber’i yeniden dahil etmez isek, boşluğu “müseylimecik”ler doldurur.
İran’da ki Bahullah, Pakistan’da ki Ahmet Kadıyani, ABD’de ki Reşat Halife bu memlekette ki İskender El Ekber gibi.
Birilerinin bize kendisini peygamber diye empoze etmemesi için Kur’an’ın Peygamber’ini (sav) öğrenerek,anlayarak, diriltip ayağa kaldırmak şarttır.
Kalpazan “peygambercikler”i benimsersek, izlersek ne olur?
Allah korusun o zaman Kur’an’a kulak verelim.” O gün sahtekarların arkasına örnek diye düşenler yanıldıklarını kıyamette anlayacaklar.Her şey ortaya çıkacak,kendilerini bile kurtaramadıklarını anlayacaklar.Diyecekler ki; Keşke Rasulullah’ın yolunu yol edinip, onu örnek alsaydım.Keşke Peygamber dururken falan adamı dost edinmeseydim,örnek almasaydım” Ne fayda yanıp yakılmanın fayda vermediği bir gün.
Peki kimdir bu alemlere rahmet, Allah’ın terbiye ettiği, en güzel örnek ?
Hıra’da önce kendi iç dünyasını tanıma,gönül yolculuğuna çıkıyor.
Ben kimim? Neyim? Nerden geldim,nereye gidiyorum? Sorularının cevabını arıyor.Varlık sancısı çekenin sorduğu varlık sorularını soruyor. Ve cevabı veren:ALLAH !
-İQRA! (Oku)
Ben kimim mi diyorsun? Sen Rabbın tarafından yaratıldın. Allah’tan geliyorsun ve yine O’na döneceksin. Neden yaratıldığının cevabı: İyi bil ki Allah Sen’i kendi dilediği gibi aşama aşama biçim vererek, tesviye ederek, düzene sokarak yarattı.
Beni yaratanın sıfatı,beni terbiye eden kim diyorsan: Rab olan Allah terbiye etti. Rab sıfatının içinde yaratma,terbiye etme,besleyip büyütme,görüp gözetme,tekamüle erdirme,kemali buldurma var.
Peki bu iç dünyasını tanıma,Rabbını tanıma yolculuğu olan bu Hıra yolculuğunu biz nasıl taklit edebiliriz?
Her gece bir Hıra’dır.Düşünelim; bir gecemizi Hıra yapabildik mi? Hiç sorduk mu ben nereden geldim,nereye gidiyorum,akıbetim ne olacak? Kendimi,Rabbımı tanıyabildim mi? Mağaramız olan yorganın altına girip hiç keşfe çıktık mı?Yoksa bu güne kadar horul horul uyuduk mu? Hıra tecrübesi olan “itikâf” sünnetini hiç yaşadık mı?
Sonra ki aşamada arasına karıştığı insanlara Rabbıyla tanışıklığını anlatmak için Darul Erkam adlı insan yetiştiren İslam okulunu kurdu.
Bu okula şaki olarak gelen Ebu Zer (ra) veli olarak mezun oldu.”Siz Allah’ın dininden kıl kadar saparsanız bu asamla başınızı parçalarım” diye batılın karşısına hak adına tek başına dikilen Ebu Zer.
Alınacak ders mi? Bu okulda insanlara sadece öğretmen değil ,insanlığı öğreten,bizzat yaşayan muallim oluyordu.
Bu muallim zahir,batın dengesini en güzel şekilde kuruyordu.
Hz.Aişe’den(ra);
-İzin verirmisin Rabbimle baş başa olmak istiyorum deyip yataktan kalkıyordu. Abdest alıp ,namaza duruyor ve hıçkırarak ağlıyordu.
Dayanamayıp sordum:
- Ya Rasulullah! Geçmiş gelecek günahların bağışlanmışken, niçin kendini helak ediyorsun?
- Ben çok şükreden bir kul olmayayım mı ya Aişe?
Gecesi böyle geçen Peygamber’in gündüzüne baktığımızda 40 güne bir harp düşen mücahit Muhammed’i (sav) görüyoruz.
Cihadının gayesi toprak fethetmek değil,yürek fethetmekti.
Cihad anlayışına örnek;
Abdurrahman b.Afv.’dan
-Arkanızda uzun süredir Cuma namazı kılamadım.İzin verin kılıp atım süratli cihada gidenlere yetişirim talebine
-Benim arkamda bir Cuma kılmaktansa , Allah yolunda cihada katılman bin Cuma kılmandan efdaldir.
Yine ganimeti bol bir savaşa katılmak isteyen sahabiye;
-Yaşlı ve hasta olan ana babana bakman savaşa katılmandan değerlidir.
İşte denge Peygamber’i.
Yeryüzünün temizlik için en az su kullanan toplumunu,temizlik için en çok su kullanan toplumu haline getirir.
Peygamberin dilinde sokağa tükürmek imanı zedeleyen bir eylemdir.
Yoldaki bir engeli kaldırmak imandandır der
Haya,edep imandandır buyuruyorlar.

Kabe’nin yanında namaz kılarken kendisine hakaret eden Ebu Cehil’e nefsi için ses çıkarmaz.Ne zaman ki Rabbine dil uzatır kaplan kesilir.
- Vallahi ey kafir! Seni kahretmek için gönderildim diye kükrer. Denge budur işte.
Peki ya biz? Şahsımıza en ufak hakarette kaplan kesilmek,Rabbimize, Peygamberimize hakarette kuzu..

Gelin Uhud’a gidelim.
Dişi kırılmış,başı yarılmış,yanağı parçalanmış kan revan içinde.Yanındakiler ;
-Ya Rasulullah! Müşriklere beddua et ,bunlardan ömür boyu kurtulalım.
Mübarek ellerini açarak;
-Ya Rabbi! Onlara hidayet ver.Onlar bilmiyorlar.
Savaş planında çoğunluğun benimsediği kararın yanlış olduğu savaş esnasında anlaşılmasına rağmen,verdiği taktiği “Okçular Tepesi”ni hiçbir surette terk etmeme emrine ganimeti görünce hiçe saymalarına rağmen,Halid Bin Velid’in müfrezesi dağı kuşatıp arkadan baskın yaptığında kaçmalarına rağmen
“Hele ki Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın.Sert olsaydın etrafından dağılır giderlerdi” ilahi emrinden de anlaşıldığı üzere merhametin, şefkatin doruğa çıktığına şahit oluyoruz.
“ Sizin içinizden bir Peygamber geldi ki ,O size çok şefkatli,çok merhametli bir Nebi’dir.”
Şefkatin, yaşanarak anlatılan tebliğin,örnekliğin bir başka misali;
Yemame’nin kralı Sümame.İslam’a davet eden Rasulullah’a hakaret eden,tehdit eden Sümame.
Şam’dan ülkesine dönerken adamlarıyla yakalanıp Medine’ye huzura getirilen Sümame.
- Sen mi geldin Sümame? Sümame’yi Mescide rahat hareket edecek şekilde bağlayın adamlarını serbest bırakın,yemeklerini de verin.
Sümame on kişilik yemeği bir övün de yiyen bir azman.Efendimiz (sav) her gün gelip İslam’ı anlatıp,davetini yapıp,hatır sorup mesciddeki günlük hayatına devam ediyor.Sümame O’nun ashabıyla diyaloguna,yaşantısına şahit oluyor.
3. günün sonunda çözülmesini emrediyor.
- Sümame! Ben senin eline düşsem ne yapardın?
- Öldürürdüm.
-Salıverin gitsinler, buyuruyor.
Sümme yarım saat sonra boy abdesti almış saçlarından sular damlayarak ve gözlerinden yaşlar süzülerek gelir.
- Ya Rasulullah! Seni kucaklamak istiyorum.Sana tabi olmaya geldim. Allah’ın beni affettiğini senin ağzından duymak istiyorum.
- Vallahi Sümame! Şu ana kadar yeryüzünün en çirkin adamıydın, şimdi en güzel adamısın.
Sümame ondan sonra bağlandığı direğin yanına oturuyor ve oradan ayrılmak istemiyor.Ravi derki ; her övün 10 kişilik yemek yiyen Sümame’nin o günden sonra sudan başka bir şey yediğini görmedik.Getirdiklerimizi de hep etrafındakilere dağıtıyordu.
- İslam’a girince doydum diyordu Sümame.
Peki Sümame’yi bu hale getiren neydi? Peygamber’in hayatı tebliğ olmuştu. Sümame söze değil öze vurulmuştu.

“ Bir kavim hayatını değiştirmedikçe ,Allah’ta o toplumun halini değiştirmez” emri gereğince,
Dersek ki “Kalben müslümanım,zihnen laiğim, arzu,dilek olarak ta dünyalıyım.” O zaman parçaladığımız benliğimizi yeniden bütünlemeliyiz.Bu Tevhid’dir.Böyle kimse de Muvahhid’dir.Muvahhid İnsan olursak toplumda Vahdet gerçekleşir.
Kur’an’ın tanıttığı hem duygu,hem düşünce,hem de eylem olan Muhammed’i (sav) tanıyalım.Bölenlerin,hayatımızdan işi bitti diye çıkaranların değil,Allah’ın Kur’an’ın tanıttığı Rasulu tanıyıp,hayatımıza bir bütün olarak yeniden dahil edip O’nun ayak izlerini takip edelim.


Kaynak: Mustafa İSLAMOĞLU /Üç Muhammed(iki tasavvur bir gerçek)
Denge Yayınları/ 296 Sayfa
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt