Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

FRANSA’NIN CEZAYİR İŞGALİ ve SOYKIRIMI (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,552
Tepki puanı
902
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
FRANSA’NIN CEZAYİR İŞGALİ ve SOYKIRIMI
12 Haziran 1830
1830 yılında işgal ettiği Cezayir topraklarını tam 132 yıl boyunca sömüren
ve insanlık tarihinin en büyük soykırımlarından birini gerçekleştiren Fransa,
Cezayir’in 1954 yılında bağmsızlık mücadelesinin başlatılması üzerine 1.5
milyon insanı katletti. Cezayir’in tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarını
gaspederek zenginleşen Fransa, 1962 yılında bu topraklardan ayrılırken geriye
132 yıllık işgal sürecinde katlettiği 5 milyon masum insan ve harap olmuş
bir ülke bıraktı. Bağımsızlık kazanıldığında 2 milyon insan toplama
kamplarında bulunuyordu, yarım milyon insan komşu ülkelere sığınmıştı,
ekonomi çökmüştü ve halkın % 80’i okuma-yazma bilmiyordu.
Yer : Cezayir
Tarih : 1830-1962
Fail : Fransa
Ölü Sayısı : 8 Yıllık Bağımsızlık Savaşında 1.5,
132 Yıllık İşgal Sürecinde 5 Milyon İnsan
132 YILLIK İŞGAL ve SOYKIRIM
Osmanlı Hakimiyetinden Fransız İşgaline
1514 yılında Osmanlı hakimiyetine giren Cezayir, üç yüz yıl barış ve huzur
içinde yaşadıktan sonra, sömürgeci güçlerin dünyanın dört bir yanında sürdürdükleri
işgal hareketinde Fransa tarafından 1830 yılında işgal edildi. Bu
tarihten itibaren 1962 yılına kadar devam eden sömürge döneminde Cezayir
halkı sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik açıdan yok edilmeye çalışıldı.
19. yüzyılın başlarından itibaren Cezayir’i sömürgeleştirmek için fırsat kollayan
Fransa, aradığı bahaneyi 1827 yılında buldu. Cezayirli Dayı Hüseyin
Paşa’nın, bir görüşme esnasında Fransa’nın Cezayir Konsolosu General De
Faulle’e elindeki yelpazeyle vurarak kovmasını, ülkesinin şahs-ı manevisine
yapılmış bir hakaret kabul eden Fransa, Cezayir’i denizden kuşattı ve üç yıl
süren çatışmaların ardından 5 Temmuz 1830’da Cezayir Limanı’na asker
çıkardı. Kısa bir süre sonra da Osmanlı bayrakları indirilerek yerlerine Fransız
bayrakları asıldı. Fransa bu süreçte bazı bölgeleri kolayca ele geçirirken,
bazılarında ise direnişle karşılaştı ve uzun yıllar devam eden çatışmalar yaşandı.
1830 yılından itibaren Fransa’nın kendi iç işlerindeki sıkıntılar ve Cezayir
topraklarındaki direniş nedeniyle ağır ilerleyen işgal, özellikle Osmanlı’nın
bölgedeki hakimiyetinin sona ermesinden sonra öne çıkan ve Fransız işgal
kuvvetlerine karşı direnişi yöneten Emir Abdülkadir ve Emir Ahmed’in mücadelesi
sebebiyle uzun yıllar tamamlanamadı. Emir Abdülkadir’in 1847 yılında
Fransız güçleri tarafından ele geçirilmesinden sonra, Cezayir’deki direniş
de neredeyse tamamen son buldu. Bu tarihten sonra işgali ülke çapına
yayan Fransa 1857 yılında tüm Cezayir’in kontrolünü ele geçirdi. Yaklaşık
30 yıl süren bu çatışmalarda pek çok yerleşim birimi yok edilirken binlerce
masum sivil de acımasızca katledildi.
‘Arap Büroları’ ve ‘Yerli Kanunu’ ile Yönetilen Cezayir
Fransa Cezayir’i 1830-1870 yılları arasında ‘Arap Büroları’ adı verilen teşkilatla,
halkı baskı altında tutarak Fransa’nın sömürgeci politikalarını uygulamaya
koyan askerî bir idare ile yönetti. Daha sonra Cezayir, Paris’teki İçişleri
Bakanlığı’na bağlandı. Askerî idarenin kalkmasının ardından
1871’de 200’e yakın kabile ülkenin tamamına yayılan bir isyan hareketi
başlattı. 1881’de Sidi Şeyh liderliğinde kabileler ayaklandılar. İşgalci Fransa
bu isyan hareketlerini kanla ve şiddetle bastırma yoluna gitti. 1884’te bastırılabilen
isyanlar esnasında yine yerli sivil halktan binlerce kişi öldürüldü. Bu
süreçte yargı organları lağvedildi, zaten işlemeyen temel hak ve hürriyetler
tamamen yürürlükten kaldırıldı ve ‘Yerli Kanunu’ (Code de L’indigénat) adı
verilen zulüm kanunları resmî olarak yürürlüğe koyuldu. 1919 yılına kadar
devam eden bu süreçte Fransızlar çoğunluğu Fransız kökenli Avrupalı göçmenler
lehine gelişecek bir toplumsal yapı kurmak için çalıştılar. Sosyal, siyasal,
kültürel ve ekonomik alanlardaki tüm gelişmeler Cezayir halkının aleyhine
gelişti. Bu sebeple halkın bir kısmı çareyi Cezayir’den ayrılmakta
buldu. Bu şekilde vatanlarından ayrılanların sayısı 20. Yüzyılın ortalarına
gelindiğinde yarım milyona ulaştı.1
Bağımsızlık Hareketinin İlk Nüveleri
Fransa’nın sömürge politikalarından iyice bunalan Cezayir halkı, 1. Dünya
Savaşı’nın hemen ardından, 1919’da millî bağımsızlık hareketinin ilk nüve-
1 Cezayir halkının sömürge döneminde aldığı eğitim ve Fransa’nın hayatın her alanına
nüfuz eden sömürgeci uygulamaları neticesinde, göç edenlerin büyük bir kısmının
Fransa’ya gitmesi/götürülmesi de oldukça trajiktir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,552
Tepki puanı
902
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
İşgalin ilk yıllarında Fransızlara karşı başarılı bir mücadele veren
Emir Abdülkadir’in torunu Emir Halid’in öncülüğünde 1920 yılında kurulan
‘Jeune Afrique’ teşkilatı, hak ve özgürlükler konusunda eşitliğin sağlanması,
İslamî kimliğin yeniden kazandırılması, halkın seçimlere katılabilmesi ve
Fransa parlamentosuna temsilci gönderebilmesi için mücadele etti; ancak
Emir Halid’in 1923 yılında Cezayir’den sürgün edilmesi ile hareket dağıldı.
Ancak bu hareket daha sonra sürdürülecek bağımsızlık mücadelesi için atılan
önemli bir adım oldu. 1926 yılında Mesalî el-Hâc’ın başkanlığında kurulan
ve Cezayir halkının taleplerini dile getiren ‘Necmetü Şimali İfrıkiyye’
de faaliyetlerine ancak üç yıl devam edebildi ve 1929 yılında kapatıldı. Onun
yerine aynı yıl kurulan ‘el-İttiahadü’l-Vatan li-Müslimi Şimali İfrıkiyye’,
1937 yılında ‘Hizbü’ş-Şabi’l Cezairi’ye dönüştü fakat bu parti de İkinci
Dünya Savaşı sırasında dağıldı.
1920’li ve 30’lu yıllarda mücadele veren benzer hareketlerin en önemlisi,
hiç kuşkusuz, aynı zamanda ‘Cemiyetü’l-Ulemai’l-Müslimin’in de kurucusu
ve başkanı olan Abdülhamid b. Badis’in başlattığı güçlü harekettir. Ülke
çapında kabul gören ve oldukça etkili olan bu hareket, Badis’in 1940 yılındaki
vefatı nedeniyle sonuçsuz kalmışsa da, Cezayir halkının uyanışında
Abdullah Bin Badis’in yanısıra, eserleri ve düşünceleriyle Malik Bin Nebi’nin
büyük katkısı olmuştur.
Bu süreçte daha ılımlı bir çizgide yer alan Ferhad Abbas, 28 müslüman
temsilci ile birlikte imzaladığı ‘Beyanü’l-Cezairi’ (Cezayir Bildirisi) ile Cezayir
halkının Avrupalı azınlıklar karşısında eşit haklara sahip olması ve temel
hak ve hürriyetlerin iade edilmesi noktasında önemli rol oynadı. 1946’da
‘İttihadü Ensari’l-Beyani’l-Cezairi’yi kuran Ferhad Abbas, bu süreçte etkili
oldu.
Setif ve Guelma Katliamı
Fransa, İkinci Dünya Savaşı sırasında, diğer sömürgeleri gibi Cezayirli
onbinlerce insanı da zorla cephelere sürdü ve hiçbir alakalarının olmadığı
bir savaşta onbinlerce Cezayirli hayatını kaybetti. İkinci Dünya Savaşı yıllarında
Cezayir halkında giderek daha baskın biçimde hissedilmeye başlayan
bağımsızlık düşüncesi, Fransa’nın savaştan büyük yaralar da alması sebebiyle
günyüzüne çıktı. 8 Mayıs 1945’te, Fransa yüzünden içine sürüklendikleri
İkinci Dünya Savaşı’nın bitişini kutlayan Cezayir halkının, ‘Müslümanlar
Uyanın!’ pankartları ve Cezayir bayrakları taşıması üzerine, Fransız sömürge
güçleri yine şiddete başvurdu. 8 Mayıs 1945’te gerçekleşen Setif ve
Guelma Katliamı’nda, halkın üzerine ateş açıldı ve 45 bin kişi katledildi. Bu
katliam sırasında Fransız kuvvetleri, savaş uçakları ve tank gibi ağır silahlar
kullandı. Önceleri ölü sayısının 1.500 olduğunu iddia eden Fransa, katliamın
boyutlarının netleşmeye başlaması üzerine rakamı 20 bine kadar arttırdı.
Bu katliam sırasında Fransız askerler dışında, Fransa’nın Afrika kıtasındaki
sömürgelerinden topladığı kıta yerlisi Fransa askerleri de yeraldı.
Günlerce devam eden bu katliam sırasında, Fransız sömürge kuvvetleri tarafından
oluşturulan ‘İnfaz Timleri’, insanları toplu halde kurşuna dizdi ve
katledilen binlerce insan bizzat halka kazdırılan toplu mezarlara atıldı. İkinci
Dünya Savaşı boyunca Almanya’ya karşı Fransa kuvvetlerinin safında savaşmak
zorunda bırakılan Cezayirliler, savaşın bittiği gün başlayan bu katliamla
‘ödüllerini’ almış oldular. Aralarında bağımsızlık mücadelesinin önemli
isimlerinden Mesali el-Hac’ın da bulunduğu binlerce kişi de tutuklanarak
hapse atıldı, siyasi örgütler kapatıldı. Bu olaylar halkın öfkesinin artmasını
ve bağımsızlık mücadelesinin hızlanmasını sağladı.2
Milli Mücadele ve Bağımsızlığa Giden Yol
Fransa’nın 1948 yılında Marshall Planı’nı kabul etmesi ve bir yıl sonra da
NATO’ya üye olması Cezayir’deki şartları daha da kötüleştirdi. Özellikle
ABD şirketlerinin Cezayir’de petrol ve diğer yeraltı kaynaklarını arama yetkisi
almasıyla birlikte ülkede Amerikan sermayesi artmaya başladı. Bir taraftan
Fransa’dan ithal edilen mallar nedeniyle zorlanan yerli ekonomi,
ABD’nin bölgeye el atmasıyla birlikte iyice çıkmaza girdi.
Fransa’nın Cezayir’den vazgeçmeyeceğini ortaya koyan politikalarını devam
ettirmesi üzerine halk 1954 sonlarında silahlı mücadeleye başladı. Bu tarihten
itibaren farklı örgütlerle, farklı isimlerin önderliğinde ülke sathına yayılarak
devam eden bağımsızlık mücadelesi 1962 yılına kadar devam etti. Bu
süreç, Fransız sömürge güçlerinin barbarca uygulamalarına ve 1.5 milyon
insanın ölümüne sebep oldu. Halkın silahlı mücadele başlatması üzerine
Ağustos 1955’te olağanüstü hal ilan eden Fransa, bölgeye yüzbinlerce asker
yığdı ve tam bir tecrit uyguladı. Tüm dünyada Fransa’nın yaptığı soykırım
halklar nezdinde büyük tepkiyle karşılanırken, devletler nezdinde Fransa
ile ilişkilerini bozmak istemeyen pek çok ülke Cezayir’de yaşananları
görmezden gelmeyi tercih etti. Hava, kara ve deniz sahasını kontrol ederek,
2000’li yıllarda İsrail’in Gazze’de uyguladığı ablukaya benzer bir politika izleyen
Fransa, Cezayir’e temel ihtiyaç malzemelerinin girmesine dahî izin
vermedi. Fransa bütün bu acımasız uygulamalarını hayata geçirirken kendi
askeri kuvvetlerinin yanısıra NATO birliklerini de kullandı. Ayrıca Vietnam’da
görev alan Fransız paraşütçüler bölgeye sevkedildi ve bütün Cezayir
kana bulandı; binlerce insan uçaklardan aşağıya atılarak katledildi. Tarihin
pek az döneminde görülen bu vahşi uygulamalarla, Fransa’nın Cezayir
topraklarındaki bağımsızlık mücadelesini engellemek adına giriştiği soykırım
sürecinde sadece birkaç yıl içinde 1.5 milyon insan hayatını kaybetti.
2 Bu katliam sırasındaki en büyük toplu kıyım, 5 bin kadar Cezayirlinin, Chaabet el-
Akhira’daki Kherata Boğazı’nda bulunan bir köprüden nehre atılmasıyla gerçekleştirilir.
Olayın üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen köprünün yamaçlarında ve
nehrin akıntı yönünde hala insan kemiklerine rastlanmaktadır.
Fransa, Cezayir halkının bağımsızlık mücadelesini önceleri küçümsedi ve direnişçileri
‘bir avuç asi’ olarak tanımladı. Ancak bağımsızlık mücadelesinin
başarılı sonuçlar alması üzerine, 1955 yılında 200 bin olan Cezayir’deki
Fransız askeri sayısı, birkaç yıl sonra 800 bine kadar çıktı. Bağımsızlık mücadelesinin
sürdüğü yıllarda Fransa, silahlı mücadele sürdüren direnişçilerle
işbirliği yaptığı gerekçesiyle yüzlerce köyü bombaladı, onbinlerce insanı toplama
kamplarına mahkum etti. Bu kamplarda binlerce insan hayatını kaybederken
yüzbinlerce insan canını kurtarmak için Fas ve Tunus’a göç etmek
zorunda kaldı. Fransa, Cezayir’in Fas ve Tunus ile bağlantısını kesmek
için sınırlara mayın döşedi. Bu mayınların sayısının 3 milyon civarında olduğu
bilinmektedir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,552
Tepki puanı
902
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
1.5 Milyon Cana Malolan Bağımsızlık
Cezayir direnişinin ileri gelenleri 19 Eylül 1958’de Kahire’de yaptıkları toplantıda
Cezayir Cumhuriyeti’ni ilan ettiler ve Ferhad Abbas’ın başkanlığında
geçici bir hükümet kurdular. 1962’de ülkenin bağımsızlığını kazandığı tarihe
kadar önce Kahire’de ardından Tunus’ta faaliyetlerini sürdüren geçici
hükümet, Avrupa ülkeleri ve NATO üyeleri tarafından tanınmadı.
1960’lı yılların başından itibaren Afrika’daki klasik sömürge sistemi işlevini
hızla yitirmeye başladı. 2. Dünya Savaşı sonrasında çöken Avrupa ekonomisi,
sömürgeleri taşıyamaz hale geldi. Bu durumda Fransa, İngiltere gibi
ülkeler, Afrika’daki sömürgelerinin siyasal bağımsızlığını tanıyıp yerlerine
kendi politikalarını sürdürebilecekleri kukla yönetimler bırakmanın tek çıkar
yol olduğuna kanaat getirdiler. Fransa’nın Cezayir’deki politikası da bu tarihten
sonra bu doğrultuda devam etti. Zaten uzunca bir süredir Fransa
halkının önemli bir kısmı da Cezayir’de sürdürülen politikalardan şikayet ediyor
ve ülke yönetiminin karşısında yeralıyordu.
Fransa, 1960 yılında Cezayirli yetkililerle görüşmeyi kabul etti; ancak ilk görüşmeler
sonuçsuz kaldı. Fransa, bir süre sonra yeniden masaya oturdu.
Görüşmelerin yeniden başlamasının ardından, Cezayir’deki Fransız göçmenler
tarafından kurulan Gizli Ordu Örgütü (Organisation Armée Secréte-
OAS) sivil halka yönelik acımasız eylemlere başladı ve pek çok masum insanı
katletti. İki taraf arasında yapılan görüşmelerin ardından 18 Mart
1962’de imzalanan Evianles-Bains Antlaşması’na göre Fransa, Cezayir’de
yapılacak referandumdan bağımsızlık yolunda bir görüş çıkması halinde
bunu kabul edeceğini deklare etti. Antlaşma, sömürge döneminde Cezayir’e
gelerek yerleşen Avrupalı göçmenlere de, isterlerse 3 yıl içinde bu ülkenin
vatandaşlığına geçme hakkı veriyor ve dini ve kültürel haklarını güvence
altına alıyordu. 1 Temmuz 1962’de yapılan referandumda halkın
%91’i bağımsızlık yönünde görüş bildirdi. Böylece 132 yıl süren Fransa işgali,
milyonlarca insanın hayatına malolan bir mücadeleyle sona ermiş oldu.
İşgalin Ardından: Harap Olmuş Bir Ülke!
Cezayir 1962’de imzalanan Evian Antlaşması ile Afrika’da bağımsızlığını
savaşarak kazanan tek ülke oldu. Ancak 132 yıl süren sömürge dönemi ve
7.5 yıl süren savaş geriye harap bir ülke bırakmıştı. Fransa 132 yıl süren işgal
sürecinde 5 , 7.5 yıl süren bu soykırım sürecinde de yaklaşık 1.5 milyon
insanı acımasızca katletti. Ölü sayısının bu kadar korkunç boyutlara ulaşmasında
kitlelerin hedef seçilmiş olması etkili oldu. Fransa, Cezayir nüfusunun
artmasını engellemek için katliamlarda özellikle çocukları ve genç kadın
ve erkekleri hedef alıyordu. Bu sebeple, normal şartlarda 70-80 milyon
civarında olması gereken Cezayir nüfusu bugün 35 milyon civarındadır.
Bağımsızlık kazanıldığında 2 milyon insan toplama kamplarında bulunuyordu,
yarım milyon Cezayirli de komşu ülkelere sığınmıştı. 2 milyon kişi işsizdi,
açık ve hastalık ülkeyi kasıp kavuruyordu.
Bu gelişmelerden hoşnut olmayan ve onlarca yıldır ülkenin her türlü imkanlarından
faydalanan Avrupalı göçmenlerin hızlı bir şekilde başta Fransa olmak
üzere Avrupa’daki ülkelerine geri dönmesi üzerine, ülkede ciddi bir
kaos yaşandı. Sömürge döneminde yerli halkın eğitim imkanlarının elinden
alınması ve cahil bir toplumun oluşturulması sebebiyle, sömürge döneminde
göçmenlerin sürdürdüğü pek çok idârî görev sahipsiz kaldı ve üretim yapılan
fabrikalar işlemez hale geldi. Böylece zaten uzun yıllar devam eden
sömürge yönetimi sebebiyle ekonomik olarak da talan edilmiş olan Cezayir’de
yaşamın normale dönmesi uzun yıllar alacaktı.
FRANSA’NIN CEZAYİR’DEKİ SÖMÜRGECİ UYGULAMALARI
Sömürgecilerin Değişmeyen Yöntemleri
1830 yılında başlayan ve 132 yıl süren Fransız işgalinde, Cezayir toplumunu
daha kolay sömürebilmek için Fransa’nın yaptığı ilk şey, toplumu bir arada
tutan temel dinamikleri ortadan kaldırmak oldu. Bu sebeple, halk dinî
ve ahlâkî değerlerinden uzaklaştırılmaya çalışıldı. Camiler ve diğer dinî
merkezler kapatıldı; bir kısmı da kiliseye çevrildi ya da sömürgeci güçlerin
askerî karargahı olarak kullanıldı. Eğitimde müfredat değiştirilerek sömürgeci
zihniyetin istediği bir eğitim anlayışı yerleştirildi. Arapça eğitim-öğretim
yasaklandı. Fransızca eğitim-öğretim dili, resmî dil ve konuşma dili haline
getirildi. Eğitim kurumları ve ibadethanelerin mâlî kaynağı konumundaki
vakıflara da el konuldu. Bölge insanının kimliğini oluşturan iki baskın öğe
konumundaki İslamiyet ve Araplık/Berberîlik unutturulmaya çalışıldı ve bunların
yerine Hristiyan Fransız kültürü yaygınlaştırıldı.3
3 Sömürgeci Fransa buna benzer uygulamalarını yalnızca Cezayir’de değil Afrika’nın
pek çok ülkesinde yüzyıllar boyunca sürdürdü. Nitekim bugün dahî pek çok Afrika
Dinî Değerlere Saldırı ve Körüklenen Etnik Ayrımcılık
Fransa 132 yıl süren Cezayir işgalinde öncelikle halkın dinini değiştirmeye
ve Hristiyanlığı hakim din olarak ikame etmeye çalıştı. Bu politika çerçevesinde
Fransa, 1830 yılında, Afrika’nın ve dünyanın en büyük misyonerlik
merkezlerinden biri olan ‘Beyaz Papalar Cemiyeti’ni açtı. Bu merkezin amacı,
50 yıl içerisinde Cezayir halkını Hristiyanlaştırmaktı. Bu kapsamda
Cezayir’e gelen yüzlerce Hristiyan din adamı, Fransızların kendi ülkelerinde
hayatın dışına ittikleri Hristiyanlığı Cezayir’de yaygınlaştırmak için çalışmalarına
başladılar. Ancak Cezayir köklü bir İslâmî kültüre sahip olduğu için
bu plan tutmadı. Bunun üzerine Cezayirli kadınlara yönelen misyonerler
‘Beyaz Bacılar Cemiyeti’ni kurdular. Bu cemiyete bağlı olarak kurulan sağlık
ve eğitim kurumlarıyla Cezayirli kadınlara ulaşmaya çalışan misyonerler,
Cezayir’deki kadın nüfusa Batılı yaşam tarzını sevdirmek ve İslâmî yaşantıdan
uzaklaştırmak için çaba harcadılar. Bütün bu çalışmalar, Fransız işgal
kuvvetlerinin elkoyduğu Cezayir’in kendi vakıflarının maddî imkanları ile
sürdürüldü.
Ardından bölgede yaşayan Araplarla Berberîleri birbirine düşürmek için olmadık
yollar deneyen Fransızlar, Berberîlerin aslında Avrupa kökenli olduklarını,
dil ve kültürlerinin korunmaya muhtaç olduğunu öne sürdüler.4
Dil ve Eğitim Kurumlarını Yıpratma Çalışmaları
Asimilasyon politikasını eğitim alanında da sürdüren Fransa, Arapçayı pek
çok yerde yasaklarken, bazı yerlerde de çeşitli engellemelerle kullanılmasını
imkansız hale getirdi. Eğitim dilini Fransızca’ya çeviren Fransızlar, Cezayir
halkının eğitim imkanlarını ortadan kaldırarak cahil bir toplum oluşturmayı
hedefledi ve uzun vadede bu hedefine ulaştı.
Sömürge döneminde ülkede tek bir üniversite bulunuyordu ve bu üniversite
yalnızca sömürge yöneticilerini yetiştirmeye yarıyordu. Yerli dilde gazete yayınına
izin verilmiyordu. Zaten uygulanan politikalar sonucunda ülke nüfusunun
% 80’i okuma-yazma bilmiyordu. Bu durum, Cezayir halkının bilinçlenmesini
ve işgale karşı direnişe geçmesini zorlaştırdı.
ülkesinde Fransızca resmî dil olarak kullanılmakta, Fransız kültürü baskın kültür olarak
varlığını devam ettirmekte, başta İslamiyet olmak üzere kıtada yüzlerce yıldır var
olan diğer dinler yerine zorla yaygınlaştırılan Hristiyanlık varlığını sürdürmektedir.
4 Bu yöntem sömürgeci güçlerin dünyanın dört bir tarafındaki sömürgelerinde sıklıkla
başvurdukları bir yöntemdir. Bunun son örneklerinden biri olan Ruanda’da, sömürgeci
güçlerin ayrımcı politikaları sebebiyle birbirlerine düşman hale getirilen Hutu ve
Tutsiler arasında 1993 yılında gerçekleşen olaylarda 1 milyondan fazla insan hayatını
kaybetmiştir.
Göçmen Politikası ve Sömürgenin Ekonomik Boyutu
Fransızların işgal boyunca sürdürdüğü sömürge politikalarında biri de Cezayir’in
ekonomik kaynaklarına elkoyarak halkı fakirleştirmek oldu. İşgal
öncesinde oldukça varlıklı bir bölge olan Cezayir, işgal sürecinde Fransızların
her türlü yeraltı ve yerüstü kaynağa elkoyması sebebiyle giderek fakirleşti
ve savunmasız kaldı.
Bunların dışında Fransa sömürge kuvvetleri, işgalin ilk yıllarından itibaren,
özellikle Akdeniz’in kıyı bölgelerindeki, verimli topraklara sahip olan ve insan
yaşamına son derece uygun şehirlere çoğunluğu Fransızlardan oluşan
Avrupalı göçmenleri doldurmaya başladılar. Böylece hem bölgedeki nüfus
dengesi değişti, hem de bu durum Fransızları sömürge programının hayata
geçirilmesine katkı sağlamış oldu. 1831’de ülkedeki Avrupalı sayısı 3 binken,
bu rakam 1847’de 104 bine, 1872’de 245 bine, 1891’de 530 bine ve
nihayet 1911’de 752 bine ulaştı. Bu rakam, kendilerine vatandaşlık hakkı
tanınan Yahudilerle birlikte 1 milyonu aştı. Bu tablonun oluşmasında, Fransa’nın
Cezayir halkının elindeki verimli toprakları zor kullanarak ele geçirip
Avrupa’dan bölgeye gelen göçmenlere dağıtması önemli rol oynadı. 1841-
1850 yılları arasında 115 bin hektar alan bu şekilde Avrupalı göçmenlere
dağıtılırken, bu rakam 1860’ta 365 bin hektara, 1900’de 1 milyon 600 bin
hektara, 1930’da ise 2 milyon 345 bin hektara ulaşmıştır. Nüfus kaydırma
politikası izleyen Fransa, yüzbinlerce Cezayirliyi de Fransa’ya götürdü ve ağır
yaşam koşulları altında ucuz işgücü olarak kullandı. 1930’lu yıllara gelindiğinde
Fransa’da 300 bin Cezayirli yaşıyordu.
‘Medeniyet Götürme’ Kılıfıyla Örtülen Soygun
Müslüman toplumun inançlarıyla birlikte yaşam biçimleri de değiştirilmeye
çalışıldı. Bu kapsamda Cezayir’e zorla dayatılan Medeni Kanun’un asıl amacı;
kabile mülkiyetindeki kolektif anlayışın arazi alımlarında sorun teşkil
etmesi ve spekülatörlerin daha rahat toprak satın alabilmesi için bu kolektif
yapının bozulması gerektiği gerçeğiydi. Fransa, Medeni Kanun hamlesiyle
amacına ulaştı. 1873’te Fransa tarafından büyük ortak toprakları bireysel
toprak parçalarına dönüştürmekle görevlendirilen ‘Araştırma Komiserleri’,
yaptıkları düzenlemelerle gerekli ortamı sağladılar. Bu düzenlemenin ardından,
çok ortaklı arazilerde hissedarlardan birkaçına küçük rüşvetler verilerek
araziler değerinin çok altında satın alındı. Bütün bu sinsi planlara rağmen
Fransa, Medeni Kanun örneğinde olduğu gibi, Cezayir toplumunu daha
fazla sömürmek adına uyguladığı her politikayı ‘Fransız uygarlığının Cezayir’e
armağanı’ olarak sunmaktan çekinmedi.
Tarım ve Hayvancılığa Vurulan Darbe
Fransa’nın Cezayir’deki sömürge politikasının temelini Fransa’nın ekonomik
ihtiyaçları şekillendiriyordu. İşgalden kısa bir süre sonra yerli halkın elindeki
arazilere elkoyan, ya da çok cüz’î miktarlar karşılığında satın alan Fransa,
yerli halkın tarım ve hayvancılıkla ilgili alışkanlıklarını da kökünden değiştirdi.
Yüzyıllar içerisinde bölgenin doğal ihtiyaçları çerçevesinde şekillenen tarım
ve hayvancılık, Fransa’nın baskılarıyla yavaş yavaş değişti. Önce geçimini
çiftçilikle sağlayan yerli halk ülkenin kuzeyindeki verimli ovalardan,
güneydeki çöl bölgesine doğru sürüldü ve böylece sulama ve gübreleme
imkanları daraldı, verim düştü. Daha sonra çiftçiler Fransız halkının ihtiyaçlarını
karşılayacak ürünleri yetiştirmeye zorlandılar. Örneğin Fransa’daki şarap
tüketimini karşılaması için Cezayir’de tahıl ekimi için kullanılan araziler
bağ haline getirildi. Bu aynı zamanda Cezayir’in temel ihtiyaçlarını da zamanla
karşılayamaz hale gelmesine yol açtı. 1871’de Cezayir’de hektar başına
düşen tahıl miktarı 500 kg iken, bu rakam 1901’de 400 kg’ye,
1940’ta 250 kg’ye ve 1945’te 200 kg’ye düşmüştür. Fransa’nın hayvancılıkta
da benzer politikalar uygulaması sebebiyle, 1914’te 9 milyon baş hayvana
sahip olan Cezayir’de bu rakam 1950’de 4 milyona düşmüştür.
Fransa’nın Cezayir halkının elinden aldığı toprakların büyük kısmı bir grup
zengin Fransız çiftlik sahibiyle, ‘Compagnie Algerienne’ ve ‘Societe
Genevoise’ gibi şirketlerin elindeydi. 2. Dünya Savaşı’nın ardından ABD’li
küresel şirketler de Cezayir üzerinde söz sahibi olmaya başladı.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,552
Tepki puanı
902
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
‘İnsan Haklarını İcat Eden Ülke’nin İşkence Uygulamaları
Cezayir halkının kurtuluş mücadelesini sürdürdüğü yıllarda her türlü vahşete
başvurmaktan çekinmeyen Fransa, çeşitli işkence yöntemleriyle halkı
bezdirmeye ve direnişten vazgeçirmeye çalışıyordu. Bu dönemde Cezayir’de
görev alan pek çok Fransız subayının itiraf niteliğindeki aktarımları, insanın
kanını donduracak örneklerle doludur. 1955-57 yılları arasında Cezayir’de
görev yapan ve buradaki icraatları sebebiyle generalliğe terfi ettirilerek
Fransa devletinin en büyük onur nişanı olan Legion D’honour ile ödüllendirilen
Paul Aussaresses, Cezayir halkı üzerinde elektroşoktan tecavüze kadar
her türlü işkence yöntemini uyguladıklarını itiraf etti. Bu ‘tecrübelerini’ ilerleyen
yıllarda Vietnam halkı üzerinde uygulamaları için Pentagon subaylarıyla
da paylaşan Aussaresses, dünyanın pek çok bölgesinde işkence konusunda
eğitim verdi.
Fransa’nın Cezayir’deki En Büyük Destekçisi: İsrail!
Fransa’nın Cezayir’de sürdürdüğü soykırım sürecinde, en büyük destekçisi
İsrail oldu. 1948 yılında, işgal ettiği Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan
eden İsrail, Cezayir halkının bağımsızlık savaşını başlattığı 1954 yılına kadar
bölgeyi yakından izliyor ve Fransa’ya destek veriyordu. İsrail, Cezayir’de bağımsızlık
için silahlı mücadelenin başlamasının ardından, gerilla savaşı konusunda
deneyimsiz olduğu için zor duruma düşen Fransa’yı eğitmek için

özel destekler gönderdi. Fransız birliklerini eğitmek üzere Cezayir’e gelen İsrail
subayları arasında, ilerleyen yıllarda biri İsrail Başbakanı, diğeri İsrail
Cumhurbaşkanı olarak görev yapacak olan İzhak Rabin ve Haim Herzog
da vardı. İsrail ve MOSSAD’ın Fransa’ya desteği, bağımsızlık mücadelesinin
son safhasına kadar devam etti. Özellikle 1961-62 yıllarında Cezayir’deki
Fransızlar tarafından kurulan kontr-gerilla örgütü OAS’ye büyük destekler
sağlandı.5
Hastane Koridorlarındaki Vahşet
Fransa, soykırım hareketini sağlık alanındaki vahşi uygulamalarla da destekledi.
Bağımsızlık mücadelesinin devam ettiği yıllarda, hastane koridorlarında
kanlar içinde yatan Cezayirliler, tedavi edilmek yerine ölüme terk edildi,
binlerce hasta ölümle sonuçlanan deneylere maruz bırakıldı. Damarlarına
kimyevî maddeler zerkedilen yaralılar teker teker ölürken, Fransa
‘hakikat serumu’ adı verilen bu uygulamayı yıllarca sürdürdü. Öte yandan
yine bu süreçte, her türlü ağrıkesici ve antibiyotik ilaç, serum, alkol, eter ve
aşılar piyasadan toplatılmak suretiyle, Cezayir halkının gerek hastanelerde
gerek kendi olanaklarıyla tedavi olma imkanları ortadan kaldırıldı.
Özgürlük Bahanesiyle Uygulanan Tecrit
2. Dünya Savaşı’ndan sonra Cezayir’de dillendirilmeye başlanan bağımsızlık
düşüncesini bir nebze olsun zayıflatmak için Cezayir’e yeni bir statü verildi.
Bu statü kapsamında birtakım iyileştirmeler yapıldıysa da, Cezayirliler
artık Fransız yurttaşı kabul edildiğinden Cezayirlilerin haklarından bahsetmek
‘Fransız topraklarının bütünlüğünü bozmak’ kabul ediliyor ve bu kimseler
hapse atılıyordu. Bu şekilde yaklaşık 30 bin kişi bu süreçte hapse atılmıştı.
Dolayısıyla ne siyasi partiler, ne sendikalar, ne de düşünürler halkın
taleplerini dile getirebiliyorlardı.
Hitler’den 100 Yıl Önce Nazi Uygulamaları
Fransa’nın Cezayir’deki sömürü düzeninin komutanlarından General
Bugeaud, Hitler’den yaklaşık 100 yıl önce insanların kollarına ‘itaat eden’
anlamına gelen işaretler taşımaları zorunluluğu getirmişti. Bir sömürge subayı
olan Montagnac ise bir mektubunda şunları yazıyordu: “Yakaladığımız
Cezayirli kadınlara ne yaptığımızı soruyorsun: Bir kısmını rehine olarak elimizde
tutuyor, geri kalanını arttırma usulüyle hayvanlar misali erkeklerimize
veriyoruz. (…) Onbeş yaşın üstünde bütün erkekleri öldürüyor, kadın ve çocukları alıp Marquesas Adaları ya da başka bir yöne giden gemilere bindiriyoruz.
Bir kelimeyle; ayaklarımızın dibine köpekler gibi kapanmayanlara ölüm.”
5 İsrail’in, Fransa’nın Cezayir’de sürdürdüğü bu soykırıma verdiği destekler, bugün
çeşitli askerî raporlar ve o dönemde Cezayir’de görev yapmış Fransız subayların itiraflarıyla
ortaya konmaktadır.
KAYNAKÇA
Akın, Kenan; Avrupa’nın Öbür Yüzü / Cezayir’de Fransız Vahşeti ve Ötesi;
Derin Yayınları; İstanbul; 2003.
Ataöv, Türkkaya, Prof. Dr.; Afrika Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri; Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları; Ankara, 1977.
“Cezayir”; TDV İslam Ansiklopedisi; Cilt: 7; Sayfa: 483-494; İstanbul;
1993.
 Danziger, Raphael; Bir Başkaldırının Anatomisi; Akabe Yayınları; İstanbul;
1988.
 Deniz, Ferhat; Cezayir’de İslami Hareket; Denge Yayınları; İstanbul;
1996.
Fanon, Frantz; Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi; Pınar yayınları; İstanbul;
1983.
Kavas, Ahmet; Geçmişten Günümüze Afrika; Kitabevi; İstanbul; 2005.
Özkan, Abdullah; Sömürü Düzenine Asil Başkaldırı; Emre Yayınları; İstanbul;
1992.
Sartre, Jean Paul; Hepimiz Katiliz / Sömürgecilik Bir Sistemdir; Belge Yayınları;
İstanbul; 1995.
Varol, Ahmet; “Batı’ya Parmak Isırtan İslam Ülkesi; Altınoluk; Sayı: 53
(Temmuz 1990); Sayfa: 13; İstanbul.
BBC Turkish | SORGU ODASI
A. Varol'un Gncel Yazlar
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt