Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Evlilik Ortak Dilini Bulamazsa Ne Olur? (1 Kullanıcı)

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,573
Tepki puanı
32
Puanları
48
Yaş
38

Genellikle çiftler sıkıntılı günlere yelken açtıklarında, bu zorluğu fark ettiklerinde, işleri düzeltebilmek için tek tek her şeyi gözden geçirmeye başlıyorlar. Peki, "eyvah gitti evlilik" dememek için ne yapılmalı?

Bu tanımı herkes öğrenmeli artık. Psikolojik açıdan bakıldığında, evlilik, birbirini seven iki kişinin, birbirlerine olan bağlılıklarını, bir törenle, yasal hale getirmesi demektir. Demek ki, bir ilişkinin evlilik olması için nelere ihtiyacımız var? İlk olarak birbirini seven iki insana… bu iki insanın birbirine bağlı olmasına… ve törenle yasal hale getirme işlemine…
Dil ise; “iletişim”in olmazsa olmazlarındandır ve insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, anlamına gelir. Tanımından yola çıkarak bakacak olursak, sadece sesle ilgili olduğunu düşünmekten öteye geçerek, genel bir tutumu, davranış bütününü, muhatapların birbirini anlayabilmesi ve hissedebilmesi sürecini de kapsadığını farketmemiz gerekir.
Ailede ve dolayısıyla evliliklerde sağlıklı ilişkinin gelişmesi için önemli bir noktayı bilmekte yarar var sanırım. Ortak dil üretebilmek. Aile ilişkilerimizde ortak dil yakalayamıyorsak işler zorlaşıyor; ama birbirimizin dilinden anlıyorsak cennetten bir köşeye dönen günler yaşıyoruz ev halkımızla. Bu noktadan yola çıkacak olursak öncelikle evlenen insanların “Sen”, “Ben” çekişmesine girmemesi, girmişse vazgeçmesi gerekir. Çünkü evlilik “Sen”den ve “Ben”den farklı bir süreç olarak yaşanır. Evlenen insanların hayata artık “Biz” gözüyle bakması gerekir.
Evliliği bitiren belli başlı hatalar var sevgili okurlar!
Bireysel destek çalışmalarında ve aile danışmanlığı yaptığım çiftlerde çok dikkatimi çeken bazı hatalardan bahsedeyim sizlere. Böylece sizler de kendi istediğiniz önerileri alır yerleştirirsiniz hayatlarınıza...
Genellikle çiftler sıkıntılı günlere yelken açtıklarında, bu zorluğu fark ettiklerinde, işleri düzeltebilmek için tek tek her şeyi gözden geçirmeye başlıyor. İğneden ipliğe her türlü yaşanmışlık tek tek mercek altına yatırılıyor. Ve yaşananlara bir anlam yüklenmeye çalışılıyor. Değişen duygulara, sertleşen davranışlara gerekçe olabilecek anlamlar. “Neden böyle oldu”dan başlayan; “Niye ben?”e kadar uzanan kocaman bir yol gibi. Oysa ne kadar uğraşsanız da hatayı başlatan doğru adresi bir türlü bulamazsınız. Bulamayacağınıza göre zihninizi yormanızın anlamı da yok anlaşılacağı üzere.
Lütfen kendinizi, eşinizi ve sorun yaşadığınız çocuklarınızı mercek altına yatırmayın. Çünkü ne olduğunu anlamak için sarfettiğiniz bu çaba dönüp dolaşıp sizin, evliliğinizdeki detaylara gömülmenize neden oluyor. Ve temel yaşam ilkesi… Herhangi bir şeyde yok olmak istiyorsan detaylarına dal… ve boğul…! Kendinizi, eşinizi ve evlatlarınızı boğacağınız bu adımı atmayın… Attıysanız da “Olan oldu… peki bunu nasıl toparlayabilirim?”e odaklanın.
“Nasıl toparlayabilirim”deki yaklaşım biçiminiz, sizi çözüme yöneltirken; “Ne oldu da böyle olduk”a odaklı çaba, detayda boğulmanıza; somut veriler bulamadıkça ev halkınızı suçlama alışkanlıkları geliştirmenize neden olur. Bu nedenle lütfen birbirinizi suçlayarak olaylara bakmamaya çalışın. Karşınızda suçlu varsa, kendinizdeki neye göre işlerin yoluna girmesini sağlayacaksınız? Öyle ya! Suçlu zaten o! “Ben ne yapsam boş” gibi bir gizli düşünce, kendimizi değiştirme ihtimalimizi net olarak yok eder. “Sütüm kara” diyen insanlar olabilmek önemli evlilik ilişkisinde. Üstelik eşiniz de kendisinin kabahatli olduğunu düşünmediğine göre! Eyvahlar olsun gitti evlilik!
Günümüzde ilişkilerde hep “Aha yakaladım senii…! Benden kaçmaz…!!!” formatına oturmuş konuşmalar var. Oysa eski büyükler bilirler. Bir kızı veya erkeği evlendireceklerinde; “Yavrum… Artık evleniyorsun… Bundan sonra bir kulağın sağır, bir gözün kör olsun…” derlermiş. Kulak ve gözü metafor olarak düşünürseniz eğer işiniz kolaylaşır. Eşinizin her yaptığını görmeyin, her lafına alınganlık yapmayın. Sadece konuşun onunla, havadan sudan… Oradan buradan sıradan konuşmalar yapın.
Bir araya gelen, kakara kikiri sohbetler yapan eşler/aileler çok iyi anlaşır biliyor musunuz? Kız kıza lise yıllarında yaptığımız onu bunu, laf olsun torba dolsun cinsinden değerlendirmeler, evde birlikte yaşayan ailenin keyifli zaman geçirmesine vesile olur. böylece özellikle eşler, ardından anne/babalarla çocukları çok iyi bir dostluk ilişkisi geliştirmiş olurlar.
Eşinizle veya çocuğunuzla yaptığınız her konuşmanın sonunda illaki bir uzlaşmaya varmaya çalışmayın. Sallantıdaki ilişkiler için en ciddi risk bu çünkü. Evlilik elden gidiyor… Siz ev halkınızla uzlaşmaya çalışıyorsunuz! Niye risk? Uzlaşabilmek için ona -kendi doğrularınızı- dayattığınızı fark etmezsiniz bile! Siz uzlaşma gayreti içindeyken, sorun yaşadığınız kişi “yine yapıyor yapacağını… kendi saçmalıklarını bana kabul ettirmeye çalışıyor” diye düşünür normal olarak. Niye normal olarak dedim? Ee onun doğruları da sizin için saçmalık da ondan!
Öyleyse akıl okumadığınız her pozisyon, kesin olarak iyi anlaşacağınız güzel günlere biletsiz yolculuk gibidir! Akıl okumayın yeter! Birbirinizle keyifli ilişkiler kurmaya çalışın. Konuşun; ama problemlerinizi konuşmayın… ailece kakara kikiri yapmaya başlayın.
Unutmayın! En iyi ilişki, üzerinde konuşulmayan ilişkidir!


Mehtap Kayaoğlu--Haber7
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
Evlenmeden önce iki tarafında ortak dilinin islamiyet olması konusunda karar kılmalı.Bu konuda anlaşıldığı müddetçe böyle bir soru ile karşılaşmayız Allah'ın izni ile.Eğer evde tartımalar başgöstermeye başlıyorsa bu durum islami yaşantıdan uzaklaşıldığının bir göstergesidir.İslami prensipler öyle muaazzamdırki kendi nefsimizden önce karşı tarafın mutlu olması üzerine durmuştur.İki tarafta karşı tarafı mutlu etme gayreti içerisine girdiğinde ortaya koskocaman bir mutluluk tablosu çıkar.
Şunuda eklemek lazım.Bu söylediklerimi herkesinde anlamasını beklemiyorum.
Paylaşım için teşekkürler
 

eee87

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Şub 2011
Mesajlar
582
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
her iki tarafta bir adım gidecek orta noktada buluşulacak yoksa bir ömür geçmez.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İslamdan Uzaklaşan
Aile Kurumu Derin Yara Aldı!

images

images

Batılılaşma ve modernleşme sevdası, toplumun temeli olan aileyi sarsmaya devam ediyor. İstatistikler, ailedeki çöküşün her geçen gün nasıl felakete gittiğini açıkça ortaya koyuyor. Yılda 114 bin çiftin boşanması, Türkiye'de manevi sarsılmanın boyutlarını gösteriyor.

'Aile' Adım adım çöküyor
Artık sıcak çorba kaselerine, hep birlikte kaşık sallanmıyor. 'Çocuklarım için canım feda' diyen ebeveynlerin sayısı, parmakla sayılır hale geldi. Vahşi kapitalizmin, sahte mutlulukları herkesi esir aldı.
Ülkemizin, gözden kaçan toplumsal sorunlarından birisi, belki de en önemlisi boşanma vakalarındaki artıştır. Ama boşanma deyince, sosyetedeki elit bir tabakanın, kamera önündeki 'arkadaş kalacağız' diyerek ticari bir sözleşme gibi fesh ettiği, formalite evliliklerin sona erdirilmesi akla gelmesin.
Hayır duası eden aile büyüklerinin, birbirine gönülden bağlı eşlerin ve ülkenin geleceğini temsil eden gençlerin yaşadığı, sımsıcak yuvaları sessiz ve derinden etkileyen felaketten bahsediyorum. İyi günde, kötü günde diye verilen sözler, sadakatlar unutulmuş gitmiş.
Artık sıcak çorba kaselerine, hep birlikte kaşık sallanmıyor. 'Çocuklarım için canım feda' diyen ebeveynlerin sayısı, parmakla sayılır hale gelmiş. Vahşi kapitalizmin, sahte mutlulukları herkesi esir almış.
Önce, geniş aileydik. Dedeler, nineler, anneler, babalar, çocuklar.
Büyüklerin bereketi unutuldu
Birden büyüklerin bereketini unuttuk. Onları ya huzur evlerine ya da kendi hallerine terk ettik. Modern zamanların ışıltısına kapılıp, çekirdek ailesine özendik.
Anne, baba ve çocuklar. Güzel bir ev, lüks bir araba ve markaya esir bir hayat. Maddi dünyanın safahatı da mutluluk getirmedi.
Bu sefer, çekirdek aile de bölündü. Çocuklar, kendi özgürlüklerini istedi. Arkadaşlarıyla ayrı tuttukları bekâr evlerine çıktı. En sevilen diziler bile, bunu empoze ediyor.
Ve bölünmenin son noktası. Çekirdeğin çekirdeği de, çatladı. Anne-baba da yollarını ayırdı. İki cihan saadeti için atılan imzalar, bu sefer soğuk bir mahkeme salonunda, tek celsede 'geçimsizlik' gibi sevimsiz bir sebeple hâkimin verdiği kararla hükmünü yitirdi.
İşin garibi, 'utanılacak' bir haslet, nasılsa 'boşadım gitti' denilecek bir övünç kaynağı oldu.
Bir milletin temeli ailedir. Aile çatırdarsa, o millet yok olur. Toplumları ayakta tutan, ekonomik ve teknolojik gücü değil, inancı ve aile bağlarıdır.
Darbe ürünü dediğimiz ve çok eleştirdiğimiz Anayasamız'da bile, aileye verilen özel önem ayrıca vurgulanıyor. Üçüncü bölümdeki 'Ailenin korunması ve çocuk hakları' başlığı altındaki 41. Madde'de şu ifade yer alıyor: "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır".
"Korunacak" yazmak yetmez
Aynı maddenin ikinci fıkrasında devletin ailenin korunmasındaki görevi ise, şu şekilde tarif ediliyor: " Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar"
Devleti yönetenler bununla yetinmeyip, 1998'de ayrıca bir kanun çıkarmış. 'Ailenin Korunmasına Dair Kanun' ve halen yürürlükte. Bu kanun, biraz tartışmalı. Aile bütünlüğünü değil, şiddete uğrayan kadınları korumaya yönelik.
Ne kadar koruduğu ise, eşi tarafından hunharca öldürülen Ayşe Paşalı cinayeti ile ortada. Demek ki, Anayasa ve yasalarda 'korunacak' diye yazmak yeterli gelmiyor. Bütün bunlar bir senaryo değil. Her şeyin bir matematiği var. Manevi çöküşün de.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), sadece enflasyon oranlarını açıklamıyor. 2003 yılından bu yana evlenen ve boşananların da istatistiğini de çıkarıyor. Rakamlar, her üç ayda bir 'çeyrek' istatistikleri olarak açıklanıyor.
Peki, istatistikler neyi gösteriyor? İşte yıllık bazda, boşanma rakamları:
2002 yılında 95 bin 323,
2003 yılında 92 bin 637,
2004 yılında 91 bin 022,
2005 yılında 95 bin 895,
2006 yılında 93 bin 489,
2007 yılında 94 bin 219,
2008 yılında 99 bin 663,
2009 yılında 114 bin 162,
2010 yılının ilk 9 ayında 87 bin 043.
Görüldüğü gibi tablo, vahim. Hatta ürkütücü. Son 8.5 yılda, toplam 863 bin 453 çift eşiyle yollarını ayırmış.
Boşanmalarda en büyük neden geçimsizlik ve ekonomik sıkıntı
TÜİK, çiftlerin boşanma nedenini de araştırmış. Buna göre, boşanma vakalarının yaklaşık yüzde 95'i 'geçimsizlik'. En başta da ekonomik sıkıntı.
Ardından zina, cana kast, cürüm ve haysiyetsizlik, terk, akıl hastalığı ile diğer nedenler geliyor.
TÜİK verilerine göre 2009 yılında boşananların yüzde 39,7'si evliliğinin ilk 5 yılında bu kararı almışlar. 45 bin 803 çift, daha birbirlerini tanımadan yolları ayırmış. 1 yılını doldurmadan ayrılan sayısı daha da dikkat çekici; 4 bin 20 çift.
Boşanan çiftlerdeki yaş grubuna bakalım. Yine 2009 yılı verilerine göre, en çok boşanma vakası 20-39 yaşları arasında meydana geliyor. Sözkonusu yaşlarda erkeklerdeki boşanma vaka sayısı, 69 bin 349. Toplamda, yüzde 60'a denk geliyor.
Ama aynı yaş döneminde, ilginç bir şekilde kadınların oranı biraz daha fazla çıkıyor. 20-39 yaş arası kadınlardaki boşanma sayısı, 79 bin 462. Bu da toplamda, yüzde 69,6 gibi bir orana denk geliyor.
Önce Ahlâk ve Maneviyat
Bu rakamlar, genç yaşlarda; kadınların erkeklere göre daha çok boşanma kararı aldığını gösteriyor. Bunda ekonomik özgürlük, çalışma hayatında kadının daha çok yer alması ve kendine özgüven gibi gerekçeler en başta gelen nedenler.
Kapitalist batı dünyası; hem ekonomik hem de manevi açıdan çöküşün eşiğinde. Maalesef vahim tablo, ülkemizin de aynen onlar gibi hızla uçuruma sürüklendiğini gösteriyor. Neden,'önce ahlak ve maneviyat'? Şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Bu olumsuz gidişatı düzeltmek için kim, ne yapacak? Orası biraz karışık.
En iyisi, birçok konuyu araştıran TBMM'nin, yeni bir komisyon kurarak kapsamlı bir rapor ortaya koyması.
Son olarak İlahiyatçı bir profesör, boşanacak eşlere şu tavsiyede bulunmuştu: "Haklılığı değil mutluluğu seçin". Gerçekten çok etkileyici bir uyarı. Yuvalar dağıldıktan sonra kimin haklı olduğunun ne önemi var?
AGD Kadın Kolları Başkanı Ebru Asiltürk: Bilihçli bir tahribat
AGD Hanım Komisyonları Başkanı Ebru Asiltürk de, hangi kesime mensup olursa olsun, ülke gençliğinin büyük manevi boşluk içerisinde ümitsizce kıvrandığına dikkat çekerek, "Bu manevi boşluk aileleri de sarsmakta, huzursuzluk, geçimsizlik hatta boşanmalar gün geçtikçe artmaktadır" dedi. Asiltürk, "Bir takım dış güçler, Siyonistler ve misyonerler silah zoruyla ulaşamadıkları emellerine toplumu bozarak, ahlakından ve maneviyatından uzaklaştırarak ulaşmak istemektedirler. Bu işe aileden başlamışlardır" dedi.
AGD Hanım Komisyonları Başkanı Ebru Asiltürk de, hangi kesime mensup olursa olsun, ülke gençliğinin büyük manevi boşluk içerisinde ümitsizce kıvrandığına dikkat çekerek, "Bu manevi boşluk aileleri de sarsmakta, huzursuzluk, geçimsizlik hatta boşanmalar gün geçtikçe artmaktadır" dedi.
Günümüzde aile bağlarının son derece zayıfladığını vurgulayan Asiltürk, "Bir takım dış güçler, siyonistler ve misyonerler silah zoruyla ulaşamadıkları emellerine toplumu bozarak, ahlakından ve maneviyatından uzaklaştırarak ulaşmak istemektedirler. Bu işe aileden başlamışlardır" dedi.
Son yıllarda çıkarılan kanunlarla, boşanmanın kolaylaştırıldığına ve zinanın suç olmaktan çıkarıldığına dikkat çeken Asiltürk, " Bu nedenle, Türkiye'de son on yılda boşanma vakalarında, belirgin artış görülmüştür. Bu acı tablo değerlerimizden ne kadar uzaklaştığımızın işaretidir" dedi.
Aile manevi değerlerle bezenmelidir
Bugün toplumun içine düştüğü ahlaki çöküntüyü durdurmak için işe aileden başlamak gerektiğini söyleyen Asiltürk, "Çünkü fertler önce aile içinde yetişmekte ve eğitim almaktadır. Öncelikle evlatlarımızı Allah rızası için insanlığa hizmet, kısa adıyla cihat şuuru içinde yetiştirmeliyiz" diye konuştu.
Tarih boyunca bütün toplumların ve dinlerin, aileye büyük önem verdiğini kaydeden Asiltürk, "Yüce dinimiz de, İslam toplumunun inşası için, toplumun temel taşı olan ailenin kurulması, devamı ve aile içi ilişkilerle ilgili açık ve net hükümler bildirmiştir. Dini değerlerle iç içe şekillenen aile yapımız bu güne kadar ciddi yaralar almamıştır. Ancak çözülme tehlikesi kapıdadır. Bir an önce ailenin bütünlüğünün korunmasına yönelik ciddi tedbirler alınmalıdır" dedi.
Bu tedbirlerin, siyasi, ekonomik, sosyal açılardan geniş bir yelpaze içinde düşünülmesi gerektiğini ifade eden Asiltürk, "Ailenin güçlendirilmesi ve temel problemlerin çözümü için alınacak en önemli tedbir, ahlaki çöküntünün önüne geçmek, aileyi manevi değerlerle bezemektir" şeklinde konuştu.
İlkder Başkanı Özden Zehra Sönmez: Medyanın rolü büyük
İLKDER Koruyucu Aile Platformu Başkanı Özden Zehra Sönmez, boşanma rakamlarının her geçen yıl artmasını toplumun ve ailenin geleceği açısından önemli bir tehlike olduğuna dikkat çekti. Sönmez, "Boşanma vakalarının artmasında, medyanın büyük rolü var. Dizi ve programlarda, empoze edilen hayat, aileler üzerinde oldukça etkili. İkincisi ise, manevi değerlerdeki eksiklik. Toplum, manevi değerlere hassasiyetini yitirdi. Ayrıca çoğu aile, azla yetinmiyor. Öncelikle kadınlar kısmen de erkekler, artık kanaat etmiyor" diye konuştu.
İLKDER Koruyucu Aile Platformu Başkanı Özden Zehra Sönmez ise, boşanma rakamlarının her geçen yıl artmasını toplumun ve ailenin geleceği açısından önemli bir tehlike olduğuna dikkat çekti. Bundan dolayı çiftlerin boşanma nedenlerinin iyi araştırılması gerektiğini söyleyen Sönmez, "Boşanma vakalarının artmasında, medyanın büyük rolü var. Dizi ve programlarda, empoze edilen hayat, aileler üzerinde oldukça etkili. İkincisi ise, manevi değerlerdeki eksiklik. Toplum, manevi değerlere hassasiyetini yitirdi. Ayrıca çoğu aile, azla yetinmiyor. Öncelikle kadınlar kısmen de erkekler, artık kanaat etmiyor" diye konuştu.
3-5 ayda boşanıyorlar!
Evliliğin ilk 5 yılının çok önemli olduğunu ve boşanma vakalarının büyük bölümünün bu yıllarda yaşandığına dikkat çeken Sönmez, "3-5 ayda boşananlar. Hamileyken ayrılanlar. 1 yıl dolmadan mahkemeye başvuranlar. Tüketim kültürü, artık sevgi ve saygıyı da tüketir hale geldi. Ben hiçbir zaman boşanmaya taraftar olmadım. Gerçekten çok üzücü bir durum. Bir yerden sonra çocukların istekleri, kadınların ihtiyaçlarının önüne geçiyor. Ama aynı hassasiyet erkeklerde maalesef yok" diye konuştu.
Niçin evlenilir?
Evlenmeden önce gençlerin sorumluluk ve getireceği yükler konusunda fazla bilinçli olmadıklarını kaydeden Sönmez, "Bunun her iki tarafa da, güzelce anlatılması gerekiyor. Bunun için evlilik okulları ve kişisel gelişim kurslarına gidilebilir. Aile büyüklerinin, deneyimlerinden faydalanılabilir" diye konuştu. Sabırla, sevgiyle ve karşılıklı anlayışla çözülemeyecek problemin bulunmadığını vurgulayan Sönmez, "Hadisi şerifte, bir kadınla 4 şey için evlenilebileceği belirtiliyor. Malı, güzelliği, asaleti ve dini için. Biz bunu genelleştirebiliriz. Boşanmalarda bir erkek için, güzellik ön planda tutuluyor. Hâlbuki dindar olsun. Daha da önemlisi, anlayışlı olsun. Bu birçok şeyi kapsıyor" dedi.
Psikolog Mehtap Kayaoğlu: Evlilik evciliğe döndü
Danışman Psikolog/Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu, son yıllarda boşanmaların artmasına kendilerinin de yakından şahit olduklarını belirterek, "Evliliği, evciliğe döndürdüler. Yani defalarca evlenip, ayrılıyorlar. Halbuki doğru tercihlerle, doğru evlilikler başlatılmalıdır. Saçma sapan başlayan bir evlilik, uzun süreli olmuyor" diye konuştu. Kayaoğlu, "Artık kimse kimsenin kahrını çekmiyor. Oysa evlilik eşlerin, sen ve benden bağımsız olarak, biz şeklinde yürütebildikleri bir ilişkidir" dedi.
Danışman Psikolog/ Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu, son yıllarda boşanmaların artmasına kendilerinin de yakından şahit olduklarını belirterek, "Evliliği, evciliğe döndürdüler. Yani defalarca evlenip, ayrılıyorlar. Halbuki doğru tercihlerle, doğru evlilikler başlatılmalıdır. Saçma sapan başlayan bir evlilik, uzun süreli olmuyor" diye konuştu.
Son yıllarda insanların toplumsal bakış açılarında büyük değişmeler olduğuna işaret eden Kayaoğlu, "Bundan 20-30 yıl önce veya anne-babalarımızın zamanında, eşler birbiriyle bir anlaşma yaparlardı. Bu anlaşma, evliliğin bir ömür boyu süreceğine ilişkindi" dedi.
Ama yeni jenerasyonda bu anlaşmanın farklı bir boyuta indirgendiğini kaydeden Kayaoğlu, "Bir anlamda gizlice, bilinçaltında işleyen o süreç, (Canım sıkılıncaya kadar devam ederim, bana yetmediğini düşünürsem, seni bırakırım) şeklinde kurgulanıyor. Aynı yastığa baş koyma ve aynı yastıkta hayatını kaybetme düşüncesinden, -canım sıkılıncaya veya bana yetmediği yere kadar- sürecine, bir geçiş oldu" şeklinde konuştu.
Geçmişte kadının sosyo-ekonomik durumunun boşanmaya müsaade etmediğini vurgulayan Kayaoğlu, "Aslında içi dolmayan, sahipsiz ilişkiler ite kaka gidiyordu. Ama son dönemde, tek başlarına ayakta durabilecek olmaları, kadınlara bir özgüven getirdi. Onlar da evlilik ilişkilerini sürdürmekten vazgeçmeye başladılar" dedi.
Başka bir nedenin ise, ailenin kutsal ve koruyucu olduğuna olan inancın yitirilmesi olduğuna dikkat çeken Kayaoğlu, "Allah'ın ayrı ayrı yarattığı kadın ve erkek; zamanla aile kurumu içinde, çok daha güvenli bir formda yaşabilecekleri inancını kaybetmeye başladı" dedi.
images

Kimse kimsenin kahrını çekmiyor
Batılılaşmanın da etkisiyle kadının kendi ayakları üzerinde durma düşüncesiyle hareket etmeye başladığını vurgulayan Kayaoğlu, "Artık kimse kimsenin kahrını çekmiyor. Oysa evlilik eşlerin, sen ve benden bağımsız olarak, biz şeklinde yürütebildikleri bir ilişkidir" dedi. "Büyüklerimizden, azıcık ders almalıyız" diyen Kayaoğlu, "Evlilik kararı, zor alınmalıdır. Çünkü nasıl başladığı çok önemli. Gerçekte sağlıklı atılmış adımlar mı? Yoksa günü kurtaran, o günün ihtiyaçlarını karşılayan bir evlilik mi? Çünkü içi dolu, iyi seçilmiş ve gerçekten sağlam temeller üzerine kurulmuş evliliklerin, kolay yıkılmadıklarını görüyoruz" dedi.
Günümüzde gençlerin saçma-sapan evlilikler yaptıklarını kaydeden Kayaoğlu, "Sadece ya kalplerinin sesini dinliyorlar. Tamamen düşünceden uzak tercihler yapıyorlar. Ya da kalbi düşünceleri bir kenara bırakarak, tamamen makul adım atabiliyorlar. O günün şartlarında ihtiyaçlar doyurulunca da, evliliğe de gerek kalmıyor" dedi.
Tüik'in rakamları ürkütücü
2008'de 99.6 bin, 2009'da 114.1 bin çift boşandı. 2010 yılının ilk üç çeyreğinde ise 87 bin 43 çift, eşiyle yollarını ayırdı. Son 8,5 yılda, toplam 863 bin 453 çift eşiyle yollarını ayırdı. Görüldüğü gibi tablo vahim. Hatta ürkütücü.
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,573
Tepki puanı
32
Puanları
48
Yaş
38
Evlilikte evin reisi ne erkek nede hanım olmalıdır..Evin reisi İslamiyettir..hayırlı yuvalar kurup islami kurallar çerçevesinde sürdürmeyi nasib etsin..Yorumlarınız için teşekkürler..
ALLAH razı olsun..
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
selamun aleykum
eskiden evlenme yaşı küçüktü çocuk denecek yaşta evleniyor buna ragmen ,sırtılarında büyük bir yük taşıyorlardı ,
tüm zorluklara gögüs gelip yaşından çok büyük ,olgun ,tutarlı,istikrarlı,vefakar,cefakar hanımefendiler ,beyefendiler vardı ..
ozaman evin reisi erkekti, son söz onda biterdi fakat, munis ve şeffkatliydi..ailesine, eşine, çocuklarına kol-kanat geredi ...

herkes görevini bilirdi, herkes yerini bilirdi ,haddini bilirdi, saygısını bilirdi .

evde kanun koyucu islamiyet bunu uygulayıcı ,uygulattırıcı erkektir .. yani kanun islamiyet reis erkektir ..

Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlardan bir üstünlük derecesi vardır.” (Bakara, 228)

''Kadınlara iyi davranmızı tavsiye ediyorum; vasiyetimi tutunuz! Zira kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiklerinin en eğri olanı en üstte olandır. Eğer o eğriliği tamamen yok etmek istersen onu kırarsın. Eğer olduğu gibi bırakırsan bu kez de tamamen eğri kalır. Öyle ise bu durumda kadınlara sürekli iyi tavsiyelerde bulunun." (Buhari 3084, Müslim 2671)

evin reisi efendisinin bu tavsiyelerine uyuyordu ..
herşey sütlimandı,herkes mes'uddu



şimdi evlenme yaşı büyüdü , egitim seviyesi arttı herşeyi biliyorlar herşey oldular ! eşit oldular!
fakat pire için yorgan yakmada üzerlerine yok !

rahatından taviz vermek istemiyor, hayatına müdahale yapılsın istemiyor , önceliklerinden vaz geçmiyor,kimse sabır etmiyor, ....

çocuklarının gözünün yaşına bakmadan boşanmak istiyorlar ...

el-vedud eşler arasındaki saygıyı,sevgiyi artırsın inşaALLAH ....
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,573
Tepki puanı
32
Puanları
48
Yaş
38
Akıl yaşta değil baştadır derler ya,ben evlilikteki olgun ve saygılı tavrı yaşa bağlamıyorum..Pekala bir mümine,eşine nasıl davranacağını islamiyetin sunmuş olduğu o güzellikler ışığında 18 yaşındada kavrayabilir,30 yaşındada..Yeterki görevlerinin bilincinde,idrakında olsun..
Saygı ve islama uygun evlilik anlayışı kalkmışsa ortadan çatırdanmalar başlar zaten..tahammül ve sabrın yok olduğu tam o dönemde de soluk mahkeme kapısında alınıyor ne yazıkki..
RAB cc her daim bilinçli ve dinimizin o güzelliklerinden faydalanma ve onu diri tutma gücünü idrakını nasib etsin biizlere..
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Akıl yaşta değil baştadır derler ya,ben evlilikteki olgun ve saygılı tavrı yaşa bağlamıyorum..Pekala bir mümine,eşine nasıl davranacağını islamiyetin sunmuş olduğu o güzellikler ışığında 18 yaşındada kavrayabilir,30 yaşındada..Yeterki görevlerinin bilincinde,idrakında olsun..
Saygı ve islama uygun evlilik anlayışı kalkmışsa ortadan çatırdanmalar başlar zaten..tahammül ve sabrın yok olduğu tam o dönemde de soluk mahkeme kapısında alınıyor ne yazıkki..
RAB cc her daim bilinçli ve dinimizin o güzelliklerinden faydalanma ve onu diri tutma gücünü idrakını nasib etsin biizlere..

bunu yaşla başla alakası yok , şimdiki hatunlar biraz şımarık ve kaprisliler okadar ..

yazar ben dili sen diline deginmiş ya aslında ..

kadınlar evlenirken dillerindeki yedek motorları neymiş efendim bunlar; mızımızlanma,hayıflanma,sızlanma yedek motorlarını çalıştırmayacaklar zaten ;

yaratılış geregi kadınlar çok konuşuyor erkeklerden , çocuk anneden ögreniyor herşeyi haliyle çok konuşacak ..;)

bunun yanında beylerde
tamam karıcıgım ,haklısın karıcıgım , evet dillerini geliştirecekler ..( egri kaburga kemiginden ya kadınlar o bakımdan :))

işin sırrı bu ;)
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,573
Tepki puanı
32
Puanları
48
Yaş
38
Sonuç olarak gereçkten mutlu huzurlu islamiyetin her safhada hissedileceği bir yuva bir kurum bir aile oluşturuluyorsa;her iki tarafında alttan alması gereken yerlerde huzursuzluk çıkarmaması gerek..Bir taraf kırık dökerken bir taraf onarmalı..Bunu erkek ben değil o yapsın ve yahut tersi durumlardada hanım aynı şeyi düşünürsebir sonuca ulaşılmaz..
Şu erkeklerin en son sözü ben söylerim;"Tamam karıcığım" esprisi gibi olmuş dediğin tuttum bunu:)
Şaka şaka..:)
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Sonuç olarak gereçkten mutlu huzurlu islamiyetin her safhada hissedileceği bir yuva bir kurum bir aile oluşturuluyorsa;her iki tarafında alttan alması gereken yerlerde huzursuzluk çıkarmaması gerek..Bir taraf kırık dökerken bir taraf onarmalı..Bunu erkek ben değil o yapsın ve yahut tersi durumlardada hanım aynı şeyi düşünürsebir sonuca ulaşılmaz..
Şu erkeklerin en son sözü ben söylerim;"Tamam karıcığım" esprisi gibi olmuş dediğin tuttum bunu:)
Şaka şaka..:)

evet son söz ev reisinin oda haklısın karıcıgımdır ;) :D
 

iyiniyet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Tem 2011
Mesajlar
143
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Güzel bir konu acmissin Hic Kardes tesekkür ederim.

Ilk etapda kadin/erkek ailelerin aynasidir.Aile cocuklarina islami ölcüyü ögretmekle mükelleftir.Cogu aile buna riayet etmiyor maalesef.Bakiyorumda etrafima aileler dedelerinden/ninelerinden ögrendiklerinle yetiniyorlar.Islamin hassas konularina ögrenmek gayretine göstermiyorlar.Sadece Namaz kildik/Orucumuzu tuttuk dogru yoldayiz saniyorlar.Oysa hassas konularda haram/helal/giybet/kul hakki/dua/hadisi serifler......
Bunlari bilmiyorlar.Bir ögrenci nasil bir sinava hazirlaniyorsa ailede cocuklarina islami ölcüde evlilige hazirlamasi gerekli,ceyizden daha önemli diyorum.
Bir erkek koruyucudur,kadin ise sevkattir.Eger bir erkek koruyucu funksionuna üstlenmiyor,evin sorumluluguna almiyorsa,islam yasantisida yoksa o evlilik yikilir.
Bir yerde okudum.Hz.Ömer`e bir adam kendi karisina sikayet edecekmis.Adam Hz.Ömer`in evinin önüne gelince,Hz.Ömer´in karisinin sesli kizmasina isitmis.Hz.Ömer sessiz kalmis,karisinin kizmasina dinlemis.Sikayet icin gelen adam geriye dönmüs.Hz.Ömer disarda sert tavirli,evde ise karisina karsi yumusakmis.Bir Peygamberimizde(hangisi olduguna unuttum) söyle ifade etmis : Karim evde huzursuzluk yaratirsa,günah isledigime fark edip tevbe ederim,sonra karimin huysuzlugu gecer.

Herseyden önce Islami ölcüyü ögrenmek gerekir,sonra evlilik sorumluluguna girmeli diyorum.Yoksa arada cocuklar perisan oluyorlar ve günaha giriyorlar ayrilmakla.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Aile, evlilik ve diğer ikili ilişkilerde uyum nasıl olur ve uyum her sorunu çözer mi sizce? Uyum kelimesini duyduğumuz zaman aslında birçoğumuzun ayağı yerden kesiliyor. Uyum büyülü bir sözcüktür, diğer birçok büyülü sözcük gibi bu da bazen bizi gerçeklerden koparabilecek kadar etkilidir. İnsan ömrü uyumu aramakla geçmektedir çoğu zaman.

Ayağınıza uyan bir ayakkabı sizinle uyumludur. Bedeni size uygun bir pantolon sizinle uyumludur. Kendimizle uyumlu şeyler bizi mutlu etmektedir. Uyumlu bir iş, eş veya arkadaş bunlar hepimizin arayışlarıdır aslında ve haklı arayışlardır tabi ki.
Peki uyum arayışında kendimizi ne kadar tanıyoruz? Mesela arkadaş veya eş arayışındaki uyum kriterlerimiz nelerdir? Hepimizin kendine göre kriterleri vardır tabi ki. Fakat önemli olan bu kriterleri oluştururken nelere dikkat edilmesi gerektiğidir. Kriterlerimizi oluştururken en çok dikkat etmemiz gereken konuların başında anlık duygularımızı bir kenara bırakmamız gelmektedir. Size uyan bir eş, arkadaş arayışı içerisindesiniz. Örneğin son dönemde sizin en çok dinlediğiniz şarkıları dinliyor olması sizin için bir uyum kriteri olabilir. Fakat ilerde aynı şarkılardan hoşlanacağınızın garantisi var mıdır; ya da aynı şarkılardan hoşlanmak yeterli bir kriter midir ve en önemli soru bu anlık bir kriter midir. Evet anlık bir kriterdir ve uyum arayışında en son sıralarda olması gereken kriterlerden olabilir bazılarımız için.
Peki asıl olan nedir? Yukarıda da belirttiğimiz gibi kriterlerimizi oluştururken anlık düşünce ve duygularımızdan sıyrılmalıyız. Çünkü evlilik, eş, arkadaş arayışlarımız uzun soluklu olaylardır. Uzun soluklu böyle önemli projelerde önemli olan hem şu an hem de ileride neler düşünüp neler hissedeceğimizdir. Bunu bilmek ne kadar mümkündür? Yani gelecekteki düşüncelerimiz ve duygularımızı bilebilir miyiz? Bu tabi ki çok kolay bir şey değildir. Bunu yapmaya çalışırken yapacağımız en önemli şey kendimizi tanıma konusunda gerekli adımları atmaktır. Kendimizi tanıyabildiğimiz süre içerisinde gelecek için en doğru adımları atma ve gelecekteki adımlarınız hakkında doğru tahminler yürütmeniz söz konusu olabilir. Birkaç örnekle açıklamak gerekirse şunları diyebiliriz.
Mesela kıskançlık duygularınızı (bunun normal olup olmadığı başka bir yazımda ele alacağım) yoğun yaşayan bir kişisiniz. Bu konuda kendinizi dengede tutma çabanız var duygularınızla mücadele çabası içerisindesiniz. Bu durumda sizin kıskançlık durumunuzu bilen sizi bu konuda istediğiniz dengeyi yakalamanızda yardımcı olabilecek bilinçte bir insanla birlikteliğinizin olması size uyabilecek bir durumdur ve bu durumda mutlu olmanız olasıdır. Bizi mutlu eden ve üzen kararlarımızdır. Kararlarımız ise tercih meselesidir. Tercihlerimizi oluştururken kriterlerimiz konusunda kendimizi çok iyi tanımalıyız ki aldığımız kararlardan pişmanlıkla ya da çok az pişmanlıkla bahsetmek durumunda olalım.
Eş veya arkadaş seçecek kişilere önerim kendileriyle bu konuda bir kez daha iç konuşma yapmaları veya bir uzmandan yardım almaları ya da çok kısa olarak kendi kendilerine kriterlerini önem sırasına göre bir kağıda yazmaları ve bunlar üzerinde hem kendileri hem de birliktelik düşündükleri kişi ile birlikte düşünmeleri, konuşmalarıdır.
Çiftler, eğer uyumu yitirdiklerini düşünüyorlarsa onlara önerim ise; uyum konusunda ki kriterlerini gözden geçirmeleri, empati yaparak karşı tarafın uyum konusundaki kriterlerini anlamaya çalışmaları, kırmızı çizgiler konusunda açık ama kırıcı olmayan saygı çerçevesinde konuşmalar yapmaları veya bunu bir uzman gözetiminde yapmaları. Unutmayın değişen sadece eşiniz ya da arkadaşınız değil hem siz hem de şartlar da sürekli değişmektedir Uyumsuzluklar ne sadece karşı taraftan ne sadece şartlardan ne sadece sizden kaynaklıdır konuyu bir bütün olarak ele almakta fayda vardır ve uyumun anlık olabileceğini bildiğimiz gibi uyumsuzlukların da anlık, dönemsel olabileceğini unutmamak gerekir. Bunda her iki tarafın da şahsiyet, kişilik, anlık psikolojik hal vb. birçok etkenin rolü bulunmaktadır. Doğru tespit, düğümlenmiş uyumsuzluğu çözebilir. Uyumlu ilişkileri yakalamanın zor olduğu bir dönemde sizleri bir şarkı sözüyle selamlayarak yazıma son veriyorum.

“Sevgi anlaşmak değildir,
nedensiz de sevilir,
Bazen küçük bir an için
Ömür bile verilir
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt