Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

NEBİLERİN VE RASULLERİN KISSALARI Peygamberlerin ve Rasüllerin kıssaları, Kur’an’da (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
NEBİLERİN VE RASULLERİN KISSALARI

Peygamberlerin ve Rasüllerin kıssaları, Kur’an’da büyük bir yer kaplamakta olup, elliden fazla sûrede yer almaktadır. Özellikle Allah Nebisi Musa (as) ile ilgili kıssalar birçok sûrede birbirinden farklı ifadelerle yer almaktadır. Biz biliyoruz ki Allah Teâla, Kur’an’da yer alan her bir harfi ve her bir kelimeyi bir hikmete, maksada mebni olarak zikretmiştir. Öyleyse şanlı Kur’an’da, Nebilerin ve Rasüllerin kıssalarının bu kadar büyük ölçüde zikredilmiş olmasının hikmeti nedir?

Allah Subhanehu ve Teâla Kur’an’ı hak olarak indirmiştir. Bakara sûresinde şöyle buyrulmaktadır:

"Bu da, Allah’ın Kitab’ı hak olarak indirmesinden ileri geliyor…" *

"Elif, Lam, Mim. Allah, O’ndan başka ilah olmayan, diri ve her an yarattıklarını gözetip durandır. Kitabı sana hak olarak indirmiştir…" *

Öyleyse Nebilerin ve Rasüllerin kıssaları da haktandır. Bu hususa ayette şöylece dikkat çekilmektedir:

"Şüphesiz bu anlatılanlar haktır (gerçek olaylardır). Allah’tan başka ilah yoktur. Doğrusu Allah güçlüdür, hakimdir." *

"Hüküm, ancak Allah’ındır. O, hükmedenlerin en hayırlısı olarak hakkı anlatır." *

İşte bu kıssalar "hak"tır ve biz de hak olarak geleni istiyoruz. Tüm insanlara hak olanı taşımakla emredilmişiz. Bizlerden, akîdeyi, ibadetleri, muamelat ve sözleşmelerle ilgili hükümleri ve diğer şer’i hükümleri öğrenmek, öğretmek ve bunlarla amel etmek istenmektedir. Aralarında peygamber kıssalarının da yer aldığı Kur’an âyetlerinin tamamını öğrenmemiz, öğretmemiz ve amel etmemiz istendiği de şüphesizdir. Aksi takdirde Kur’an’da yoğun olarak yer alan bu kıssalardan neyin kastedildiği anlamsızlaşır ve bize hak olarak indirilmezdi. Oysa Allah Subhanehu, boş işlerle uğraşmaktan kesinlikle münezzehtir.

Allah Subhanehu, müslümanlar olarak bizlerden, insanlara şahitler olmamızı istemekte ve bizleri, "seçkin bir ümmet" olarak nitelendirmektedir. Bakara sûresinde şöyle buyurmaktadır:

"İşte böylece biz sizi, insanlara şahid olmanız için, seçkin bir ümmet kıldık. Rasül de size şahittir…" *

"Daha önce ve Kur’an’da peygamberlerin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için size ‘müslüman’ adını veren O’dur…" *

Şahitler kelimesinin anlamını taşımak veya insanlara şahitler olabilmemiz için, daveti onlara taşımamız ve İslâm şeriatını tebliğ etmemiz gereklidir. İnsanlara daveti taşıyan kimse, taşıdığı kimseler üzerinde şahit olduğu için "şahit" olarak isimlendirilmeyi hak etmiş sayılır. Daveti taşımayan kimse ise, bu sıfatı almaya hak kazanamaz. İslâm’da daveti taşımak büyük ve eşsiz bir iştir; herhangi bir müslüman da bu vazifeden geri kalamaz. Aksi taktirde, hayırdan birçok şeyi kaybeder ve kendisini diğer ümmetlere karşı şahit olmaktan mahrum etmiş sayılır. Zira diğer ümmetlerle İslâm ümmetinin düşüncelerinin, değerlerinin, davranışlarının ve yaşayış tarzlarının aralarında çok büyük farklılıklar vardır. Dolayısıyla daveti taşıyan kimsenin, işini en güzel bir şekilde yapabilmesi, daveti taşıma esnasında karşılaşabileceği her durumda en uygun bir tavrı alabilmesi için kendisine yardımcı olabilecek şeylerle silahlanması gereklidir. Fikren ileri seviyede olan insanlara, davet taşınırken sahip olunması gereken niteliklerle, fikren orta seviyede veya geri kalmış insanlara davet taşınırken sahip olunması gereken nitelikler arasında farklılıklar vardır. Askeri açıdan güçlü bir millete karşı yapılan cihad ile, donanım ve taktik yönüyle askeri açıdan zayıf olan bir millete karşı yapılan cihad daha farklı olacaktır. Dolayısıyla birbirinden farklı nitelikteki insanlara davet taşınırken, daveti taşımada yeterliliğin bulunması için; davet taşıyıcının, çeşitli niteliklerle donanması gereklidir. Bu nedenle de şanlı kitabımız Kur’an’da yer alan peygamber kıssalarının da bu açıdan değerlendirilmesi gereklidir.

Bir başka ifade ile Nebilerin ve peygamberlerin kıssaları, birbirinden farklı milletlere davetin taşınmasında kullanılan araçlar arasındaki nüansları anlamada birer örnek teşkil etmektedir. Nuh (as)’ın kavmine hitabı; Salih (as)’in, İbrahim (as)’in, Şuayb (as)’ın veya İsa (as)’nın kavmine hitabından farklıydı. Çünkü bu kavimlerin ve milletlerin tamamı, az veya çok birbirlerinden farklı niteliklere sahiptiler. Ancak diğer din mensupları, yalnızca kendi kavimlerine indirilenlere tabi olmakla yükümlü iken, müslümanlar, onlardan farklı olarak kendileri dışındaki tüm kavimlere ve milletlere de kendilerine gönderilen daveti taşımakla yükümlü tek ümmettirler. Öyleyse tüm kavimlere ve milletlere daveti taşımakla sorumlu olan müslümanların, daveti taşıma keyfiyeti hakkında birçok örneğe vakıf olmaları gerekir. Belki de bize olan sevgisinin bir göstergesi olsa gerek ki alemlerin Rabbi, daveti taşıma keyfiyeti hakkında, kendisi ile silahlanabileceğimiz ve istifade edebileceğimiz birçok örneği bizlere göstermektedir. İşte daveti taşıma işine kalkışan kimse bu esnada karşılaşabileceği muhtelif güçlüklere, anlayış, kültür ve medeniyet açısından farklı insanlara karşı nasıl bir tavır takınması gerektiğini kavrayabilmek için bu kıssaları bilmek zorundadır.

Söylediğimiz şeylerin delili, Yusuf sûresindeki şu ayettir:

"And olsun ki peygamberlerin kıssalarında aklı olanlar için ibretler vardır. O, uydurulan bir söz değildir. Fakat kendinden önceki kitapları tasdik eden, inanan kavme her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmettir." *

Bu ayette Allah (cc) bu kıssaların şu noktaları beyan ettiğini bildirmektedir:

1- İslâm’ı tasdik ettiğini,

2- Her şeyi açıkladığını,

3- Biz müslümanlar için bir rahmet olduğunu.

Madem ki bu kıssalarda bizlere öğütler, ibret alınacak sahneler var ve bizim için rahmet var, öyleyse bu kıssaları öğrenmeliyiz. Nitekim Enam sûresinde Allah (cc), Rasülüne şöyle hitap etmektedir:

"İşte bunlar, Allah’ın doğru yola eriştirdikleridir; onların yoluna uy, sizden buna karşılık bir ücret istemem, bu sadece herkes için bir hatırlatmadır." *

Bu ayet açık ve net bir şekilde Nebi (sav)’nin, bu Nebilerin ve Rasüllerin yoluna uymakla emredildiğini göstermektedir. Rasüle uymakla emredilen ve Rasüle has bir emir olmadıkça -ki burada böyle bir emir yoktur- peygambere gelen bir emrin, aynı zamanda ümmetine de gelmiş sayılacağına göre, bizler de bu emirle muhatabız, dolayısıyla bu Nebilerin ve Rasüllerin yollarına uymakla yükümlüyüz.

Burada, hemen insanın aklına şöyle bir soru gelmektedir: Yukarıdaki ifadeyi kullanmakla, sanki biz; "Bizden öncekilerin şeriatı bizim için de mi şeriattır?" diyoruz. Dolayısıyla Nebilerin ve Rasüllerin yoluna uymakla onların şeriatlarına ve dinlerine uymak mı gerekir? diyoruz. Bu istifhama şöyle cevap verelim:

Nebilerin ve Rasüllerin yoluna uymak dinin usulu ile ilgili hususlarla, tevhid ve itaatla alakalıdır; tafsili hükümlerle alakalı bir husus değildir. Şûra sûresindeki Allah (cc)’ın şu sözünden maksat da budur:

"Allah Nuh’a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. (Ey Muhammed!) Sana vahyettik. İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da buyurduk ki: Dine bağlı kalın onda ayrılığa düşmeyin…" *

Âl-i İmran sûresindeki şu ayette de durum aynıdır:

"(Ey Muhammed!) De ki: Allah doğru söyledi. Doğruya meyleden İbrahim’in milletine/dinine uyun; o puta tapanlardan değildi." *

"Sonra sana doğruya yönelen, puta tapmayan İbrahim’in milletine uy, diye vahyettik." *
NEBLERN VE RASULLERN KISSALARI
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt