Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İSLÂM'DA YÖNETİM NİZAMI Velayet-i Ahd (Veliahtlık) Sistemi İle Hilâfet’e Geçmek İs (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
İSLÂM'DA YÖNETİM NİZAMI

Velayet-i Ahd (Veliahtlık) Sistemi İle Hilâfet’e Geçmek

İslâm Nizamı, İslâm'a tamamen ters olan veliahdlık sistemini reddetmiştir. Zira yönetim yetkisi Halife’nin değil ümmetindir. Halife ancak Hilâfette kaldığı müddetçe yönetimde ümmete vekalet eden kişidir. Vekaleten yönetimi elinde tutan birisinin kendine ait olmayan bir hakkı başkasına vermesi nasıl caiz olur?

Ebu Bekir'in Ömer için yaptığı şey veliahd tayini değildir. Onun yaptığı veliahdlık değil Halife hayatta iken yapılan bir seçimdir. Halife ölünce de Ömer'e bey’at edilmiştir. Ebu Bekir'in bu husustaki konuşmasında da bu hususa işaretler vardır. Yaptığı işte Müslümanların rızasını gözetti. Kendi yerine Ömer'i tavsiye etmeye karar verince halka şöyle hitab etti: "Size Halife olarak aday göstereceğim kişiden razı olur musunuz? Ben ne zorla velayet ediyorum ne de bir yakınımı tayin ediyorum." Bu esastan hareketle Ömer (r.a.) oğlu Abdullah'ı, Halife seçmekle görevlendirdiği altı kişiye Halife olmaması şartı ile dahil etmiş ve ona sadece görüş belirtme hakkı vermiştir. Böylelikle veliahdlık şüphelerini ortadan kaldırmıştır.

Bu uygulama veliahtlık hususunda Muaviye’nin yaptığının tam anlamı ile tersidir. Muaviye’nin ortaya çıkardığı İslâm Nizamına tamamen terstir. Muaviye'yi böyle bir münkeri bid’at olarak ortaya koymaya iten sebepler şunlardır:

1- Muaviye devlet başkanlığını Hilâfet olarak değil "mülk" olarak algılıyordu. Bakınız barıştan sonra Kûfelilere hitab ederken şöyle diyordu:

"Ey Kufe ehli! Siz sanıyor musunuz ki sizin namaz kaldığınız, zekât verip, hac yaptığınızı bildiğim halde ben sizinle namaz, zekât ve hacc uğruna savaştım? Ben ancak sizin başınıza emir olmak ve tepenizde emir olmak için savaştım. Siz istemediğiniz halde Allah bunu bana verdi. Bilin ki bu fitnede isabet alan her mal ve kan heder olmuştur. Koştuğum şartların tümü de iki ayağımın altındadır."

Evet Muaviye’nin bu konuşmasına bakıldığında bizzat kendisinin İslâm’a muhalefetini ilan ettiği görülmektedir. Özellikle Müslümanların başına emir olup onların idaresini eline geçirmek için savaştığını söylerken de bu niyetini açıkça dışa vurmuş oluyordu. “Benim size söz verdiğim şartların tümü ayaklarımın altındadır” derken daha da fahiş bir şeyi ifade ediyordu. Halbuki Allahu Teâla şöyle buyuruyor : "Verilen sözü de yerine getirin, çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir." [1]

Evet sözlerine bakarsak Muaviye'nin İslâm’la kayıtlı olmadığını ilan ettiğini görürüz. Yerine oğlu Yezid'i ataması da onun İslâm’a kasten muhalefet ettiğini göstermeye yeter. Muaviye tüm yaptıklarını anlayışı gereği "Krallığını" oğluna bırakmak için yapıyordu. Bu konuda Müslümanlardan kime görüş sormuşsa istediği karşılığı alamamıştı. Bu uğurda parayı da kullandı, ancak onun isteklerine toplumda doğru dürüst bir varlığı ve Müslümanlar katında ağırlığı olmayan insanlar boyun eğiyordu. Beklediği desteği göremeyince de kılıca sarıldı.

Tarihçilerin naklettiğine göre; valileri, oğlu Yezid için Hicaz Müslümanlarından bey’at alamayınca yanına askerlerini ve bolca mal alıp Hicaza gitti. Müslümanların liderlerini çağırdı ve onlara şöyle dedi:

"Benim aranızdaki geçmişimi ve sizinle olan akrabalık derecemi biliyorsunuz. Yezid sizin kardeşiniz ve amcanızın oğludur. Sizden Yezid'i Hilâfet adına öne çıkarmanızı istiyorum. İsterim ki siz Halife’yi azleden, onu başa getiren, emir tayin eden olasınız. Malları toplayıp paylaştıran da sizler olasınız.” Abdullah b. Zübeyr ona verdiği cevapta, kimseyi Halife adayı göstermediği için Rasulullah (s.a.v.)'in yaptığı gibi yapmak, yahut Ebu Bekir veya Ömer'in yaptığını, yapmak hususunda muhayyer olduğunu belirtti. Muaviye bu işe çok kızdı. Diğerlerine sordu. Onlar da Abdullah b. Zübeyr'in verdiği cevabı verdiler. Muaviye şöyle dedi:

"Korkutup uyaran artık mazur görülür. Ben ayağa kalkıp bir konuşma yapacağım. Allah'a yemin ediyorum ki sizden biriniz bu sırada bir kelime söylerse daha onun ağzından çıkan söz bitmeden kılıç onun kellesine ulaşacaktır. Artık kendinizi hayatta bırakmak ancak sizin elinizdedir."

Sonra askerlerine Hicaz'ın ileri gelenlerinden ve bu şekilde karşı çıkanlardan her birisinin tepesine iki kişi dikmelerini ve ister doğrulayıcı isterse yalanlayıcı mahiyette kendisine tek kelime ile dahi olsa söz söyleyecek olan her birinin kafalarını kılıçlarıyla uçurmalarını emretti.

Ardından minbere çıkarak topladığı Müslümanların huzurunda şöyle konuştu:

"İşte şu gördüğünüz kimseler Müslümanların ileri gelenleri ve en hayırlılarıdır. Onlar olmaksızın hiç bir iş halledilemez. Onlara danışılmaksızın hiçbir hükme varılmaz. Onlar razı olmuş ve bey’at etmişlerdir. Haydi siz de Allah adına bey’at ediniz."

İşte Muaviye'nin veliahtlık düzeni üzerinde yükselttiği temel budur. Oysa İslâm böyle bir şeyden uzak olduğunu açıkça ilan etmektedir. Ömer şöyle demiştir: "Her kim Müslümanlar arasında daha hayırlısını bulduğu halde aralarındaki bir akrabalık veya arkadaşlık dolayısıyla bir kimseyi emir tayin edecek olursa Allah'a, Rasulüne ve müminlere ihanet etmiş olur."

2- Muaviye, şer’î nasslara karşı hileli yollara sapıyor ve onları böylece tevil ediyordu. İslâm, Halife’yi seçme hakkını ümmete vermiştir. Rasulullah (s.a.v.) de bunu böyle yaparak Müslümanların işlerini yönetmeye daha uygun olanı seçme hususunda işi Müslümanlara bırakmıştır. Fakat Muaviye, o dönemlerde Bizans ve Sasani imparatorluklarında egemen olan düzenden etkilenmişti. Bu iki devlette yönetim miras yoluyla el değiştiriyordu. Bu nedenle Muaviye de Yezid'i kendisine veliaht olarak tayin etmiş ve hayattayken ona beyat almak için hileli bir yola sapmıştır.

3- Siyasal konularda Muaviye'nin içtihadı faydacı temel üzere kuruludur. Şer’î hükümlerle problemi çözmesi gerekirken var olan problemle çatışma olmaları için şer’î hükümleri tevil etmektedir. Halbuki bu hususta maddi menfaatı dikkate almadan, Allah'ın Kitabı ve Rasulü’nün Sünnetini esas almak suretiyle İslâm’daki içtihat metodunu izlemesi ve İslâmi hükümleri çağın problemlerini çözecek şekilde ele alması gerekirdi. Yoksa çağının problemlerini İslâm’ın hükümlerini başkalaştıracak, değiştirecek ve ona muhalefet edecek şekilde ele almaması gerekirdi..



[1] İsra: 34
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt