Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

kalbdenkalbe mesajlar(bir bakış bir can mukabilindedir)devam (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Ahmed Bedevî devamlı zikir ve murâkabe hâlindeydi. Her an Allahu Teâlâ'yı düşünür, bir an hatırından çıkarmazdı. Hiç evlenmedi. Evlenmesini teklif edenlere; "Beni kendi hâlime bırakınız. Cennet hûrîlerinden başkasıyla evlenmemeye azmettim." derdi. Dünya malının, onun kalbinde yeri yoktu. Üzerine giydiği elbise ve başına sardığı sarık, eskiyip kullanılmayacak hâle gelmedikçe yenisini almazdı. Devamlı oruç tutardı. İftâr ve sahurda birer zeytin ile nefsini körlettiği ve buna kırk gün devâm ettiği rivâyet edilir.
Seyyid Ahmed Bedevî Hazretleri, talebelerini teveccühle terbiye eder ve konuşmazdı. Onu gönülden seven ve ona mürit olmak için huzuruna çıkan bazı kimselere bir kere nazar buyurmakla, o kimseler, mânevî hâller ve yüksek dereceler ile dolmuş olurdu. Seyyid Bedevî Hazretleri bazı kere teveccüh ettiği kimseler hakkında Abdülâl'e şöyle derdi:
"Söyle, o kimse, falan beldede sakin olup yerleşsin! Oradaki insanlara faydalı olsun!" Onun, talebelerini terbiye etmesi, onları yetiştirmesi bu şekilde idi. Bir bakışla, uzun yıllar zahmet ve meşakkat çekmekle elde edilen derecelere bir anda yükseltirdi. Allahu Teâlâ ona böyle bir tasarruf vermişti.
Ahmed Bedevî, umûmiyetle evinin damında bulunur, orada ibadet ve tâatle meşgûl olurdu. Bunun için ona talebe olanlara "Sütûhî" veya "Ashâbı Sath" denirdi. Bu sebeple Seyyid Ahmed Bedevî, Seyyid Ahmed Sütûhî diye de tanındı.
Seyyid Ahmed Bedevî Hazretleri uzun boylu, buğday tenli idi. Kolları uzun, pazuları iri, bacakları etli ve kalındı. Yüzü büyükçe olup gözleri sürmeliydi. Yüzünde çiçek hastalığından kalma bir eser olarak üç nokta bulunuyordu. Biri sağ, biri de sol yanağında olup, diğeri de burnunun yukarı kısmındaydı. Küçüklüğünden beri başına şal sarar, yüzünü de iki nikapla örter, böyle gezerdi. Zaten yüzünü bu şekilde Afrika bedevîleri gibi örttüğü için kendisine Bedevî deniyordu.
Ahmed Bedevî, talebelerinden Abdülâl'e ve Abdülmecîd'e bilhassa alâka ve ihtimam gösterirdi. Bunlardan Abdülmecîd bir gün dayanamayıp hocasının yüzünü görmek istedi ve mübarek cemalini hiç göremediğini, görmemeye dayanamadığını, bu sebeple yüzünden örtüsünü açmasını talep etti. Seyyid Hazretleri de:
"Ey Abdülmecîd! Beni görmeye dayanamazsın. Senin, benim yüzüme bakman belki de canına mal olur. Bir bakış, bir can mukabilindedir." buyurdu. Fakat o yine ısrar ederek:
"Ey efendim! Yeter ki mübarek yüzünüzü göreyim. Sonunda ölüm de olsa razıyım. Çünkü artık dayanamıyorum." dedi. Bunun üzerine Seyyid Hazretleri yüzündeki örtüsünü kaldırdı. Abdülmecîd, Ahmed Bedevî'nin cemalini görür görmez yere düştü. Ruhunu teslim etti.
Seyyid Hazretlerinin özel ihtimam gösterdiği diğer talebesi Abdülâl ise, hocasının vefâtına kadar yaşadı ve hocasının vekîli olup talebelere feyz vermek ve onları yetiştirmek vazifesini aldı.
Seyyid Bedevî Hazretleri daha önce hiç gidip görmediği beldelerden haberler verirdi. Onun o beldelere zahirde gidip geldiğini kimse bilmiyordu. Fakat mânevî yönden bir keramet eseri olarak gidip geldiği hakikatti. Zira Bedevî Hazretlerinin oralarda görüldüğüne dair rivayetler olurdu. Bedevî Hazretleri her tarafta hazır bulunurdu. İnsanlara yardım elini uzatır darda kalmışları, hatta dağ başında haramilerin eline düşüp çaresiz kalanları kurtardığı rivayetleri vardır.
Nice ücra beldelerde, kuş uçmaz bölgelerde, yolu haramiler tarafından sarılan kimseler bir kere yürekten "Yetiş ya Seyid!" deyince, Allah'ın izniyle hemen orada hazır olur ve biçareleri haramilerin elinden kurtarırdı.
Ahmed Bedevî Hazretlerini sevenlerden Şeyh Rekîn isminde bir zat vardı. Seyyid Bedevî bir gün bu zatı yanına çağırıp kendisine:
Ey Rekîn! Bana ileride büyük bir kıtlık olacağı ilhâm olundu. Bunun için sen, bol miktarda buğday alıp muhafaza et! Kıtlık zamanında insanlar senin biriktireceğin buğdaydan pek çok istifade ederler. Buğday temin edebilmek için uzak memleketlere gitmek zahmetinden kurtulmuş olurlar. O zaman sen, elinde bulunan buğdayı insanlardan ihtiyacı olanlara, Resûlullah'ın hürmeti için ikrâm ve ihsân olmak üzere ucuz fiyatla satarsın! buyurdu. O da:peki efendim, diyerek hocasının elini öptü ve oradan ayrıldı. O sıralarda buğday gayet ucuz ve her tarafta bol miktarda mevcuttu. Elinde bulunan bütün parasını ve sermayesini buğdaya yatırdı. Hatta daha da ileri gitti, aile ve akrabalarına da müracaat ederek, onların ellerinde bulunan para ve ziynet eşyalarını borç olarak aldı ve bunlarla da buğday satın aldı. Biriktirdiği tonlarca buğdayı geniş mahzenler kiralayarak oralarda muhafaza etti.
Bu sırada, o bölgenin vâlisi Tanta'ya gelmişti. Bir yere çadırını kurup yerleşti. Atları için yem istedi. Orada herkes biliyordu ki Rekîn'de buğdaydan bol bir şey yok. Tabiî Rekin, vâlinin adamlarının gelerek, kendisinden buğday isteyeceklerini tahmin etti. Onlara buğday vermesine verirdi fakat, ambarlarda tonlarca buğdayın depolanmasını mânasız bulup zayi edebilirlerdi. Bundan korkup, Ahmed Bedevî Hazretlerinin yanına gitti ve durumu kendisine arz edip endişelerini dile getirirdi. O da, hiç üzülüp endişe etmemesini, kendisinden buğday istedikleri zaman vâlinin adamlarına: "Kendisinde buğday değil, buğday kırıntıları bulunduğunu" söylemesini tembih etti. Nihayet vâlinin adamları gelip, kendisinden buğday istediler. O da ambarında, buğday kırıntılarından başka bir şey bulunmadığını bildirdi. Adamlar buna inanmadılar ve ambarın anahtarını alıp ambara girdiklerinde, hakikaten orada kırıntılardan başka bir şey göremediler. Bunun üzerine dönüp gittiler ve Rekîn'in mallarına herhangi bir zarar ve ziyan vermediler. O da gidip bu durumu Ahmed Bedevî'ye arz edince; "Sana bir zarar yapamadıkları için Allahu Teâlâ'ya şükret, yalnız O'na hamdü senâda bulun." buyurdu.
Bir zaman sonra, buğday fiyatları son derece pahalandı ve civar yerlerde bulunamaz oldu. İnsanlar, ihtiyaçları olan buğdayı bulabilmek için uzak memleketlere gitmek ve çok yüksek fiyatlar ödemek mecbûriyetinde kaldılar. Rekîn, Ahmed Bedevî'ye gelerek, çok evvelce söylemiş olduğu sözün zuhur ettiğini bildirdi. O da:
Elindeki buğdayı insanlara sat! Fakat onlara karşı müsâmahalı davran, ucuza sat! Allahu Teâlâ katında bunun sevabı pek fazladır, buyurdu.
Rekîn mahzenlerini açtı. Çok ucuz fiyattan buğday satmaya başladı. İnsanlar bundan çok memnun oldular. Bu sayede sıkıntılara maruz kalmadan kıtlık günlerini bollukla geçirdiler. Rekîn de fiyatı çok düşük tutmasına rağmen çok fazla kâr etti. Yakın akrabalarından aldığı borçları kendilerine fazlasıyla iade etti. Fakirlere, gariplere ve muhtaçlara yedirdi içirdi, üstlerini başlarını giydirdi. Daha pek çok ikrâmlarda bulundu. Bütün ahali kendisine, yaptıkları sebebiyle çok dua etti. Yani Rekîn, üstadı Seyyid Bedevî Hazretlerini dinlemekle hem madden hem de manen çok büyük kazançlar elde etti.
Bundan sonra hacca ve Resûlullah Efendimizin kabri şerîfini ziyâret etmeye niyet etti. Bu niyetini Seyyid Bedevî Hazretlerine arz edince, izin verdi. Rekîn, yol hazırlıklarına başladı. Hazırlıklarını tamamlayıp, yola çıkacağı zaman, Ahmed Bedevî'nin huzûruna vardı. Ahmed Bedevî;
"Allahu Teâlâ'ya tevekkül ederek yola çık!" buyurdu. Rekîn orada, Ahmed Bedevî'ye ait olan ve kullanılmayan bir aba gözüne ilişti. Bereketlenmek için yanında bulundurmak niyetiyle bu abayı şeyhinden rica etti. O da abayı verebileceğini fakat yolda kaybedip, bunun için de çok üzüleceğinden endişe ettiğini bildirdi. Fakat Rekîn, o anda bu inceliği anlayamayıp, abayı yanında bulundurmak arzusunda olduğunu söyledi ve nihayet abayı alarak yola çıktı.
Hac vazifesini ifâ edip geri dönerken, Akabe denilen yerde, abayı hatırladı. Eşyaları arasında aradı koyduğu yerde yoktu. Onu bir yerde yere düşmüş olarak buldu. Biraz tozlanmıştı. Abayı hemen yerden alarak, güzelce yıkadı ve kuruması için bir yere serdi. Daha sonra başka ihtiyaçları ile meşgûl olmaya başladı. Daha sonra abayı alıp saklamayı murad edince, baktı, aba yerinde yoktu. Ne kadar aradı ise de maalesef onu bulamadı.. Üzüntü içinde, Mısır'a Ahmed Bedevî Hazretlerinin bulunduğu beldeye geldi. Hatasını telafi etmek niyetiyle kaybettiği abadan daha güzel ve daha pahalı bir aba satın alıp, bunu şeyhinin yanına götürdü. Fakat bir de ne görsün, yolda kaybettiği aba, hocasının odasında duruyordu. Hayretler içinde abaya bakarken, Seyyid Bedevî, kendisine Ey Rekîn! Taacc p etme! Sen onu yıkayıp serdikten sonra, onu tekrar kaybetmenden endişe ettiğim için aldım ve buradaki yerine koydum.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt