Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cilbab (1 Kullanıcı)

hacer oguz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Kas 2007
Mesajlar
22
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
CİLBAB’IN MAHİYETİ
İslâm’ın emrettiği kadın elbisesi söz konusu olunca, üzerinde önemle durulması gereken konulardan biri de, “cilbâb”ın ne olduğu meselesidir. Bu konuyu elimizden geldiğince inceleyip açıklamaya çalışacağız. Bu meselenin açıklığa kavuşturulmasında yardım yalnızca Allah ‘tandır.
Bilindiği gibi Kur’ân-ı Kerim’de erkek elbisesi konusunda detaylı açıklama bulunmadığı halde, kadın kıyâfeti konusunda detaylı sayılacak emir ve yasaklar vardır. Kadınlara zinetlerini ve zinet yerlerini açmamaları, başörtülerini yakalarını kapatacak biçimde üzerlerine salmaları, zinetlerini duyurmak için ayaklarını yere vurmamaları, “Cilbâblarını” üzerlerine sarkıtmaları ve süslenerek sokağa çıkmamaları emredilmiştir ki, bunlar meselenin teferruâtına kadar belirtilmesi anlamını taşır. Bunlara bir de Rasülullah Efendimizin açıklamaları eklenirse, kadın kıyafetinin üzerinde ne kadar önemle durulması gerektiğini anlamış oluruz.
Nur Süresindeki bir ayette Allah (c.c.) : Başörtülerini de yakalarının üzerine indirsinler. (Nur, 31) emrini vermiştir. Bu ayetten daha sonra gelen Ahzâb Suresindeki ayet ile de Allah ‘. . . Mü‘minlerin hanımlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıkacakları vakit) cilbâblarını üzerlerine almalarını söyle.” (Ahzâb, 59) emrini vermiştir. İşte daha sonra gelen bu “cilbâb” ayeti, önceki ile aynı şeyi anlatmış olmayacağına göre, birincisinde anlatılan başörtüsüne ilave bir örtü ve elbise emrediyor demektir. Buna binaen İslam âlimleri, bu âyetin nâzil olduğu zamandaki uygulanma biçiminden hareket ederek, “cilbâb” hakkında çeşitli tanımlamalar getirmişlerdir. Biz önce bunları görecek, sonra da bir sonuca varmaya çalışacağız.
Tefsirlere ve Arapça lügatlara baktığımızda, “cilbâb” kelimesi hakkında şu değişik tanımların yapılmış olduğunu görürüz: -Kamis (üstlük), -dış elbise, -tepeden tırnağa örten örtü, -başörtüsü ile ridâ arası bir elbise, -kadınların başlarından sarkıttıkları baş örtüsünden geniş elbise, -milhafe (çarşaf), -geniş izâr, -başörtüsü üzerine örtülen ridâ, -baştan aşağı örten çarşaf, ferâce ve car gibi dış kisve, -Kadının entarisi üzerine büründüğü örtü, -başörtüsünden büyük elbise,—kadınların evden dışarı çıkarken normal elbiselerini örttüğü üst elbise, -vücudu baştan ayağa örten elbise, -mikne’a (peçe), -kadının entarisinin ve başörtüsünün üzerinden büründüğü çarşaf. (Ta’rifler için bak: İbnu’l-Cevzi, Zâdü’l-Mesir VII/422; Âlusi, Rûhu’l-Me’âni XXII/88; Zemahşeri, el-Keşşâf III/543; Kurtûbî, el-Cami’ XIV/243; Şevkâni, Fethu’l-Kadir, IV/304; İbn Hazm, el-Muhallâ III/217; Firûzâbâdi, el-Kâmus 88; Zebidi, Tâcu’l-Arûs I/186; İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab I/272-3; Mubârekfûri, et-TuhfeIII/91; Âsım Efendi, Kamus Tercemesi I/95; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili VI/3927, 3828; İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim III/519; Cevheri es-Sıhâh Tâcu’l-Lüğa ve Sıhâhu’l-Arabiyye I/101... Bu tanımlar, “cilbâb” kelimesinin pek çok tefsir ve sözlükten çıkarılan ta’riflerinin özetidir. Öyle ki, bunların dışında bir tanımı yok gibidir.) “Cilbâb” için söylenenlerin farklı olanları bunlardan ibarettir.
Görüleceği gibi bu tanımlarda genellikle belirlenen ortak özellik ‘cilbâb’ın giyilenden çok, bürünülen, normal giysinin üzerine atıverilen ve baştan aşağı sarkıtılan bir üstlük olduğudur.
Müfessirlerimiz nin âyetin tefsirinde bize cilbâbın nasıl giyildiğini ve uygulama biçimini de anlatırlar. Burada Müfessirlerin cilbâb hakkındaki açıklamalarını inceleyelim:
İbn Cerir et-Taberi (v_310/922): Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle; evlerinden çıktıklarında saçlarını ve yüzlerini açarak elbiselerinde cariyelere benzemesinler. Cilbâblarını üzerlerine örtmelidirler ki, kötü niyetli kimseler onlara zarar vermesin.” (el-Cami’ u’ 1-Beyan XIX/181)
Ebû Bekir er-Râzi (Cessâs) (v-370/980) şöyle der: “Âyet, genç kadına, kalbinde eğrilik bulunanların kendisinden herhangi bir ümide kapılmamaları için, yabancılara karşı yüzünü örtmesinin emredildiğini gösterir.” (Ahkâmu’l-Kur’an III/372) Cessâs Hanefi fakihidir.
Zemahşeri (v-538/l143) “Cilbâblarını üstlerine alsınlar” âyetinin manasını şu şekilde vermektedir: “Cilbâblarını üzerlerine salıversinler ve onunla yüzlerini ve bedenlerini örtsünler.”
“Aba ve çarşaf giyip, başlarını ve yüzlerini örterek, elbiselerinde cariyelerin elbisesinden farklı olmakla emr-olunmuşlardır.”..”Kadın, cilbabının bir kısmını yukarıdan üzerine salıverir ve artanını ise yüzü üzerine peçe edinir. Tâki câriyeden ayırt edilsin.” (el-Keşşaf III/543)
İbn ü’ l -Cevzi (v-597/1201) : “Cilbâblarını üstlerine almalarını söyle” âyetinin tefsirinde İbn Kuteybe (v-276/889)’den naklen şöyle der: Başlarını ve yüzlerini örtmelerini söyle... “Celâbib”den maksat da norna1 elbiselerinin üzerini kapatacak ve vücut hatlarını belli etmeyecek geniş bir örtüdür. (Zâdü’l-Mesir VI/422)
İbn Kudâme (v_620/1223) : Cilbâb (giyilmeyerek) entâri üzerinden kuşanılır. (İbn Kudâme el-Mugni I/602)
Nizâmüddin Nisâbûri de şöyle der: “Yâni, onlar örtülerinin bir kısmını üzerlerine örtmelidirler; Bu âyette kadınlara başlarını ve yüzlerini örtmeleri emredilmektedir.”
Kurtûbî (v-671/1272): Sahih olan görüşe göre cilbâb bütün vücûdu örten elbise demektir. İbn Abbâs ve Katâde (v-118/736) şöyle demişlerdir: Kadın bunu alnının üzerinden büker ve bağlar, sonra da burnunun üzerinden onu çevirir. İsterse iki gözü görülsün. Şu kadar var ki cilbâb, göğsü ve yüzün büyük bir bölümünü örtmelidir. El-Hasen dedi ki:“(Cilbâb ile) yüzünün yarısını örter
Ebû Hayyân (v_745/1344) : “Cilbâblarını idnâ etsinler” ifâdesi, bütün bedenin örtülmesini anlatır. “Üzerlerine” denmekle de yüzleri kastedilmiştir. Çünkü cahiliyye döneminde kadınların açık olan yerleri yüzleri idi. (Ebû Hayyân, Bahru’l-Muhit VII/250)
Suyûti (v_9l1/1505) : “Cilbâb, bir ihtiyaç için kadın dışarıya çıktığı zaman vücüdunu kaplayan ve geriye kalan kısmıyla tek bir gözü açık kalacak şekilde yüzünü örttüğü elbisedir. (Tefsiru’l-Celâleyn, I/560)
Ebu’s-Su’ûd Efendi (v-952/1545) : “Cilbâb'tan maksat, çok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başını örttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Bu âyet, kadınlar herhangi bir sebeple dışarıya ya da erkeklerin karşısına çıkarlarsa, yüzlerini ve bütün bedenlerini örtsünler anlamına gelir. Süddi de: Bir tek gözü hariç, bütün yüzlerini kapatırlar, demiştir(3) Ebû Hayyân da şöyle der: “Endülüs’teki uygulama Süddi’nin ta’rif ettiği gibi idi. Kadın
bütün vücüdunu örter, yalnız tek gözü açıkta kalırdı. (el-Bahr VII/250)
Tercümânü’l-Kur’ân İbn Abbâs (r.a.) (v-68/687) : Kadın cilbâbını alnının üzerine indirir ve oradan sıkar. Alttan da burnunun üzerine kadar kapatır. Yalnız gözleri dışarıda kalmalıdır. Yüzünden kalan kısmı ile de göğsünü tamamen kapatmalıdır. Bir rivayete göre de İbn Abbâs “Kadınlar hür olduklarının bilinmesi için tek gözleri hariç, başlarını ve yüzlerini örterler.” demiştir.”
Nesefi (v_710/1310) : Cilbâbın bir kısmını tepeden aşağıya sarkıtacak, artan kısmını yüzüne koyacak yüzünü örtecektir. Böylece (örtünme hususunda) câriyeden ayrılmış olacaktır. Müfessir Nesefi aynı Hanefi fıkhının dört mûteber eserinden biri olan”Kenzu’d-Dekâik” adlı kitabın yazarı olan Hanefi fakihidir.
İbn Sirin (v_110/728): Abide es-Selmâni (r.a)’a cilbâbın niteliğini sordum: Büyük bir çarşaf alıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Sol gözünü açık bırakarak yüzünü de örttü: (İşte cilbâb böyle kuşanılır demiş oldu).
İlk kez Kurân-ı Kerim’in tam bir tefsirini te’lif eden Mukâtil b. Süleyman (v-150/767) tefsirinde: “Cibâb’dan maksat baş örtüsünün üzerindeki yüz örtüsüdür” der. (Tefsir-i Kebir III/403)
Konyalı Mehmed Vehbi Efendi (v_1949) 1911 ile 1915 yılları arasında te’lif ettiği tefsirinde, cilbâb hususunda şunları söylüyor. “Cilbâb; kadını namus düşmanlarının saldırısından koruyan, kadının bütün bedenini koruyan, kadını su-i zandan ve süfehânın takibinden koruyan ve kadın için hürriyet hâdimi olan burgu ve çarşaftır.” (Hülâsatü’l-Beyân XI-4467)
Elmalılı Hamdi Yazır ise âyette geçen “Cilbâblarını sarkıtsınlar” ifâdesini anlattıktan sonra şunları ekler:
“Bu açıklamada da iki şekil vardır: Birisi, kaşlarına kadar başlarını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve sâdece tek bir gözünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman vâ1idelerimizin tesettür tarzı bu idi.) İkincisi de, alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerininin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün eksensini ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. (1310/1893’da İstanbul’a geldiğim zaman, İstanbul hanımlarının, bir peçe eklemek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi). (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili V/3928)
Elmalılı Hamid Yazır ise “Cilbâb, baştan aşağı örten çarşaf, ferâce ve car gibi dış kisvedir” demektedir.
“Cilbâb”da renk önemli midir? Ne örtünme âyetleri, ne de onları açıklayan hadisler, kadınların, şu ya da bu renkte cilbâb giymeleri hususunda bir emir ihtiva etmektedir. Buna göre kadın, dikkat çekici olmamak şartıyla, ister siyahtan ister başka bir renkten cilbâb edinir.
Ancak ilk müslüman hanımlar ve özellikle de Rasülullah (s.a.v.)’in dönemindeki sahabe kadınlar, cilbâbın görev ve maksadını çok iyi kavradıklarından olacak ki, genellikle siyah rengi tercih etmişlerdir. Mesela Ümmü Seleme annemiz: “Ci1bâb âyeti indiği zaman, Ensar kadınları siyah giysilere büründüklerinden ötürü, başlarında kargalar varmış gibi çıktılar” demektedir Bu yönüyle de “cilbâb” ile “çarşaf’ bire bir uyum sağlamaktadır. İbn Sa’d’ın rivayetinde ise Âişe (r.a.)’ın siyah bir örtü giydiği bildirilmektedir. (et-Tabakâtü’l Kübrâ VIII/71)
Arap dilinde gecenin karanlığı cilbâba benzetilmiştir Şâirler de cilbâbı hep siyah olarak düşünmüş olacaklar ki, siyah ve koyu renkli konuları cilbâba benzete gelmişlerdir.
Ayrıca, “cilbâb”ın, verdiğimiz ta’riflerinden de anlaşılacağı gibi, asıl görevi kadının zinetlerini örtmesi, dışarıda kadının çekiciliğini azaltması ve kadını nâmahremlerinden gizlemesidir; bunu ise koyu renkler daha güzel yapar. Zir koyu renklerin gizleyicilik özelliği vardır. Buna göre; farz ya da vacip değildir belki ama, cilbâbın siyah ya da koyu renkten olması maksadına uygunluk ve sahabe hanımlarını örnek alma açısından daha güzel ve daha makbuldür.
Bundan olacak ki, müfessir Âlûsi (v_l270/1853) şunları söyler: “Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren birçok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri örtüler de (cilbâb olamayacakları gibi), gösterilmesi yasaklanan zinetler türündendir. Çünkü bunlar, nakışlı, desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına böylece çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve kadınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşması, “ğayret” -yani övülmüş olan mahremini kıskanma azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de; kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hatta çoğu zaman da bunu bizzat kendilerinin emretmeleridir... Bütün bunlar Rasülullah (s.a.v.)’in müsaade etmediği şeylerdir. La havle ve lâ kuvvete illa billah!” (Rûhu’ l-Me’âni XVII/l 46)
Bütün söylenenleri göz önünde bulundurduğumuzda, sonuç olarak cilbâb için şunlar söylenebilir:
Cilbâb, kadının evinden çıktığında başörtüsünün de üzerinden büründüğü, baştan aşağı sarkıttığı bir dış elbisesi ve üstlüktür. Cilbâbın ilk uygulamalarından anlaşılan şekle göre, kolsuz ve bürünülen-sarkıtılan bir elbise olduğu görülmektedir.
Cilbâb’ın bütün vücudu örtmesi, en uygun uygulanış biçimi olarak görülmüştür.
Cilbâb’ın asıl vazifesi, kadının vücut hatları ile süslerini örtmek ve güzelliklerini gizlemek suretiyle, bakanlara iffetli ve namuslu bir kadın olduğunu hatırlatmasıdır.
Cilbâb’da renk emredilmiş olmamakla beraber, siyah ya da koyu renkli olması, tesettürün maksadı açısından daha makbuldür.
Yurdumuzda giyilen kadın giysisi modellerinden, cilbâbın ta’rifine en uygun olanı, ‘çarşaf ve Doğu’daki ‘ehram/ihram’dır.
Çarşaf kelimesi, Farsça çarşeb’den bozmadır. Çarşeb’in aslı da gece örtüsü anlamına gelen çarşeb’dir. Yatak ve yorganda kullanılan bez örtünün adı da buradan gelir. Arapçada yatak ötüsüne milhafe dendiği gibi, cilbâba da milhafe denmektedir. Türkçede de yatak örtüsüne çarşaf dendiği gibi, tesettür için giyilen elbiseye de çarşaf denmiştir. Bu iki nesnenin Arapça’daki ve Türkçe’deki karşılıklarının aynı olması da cilbâbın en iyi temsilinin “çarşaf’ denilen giysi olduğunu ispatlamaktadır.Elmalılı Hamdi Yazır, Konyalı Mehmet Vehbi Efendi gibi âlimlerin de cilbâb kelimesini çarşaf ve peçe (milhâfe ve mikne’a) şeklinde ta’rif etmeleri de bunu göstermektedir
*Kaynak:M.Abdurrahman Taşbilek”Hicap”.
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
44
Konum
Gebze
CİLBAB’IN MAHİYETİ
Bundan olacak ki, müfessir Âlûsi (v_l270/1853) şunları söyler: “Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren birçok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri örtüler de (cilbâb olamayacakları gibi), gösterilmesi yasaklanan zinetler türündendir. Çünkü bunlar, nakışlı, desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına böylece çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve kadınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşması, “ğayret” -yani övülmüş olan mahremini kıskanma azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de; kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hatta çoğu zaman da bunu bizzat kendilerinin emretmeleridir... Bütün bunlar Rasülullah (s.a.v.)’in müsaade etmediği şeylerdir. La havle ve lâ kuvvete illa billah!” (Rûhu’ l-Me’âni XVII/l 46)
.


selamün aleyküm...

hacer oğuz kardeşim..mevla razı olsun çok güzel bir beyanat olmuş..



şimdi yine birileri beni suçlayacak ama olsun...herkes okusunda cilbab ne imiş görsün istedim..

şunuda yazayım yukarıda ki yazıda isimleri zikr edilen alimler muhalefet edilecek kimseler değildir...
 

Kaan Erdem

Yönetici
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
11,197
Tepki puanı
230
Puanları
63
selamünaleyküm.değerli bir paylaşım olmuş.
sitede sataşma,atışma ve sırf bunun için var olan kardeşlerimizin bu forumada sıçrayıp ortalığı ''talaş'' haline getirmemelerini özellikle rica ediyorum.

selam ve dua ile kalın.arada bir bu paylaşımı güncellemek gerekiyor.selam ve dua ile kalın selametle.
 

moccom

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
s.a
@hacer oğuz:
cilbab isimli bu yazıyı nereden buldunuz.
internette bu kitab bulunmamakta. Sâdece Yazdığınız bölüm bir kaç sitede mevcut... fakat kitab elle yazılıp bilgisayara da geçirilmemiş. kopyalayıp yapıştırılmışa benziyor. benim merak ettiğim nereden elde ettiğinizdir... şimdiden teşekkürler...
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
40
Konum
İstanbul
Kadınların kıyafet şekli

Kadınların kıyafet şekli

Yalnız Kur’an diyen yalancılar, “Kadının kapanması gerekmez” diyor. “Kadına çarşaf farzdır” diyenler olduğu gibi, “Çarşaf Hıristiyan rahibe kıyafetidir, giyilmez. Nitekim Abdülhamid Han çarşafı yasaklamıştı” diyenler de vardır. Dinimizdeki hükme bakalım:

Kadınların vücut hatlarının belli olmayacak herhangi bir elbise ile örtünmesi farzdır. İslam dini, kapanmayı emretmiş, ama belli bir örtü şekli bildirmemiştir. (Dürer-ül-mültekıte)

Ahzab suresinde bildirilen cilbab, erkeğin de, kadının da giydiği bir elbise, bir gömlektir. Zevacir ve Berika’daki, (Haya cilbabını [örtüsünü] çıkaranın [aleyhinde] söz etmek gıybet olmaz.) [Beyheki] ve (Cilbabı [gömleği] haram olan erkeğin namazı kabul olmaz.) [Bezzar] mealindeki hadis-i şeriflerde cilbabın bir örtü olduğu açıkça görülmektedir. Cilbabın dış elbise olduğu tefsirlerde de yazılıdır:

Cilbab, hımarın [tülbentin] üstüne örtülen ve göğse kadar inerek gömleğin ceybini [yakasını] boynu örten baş örtüsü. (Ebüssüud tefsiri)

Cilbab, tek parça örtü. (Celaleyn)
Cilbab, göğse kadar inen baş örtüsü. (Ruh-ul-beyan)
Cilbab, milhafedir. (Beydavi)
Cilbab, hımardan büyük örtü veya vücudunu örten dış elbise. (Kurtubi)
Cilbab, bedeni baştan aşağı örten çarşaf, ferace, çar gibi dış giysi. (Elmalılı)
Cilbab, dışa giyilen örtü. (Tibyan, A.Fikri Yavuz ve Hasan Basri Çantay’ın meali)
Cilbab, milhafe, entari veya hımar. (El-Envar) [Milhafe = dış örtü ki buna ferace de denir.]
Cilbab, feracedir. (Ö. Nasuhi Bilmen tefsiri)

Nur suresinde, (Kadınlar, hımarlarını [başörtülerini] yakalarına örtsünler) buyuruluyor. Eğer cilbab çarşaf demek olsaydı, hımar denmezdi.

Fıkıh kitapları cilbabın dış örtü olduğunu bildiriyor. Bir örnek: Hanıma verilmesi vacip olan nafaka, yemek, kisve ve meskendir. Kisve, hımar ve milhafedir. (Bahr-ür raık)

Tefsir, hadis ve fıkıhta cilbab dış örtüdür. Çarşafa bid’at denmez; çünkü âdetteki değişiklik bid’at olmaz. Şalvar ve pantolon da böyledir.

Çarşaf kelimesi, Farsça çader-şepten [gece örtüsü] bozularak Türkçe’ye girmiştir; tesettür için ev dışında giyilen üstlüktür. Tanzimatta hacca giden İranlılardan alınan çarşaf, önceleri bid’at sayılıp pek tutulmamışsa da, 1870’ten sonra yaygınlaştı. Daha sonra II. Abdülhamid Han, 4 Ramazan 1309 (2 Nisan 1892) tarihli bir emirle çarşafı yasakladı. (Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi)

Yaşmak ile ferace giyilirken, 1872’de Subhi Paşanın Suriye valiliğinden dönüşünde ailesi Suriye’den getirdikleri çarşafla görününce, İstanbul’da çarşaf moda oldu. (Musahibzade Celal, Eski İstanbul Yaşayışı )

1889’dan sonra açık feraceli iki paşa kızına birkaç külhanbeyi laf atıp feracelerini yırtınca, bu defa çarşafa rağbet arttı. Bid’at diyenler de giydi. (Sermed Muhtar Alus, Aylık Ansiklopedisi sayı 36)

1913’te yüz binlerce Balkan muhacirleri İstanbul’a Ortodoks kadınlarının giydiği siyah çarşafı ile gelmişti. Zamanla bu da İstanbul’a yayıldı. Hükümetin zaten uğraşacak hâli yoktu, çarşafa mani olamadı. (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimler sözlüğü)

3 Ekim 1883’te Şeyh-ül-islamın teklifi ve padişahın emriyle ferace dışında bir şey giymek yasaklandı. Daha sonra çarşaf da giyildi. O zamanki çarşaflar farklı idi. (Vakit. 4.10.1883)

Sual: (Çarşaf tam tesettürdür) diyorlar. Buna da delil olarak Âişe validemizin giyiminden dem vuruyorlar. Bence çarşaf İslam’ın evrenselliğine aykırı. Sizin bu konudaki fikriniz nedir?
CEVAP
Sence ile, Bence ile, Onca ile din olmaz. Kitaplar ne yazıyor bunu bilmek gerekir. Bizim veya sizin bu konudaki fikirlerimiz dinde hiç ölçü olur mu?
Âişe validemiz bir defa çarşaf giymemiştir. Entari giydikleri, eteklik giydikleri hadis-i şeriflerle sabit. Giymiş olsa bile, bu bir âdettir. Peygamber efendimiz de entari giyerdi. Niye erkeklerimiz entari giymiyor? Peygamber efendimiz deveye binerdi, onlar niye Mercedese biniyorlar. Binmelerinde mahzur yoktur. Bunlar âdettir, giyim de bir âdettir. Dinimiz belli bir şekil bildirmemiştir.

Arap ülkelerinde yaşayanların iklim şartlarına uygun olanı çarşaf olabilir. Fakat kalkıp da kutuplarda yaşayan müslümanlara çarşaf giyeceksin diyemeyiz. Bu iklime uygun olmaz çünkü. Dolayısıyla İslam’ın evrenselliği diye bir şey yoktur bunda.

Sual: Bazıları, "Çarşaf hıristiyan rahibelerinden geldiği için giyilmesi caiz olmaz. Şalvar ve pantolon giymek de bid'attir" diyorlar. Bu hususta dinimizin hükmü nedir?
CEVAP
Kadınların vücut hatlarının [kaba avret yerlerinin şekli ve rengi] belli olmayacak herhangi bir elbise ile örtünmesi farzdır. İslam dini, kapanmayı emretmiş, ama belli bir örtü şekli bildirmemiştir. (Dürer-ül-mültekite)

Peygamber efendimizin ve Eshab-ı kiramın mübarek hanımları, çarşafla örtünmemiştir. Hiçbir kitapta çarşaf giydikleri bildirilmiyor. Milhafe, ferace, fistan, entari giydikleri birçok kitapta bildiriliyor. İmam-ı Rabbani hazretleri de, böyle değişik elbise giydiklerini 313. mektubunda bildiriyor. Bu hususlar, Cami-ur-rumuz ve Hidaye kitabında da bildiriliyor.

Kapanması gereken yerleri örtmek ve yukarıda bildirilen vücut hatlarını belli etmemek şartı ile kadınlar, bulunduğu şehrin âdetine uygun giyinir. Çünkü elbise gibi mubahlarda, şehrin âdetine uymamak tahrimen mekruhtur. Zaruret olmadıkça, haramlarda hiçbir yerin âdetine uyulmaz. (Hadika)

Peygamber efendimiz, ayaklarına kadar uzun gömlek, yani entari giymiştir. Şalvar ve pantolon giymemiştir. Bunları giymek âdette bid'attir. Âdette bid'at olan şeyi yapmak günah değildir. Taksiye, uçağa binmek de âdette bid'attir. Bunları yapmak günah değil dinin emridir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, kadınların çarşaf ve erkeklerin bol pantolon veya şalvar giymeleri caizdir, günah olmaz. Elbisenin şekli ibadet değil, âdettir. Çünkü Peygamber efendimiz, papaz ayakkabısı, Rum elbisesi giymiştir. (Redd-ül muhtar)

Peygamber efendimizin böyle âdet olarak yaptığı şeylere Sünnet-i zevaid denir. Bunları terk etmek günah olmaz. (Hadika)

(Bir kavme benzeyen onlardandır) hadis-i şerifi, ibadetlerde benzemenin tehlikesini bildirmektedir. Mesela papaz zünnarı ve haç takmak böyledir.

Dikiş makinesi, daktilo, elbise gibi şeyler ise âdettir. Âdetlerde kâfirlere benzemek günah olmaz. Peygamber efendimiz, her zaman belli bir elbise giymezdi. Bazen Rum, bazen Arap elbisesi giyerdi. Kolları dar Rum cübbesi de giymiştir. (Tirmizi)

Herkesin çarşaf giydiği bir yerde, birkaç kadının manto giymesi fitneye sebep olacağından uygun olmadığı gibi, manto giyilmesi âdet olan yerlerde de çarşaf giyilmesi uygun olmaz. Çünkü bir yerde âdet olan şeyler giyilmezse, gösteriş ve şöhret olur, fitneye sebep olur. Hadis-i şerifte (Fitneyi uyandırana lanet olsun) buyuruldu. (Hadika)

Eşarbı manto içine koymak
Sual: Bir âyette, (Başörtülerini yakalarına örtsünler) denildiğine göre, eşarbı mantonun içine koymanın, bu âyete aykırı olduğu söyleniyor. Başörtüsünün mutlaka göğsü ve omuzları kapatacak şekilde olması şart mı? Mantonun içine konsa mahzuru olur mu?
CEVAP
Şart olan saçları örtmektir. O âyet-i kerimenin meali şöyledir:
([Kadınlar, yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [saç, kulak, boyun, gerdan gibi ziynet takılan yerlerini] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31]

Demek ki, başı örtmekten maksat, saçları, kulakları ve gerdanı örtmektir. Bu örtünmenin şekli değil, önemli olan örtülmüş olmasıdır. Örtü, dikkati çekecek renk ve şekillerden de, uzak olmalıdır.

Çene altını kapatmak
Sual: Kadınlar, namaz kılarken çene altlarını da kapatmaları gerekir mi?
CEVAP
Evet, gerekir.

Kadınların kıyafet şekli .:.: www.dinimizislam.com :.:.
 

moccom

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
evet benim kendileri. benim kitabim oldugundan internette gorusnce sasirmistim.
 

yasemin kara

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ocak 2010
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
sa arkadaşlar.abdurrahman kardeşimin de söylediği bütün kanıtları kabul etmekle beraber bunları yapmamanın sıkıntısını çeken biriyim.samimi müslüman olmayı Allah için birşeyler yapmayı ve hakkın rızası olmadan hiçbiryere varılamayacağını kendi(sinden)öğrendim.Allah ondan razı olsun.rabbim yar ve yardımcısı olsun.kendisi de ondan sonra geleceklerde onun yolundan ayrılmasın.(amin)
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
39
CİLBAB’IN MAHİYETİ
İslâm’ın emrettiği kadın elbisesi söz konusu olunca, üzerinde önemle durulması gereken konulardan biri de, “cilbâb”ın ne olduğu meselesidir. Bu konuyu elimizden geldiğince inceleyip açıklamaya çalışacağız. Bu meselenin açıklığa kavuşturulmasında yardım yalnızca Allah ‘tandır.
Bilindiği gibi Kur’ân-ı Kerim’de erkek elbisesi konusunda detaylı açıklama bulunmadığı halde, kadın kıyâfeti konusunda detaylı sayılacak emir ve yasaklar vardır. Kadınlara zinetlerini ve zinet yerlerini açmamaları, başörtülerini yakalarını kapatacak biçimde üzerlerine salmaları, zinetlerini duyurmak için ayaklarını yere vurmamaları, “Cilbâblarını” üzerlerine sarkıtmaları ve süslenerek sokağa çıkmamaları emredilmiştir ki, bunlar meselenin teferruâtına kadar belirtilmesi anlamını taşır. Bunlara bir de Rasülullah Efendimizin açıklamaları eklenirse, kadın kıyafetinin üzerinde ne kadar önemle durulması gerektiğini anlamış oluruz.
Nur Süresindeki bir ayette Allah (c.c.) : Başörtülerini de yakalarının üzerine indirsinler. (Nur, 31) emrini vermiştir. Bu ayetten daha sonra gelen Ahzâb Suresindeki ayet ile de Allah ‘. . . Mü‘minlerin hanımlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıkacakları vakit) cilbâblarını üzerlerine almalarını söyle.” (Ahzâb, 59) emrini vermiştir. İşte daha sonra gelen bu “cilbâb” ayeti, önceki ile aynı şeyi anlatmış olmayacağına göre, birincisinde anlatılan başörtüsüne ilave bir örtü ve elbise emrediyor demektir. Buna binaen İslam âlimleri, bu âyetin nâzil olduğu zamandaki uygulanma biçiminden hareket ederek, “cilbâb” hakkında çeşitli tanımlamalar getirmişlerdir. Biz önce bunları görecek, sonra da bir sonuca varmaya çalışacağız.
Tefsirlere ve Arapça lügatlara baktığımızda, “cilbâb” kelimesi hakkında şu değişik tanımların yapılmış olduğunu görürüz: -Kamis (üstlük), -dış elbise, -tepeden tırnağa örten örtü, -başörtüsü ile ridâ arası bir elbise, -kadınların başlarından sarkıttıkları baş örtüsünden geniş elbise, -milhafe (çarşaf), -geniş izâr, -başörtüsü üzerine örtülen ridâ, -baştan aşağı örten çarşaf, ferâce ve car gibi dış kisve, -Kadının entarisi üzerine büründüğü örtü, -başörtüsünden büyük elbise,—kadınların evden dışarı çıkarken normal elbiselerini örttüğü üst elbise, -vücudu baştan ayağa örten elbise, -mikne’a (peçe), -kadının entarisinin ve başörtüsünün üzerinden büründüğü çarşaf. (Ta’rifler için bak: İbnu’l-Cevzi, Zâdü’l-Mesir VII/422; Âlusi, Rûhu’l-Me’âni XXII/88; Zemahşeri, el-Keşşâf III/543; Kurtûbî, el-Cami’ XIV/243; Şevkâni, Fethu’l-Kadir, IV/304; İbn Hazm, el-Muhallâ III/217; Firûzâbâdi, el-Kâmus 88; Zebidi, Tâcu’l-Arûs I/186; İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab I/272-3; Mubârekfûri, et-TuhfeIII/91; Âsım Efendi, Kamus Tercemesi I/95; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili VI/3927, 3828; İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim III/519; Cevheri es-Sıhâh Tâcu’l-Lüğa ve Sıhâhu’l-Arabiyye I/101... Bu tanımlar, “cilbâb” kelimesinin pek çok tefsir ve sözlükten çıkarılan ta’riflerinin özetidir. Öyle ki, bunların dışında bir tanımı yok gibidir.) “Cilbâb” için söylenenlerin farklı olanları bunlardan ibarettir.
Görüleceği gibi bu tanımlarda genellikle belirlenen ortak özellik ‘cilbâb’ın giyilenden çok, bürünülen, normal giysinin üzerine atıverilen ve baştan aşağı sarkıtılan bir üstlük olduğudur.
Müfessirlerimiz nin âyetin tefsirinde bize cilbâbın nasıl giyildiğini ve uygulama biçimini de anlatırlar. Burada Müfessirlerin cilbâb hakkındaki açıklamalarını inceleyelim:
İbn Cerir et-Taberi (v_310/922): Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle; evlerinden çıktıklarında saçlarını ve yüzlerini açarak elbiselerinde cariyelere benzemesinler. Cilbâblarını üzerlerine örtmelidirler ki, kötü niyetli kimseler onlara zarar vermesin.” (el-Cami’ u’ 1-Beyan XIX/181)
Ebû Bekir er-Râzi (Cessâs) (v-370/980) şöyle der: “Âyet, genç kadına, kalbinde eğrilik bulunanların kendisinden herhangi bir ümide kapılmamaları için, yabancılara karşı yüzünü örtmesinin emredildiğini gösterir.” (Ahkâmu’l-Kur’an III/372) Cessâs Hanefi fakihidir.
Zemahşeri (v-538/l143) “Cilbâblarını üstlerine alsınlar” âyetinin manasını şu şekilde vermektedir: “Cilbâblarını üzerlerine salıversinler ve onunla yüzlerini ve bedenlerini örtsünler.”
“Aba ve çarşaf giyip, başlarını ve yüzlerini örterek, elbiselerinde cariyelerin elbisesinden farklı olmakla emr-olunmuşlardır.”..”Kadın, cilbabının bir kısmını yukarıdan üzerine salıverir ve artanını ise yüzü üzerine peçe edinir. Tâki câriyeden ayırt edilsin.” (el-Keşşaf III/543)
İbn ü’ l -Cevzi (v-597/1201) : “Cilbâblarını üstlerine almalarını söyle” âyetinin tefsirinde İbn Kuteybe (v-276/889)’den naklen şöyle der: Başlarını ve yüzlerini örtmelerini söyle... “Celâbib”den maksat da norna1 elbiselerinin üzerini kapatacak ve vücut hatlarını belli etmeyecek geniş bir örtüdür. (Zâdü’l-Mesir VI/422)
İbn Kudâme (v_620/1223) : Cilbâb (giyilmeyerek) entâri üzerinden kuşanılır. (İbn Kudâme el-Mugni I/602)
Nizâmüddin Nisâbûri de şöyle der: “Yâni, onlar örtülerinin bir kısmını üzerlerine örtmelidirler; Bu âyette kadınlara başlarını ve yüzlerini örtmeleri emredilmektedir.”
Kurtûbî (v-671/1272): Sahih olan görüşe göre cilbâb bütün vücûdu örten elbise demektir. İbn Abbâs ve Katâde (v-118/736) şöyle demişlerdir: Kadın bunu alnının üzerinden büker ve bağlar, sonra da burnunun üzerinden onu çevirir. İsterse iki gözü görülsün. Şu kadar var ki cilbâb, göğsü ve yüzün büyük bir bölümünü örtmelidir. El-Hasen dedi ki:“(Cilbâb ile) yüzünün yarısını örter
Ebû Hayyân (v_745/1344) : “Cilbâblarını idnâ etsinler” ifâdesi, bütün bedenin örtülmesini anlatır. “Üzerlerine” denmekle de yüzleri kastedilmiştir. Çünkü cahiliyye döneminde kadınların açık olan yerleri yüzleri idi. (Ebû Hayyân, Bahru’l-Muhit VII/250)
Suyûti (v_9l1/1505) : “Cilbâb, bir ihtiyaç için kadın dışarıya çıktığı zaman vücüdunu kaplayan ve geriye kalan kısmıyla tek bir gözü açık kalacak şekilde yüzünü örttüğü elbisedir. (Tefsiru’l-Celâleyn, I/560)
Ebu’s-Su’ûd Efendi (v-952/1545) : “Cilbâb'tan maksat, çok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başını örttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Bu âyet, kadınlar herhangi bir sebeple dışarıya ya da erkeklerin karşısına çıkarlarsa, yüzlerini ve bütün bedenlerini örtsünler anlamına gelir. Süddi de: Bir tek gözü hariç, bütün yüzlerini kapatırlar, demiştir(3) Ebû Hayyân da şöyle der: “Endülüs’teki uygulama Süddi’nin ta’rif ettiği gibi idi. Kadın
bütün vücüdunu örter, yalnız tek gözü açıkta kalırdı. (el-Bahr VII/250)
Tercümânü’l-Kur’ân İbn Abbâs (r.a.) (v-68/687) : Kadın cilbâbını alnının üzerine indirir ve oradan sıkar. Alttan da burnunun üzerine kadar kapatır. Yalnız gözleri dışarıda kalmalıdır. Yüzünden kalan kısmı ile de göğsünü tamamen kapatmalıdır. Bir rivayete göre de İbn Abbâs “Kadınlar hür olduklarının bilinmesi için tek gözleri hariç, başlarını ve yüzlerini örterler.” demiştir.”
Nesefi (v_710/1310) : Cilbâbın bir kısmını tepeden aşağıya sarkıtacak, artan kısmını yüzüne koyacak yüzünü örtecektir. Böylece (örtünme hususunda) câriyeden ayrılmış olacaktır. Müfessir Nesefi aynı Hanefi fıkhının dört mûteber eserinden biri olan”Kenzu’d-Dekâik” adlı kitabın yazarı olan Hanefi fakihidir.
İbn Sirin (v_110/728): Abide es-Selmâni (r.a)’a cilbâbın niteliğini sordum: Büyük bir çarşaf alıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Sol gözünü açık bırakarak yüzünü de örttü: (İşte cilbâb böyle kuşanılır demiş oldu).
İlk kez Kurân-ı Kerim’in tam bir tefsirini te’lif eden Mukâtil b. Süleyman (v-150/767) tefsirinde: “Cibâb’dan maksat baş örtüsünün üzerindeki yüz örtüsüdür” der. (Tefsir-i Kebir III/403)
Konyalı Mehmed Vehbi Efendi (v_1949) 1911 ile 1915 yılları arasında te’lif ettiği tefsirinde, cilbâb hususunda şunları söylüyor. “Cilbâb; kadını namus düşmanlarının saldırısından koruyan, kadının bütün bedenini koruyan, kadını su-i zandan ve süfehânın takibinden koruyan ve kadın için hürriyet hâdimi olan burgu ve çarşaftır.” (Hülâsatü’l-Beyân XI-4467)
Elmalılı Hamdi Yazır ise âyette geçen “Cilbâblarını sarkıtsınlar” ifâdesini anlattıktan sonra şunları ekler:
“Bu açıklamada da iki şekil vardır: Birisi, kaşlarına kadar başlarını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve sâdece tek bir gözünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman vâ1idelerimizin tesettür tarzı bu idi.) İkincisi de, alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerininin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün eksensini ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. (1310/1893’da İstanbul’a geldiğim zaman, İstanbul hanımlarının, bir peçe eklemek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi). (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili V/3928)
Elmalılı Hamid Yazır ise “Cilbâb, baştan aşağı örten çarşaf, ferâce ve car gibi dış kisvedir” demektedir.
“Cilbâb”da renk önemli midir? Ne örtünme âyetleri, ne de onları açıklayan hadisler, kadınların, şu ya da bu renkte cilbâb giymeleri hususunda bir emir ihtiva etmektedir. Buna göre kadın, dikkat çekici olmamak şartıyla, ister siyahtan ister başka bir renkten cilbâb edinir.
Ancak ilk müslüman hanımlar ve özellikle de Rasülullah (s.a.v.)’in dönemindeki sahabe kadınlar, cilbâbın görev ve maksadını çok iyi kavradıklarından olacak ki, genellikle siyah rengi tercih etmişlerdir. Mesela Ümmü Seleme annemiz: “Ci1bâb âyeti indiği zaman, Ensar kadınları siyah giysilere büründüklerinden ötürü, başlarında kargalar varmış gibi çıktılar” demektedir Bu yönüyle de “cilbâb” ile “çarşaf’ bire bir uyum sağlamaktadır. İbn Sa’d’ın rivayetinde ise Âişe (r.a.)’ın siyah bir örtü giydiği bildirilmektedir. (et-Tabakâtü’l Kübrâ VIII/71)
Arap dilinde gecenin karanlığı cilbâba benzetilmiştir Şâirler de cilbâbı hep siyah olarak düşünmüş olacaklar ki, siyah ve koyu renkli konuları cilbâba benzete gelmişlerdir.
Ayrıca, “cilbâb”ın, verdiğimiz ta’riflerinden de anlaşılacağı gibi, asıl görevi kadının zinetlerini örtmesi, dışarıda kadının çekiciliğini azaltması ve kadını nâmahremlerinden gizlemesidir; bunu ise koyu renkler daha güzel yapar. Zir koyu renklerin gizleyicilik özelliği vardır. Buna göre; farz ya da vacip değildir belki ama, cilbâbın siyah ya da koyu renkten olması maksadına uygunluk ve sahabe hanımlarını örnek alma açısından daha güzel ve daha makbuldür.
Bundan olacak ki, müfessir Âlûsi (v_l270/1853) şunları söyler: “Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren birçok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri örtüler de (cilbâb olamayacakları gibi), gösterilmesi yasaklanan zinetler türündendir. Çünkü bunlar, nakışlı, desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına böylece çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve kadınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşması, “ğayret” -yani övülmüş olan mahremini kıskanma azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de; kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hatta çoğu zaman da bunu bizzat kendilerinin emretmeleridir... Bütün bunlar Rasülullah (s.a.v.)’in müsaade etmediği şeylerdir. La havle ve lâ kuvvete illa billah!” (Rûhu’ l-Me’âni XVII/l 46)
Bütün söylenenleri göz önünde bulundurduğumuzda, sonuç olarak cilbâb için şunlar söylenebilir:
Cilbâb, kadının evinden çıktığında başörtüsünün de üzerinden büründüğü, baştan aşağı sarkıttığı bir dış elbisesi ve üstlüktür. Cilbâbın ilk uygulamalarından anlaşılan şekle göre, kolsuz ve bürünülen-sarkıtılan bir elbise olduğu görülmektedir.
Cilbâb’ın bütün vücudu örtmesi, en uygun uygulanış biçimi olarak görülmüştür.
Cilbâb’ın asıl vazifesi, kadının vücut hatları ile süslerini örtmek ve güzelliklerini gizlemek suretiyle, bakanlara iffetli ve namuslu bir kadın olduğunu hatırlatmasıdır.
Cilbâb’da renk emredilmiş olmamakla beraber, siyah ya da koyu renkli olması, tesettürün maksadı açısından daha makbuldür.
Yurdumuzda giyilen kadın giysisi modellerinden, cilbâbın ta’rifine en uygun olanı, ‘çarşaf ve Doğu’daki ‘ehram/ihram’dır.
Çarşaf kelimesi, Farsça çarşeb’den bozmadır. Çarşeb’in aslı da gece örtüsü anlamına gelen çarşeb’dir. Yatak ve yorganda kullanılan bez örtünün adı da buradan gelir. Arapçada yatak ötüsüne milhafe dendiği gibi, cilbâba da milhafe denmektedir. Türkçede de yatak örtüsüne çarşaf dendiği gibi, tesettür için giyilen elbiseye de çarşaf denmiştir. Bu iki nesnenin Arapça’daki ve Türkçe’deki karşılıklarının aynı olması da cilbâbın en iyi temsilinin “çarşaf’ denilen giysi olduğunu ispatlamaktadır.Elmalılı Hamdi Yazır, Konyalı Mehmet Vehbi Efendi gibi âlimlerin de cilbâb kelimesini çarşaf ve peçe (milhâfe ve mikne’a) şeklinde ta’rif etmeleri de bunu göstermektedir
*Kaynak:M.Abdurrahman Taşbilek”Hicap”.

Güncelleme....
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
39
CİLBAB’IN MAHİYETİ
İslâm’ın emrettiği kadın elbisesi söz konusu olunca, üzerinde önemle durulması gereken konulardan biri de, “cilbâb”ın ne olduğu meselesidir. Bu konuyu elimizden geldiğince inceleyip açıklamaya çalışacağız. Bu meselenin açıklığa kavuşturulmasında yardım yalnızca Allah ‘tandır.
Bilindiği gibi Kur’ân-ı Kerim’de erkek elbisesi konusunda detaylı açıklama bulunmadığı halde, kadın kıyâfeti konusunda detaylı sayılacak emir ve yasaklar vardır. Kadınlara zinetlerini ve zinet yerlerini açmamaları, başörtülerini yakalarını kapatacak biçimde üzerlerine salmaları, zinetlerini duyurmak için ayaklarını yere vurmamaları, “Cilbâblarını” üzerlerine sarkıtmaları ve süslenerek sokağa çıkmamaları emredilmiştir ki, bunlar meselenin teferruâtına kadar belirtilmesi anlamını taşır. Bunlara bir de Rasülullah Efendimizin açıklamaları eklenirse, kadın kıyafetinin üzerinde ne kadar önemle durulması gerektiğini anlamış oluruz.
Nur Süresindeki bir ayette Allah (c.c.) : Başörtülerini de yakalarının üzerine indirsinler. (Nur, 31) emrini vermiştir. Bu ayetten daha sonra gelen Ahzâb Suresindeki ayet ile de Allah ‘. . . Mü‘minlerin hanımlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıkacakları vakit) cilbâblarını üzerlerine almalarını söyle.” (Ahzâb, 59) emrini vermiştir. İşte daha sonra gelen bu “cilbâb” ayeti, önceki ile aynı şeyi anlatmış olmayacağına göre, birincisinde anlatılan başörtüsüne ilave bir örtü ve elbise emrediyor demektir. Buna binaen İslam âlimleri, bu âyetin nâzil olduğu zamandaki uygulanma biçiminden hareket ederek, “cilbâb” hakkında çeşitli tanımlamalar getirmişlerdir. Biz önce bunları görecek, sonra da bir sonuca varmaya çalışacağız.
Tefsirlere ve Arapça lügatlara baktığımızda, “cilbâb” kelimesi hakkında şu değişik tanımların yapılmış olduğunu görürüz: -Kamis (üstlük), -dış elbise, -tepeden tırnağa örten örtü, -başörtüsü ile ridâ arası bir elbise, -kadınların başlarından sarkıttıkları baş örtüsünden geniş elbise, -milhafe (çarşaf), -geniş izâr, -başörtüsü üzerine örtülen ridâ, -baştan aşağı örten çarşaf, ferâce ve car gibi dış kisve, -Kadının entarisi üzerine büründüğü örtü, -başörtüsünden büyük elbise,—kadınların evden dışarı çıkarken normal elbiselerini örttüğü üst elbise, -vücudu baştan ayağa örten elbise, -mikne’a (peçe), -kadının entarisinin ve başörtüsünün üzerinden büründüğü çarşaf. (Ta’rifler için bak: İbnu’l-Cevzi, Zâdü’l-Mesir VII/422; Âlusi, Rûhu’l-Me’âni XXII/88; Zemahşeri, el-Keşşâf III/543; Kurtûbî, el-Cami’ XIV/243; Şevkâni, Fethu’l-Kadir, IV/304; İbn Hazm, el-Muhallâ III/217; Firûzâbâdi, el-Kâmus 88; Zebidi, Tâcu’l-Arûs I/186; İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab I/272-3; Mubârekfûri, et-TuhfeIII/91; Âsım Efendi, Kamus Tercemesi I/95; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili VI/3927, 3828; İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim III/519; Cevheri es-Sıhâh Tâcu’l-Lüğa ve Sıhâhu’l-Arabiyye I/101... Bu tanımlar, “cilbâb” kelimesinin pek çok tefsir ve sözlükten çıkarılan ta’riflerinin özetidir. Öyle ki, bunların dışında bir tanımı yok gibidir.) “Cilbâb” için söylenenlerin farklı olanları bunlardan ibarettir.
Görüleceği gibi bu tanımlarda genellikle belirlenen ortak özellik ‘cilbâb’ın giyilenden çok, bürünülen, normal giysinin üzerine atıverilen ve baştan aşağı sarkıtılan bir üstlük olduğudur.
Müfessirlerimiz nin âyetin tefsirinde bize cilbâbın nasıl giyildiğini ve uygulama biçimini de anlatırlar. Burada Müfessirlerin cilbâb hakkındaki açıklamalarını inceleyelim:
İbn Cerir et-Taberi (v_310/922): Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle; evlerinden çıktıklarında saçlarını ve yüzlerini açarak elbiselerinde cariyelere benzemesinler. Cilbâblarını üzerlerine örtmelidirler ki, kötü niyetli kimseler onlara zarar vermesin.” (el-Cami’ u’ 1-Beyan XIX/181)
Ebû Bekir er-Râzi (Cessâs) (v-370/980) şöyle der: “Âyet, genç kadına, kalbinde eğrilik bulunanların kendisinden herhangi bir ümide kapılmamaları için, yabancılara karşı yüzünü örtmesinin emredildiğini gösterir.” (Ahkâmu’l-Kur’an III/372) Cessâs Hanefi fakihidir.
Zemahşeri (v-538/l143) “Cilbâblarını üstlerine alsınlar” âyetinin manasını şu şekilde vermektedir: “Cilbâblarını üzerlerine salıversinler ve onunla yüzlerini ve bedenlerini örtsünler.”
“Aba ve çarşaf giyip, başlarını ve yüzlerini örterek, elbiselerinde cariyelerin elbisesinden farklı olmakla emr-olunmuşlardır.”..”Kadın, cilbabının bir kısmını yukarıdan üzerine salıverir ve artanını ise yüzü üzerine peçe edinir. Tâki câriyeden ayırt edilsin.” (el-Keşşaf III/543)
İbn ü’ l -Cevzi (v-597/1201) : “Cilbâblarını üstlerine almalarını söyle” âyetinin tefsirinde İbn Kuteybe (v-276/889)’den naklen şöyle der: Başlarını ve yüzlerini örtmelerini söyle... “Celâbib”den maksat da norna1 elbiselerinin üzerini kapatacak ve vücut hatlarını belli etmeyecek geniş bir örtüdür. (Zâdü’l-Mesir VI/422)
İbn Kudâme (v_620/1223) : Cilbâb (giyilmeyerek) entâri üzerinden kuşanılır. (İbn Kudâme el-Mugni I/602)
Nizâmüddin Nisâbûri de şöyle der: “Yâni, onlar örtülerinin bir kısmını üzerlerine örtmelidirler; Bu âyette kadınlara başlarını ve yüzlerini örtmeleri emredilmektedir.”
Kurtûbî (v-671/1272): Sahih olan görüşe göre cilbâb bütün vücûdu örten elbise demektir. İbn Abbâs ve Katâde (v-118/736) şöyle demişlerdir: Kadın bunu alnının üzerinden büker ve bağlar, sonra da burnunun üzerinden onu çevirir. İsterse iki gözü görülsün. Şu kadar var ki cilbâb, göğsü ve yüzün büyük bir bölümünü örtmelidir. El-Hasen dedi ki:“(Cilbâb ile) yüzünün yarısını örter
Ebû Hayyân (v_745/1344) : “Cilbâblarını idnâ etsinler” ifâdesi, bütün bedenin örtülmesini anlatır. “Üzerlerine” denmekle de yüzleri kastedilmiştir. Çünkü cahiliyye döneminde kadınların açık olan yerleri yüzleri idi. (Ebû Hayyân, Bahru’l-Muhit VII/250)
Suyûti (v_9l1/1505) : “Cilbâb, bir ihtiyaç için kadın dışarıya çıktığı zaman vücüdunu kaplayan ve geriye kalan kısmıyla tek bir gözü açık kalacak şekilde yüzünü örttüğü elbisedir. (Tefsiru’l-Celâleyn, I/560)
Ebu’s-Su’ûd Efendi (v-952/1545) : “Cilbâb'tan maksat, çok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başını örttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Bu âyet, kadınlar herhangi bir sebeple dışarıya ya da erkeklerin karşısına çıkarlarsa, yüzlerini ve bütün bedenlerini örtsünler anlamına gelir. Süddi de: Bir tek gözü hariç, bütün yüzlerini kapatırlar, demiştir(3) Ebû Hayyân da şöyle der: “Endülüs’teki uygulama Süddi’nin ta’rif ettiği gibi idi. Kadın
bütün vücüdunu örter, yalnız tek gözü açıkta kalırdı. (el-Bahr VII/250)
Tercümânü’l-Kur’ân İbn Abbâs (r.a.) (v-68/687) : Kadın cilbâbını alnının üzerine indirir ve oradan sıkar. Alttan da burnunun üzerine kadar kapatır. Yalnız gözleri dışarıda kalmalıdır. Yüzünden kalan kısmı ile de göğsünü tamamen kapatmalıdır. Bir rivayete göre de İbn Abbâs “Kadınlar hür olduklarının bilinmesi için tek gözleri hariç, başlarını ve yüzlerini örterler.” demiştir.”
Nesefi (v_710/1310) : Cilbâbın bir kısmını tepeden aşağıya sarkıtacak, artan kısmını yüzüne koyacak yüzünü örtecektir. Böylece (örtünme hususunda) câriyeden ayrılmış olacaktır. Müfessir Nesefi aynı Hanefi fıkhının dört mûteber eserinden biri olan”Kenzu’d-Dekâik” adlı kitabın yazarı olan Hanefi fakihidir.
İbn Sirin (v_110/728): Abide es-Selmâni (r.a)’a cilbâbın niteliğini sordum: Büyük bir çarşaf alıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Sol gözünü açık bırakarak yüzünü de örttü: (İşte cilbâb böyle kuşanılır demiş oldu).
İlk kez Kurân-ı Kerim’in tam bir tefsirini te’lif eden Mukâtil b. Süleyman (v-150/767) tefsirinde: “Cibâb’dan maksat baş örtüsünün üzerindeki yüz örtüsüdür” der. (Tefsir-i Kebir III/403)
Konyalı Mehmed Vehbi Efendi (v_1949) 1911 ile 1915 yılları arasında te’lif ettiği tefsirinde, cilbâb hususunda şunları söylüyor. “Cilbâb; kadını namus düşmanlarının saldırısından koruyan, kadının bütün bedenini koruyan, kadını su-i zandan ve süfehânın takibinden koruyan ve kadın için hürriyet hâdimi olan burgu ve çarşaftır.” (Hülâsatü’l-Beyân XI-4467)
Elmalılı Hamdi Yazır ise âyette geçen “Cilbâblarını sarkıtsınlar” ifâdesini anlattıktan sonra şunları ekler:
“Bu açıklamada da iki şekil vardır: Birisi, kaşlarına kadar başlarını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve sâdece tek bir gözünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman vâ1idelerimizin tesettür tarzı bu idi.) İkincisi de, alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerininin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün eksensini ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. (1310/1893’da İstanbul’a geldiğim zaman, İstanbul hanımlarının, bir peçe eklemek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi). (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili V/3928)
Elmalılı Hamid Yazır ise “Cilbâb, baştan aşağı örten çarşaf, ferâce ve car gibi dış kisvedir” demektedir.
“Cilbâb”da renk önemli midir? Ne örtünme âyetleri, ne de onları açıklayan hadisler, kadınların, şu ya da bu renkte cilbâb giymeleri hususunda bir emir ihtiva etmektedir. Buna göre kadın, dikkat çekici olmamak şartıyla, ister siyahtan ister başka bir renkten cilbâb edinir.
Ancak ilk müslüman hanımlar ve özellikle de Rasülullah (s.a.v.)’in dönemindeki sahabe kadınlar, cilbâbın görev ve maksadını çok iyi kavradıklarından olacak ki, genellikle siyah rengi tercih etmişlerdir. Mesela Ümmü Seleme annemiz: “Ci1bâb âyeti indiği zaman, Ensar kadınları siyah giysilere büründüklerinden ötürü, başlarında kargalar varmış gibi çıktılar” demektedir Bu yönüyle de “cilbâb” ile “çarşaf’ bire bir uyum sağlamaktadır. İbn Sa’d’ın rivayetinde ise Âişe (r.a.)’ın siyah bir örtü giydiği bildirilmektedir. (et-Tabakâtü’l Kübrâ VIII/71)
Arap dilinde gecenin karanlığı cilbâba benzetilmiştir Şâirler de cilbâbı hep siyah olarak düşünmüş olacaklar ki, siyah ve koyu renkli konuları cilbâba benzete gelmişlerdir.
Ayrıca, “cilbâb”ın, verdiğimiz ta’riflerinden de anlaşılacağı gibi, asıl görevi kadının zinetlerini örtmesi, dışarıda kadının çekiciliğini azaltması ve kadını nâmahremlerinden gizlemesidir; bunu ise koyu renkler daha güzel yapar. Zir koyu renklerin gizleyicilik özelliği vardır. Buna göre; farz ya da vacip değildir belki ama, cilbâbın siyah ya da koyu renkten olması maksadına uygunluk ve sahabe hanımlarını örnek alma açısından daha güzel ve daha makbuldür.
Bundan olacak ki, müfessir Âlûsi (v_l270/1853) şunları söyler: “Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren birçok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri örtüler de (cilbâb olamayacakları gibi), gösterilmesi yasaklanan zinetler türündendir. Çünkü bunlar, nakışlı, desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına böylece çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve kadınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşması, “ğayret” -yani övülmüş olan mahremini kıskanma azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de; kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hatta çoğu zaman da bunu bizzat kendilerinin emretmeleridir... Bütün bunlar Rasülullah (s.a.v.)’in müsaade etmediği şeylerdir. La havle ve lâ kuvvete illa billah!” (Rûhu’ l-Me’âni XVII/l 46)
Bütün söylenenleri göz önünde bulundurduğumuzda, sonuç olarak cilbâb için şunlar söylenebilir:
Cilbâb, kadının evinden çıktığında başörtüsünün de üzerinden büründüğü, baştan aşağı sarkıttığı bir dış elbisesi ve üstlüktür. Cilbâbın ilk uygulamalarından anlaşılan şekle göre, kolsuz ve bürünülen-sarkıtılan bir elbise olduğu görülmektedir.
Cilbâb’ın bütün vücudu örtmesi, en uygun uygulanış biçimi olarak görülmüştür.
Cilbâb’ın asıl vazifesi, kadının vücut hatları ile süslerini örtmek ve güzelliklerini gizlemek suretiyle, bakanlara iffetli ve namuslu bir kadın olduğunu hatırlatmasıdır.
Cilbâb’da renk emredilmiş olmamakla beraber, siyah ya da koyu renkli olması, tesettürün maksadı açısından daha makbuldür.
Yurdumuzda giyilen kadın giysisi modellerinden, cilbâbın ta’rifine en uygun olanı, ‘çarşaf ve Doğu’daki ‘ehram/ihram’dır.
Çarşaf kelimesi, Farsça çarşeb’den bozmadır. Çarşeb’in aslı da gece örtüsü anlamına gelen çarşeb’dir. Yatak ve yorganda kullanılan bez örtünün adı da buradan gelir. Arapçada yatak ötüsüne milhafe dendiği gibi, cilbâba da milhafe denmektedir. Türkçede de yatak örtüsüne çarşaf dendiği gibi, tesettür için giyilen elbiseye de çarşaf denmiştir. Bu iki nesnenin Arapça’daki ve Türkçe’deki karşılıklarının aynı olması da cilbâbın en iyi temsilinin “çarşaf’ denilen giysi olduğunu ispatlamaktadır.Elmalılı Hamdi Yazır, Konyalı Mehmet Vehbi Efendi gibi âlimlerin de cilbâb kelimesini çarşaf ve peçe (milhâfe ve mikne’a) şeklinde ta’rif etmeleri de bunu göstermektedir
*Kaynak:M.Abdurrahman Taşbilek”Hicap”.


................
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
"Siyasi Simge"
180469_10150101031317389_776472388_6123937_458756_n.jpg


Rukiye Şenel, Furkan Dergisi, Şubat 2011
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt