Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Habib-i Neccar ve Yasin Suresi (1 Kullanıcı)

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
Habib-i Neccar ve Yasin suresi


Kaynaklarda Antakya diye geçen Hatay şehrimiz, eski bir tarihe sahiptir. M.Ö. 300’lü yıllarda 500 binin üzerinde nüfusu olan bu şehir, zamanında dünyanın üçüncü büyük şehri idi.

Antakya, İsa (A.S.) zamanında da bölgesinin en önemli merkezlerinden birisiydi. Şehirde yaşayan halk, doğru yoldan uzak bir hayat yaşıyordu. Rivayetlere göre İsa (A.S.), yanında bulunan yetişkin ilim ve gönül adamlarından ikisini irşad için Antakya’ya gönderdi.

İşte bu iki elçinin orada yaşadıkları olaylar, Kur’an’ın kalbi olan Yasin Suresi’nin ikinci sayfasında ibret için anlatılır. Bu olayın verdiği en önemli derslerden birisi, peygamber olmasalar da Allah’ın dinini tebliğ edip insanlardan hiçbir ücret istemeyen ilim ve gönül adamlarına uyulması gerektiğidir.

Allahu Tealâ, Antakya halkının başından geçenlerden ibret almamız için Rasulullah’a (A.S.) şöyle sesleniyor:

Şu şehir ahalisini onlara örnek ver!

Hani oraya (İsa A.S.’ın yanındaki ilim ve gönül adamlarından) elçiler gelmişlerdi. Biz o zaman onlara iki elçi göndermiştik de her ikisini de yalanlamışlardı. Biz de bir üçüncü ile onları desteklemiştik ve:

- “Biz size gönderilmiş elçileriz” demişlerdi. (Yasin/13-14)

Şehirde günlerce kalmışlar ve ellerinden geldiğince herkese Allah’ın dinini anlatmaya çalışmışlardı. Buna rağmen halk elçileri kabul etmedi ve onlara:

- “Siz, bizler gibi insansınız; başka bir şey değilsiniz. Hem Rahman da hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” dediler. Elçiler de (bu söze karşı) şöyle söylediler:

- “Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş kimseleriz. Bize düşen, ancak açıkça tebliğdir; başka bir şey değildir.” (Yasin/15-17)

Elçilerin bütün ikna gayretleri sonuç vermedi. Halk hırçınlaştıkça hırçınlaştı ve tehdit ederek elçilere:

- “Siz bize uğursuz geldiniz. Yemin olsun ki, eğer (bu işten) vazgeçmezseniz, sizi taşlarız ve çok acı verecek eziyetler yaparız.” dediler. (Yasin/18)

Kendilerine hücum etmeye hazır olan şehir halkının bu tehditi karşısında elçilerin cevabı şöyle oldu:

- “Uğursuzluğunuz sizinledir (kendinizden kaynaklanmaktadır). Size öğüt verildi diye mi (böyle söylüyorsunuz)? Doğrusu siz haddi aşmış bir toplumsunuz.” (Yasin/19)

Elçiler tam sözlerini bitirmişti ki;

Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi:

“- Ey hemşehrilerim! Bu elçilere uyun!” (Yasin/20)

Allah’ın methettiği bu adamın Habibu’n-Neccar adında bir kişi olduğu rivayet edilir. Hemşehrilerinin aşırıya gittiğini görünce onlara acıdı ve şefkatle yalvardı:

“- Uyun, sizden hiçbir ücret istemeyip hidayet üzere hayat sürenlere!” (Yasin/21)

Rabbimiz, bize Habibu’n-Neccar’ın dilinden çok önemli bir prensibi bildiriyor:

Kişinin Allah’ın dini için uyması gereken insanda iki önemli özellik araması gerekir: Birincisi, Allah’ın dinini tebliğ ettiği için dünyalık bir menfaat sağlamaması gerekir. İkincisi de, Allah’ın istediği şekilde hayatını sürdürmeye gayret eden, yani hidayet üzere yaşamaya çalışan bir kişi olması gerekir.

Ayetler kıyamete kadar geçerli olduğuna göre, Allahu Tealâ bu iki özelliğe sahip olan insanlara tarihte olduğu gibi günümüzde de uyulması gerektiğini ferman buyuruyor. Bu iki özelliğe sahip olmayan, yani Allah’ın dinini dünyevi çıkarlara alet eden veya hidayet ölçülerinin dışında bir hayat sürenlere ise uyulmaması gerekiyor. Bu Allah’ın isteğidir. Ne kadar bilgi sahibi olursa olsun, makamı ve ünvanı ne olursa olsun, bu iki ölçüye uymayan kişilere kesinlikle itibar edilmemesi gerekir.

İşte Habibu’n-Neccar, hemşehrilerine bu iki ölçüye uyan bu elçilere uyulması gerektiğini bildiriyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:

“- (Bana gelince,) neden beni yaratmış olan ve hepinizin dönüp varacağı Allah’a kulluk etmiyeyim?

(Neden) O’ndan başka ilâhlar edineyim? (Öyle yaparsam) Rahman bana bir zarar vermek isterse ne o ilâhların şefaatı zerre kadar fayda getirir, ne de (bizzat kendileri) beni koruyabilirler.

İşte o zaman ben, apaçık bir sapıklığa düşmüş olurum.

Ama bakın! Ben Rabbinize inanıyorum, sizler de bunu işitmiş olun!” (Yasin/22-25)

Allah aşığı Habibu’n-Neccar sözlerini bitirince hemşehrileri, üzerine çullanıp onu şehit ettiler. Mübarek naaşı yere serilince Allah tarafından ona şöyle denildi:

“- Gir cennete!” (Yasin/26)

O ise, hemşehrilerinin kendisini öldürmüş olduğuna aldırmaksızın büyük bir merhametle Allah’ın huzurunda şöyle söylüyordu:

“- Ah keşke halkım bir bilseydi! Bilseydi Rabbimin beni affettiğini ve ikram görenlerden eylediğini...” (Yasin/26-27) Fakat artık Antakyalılar bu temenniyi duyamazlardı.

Allah adamları hep böyledir: şahsi kinlerle kalplerini kirletmezler. Allahu Tealâ, burada bizde görmek isteği bir ahlâkı öğretiyor: Canınıza kasteden insanların bile kurtuluşunu isteyebilmek, onların Allah’ı tanımalarını sağlama uğruna canımızı bile feda edebilmek.

Daha sonra ne oldu? Allahu Tealâ, bundan sonra onların üzerlerine gökten ordular indirmediğini, indirmeye de gerek olmadığını anlatıyor. Sadece bir tek ses ile yerlerinde sönüp kaldıklarını haber veriyor ve bu konuyu şu ayetlerle bitiriyor:

“- Yazık şu insanlara ki, kendilerine hangi elçi geldiyse onu alaya aldılar.. Halbuki kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi ve onların geri dönmediğini görmezler miydi? Ve (görmüyorlar mı sonunda) hep birlikte huzurumuzda toplanacaklarını?” (Yasin/28-32)

Bu ayetler, yaşayan bir model sıkıntısı çeken ve bu sebeple dinî bunalımlar yaşayan günümüz müslümanlarına kurtuluş kapısını gösteriyor.


Kemal Süleymanoğlu
Semerkand Dergisi"

********************

Anadolu'da yapılan ilk cami:

Antakya, Ubeydullah Bin Cerrah tarafından M.S 636 yılında fethedildiği dönemde Habib-i Neccar ve Hz. İsa'nın iki elçisinin bulunduğu yerde fethin sembolü olarak bir cami inşa edilmiş. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan Anadolu'da yapılmış ilk cami bu. Caminin girişindeki türbede isimleri Yuhanna ve Pavlus olan iki elçiden Yahya ve Yunus hazretleri olarak söz ediliyor. Habib-i Neccar'ın sandukası da aynı camide. Müslümanlar bu türbeyi ziyaret edip dua ediyorlar. Antakya, Haçlı seferleri döneminde Antakya Prensliği olarak bir süre Hıristiyanların elinde kaldı. Haçlılar, Antakya'yı işgal ettikten sonra kentteki sivil Müslümanları kılıçtan geçirdiler. Memluk Sultanı Baybars daha sonra Antakya'yı Haçlılardan geri almış, Habib-i Neccar Camii'ni de yeniden yaptırmış.
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
..............................
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
................................
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
.........................
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
selamun aleykum ablam.
Allah razı olsun emeğinize sağlık.
bu surenin bu kısmını okumak insana ürperti veriyor.
Rabbim Kur'an'ı okumak ve anlamak konusunda bize yardım etsin inşaallah.
selam ve dua ile...
 

sengul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
733
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Konum
İSTANBUL
selamun aleykum ablam.
Allah razı olsun emeğinize sağlık.
bu surenin bu kısmını okumak insana ürperti veriyor.
Rabbim Kur'an'ı okumak ve anlamak konusunda bize yardım etsin inşaallah.
selam ve dua ile...


Ve aleykum Selam ve Rahmetullahi...

Sevgili kardeşim Nuresma sayfaya katılımlarınızdan dolayı Sibel kardeşimiz adına size ve ayrıca Sibel kardeşimize ve Kemal Süleymanoğlu beyefendilere ve semerkand çatısı altında hizmet eden kardeşlerimize ve adı geçen cami restoresinde hizmeti geçen tüm kardeşlerimize teşekkür ederiz...

Temenni ve dilekleriniz müşterek...

Hayır yanınızda...
Şer uzağınızda olsun...

Selametle...

....................................................................................................


Belediye başkanınızın adı ne ? (............................ )

Kadırgalı lakaplı şarkıcı kim ? (............................ )

Kontör ve tarife reklamlarında
oynayan ünlü komedyen kim ? (............................ )

Bu sitenin süper moderatörü kim? (............................ )




peki...




EL MUZİLL




Bu ismi daha önce duydun mu?
Duyduysan ezberledin mi?
Ezberlediysen manasını biliyormusun?

öyleyse....
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
Ve aleykum Selam ve Rahmetullahi...

Sevgili kardeşim Nuresma sayfaya katılımlarınızdan dolayı Sibel kardeşimiz adına size ve ayrıca Sibel kardeşimize ve Kemal Süleymanoğlu beyefendilere ve semerkand çatısı altında hizmet eden kardeşlerimize ve adı geçen cami restoresinde hizmeti geçen tüm kardeşlerimize teşekkür ederiz...

Temenni ve dilekleriniz müşterek...

Hayır yanınızda...
Şer uzağınızda olsun...

Selametle...

....................................................................................................


Belediye başkanınızın adı ne ? (............................ )

Kadırgalı lakaplı şarkıcı kim ? (............................ )

Kontör ve tarife reklamlarında
oynayan ünlü komedyen kim ? (............................ )

Bu sitenin süper moderatörü kim? (............................ )




peki...




EL MUZİLL




Bu ismi daha önce duydun mu?
Duyduysan ezberledin mi?
Ezberlediysen manasını biliyormusun?

öyleyse....




eline,yüreğine sağlık şengül kardeşim.selam ve duayla :)

Muizz: “Dilediğine izzet ve kuvvet veren, ilimde yükselten.”

Müzill: “Dilediğini zelil kılıp rahmetinden uzaklaştıran. Hor ve hakir kılan.”
 

selimoglu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Ara 2006
Mesajlar
504
Tepki puanı
0
Puanları
0
Habib-i Neccar ve Yasin suresi


Kaynaklarda Antakya diye geçen Hatay şehrimiz, eski bir tarihe sahiptir. M.Ö. 300’lü yıllarda 500 binin üzerinde nüfusu olan bu şehir, zamanında dünyanın üçüncü büyük şehri idi.

Antakya, İsa (A.S.) zamanında da bölgesinin en önemli merkezlerinden birisiydi. Şehirde yaşayan halk, doğru yoldan uzak bir hayat yaşıyordu. Rivayetlere göre İsa (A.S.), yanında bulunan yetişkin ilim ve gönül adamlarından ikisini irşad için Antakya’ya gönderdi.

İşte bu iki elçinin orada yaşadıkları olaylar, Kur’an’ın kalbi olan Yasin Suresi’nin ikinci sayfasında ibret için anlatılır. Bu olayın verdiği en önemli derslerden birisi, peygamber olmasalar da Allah’ın dinini tebliğ edip insanlardan hiçbir ücret istemeyen ilim ve gönül adamlarına uyulması gerektiğidir.

Allahu Tealâ, Antakya halkının başından geçenlerden ibret almamız için Rasulullah’a (A.S.) şöyle sesleniyor:

Şu şehir ahalisini onlara örnek ver!

Hani oraya (İsa A.S.’ın yanındaki ilim ve gönül adamlarından) elçiler gelmişlerdi. Biz o zaman onlara iki elçi göndermiştik de her ikisini de yalanlamışlardı. Biz de bir üçüncü ile onları desteklemiştik ve:

- “Biz size gönderilmiş elçileriz” demişlerdi. (Yasin/13-14)

Şehirde günlerce kalmışlar ve ellerinden geldiğince herkese Allah’ın dinini anlatmaya çalışmışlardı. Buna rağmen halk elçileri kabul etmedi ve onlara:

- “Siz, bizler gibi insansınız; başka bir şey değilsiniz. Hem Rahman da hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” dediler. Elçiler de (bu söze karşı) şöyle söylediler:

- “Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş kimseleriz. Bize düşen, ancak açıkça tebliğdir; başka bir şey değildir.” (Yasin/15-17)

Elçilerin bütün ikna gayretleri sonuç vermedi. Halk hırçınlaştıkça hırçınlaştı ve tehdit ederek elçilere:

- “Siz bize uğursuz geldiniz. Yemin olsun ki, eğer (bu işten) vazgeçmezseniz, sizi taşlarız ve çok acı verecek eziyetler yaparız.” dediler. (Yasin/18)

Kendilerine hücum etmeye hazır olan şehir halkının bu tehditi karşısında elçilerin cevabı şöyle oldu:

- “Uğursuzluğunuz sizinledir (kendinizden kaynaklanmaktadır). Size öğüt verildi diye mi (böyle söylüyorsunuz)? Doğrusu siz haddi aşmış bir toplumsunuz.” (Yasin/19)

Elçiler tam sözlerini bitirmişti ki;

Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi:

“- Ey hemşehrilerim! Bu elçilere uyun!” (Yasin/20)

Allah’ın methettiği bu adamın Habibu’n-Neccar adında bir kişi olduğu rivayet edilir. Hemşehrilerinin aşırıya gittiğini görünce onlara acıdı ve şefkatle yalvardı:

“- Uyun, sizden hiçbir ücret istemeyip hidayet üzere hayat sürenlere!” (Yasin/21)

Rabbimiz, bize Habibu’n-Neccar’ın dilinden çok önemli bir prensibi bildiriyor:

Kişinin Allah’ın dini için uyması gereken insanda iki önemli özellik araması gerekir: Birincisi, Allah’ın dinini tebliğ ettiği için dünyalık bir menfaat sağlamaması gerekir. İkincisi de, Allah’ın istediği şekilde hayatını sürdürmeye gayret eden, yani hidayet üzere yaşamaya çalışan bir kişi olması gerekir.

Ayetler kıyamete kadar geçerli olduğuna göre, Allahu Tealâ bu iki özelliğe sahip olan insanlara tarihte olduğu gibi günümüzde de uyulması gerektiğini ferman buyuruyor. Bu iki özelliğe sahip olmayan, yani Allah’ın dinini dünyevi çıkarlara alet eden veya hidayet ölçülerinin dışında bir hayat sürenlere ise uyulmaması gerekiyor. Bu Allah’ın isteğidir. Ne kadar bilgi sahibi olursa olsun, makamı ve ünvanı ne olursa olsun, bu iki ölçüye uymayan kişilere kesinlikle itibar edilmemesi gerekir.

İşte Habibu’n-Neccar, hemşehrilerine bu iki ölçüye uyan bu elçilere uyulması gerektiğini bildiriyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:

“- (Bana gelince,) neden beni yaratmış olan ve hepinizin dönüp varacağı Allah’a kulluk etmiyeyim?

(Neden) O’ndan başka ilâhlar edineyim? (Öyle yaparsam) Rahman bana bir zarar vermek isterse ne o ilâhların şefaatı zerre kadar fayda getirir, ne de (bizzat kendileri) beni koruyabilirler.

İşte o zaman ben, apaçık bir sapıklığa düşmüş olurum.

Ama bakın! Ben Rabbinize inanıyorum, sizler de bunu işitmiş olun!” (Yasin/22-25)

Allah aşığı Habibu’n-Neccar sözlerini bitirince hemşehrileri, üzerine çullanıp onu şehit ettiler. Mübarek naaşı yere serilince Allah tarafından ona şöyle denildi:

“- Gir cennete!” (Yasin/26)

O ise, hemşehrilerinin kendisini öldürmüş olduğuna aldırmaksızın büyük bir merhametle Allah’ın huzurunda şöyle söylüyordu:

“- Ah keşke halkım bir bilseydi! Bilseydi Rabbimin beni affettiğini ve ikram görenlerden eylediğini...” (Yasin/26-27) Fakat artık Antakyalılar bu temenniyi duyamazlardı.

Allah adamları hep böyledir: şahsi kinlerle kalplerini kirletmezler. Allahu Tealâ, burada bizde görmek isteği bir ahlâkı öğretiyor: Canınıza kasteden insanların bile kurtuluşunu isteyebilmek, onların Allah’ı tanımalarını sağlama uğruna canımızı bile feda edebilmek.

Daha sonra ne oldu? Allahu Tealâ, bundan sonra onların üzerlerine gökten ordular indirmediğini, indirmeye de gerek olmadığını anlatıyor. Sadece bir tek ses ile yerlerinde sönüp kaldıklarını haber veriyor ve bu konuyu şu ayetlerle bitiriyor:

“- Yazık şu insanlara ki, kendilerine hangi elçi geldiyse onu alaya aldılar.. Halbuki kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi ve onların geri dönmediğini görmezler miydi? Ve (görmüyorlar mı sonunda) hep birlikte huzurumuzda toplanacaklarını?” (Yasin/28-32)

Bu ayetler, yaşayan bir model sıkıntısı çeken ve bu sebeple dinî bunalımlar yaşayan günümüz müslümanlarına kurtuluş kapısını gösteriyor.


Kemal Süleymanoğlu
Semerkand Dergisi"

********************

Anadolu'da yapılan ilk cami:

Antakya, Ubeydullah Bin Cerrah tarafından M.S 636 yılında fethedildiği dönemde Habib-i Neccar ve Hz. İsa'nın iki elçisinin bulunduğu yerde fethin sembolü olarak bir cami inşa edilmiş. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan Anadolu'da yapılmış ilk cami bu. Caminin girişindeki türbede isimleri Yuhanna ve Pavlus olan iki elçiden Yahya ve Yunus hazretleri olarak söz ediliyor. Habib-i Neccar'ın sandukası da aynı camide. Müslümanlar bu türbeyi ziyaret edip dua ediyorlar. Antakya, Haçlı seferleri döneminde Antakya Prensliği olarak bir süre Hıristiyanların elinde kaldı. Haçlılar, Antakya'yı işgal ettikten sonra kentteki sivil Müslümanları kılıçtan geçirdiler. Memluk Sultanı Baybars daha sonra Antakya'yı Haçlılardan geri almış, Habib-i Neccar Camii'ni de yeniden yaptırmış.


Allah razı olsun...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt