Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sevdiğini vermek (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, iyilik ve hayra nail olamazsınız. Ne infak ederseniz, Allahü teâlâ, onu hakkıyla bilir ve mükâfatını verir.) [A.İmran 92]
İnfaktan maksat zekât diyenler oldu. (Sevdiğiniz maldan zekât vermedikçe saadete eremez, Cennete giremezsiniz. Cimrilikten ve mal sevgisinden temizlenmiş olmazsınız) dediler. İnfak edilen her şeyi Allahü teâlâ bilir, dünyada hakkını verir, ahirette de sevabını ve derecesini artırır. Ömer bin Abdülaziz hazretleri, yüklerle şeker alıp sadaka olarak dağıtırdı. Dediler ki:
- Niçin parasını değil de, şeker alıp sadaka ediyorsun?
Buyurdu ki:
- Bu şeker, bana paradan daha kıymetlidir, şekeri çok severim.
Ayet-i kerime nazil olunca, Hz. Ömer, en iyi cariyesini azad etmişti. Oğlu Hz. Abdullah da en iyi cariyesini azad etmişti. Kendisine dediler ki:
- Kıymetli cariyeyi niçin bıraktın?
Buyurdu ki:
- Bu ayeti işitince bıraktım. Kişi sevdiğini vermeyince sevdiğini elde edemez.
Harun Reşidin zevcesi Zübeyde, otuzbin altın harcetmiş, bir mushaf yazdırmıştı. Tamamlanıp da kendisine getirdikleri vakit bu ayet-i kerimeyi okuyunca, hemen mushafı kapayıp: “Alın bunu, hediye edin. Şu anda bu mushaftan daha çok sevdiğim bir şey yoktur.” dedi.
Ayet-i kerime nazil olunca, Hz. Ebu Talha, en sevdiği malı olan bir bahçeyi Allah yolunda tasadduk etti. Zeyd bin Harise hazretleri de, Seyl adındaki atını tasadduk etti.
Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
(Bir kimse sevdiği bir tek hurmayı bile Allah rızası için tasadduk ederse, bu ayetteki iyilik ve hayra mazhar olmuş olur.) buyurdu. (Tibyan)
settings.gif


 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
En sevdiğim Şems gibi bir dost nasıl vereyim? O aydınlık yolum, aleme geçiş köprüm, Ya Rab isteme ne olur?
Onsuz hayat zindandan farksız, manasız ama istersen al, verecek hiç birşeyim yok al, yüreğimi de sök al,
Hayır , isyanmı? hayır senin uğruna herşeyden vazgectim al , ne istersen yeter ki kalsın bana o hal
Elhamdülillahi ala külli hal, boynum kıldan ince Rab denince yeterki razı ol bizden nasılsa ahirette, dost ile beraberiz
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
SEvdiğiniz şeylerden infak etmeye bir örnek vereyim hepimizin daha iyi anlaması için;

Elbise dolabinizi düşünün; içinde birsürü gömlek var

Artık size hic bir sevimliliği ve giyilebilir bir tarafı kalmamıs bir giysiyi hediye etmeniz yakışı kalır mı ?

fukara bu nasılsa kötü elbise de giyer düşüncesiyle horca hediye(cöpe atmak yerine elden cıkarmak ) vermeye kalkmak Mı ?

Yada Elma bahçeniz var diyelim.

karga delmiş kurt yemiş elmaları cuvala doldurup. Yetim aileye götürüp

üstüne de "bunları biz yemiyoz ineklere verecektik onun yerine size getirdik" diyerek

oldugunca gönül kırarak inciterek sadaka sevabına ulaşılmaz.

Elmanın iyisini damatına elmanın deliklerini yetimlere göndermek çok muhtac yetimlere göndermek

NOT: bu bizim başımızdan gecmiştir 20 sene evvel içime oturmuştur.

böyle hayır yaptıgı sanan işte SEVABA NAİL OLAMAZ!

Sevaba nail olmak icin kendine ne düşünürsen onu sadaka olarak vermektir.

Ayetin anlattıgı budur.

sanki kendine verilince canı gönülden atlacağın eşyadan vermektir.
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
madem 1 cuval elma verecen

iyisinden ver!

Millete karşı biz yetimlere yardım ediyoz kibrini yaşamak için

neymiş Bakmakla yükümlü oldugu yetime veriyormus Desinler!!!!!!!!!!

karga delikli kurt yinikli elmayı verme

yaptımı gercekten Allah rızası icin Hakkıyla yap.

öldü gitti o ama Allah bunun hesabını soracak

Hemde bahçeyi benim babam dikmisti sulayıp büyütmüştü.
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
birde biz cok muhtactık cocukken babamız vefaat etmişti iş kazasında maaşımız daha 1-2 sene mahkeme sebebiyle bağlanmadıydı perişandık.

Ben okula gidiyordum.

Okula bir adam geldi ( Mahşerde o adama şefaat edeceğim )

O adam ilkokuldaki bütün yetimleri topladı

Baştan aşşa ayakkabı kaban ceket mont gömlek corabına kadar aldı giydirdi çarşıda da yemek yedirip okula geri getirdi otobüsüyle.

Cok zengindi .

İste bu SEvdiğin yada gercekten sevindirdiğin eşyadan infak etmektir.

O adam mı efdal yoksa 1 cuvap çöplük inek bile yemeyecek elma getiren akraba mı ?

BU gercek hayat hikayesini ders olarak alın.

Ayeti anlamanız için.

hangisi kazandı ?
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
kalbim buruk olmasına Rağmen O akrabamı da affettim ; O hata etti ama biz affettik, Af kapısı var Cennetin.

hemde birlikte girmek umuduyla affettik.

Onlar gönülleri cahil kalmışlar.

onur kırdıklarını bile hesaba katamamıslar.

3 yetimin cennet kapısı oldugunu bilememiş o kapıyı aralayamamıslar

ölümde var sonunda

Ben affettim. Allah ta Rasulu da affetsin şefaaitinden ayırmasın.
 

sandiik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2011
Mesajlar
49
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
"Ben affettim. Allah ta Rasulu da affetsin şefaaitinden ayırmasın. "

amin KaiM kardeşim aminn...

ben de yeri gelmişken şu hususa değinmek istiyorum..
helal edilmeyen haklar, affedilemeyen hususlar..insanın içinde biriktiğinde..hastalıklara sebebiyet verir. çünkü istesen de istemesende beyin o helal etmediği hakkı depolar ve tutar..tutarken de formda değişikliğe uğratıyor..keder üzüntü, öfke sinir stress gibi..

ve bunlar insanın ruhuna dokunan, kalbini acıtan duygular olup; kesinlikle bedensel rahatsızlığa sebep olur..


insanlar artık ruhları iyileşmeden bedenlerinin iyileşemeyeceğini idrak ettiler..
hakkınızı helal edin arkadaşlarım,

yatsı namazı sonrası genellikle..ya da teheccüd vakti..2 rekat tövbe namazı kılıp; secdede bir miktar yunus duası diye bilinen "la ilahe .." okuyup sonra yine secdeden kalkmadan herkese hakkını helal etmek..

Adl ismi ile Allahu Teala olması gerekeni olduracaktır
"ol" ilahi emri ile..

çünkü O her halükarda hakkıyla işiten kemaliyle Gören ve gizli aşikar herşeyi bilendir..
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
501
Puanları
83
Yaş
43
Ellerinize sağlık.
Allah celle celalüh razı olsun.
okuduk nasiplendik Rabbimiz bizleri doğruluktan ayırmasın amin.

selam ve dua ile
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
bizimde bir akrabamız eşimin dayısı ne zaman evde kalmış çöpe atılacak yemek varsa bze getirir di ve hala öyle ben sanki yapamıyorum çok şükür Rabbime eşimde çok kızıyor ama huylu huyundan vazgeçmiyor yalnız bana değil etraftaki komşularına ve hatta gelinine bile yapıyor vereceksem onu sıcakken veririm tazeyken veririm Allah ıslah etsin kaimin dediği gibi akıldan çıkmıyor
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
30
Kişi sevdiğini vermeyince sevdiğini elde edemez.sevdiğin birşeyi vermek nefsi öyle bi küçültüyo ki.
Allah razı olsun
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Siz hiç sesiniz çıktığı kadar haykırdınız mı: “Seviyorum!, Seviyorum!” diye. Sevmediyseniz, sevemediyseniz diyemezsiniz. Çünkü sevgi demek coşku demektir, sınır tanımamaktır, gittiği yere kadardır yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiğiniz zaman geriye dönüp bakmayacaksınız, geriye dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz. Sevgiye sınır koyduğunuzda bitmiş, yok olmuş, hiçlik deryasına gömülmüş demektir.

Sevgiye bir çağrıdır her varlık ve her güzellik... “Gel beni sev” der kendi halince. Sevgi kâinatın mayasında vardır.
Sonsuzluk içinde sadece sevgi hayata bir mâna verir.
Sevgi olmasaydı insan yaşayamazdı bu dünyada öleceğini bile bile…
Ne olursa olsun, bir şeyi sevmeden ona inanamazsınız. İnanmadığınız şeyi ise asla yapamazsınız. İnsanın sevmediği, inanmadığı bir şeyi isteyerek cân-ı gönülden yaptığı görülmemiştir. Her şey sevgiyle başlar. Şu anda bizim dünyada oluşumuz, yaşıyor oluşumuz, mücadelemiz, hatta hırs ve gururumuz bile... Sevmeyen çaba göstermez, bir şeyler yapmak, koşuşturmak, mücadele etmek istemez çünkü.


Ya siz, sevginin neresindesiniz? Hep başkasının sizi sevmesini bekleyemezsiniz, sevgiyi her zaman “başka”larında arayamazsınız, buna hakkınız da yok.
Hiç düşündünüz mü dünya neden bu kadar güzeldir, ya da öyle görünür? Niçin sevilir ve sevilmeye layıktır tüm güzeller? Niçin şu koca dünya küçücük bir kalbi dolduramayacak kadar küçük kalır? Çünkü sonsuz bir sevgi barınır kalpte. Sonsuzun yanında dünya da küçük kalır içindekiler de. İnsan bir sevdi mi ne dünya kalır ne de içindekiler.
Öyleyse bu sonsuz sevgiye layık olan kimdir? Ya da sonsuz bir sevgi var mıdır gerçekten? Varsa kaynağı nereden geliyordur? Hayat, sevgisiz de hayat olmaz mıdır?
Sevgiyi anlatmak için bir değil binlerce dil yetmez, hatta kâinat bile yetmez. Çünkü her sevgi O’nun sevgisinden bir iz taşır. O’nun kullarına olan muhabbetini dile getirir. O’nun nasıl bir sevgiyle sevilmeye layık olduğunu anlatmak ister.
Fuzuli’ye: “Çekil önümden Leyla; ben “LEYLA”ma gidiyorum” detirten bu sevgidir. Fuzuli’ye bunu dedirten ise önce insanı sevmesidir, işe bireyle insanla başlamasıdır. İnsana, insan olduğu için değer vermesidir.
Hz. Muhammed (s.a.v)’e: “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” dedirten şey de farklı değildir. Bizler önce birbirimizi sevmeliyiz, daha sonra asıl sevgiliyi… Yaratılanı sevmeden, Yaratanı asla sevemeyiz. Basit bir sevgi değil benim anlatmak istediğim; ne olursa olsun sonuna kadar giden, gidilmeye layık olan sevgi…
Siz hiç sesiniz çıktığı kadar haykırdınız mı: “Seviyorum!, Seviyorum!” diye. Sevmediyseniz, sevemediyseniz diyemezsiniz. Çünkü sevgi demek coşku demektir, sınır tanımamaktır, gittiği yere kadardır yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiğiniz zaman geriye dönüp bakmayacaksınız, geriye dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz. Sevgiye sınır koyduğunuzda bitmiş, yok olmuş, hiçlik deryasına gömülmüş demektir.
Hani klişeleşmiş bir söz vardır: “Kalp sevmekten yorulmaz” diye. Kalp sevmekten yorulmaz yorulmasına; ama hangi sevgidir bu sevgi? Sahi sevgi deyince ne anlar hale geldik?
Sevgisiz insan her şeyini yok etmiş kadar yoksul ve zavallıdır. Çünkü onun kendine ve çevresine verecek hiçbir şeyi yoktur ve böyle bir insan, toplumdan uzak yaşamaya mahkûm olmuştur. Sevgi adına alışverişi olmaz insanlarla, bencil duygularıyla baş başadır her zaman.
Böyle insanlara acırım ben. Sevginin tarifini yapamayan, sevgisiz bir insan, zavallı değil midir? Bu tür insanlar merhamet ve şefkat duygularını da yaşayamaz, geliştiremezler. Önyargısal bir yaşama mahkûm olduğundan, sevgi konusunda insanlarla iletişimleri ya eksik ya bencil ya da riya halindedir.
Sevgisiz bir ortamda büyüyen bir çocuğu ele alalım: Bu çocuk anne ve babasından ilgi, sevgi, şefkat görmeyerek geçirmiş olduğu yaşantısında o kadar çok şey kaybeder ki… İlk başta ilgisizliğe ve sevgisizliğe öfke duyarak insanlardan uzaklaşmaya ve onlara değer vermemeye başlar. Bu hâl ile insanlardan nefret edecek, çoğu zaman onlara sebepsiz yere öfkeli olacaktır. En acı tarafı da içsel bir yalnızlıkla çevresindeki insanları bir bir kaybederek kimsesizleşecek veya var olanları silip atacaktır. Bu yaşananlar ise anne ve babanın çocuğuna zulmü, tabiri uygun bulursanız, “Sevgi katliamı” olacaktır.


Bir gazete sayfasındaki: “Almanya’da eski bir dişçi asistanı olan Sabine H. adlı kadın, yeni doğmuş 9 bebeğini öldürüp evinin balkonundaki saksılara gömüyor.” haberi karşısında insanlığından utanmayan, kendinde bir ürperti hissetmeyen kişi sayısındaki artış düşündürüyor beni.
Bu sadece aklıma gelen en çarpıcı örneklerden biri. İnsan merhametten bu kadar uzak olamaz! Rabbimin mucizevi olarak yaratma gücünün ortaya çıkışı dediğim bir insanın doğuşu, eşsiz bir güzellik mânasına gelirken, ne oluyor da insanlar bu güzelliğe mâna katmak yerine kirletiyor, yok ediyor, ya da yok sayıyorlar.
Bu kişilere anne demiyorum annelik ismi yakışmaz onlara… 9 ay gibi bir zaman karnında taşı ve sen annelik duygusunu hissetme! Bu kadar duygusuz, bu kadar ruhsuz mu bu insanlar? Bir kedi bile yavrusunu doğurunca saklar, gizler, korur. Hani tavuk, civcivleri ile birlikte gezinirken, bir insan yanlarından geçse, sanki civcivlerine zarar gelecekmişçesine, gagası ile insanları kovalar, telaşlanır, yavrularının çevresini sarar ya, bu insanlar tavuktan da mı aciz?
İşte bu nedenle sevmek, sevdirmek ve sevilmek ilk hedeflerimiz olmalıdır. Küçücük bir bebek bizim merhametimizin, şefkatimizin ve en önemlisi sevgimizin çemberinde kalmıyor mu? Elbette kalıyor! Hatta öyle bir sarıyoruz ki, kimi zaman bir başkasıyla paylaşmak bile zor geliyor. Sevginin tohumu ailede ekilir. Bir ailenin sevgi bağları ne kadar güçlü ise sevgi paylaşımı ve sevgiyi hayata geçirme başarısı da o kadar büyüktür. Anne ve baba arasındaki sevgi bağı ne kadar güçlü ise aile o kadar güçlüdür. Bunun aksini düşünürsek, anne ve baba arasında sevgi bağı ne kadar zayıf ve kopuksa aile içi sevgi paylaşımı da o kadar zayıf ve kopuk olur.


Rabbimiz kullarının birbirine sevgiyle bakmasını daha da çok sevecek ve böylece sevgi, bizlerin tüm kapılarını açan anahtar olacaktır. İnanın dünya ve ahiret kapılarını, her şeye sevgi gözüyle baktığımızda, sevgiyle yaklaştığımızda, açmak çok daha kolay olacaktır.
Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek, temel ve ilk hedefimiz olmakla beraber, her şeye sevgi ile bakmamız gerekir. Çünkü her güzel olana sevmekle başlanır.
Sevgi gidebileceğimiz en son kapıların da anahtarıdır.
SEVGİYLE KALIN…

Sevgi, sevgi, sevgi ...
Sevgisiz yürek cehennem, sevgisiz hayat zindan oluyor. Mevlana’yı döndüren, Yunus’u peşinde koşturan sevgi değil de neydi? Büyük ve ünlü liderleri, lider yapan neydi? İnsan sevebilmeli ve de sevilebilmelidir.

"Sevgi demek coşku demektir, sınır tanımamaktır, gittiği yere kadardır yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiğiniz zaman geriye dönüp bakmayacaksınız, geriye dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz."
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Sevgi,
dünyamızın mayasıdır,
güzelliğidir.
O olursa,
her yer aydınlanır.
Geceler gündüze,
kışlar bahara döner.

Şöyle bir an
"Acaba onsuz olur mu?"
diye düşünsek, ne olur?
Hayır, asla!
Bu bir kabustur
ve hayat yaşanmaz olur.

Sevgiyi
sadece anneler kaybetse bile
neler olur bilir misiniz?
Artık,
"Yavrum!" deyip
bağrına basamaz bebeğini.

Halbuki sevgi ile
korkak bir tavuk bile
yavruları uğruna aslan kesilir.
Vahşi bir aslan ise,
şefkatli bir anne olur.

Demek ki sevgi,
Allah'ın kalplere koyduğu
çok değerli bir hazinedir.
Onu sakın kaybetmeyelim!
 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
27
Sevdigini vermek, fedakarliktir.
Fedakarliksa, sevginin ta kendisidir :)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Pazar günü ulusal bir gazetedeki bir test dikkatimi çekti. Ardından önceki haftalarda yayınlanmış olanlara da bir göz attım. Sorular insanın yaşamına dair konu başlıklarından oluşuyor. Adım adım soruları izliyor, her soru için verilmiş olan dört seçenekten birini işaretleyerek sonuçta kendinizi tanıyorsunuz(!)
Okuduğum testlerden birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Test 1: İlk testin konu başlığı şöyle: “Herkesin bir iyi bir de kötü tarafı var. Hayat içimizdeki iyilik ve kötülük arasındaki mücadelenin alanı. Zaaflarımız, tutkularımız bizi kötülüğe sevk ederken, sahip olduğumuz ahlaki değerler tarafından dizginleniyoruz. Peki sizi, kötülüğe sevkedebilecek gücün kaynağı ne?”
Ardından iş, aşk, para ve aile seçenekleri verilerek hangisine daha değer verdiğinizden tutun, hangi filmi izlemek isteyip istemediğinize kadar birçok soruya cevap isteniyor.
Cevap: Ben seçeneklere bir “e” şıkkı daha ekleyerek Kur’anî bakış açısıyla cevap vermek isterim. İnsanı kötülüğe sürükleyen gücün kaynağı şeytan ve sözcüsü olan nefsi. İçindeki iyilik ve kötülük sürekli mücadele halinde. Allah’ın ilhamı olan vicdanı hep iyiliği işaret ederken, şeytanın sözcülüğünü yapan nefsi ise kötülükleri emrediyor.
İnsan imani açıdan zaaf içindeyse ya da iman etmiyorsa, mücadeleden zaferle çıkacak olan nefsi oluyor. Ancak şeytanın ve nefsin, iman sahibi insanlar üzerinde zorlayıcı gücü olmadığından her durumda zafer inanan insanın.
İnsanı hatadan alıkoyan üç yaptırım var. Hukukî, ahlakî ve dinî yaptırımlar. Kişi samimi imanı yaşamıyorsa zorlu bir durumla karşılaştığında her üçünün kurallarını da kolaylıkla ihlal edebilir. Ancak imanı yaşayan insan için ilk iki yaptırım kadar ve çok daha baskın olarak dinî kurallar önemlidir. Bu yüzden Allah’ın sınırlarını değil ihlal etmek, sınırlarına yanaşmaz bile.
Test 2: “Emeğiniz ya da beklentileriniz dışında raslantısal bir biçimde olumlu bir sonuca ulaşmanızı ifade eden bir durumdur şans. Herkesin şansı açık olmayabilir. Bazılarımız istediklerimizi elde etmek için herkesten çok çaba sarf etmek zorunda kalırız. Bazılarımız için ise her şey çok daha kolaydır. Testimiz şansla aranızdaki ilişkinin boyutlarını ortaya çıkartacak.”
Cevap: Bu testin cevabı oldukça kısa ve net. Hayatta şans ya da tesadüf diye bir kavram yoktur. Her insan, Allah’ın sonsuz öncede belirlemiş olduğu kaderini yaşar. Ancak Allah her insanı farklı konu başlıklarıyla imtihan eder. Kiminin yaşamında her şey -kendince- kötü gider, kimi ise kolaylıkla başarıya ulaşır. İnsanlar, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceklerini ortaya çıkaracak olaylarla sınanırlar. Bu durumu bazı kişiler cehalet nedeniyle -haşa- “hayat adaletsizdir” gibi sözlerle yorumlasalar da Allah sonsuz adalet sahibidir.
Dünya imtihan amacıyla yaratılmıştır; imtihan zamanları kişinin eğitim sürecidir. Her insan Allah’ın imtihanları karşısında yapıp ettikleri konusunda sorgulanacaktır. Ancak o yüce mahkemede hiçbir insan hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar bile haksızlığa uğratılmayacaktır.
Test 3: “Sevgilimizi, eşimizi ya da aynı statüde çalıştığımız iş arkadaşlarımızı sevdiğimizden ya da bencilliğimizden doğan bazı duygularla kıskanırız. Bu kaçınılmaz bir durumdur. Peki ya arkadaşlar, onları ne derece kıskanıyoruz?”
Cevap: Kıskançlık kime karşı hissedilirse hissedilsin nefsani bir özelliktir ve sakınılması gereken bir duygudur. Kıskanç insan, Allah’ın yarattıkları üzerindeki kontrolünden gaflettedir; kendisini ve etrafını Allah’tan bağımsız zanneder. Güzelliği, aklı, zenginliği, kişiye ait sanır ve kendisiyle kıyas ederek kıskançlık duyar. Bu özelliklere sahip olduğunda üstünlük elde edeceğini düşünür. Oysa insana her özelliği veren Allah’tır ve her şey O’nun denetimindedir. Kıskançlığın aşırısında ise iyice duygusallaşan kişi akılcılıktan uzaklaşır, doğru ve isabetli düşünebilme yeteneğini kaybeder. Yanlış kararlar alır, hatalı davranışlar sergiler.
Test 4: “Sözlük anlamına göre kapris, geçici düşüncesiz değişken istek ya da huysuzluk. Genel olarak tam bir kadın huyu olarak bilinen kapris aslında bir erkek tarafından yapıldığında kadına göre daha çok can sıkıcı olabiliyor. Peki ya siz kaprisli biri misiniz?”
Cevap: İnsan nefsinde cimrilik, bencillik, kıskançlık, inatçılık gibi ruhu kirleten eğilimler vardır. Özellikle inatçılığı nefsinde taşıyan kişi, diğer insanların görüşlerini önemsemez, yalnız kendi aklını beğenir.
Kapris, Kur’an ahlakına uygun olmayan ve insanı kayba götüren bir özelliktir. Erkek ya da kadın, kapris yapan, küsen bir karaktere sahip kişi, vicdanına değil, nefsine uymaktadır. Allah’ın hoşnutluğuna dayalı bir dostlukta bu davranışların yeri yoktur. Dahası bu davranışlar hiçbir konuya çözüm getirmez.
Test 5: Hayatınız kendi yolunda akıyor mu? Sevdiklerinize yakın, sevmediklerinize uzak mısınız? Yanında huzur bulduğunuz insanlarla birlikte misiniz? Kısacası keyfiniz yerinde mi?
Cevap: İnsanın hayatı Allah’ın belirlemiş olduğu yönde akar. Kimsenin akan yönü değiştirmeye gücü yetmez; her insan kaderinde olanı yaşar. Buna, “hayatımın akışını değiştirdim” diyen kişi de dahildir.
İnanan insan Allah’ın kendisi için yarattığı kaderi beğenmemek gibi bir duyguya kapılmaz. Yaşadığı her şeyden hoşnut olur. Bilir ki Rabb’i onun için en hayırlı olanı yaratır. Karşılaştığı olayın -kötü gibi görünüyor da olsa- hikmet ve hayırla yaratıldığının bilincindedir. Kısacası samimi iman eden insanın “keyfi her zaman yerindedir.”
Sonuç olarak; insanın yaşayacağı olayları ve duyguları yaratan Allah’tır. İnsan kendini tam olarak ifade edemese de, Allah onun içindekileri, gizlinin gizlisini bilir. İnsanın amacı iyilik, dostluk ve güzel ahlakı yaşamaksa, hem kendisine hem de diğer insanlara içindeki güzel duyguları hissettirecek ve insanların kalplerinde ona karşı sevgi kılacak olan da yalnızca Allah’tır.
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
30
En sevdigim sey, sevgimi verdim, kabul edermisin Smyyes?
senin gibi bi aşığın sevgisi kabul edilmez mi abla?
Rabbini çok seven bir müminin kalbinde yer almak kimi mutlu etmez ki.

Allah için olan sevgi daima karşılıklı değil midir?

* Biriniz kardeşini Allah için seviyorsa ona sevdiğini söylesin *Tirmizi
 

Sedaa_*

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 May 2012
Mesajlar
2,150
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
23
Allah razı olsun çok güzel yaa :)
 

SerkanMuhammedSAV

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 May 2012
Mesajlar
332
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
29
* Biriniz kardeşini Allah için seviyorsa ona sevdiğini söylesin *Tirmizi[/QUOTE]

Gönüllerde Yücesin Güzel Kalbin yeter Kardeşim :)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt