leyla-1
Altın Üye
- Katılım
- 4 May 2007
- Mesajlar
- 38,799
- Tepki puanı
- 5,455
- Puanları
- 163
- Yaş
- 50
Süleymaniye Camii ve Bir Bakraç Yoğurt...
Osmanlı Devleti döneminde her padişah için, memleketinde herkesin istifadesine açık bir hayır kurumu yaptırmak en büyük ideal idi.
İşte bu düşünce ile Kanunî Sultan Süleyman, Süleymaniye Camiini yaptırmaya başladı. Ancak o, yaptıracağı eserin yalnız kendi defterine kaydolmasını arzu ediyor ve hiç kimsenin yardımını kabul etmek istemiyordu. Onun için, tüm çalışanlara sıkı sıkıya tenbihte bulunarak "Kimseden yardım kabul etmeyin" diyordu.
Süleymaniye Camii’ nin duvarları günden güne yükselmeye başladı. Karşıdan bu camiyi mahzun mahzun seyreden bir nine vardı. Bu yaşlı kadın ineklerinin sütüyle geçiniyordu. Bir gün gariplik içerisinde kendi kendine, "Ey Allah’ım, Kanunî’ye servet verdin, mülk verdin. Senin uğrunda bir cami yaptırıyor. Bu fakir kuluna bir şey vermedin. Ne yapayım da, ben de Senin rızanı kazanayım? Benim elimden böyle işler gelmez. Elimden gelen, yoğurt yapmak” der ve ertesi gün bir bakraç yoğurt yaparak ustalara ikram eder.
Kavurucu sıcağın altında çalışan ustalar kendilerine buz gibi yoğurdu ikram etmek isteyen nineye, padişahın izni olmadan yoğurdu alamayacaklarını söyleseler de, ninenin ısrarına dayanamayıp, yoğurdu alıp yerler.
Büyük hükümdar, o gece rüyada, yaptığı işin mizanda tartıldığını görür. Fakat mizan terazisinde bir gariplik vardır. Terazinin bir kefesine Süleymaniye Camii, diğerine ise bir bakraç yoğurt konulmuş ve yoğurt camiden ağır gelmiştir.
Hayretler içerisinde uyanan Kanunî Sultan Süleyman, sabah olunca büyük bir şecaatle ustaların yanına gider: "Ne yaptınız, kimden ne aldınız?" diye sorar. Korku içerisinde olan ustalar: "Yaşlı bir nine geldi, sizin izniniz olmadan alamayacağımızı söylemememize rağmen çok ısrar etti: “ Beni bir bakraç yoğurt sevabından mahrum etmeyin oğlum” diyerek yalvardı. Sıcağa ve ninenin ısrarına dayanamadık, getirdiği yoğurdu yedik" derler.
Ustaların anlattıklarını dinleyen büyük hükümdar gördüğü rüyanın hikmetini anlar.
Allah rızası için yapılan işlerin büyüklüğü değil, içtenliği önemlidir.
Ne mutlu bu içtenlikle hareket edenlere!..
Osmanlı Devleti döneminde her padişah için, memleketinde herkesin istifadesine açık bir hayır kurumu yaptırmak en büyük ideal idi.
İşte bu düşünce ile Kanunî Sultan Süleyman, Süleymaniye Camiini yaptırmaya başladı. Ancak o, yaptıracağı eserin yalnız kendi defterine kaydolmasını arzu ediyor ve hiç kimsenin yardımını kabul etmek istemiyordu. Onun için, tüm çalışanlara sıkı sıkıya tenbihte bulunarak "Kimseden yardım kabul etmeyin" diyordu.
Süleymaniye Camii’ nin duvarları günden güne yükselmeye başladı. Karşıdan bu camiyi mahzun mahzun seyreden bir nine vardı. Bu yaşlı kadın ineklerinin sütüyle geçiniyordu. Bir gün gariplik içerisinde kendi kendine, "Ey Allah’ım, Kanunî’ye servet verdin, mülk verdin. Senin uğrunda bir cami yaptırıyor. Bu fakir kuluna bir şey vermedin. Ne yapayım da, ben de Senin rızanı kazanayım? Benim elimden böyle işler gelmez. Elimden gelen, yoğurt yapmak” der ve ertesi gün bir bakraç yoğurt yaparak ustalara ikram eder.
Kavurucu sıcağın altında çalışan ustalar kendilerine buz gibi yoğurdu ikram etmek isteyen nineye, padişahın izni olmadan yoğurdu alamayacaklarını söyleseler de, ninenin ısrarına dayanamayıp, yoğurdu alıp yerler.
Büyük hükümdar, o gece rüyada, yaptığı işin mizanda tartıldığını görür. Fakat mizan terazisinde bir gariplik vardır. Terazinin bir kefesine Süleymaniye Camii, diğerine ise bir bakraç yoğurt konulmuş ve yoğurt camiden ağır gelmiştir.
Hayretler içerisinde uyanan Kanunî Sultan Süleyman, sabah olunca büyük bir şecaatle ustaların yanına gider: "Ne yaptınız, kimden ne aldınız?" diye sorar. Korku içerisinde olan ustalar: "Yaşlı bir nine geldi, sizin izniniz olmadan alamayacağımızı söylemememize rağmen çok ısrar etti: “ Beni bir bakraç yoğurt sevabından mahrum etmeyin oğlum” diyerek yalvardı. Sıcağa ve ninenin ısrarına dayanamadık, getirdiği yoğurdu yedik" derler.
Ustaların anlattıklarını dinleyen büyük hükümdar gördüğü rüyanın hikmetini anlar.
Allah rızası için yapılan işlerin büyüklüğü değil, içtenliği önemlidir.
Ne mutlu bu içtenlikle hareket edenlere!..