Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Adem aleyhisselam ve sonrası.......... (1 Kullanıcı)

imported_risal_i nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 May 2009
Mesajlar
11
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Yeryüzünde İlk insan ve hem de İlk Nebi’dir.
Ülül'azm peygamber ve Resullerin ilkidir.
Hiç bir şey yaratmadan alemde Hak teâlâ,
Habibinin nurunu halk eyledi evvela.
Ve hadis-i kudside, verdi ki şöyle haber
(Hiç bir şey yaratmazdım, sen olmasaydın eğer.)
Âdem aleyhisselam yaratılmadan önce,
Yeryüzünde cinniler yaşıyordu sadece.
Sonra, aralarında çıkınca kin ve haset,
Kavga, cidal yaptılar, kan döküldü nihayet.
Hak teâlâ o zaman, gökteki meleklerden,
Müteşekkil bir ordu gönderdi yer'e hemen.
Onların başına da, İblis’i kıldı serdar.
Zira henüz Allah’a olmamıştı isyankâr.
Adı, Azazil olup, hepsinden alim idi.
O ordunun başında, göklerden yere indi.
Cinleri, yeryüzünden adalara, dağlara,
Sürerek, kendileri yerleşti oralara.
Böylece meleklerin bir kısmı, yeryüzüne,
Yerleşip, emirleri Azazil oldu yine.
Hem göklerin, hem yerin oldu idarecisi.
Cennet hazinesinin, hem o idi bekçisi.
O, bazan yeryüzünde, bazı kere göklerde,
İbadet ediyordu istediği her yerde.
Kırk bin sene yapmıştı, Cennetlerde bekçilik.
Yaptı seksen bin yıl da, meleklere emirlik.
Onlara, otuz bin yıl, yaptı vâz-ü nasihat.
Arş-ı âlâ altında, on bin yıl yaptı taat.
Allah, Âdem Nebi’yi yaratmak dileyince,
Ve bundan, melekleri haberdar eyleyince,
Dediler ki: (Ya Rabbi, sana hamd ediyoruz.
Ve seni tesbih edip, her an zikrediyoruz.
Yerde fesat çıkarıp ve kan dökecek olan.
Kimseleri, ne için yaratacaksın el'an?)
Hak teâlâ buyurdu: (Ey benim meleklerim!
Sizin bilmediğiniz şeyleri ben bilirim.
Siz, yalnız bakarsınız onların işlerine.
Bense, nazar ederim kalb ve niyetlerine.
Siz, masum olsanız da günahtan her ne kadar,
Onlar, günah işleyip, sonra pişman olurlar.
Sizin bu halinizi sevsem dahi bir nice,
Affı da çok severim kulum tövbe edince.
Bana yaklaşanlara, daha çok yaklaşırım
Benden uzaklaşanı, bana yaklaştırırım.
Ben, zelil olanları, ederim tekrar aziz.
Benim bildiklerimi, bilmezsiniz ama siz.)
Gerçi bunu sormakta, meleklerin niyeti,
Sadece öğrenmekti o işteki hikmeti.
Yine de, (Bu suali, niçin sorduk?) diyerek,
İstiğfar eylediler, O'na boyun bükerek.
Dediler ki: (Ya Rabbi, seni tenzih ederiz.
Senin öğrettiğinden gayri şey bilmeyiz biz.
Ey Rabbimiz, muhakkak, sen her şeyi bilensin.
Ve her bir yaptığının, hikmeti vardır senin.)
Melekler, aczlerini böyle edip itirafı
Kürsi'yi, yedi sene, ettiler her gün tavaf.Yaratmak dileyince Âdem’i Hak teâlâ,
Şöyle ferman buyurdu, yeryüzüne evvela:
(Ben, insan halk etmeyi diledim ki topraktan,
Bir kısmı muti olur, bazısı eder isyan.
İtaat edenlere, Cennet olur mükâfat.
Asiler, Cehennemde azaba düşer fakat.)
Yeryüzü, bunu duyup arz etti ki: (Ya Rabbi!
Bu, itaatkârlara büyük ihsan tabii.
Lakin isyan edenler, Cehennem ateşine,
Girerse, dayanamam azab çekmelerine.)
Emretti Hak teâlâ, Cebraile o zaman.
(Ya Cebrail, bir miktar toprak al getir Arz'dan.)
Cibril, yere inerek, alacaktı ki toprak.
Yeryüzü, feryat figan eyledi ağlıyarak.
Dedi ki: (Bu gün benden, hiç toprak alma sakın.
İsyan edip, azaba düşerler sonra yarın.
Benim sebebim ile, girmesinler günaha
Benden toprak almandan, sığınırım Allah’a.)
Cebrail, acıyarak bu feryadına Arz'ın,
Hemen döndü geriye, hiç toprak almaksızın.
Dedi ki: (Ya ilahi, her şey malum zatına.
Toprak almadığımdan, sığındım ben de sana.)
Hak teâlâ bu sefer, emretti Mikaile.
O dahi yeryüzüne indi bu gaye ile.
O da, yerden bir miktar toprak alacağı anı
Yeryüzü, ona dahi eyledi feryat, figan.
O da toprak almadan, geriye döndü yine.
Aynı özrü, o dahi beyan etti Rabbine.
Bu sefer İsrafile verdi Allah bu emri.
O da, aynı sebepten eli boş döndü geri
Emretti en sonunda, hazret-i Azraile.
O dahi yeryüzüne indi bu gaye ile.
Yeryüzü, ettiyse de Ona da öyle feryat,
O'nun yalvarmasına, şöyle dedi o fakat:
(Allah’a sığınırsın, sen az toprak vermekten.
Ben dahi sığınırım, O'na karşı gelmekten.)
Ve sonra, her kıt'adan Toprak alıp getirdi
Taif-Mekke arası bir yere biriktirdi.
Yeryüzü, Azraile edince feryat, figan,
Ona, Hak teâlâdan geldi şöyle bir ferman:
(Ey Arz, sakın üzülme az toprak verdiğine.
İade edeceğim onu ben sana yine.
Şu cansız, siyah renkli toprağını alırım.
Beyaz tenli, ay yüzlü insanlar yaratırım.
Onlar, senin üstünde yaşarlar belli müddet.
Ölüp, tekrar içine girerler en nihayet.)
Azrail'in aldığı topraklar, o mahalde,
Kırk arşınlık bir yığın olup kaldı bu halde.
Bu topraklar, dünyanın türlü noktalarından,
Alınıp, bir araya gelmiş olduklarından,
İnsanlar da, dünyada, çeşitli renklerdedir
Hem dahi türlü türlü huy ve tabiattedir.
Bu toprak yığınının üstüne, cenâb-ı Hak,
Kırk gün yağmur yağdırdı, aralıksız olarak.
Yağdı Gam denizinden, otuz dokuz gün gece.
Ferahlık denizinden, bir gün yağdı sadece.
Bunun için insanın kederi, sevincinden,
Fazla olur daima, sual yok hikmetinden. Allah, Âdem Nebi’nin toprağını, o zaman
Çeşitli safhalardan geçirip yaptı İnsan.
Emretti, o toprağa Hava koydu Cebrail.
Ateş ilave etti, daha sonra Mikail.
Ve yetmiş bin meleğe emretti daha sonra
Su getirip döktüler, her biri o çamura.
Bir müddet yerde kalan o çamura, melekler,
Allah’ın emri ile, İnsan şekli verdiler.
Cansız bir heykel oldu, gayet güzel ve düzgün
Kudret güneşiyle de, kurudu bir nice gün.
Öyle ki, dokunulsa hafifçe ona bir kez,
Pişkin bir saksı gibi, çınlayıp verirdi ses.
Velhasıl cansız olan bu kalıp tamamlandı.
Hak teâlâ emriyle, kırk sene yerde kaldı.
Emretti sonra Allah cümle melaikeye
(Gidin de, o kalıbı ziyaret edin!) diye.
Melekler, hemen gelip yakınına vardılar
Onun güzelliğine bakıp hayran kaldılar.
Zira görmemişlerdi böyle şey yeryüzünde.
Bir zerafet var idi endamında, yüzünde.
Ve gayr-i ihtiyari, şöyle dediler ki hep:
(Allah, bundan güzel şey yaratmış mıdır acep?)
İblis kovulmamışken, henüz Allah katından
Geçerdi teb'asıyle, o yerin yakınından.
Eyleştiler hemence, görünce yerde onun
Ve çok merak ettiler, onun ne olduğunu.
Parmağının ucuyla, dokundu İblis biraz.
Hasıl oldu o anda, çok kuvvetli bir avaz.
Meğer bir yabancının eli dokunduğundan,
Böyle çok kuvvetli ses, o zaman çıkmış ondan.
Endişeye kapılıp ve içinden dedi ki:
(Bu, büyük bir iş için yaratıldı belli ki.)
Lakin belli etmedi bunu hiç etrafına
Başka türlü konuştu, kalbinin hilafına.
Dedi ki: (Bunun için, etmeyin hiç endişe.
Baksanıza içi boş, yaramaz hiç bir işe.
İsterseniz karnından, ben içeri gireyim.
İçinde bir şey varsa, size haber vereyim.)
Deldi sonra karnını, giriverdi içeri.
Gördü orda bilcümle, göklerdeki şeyleri.
Ve bir mahzen gördü ki, kilit var kapısında.
Lakin açamadı ki, ne vardır arkasında?
Bu acayip şeyleri görünce daha şaştı.
Önceki endişesi, daha da fazlalaştı.
Dedi ki: (Yaratıldın, sen büyük bir iş için.)
Çıktı yine dışarı, hiç belli etmeksizin.
Teb'asına dedi ki: (Eğer bunu, Rabbimiz
Tutar ise sizlerden daha üstün ve aziz,
Ve hürmet etmenizi, isterse sizden eğer,
Sizler ne yaparsınız, o zaman ey melekler?)
Dediler: (Bize her ne emrederse Rabbimiz,
O emre mütabaat ederiz elbette biz.)
İblis hiç beğenmedi bu cevabı kibrinden.
Hemen kendi kendine, şöyle dedi içinden:
(Onu tercih ederse, muhalefet ederim.
Beni aziz tutarsa, onu helak eylerim.)
Halbuki Hak teâlâ buyurdu ki: (Sizin ben
Bilirim gizli açık, ne geçse kalbinizden.)Allah, Âdem Nebi’nin kalıbına ruh ve can,
Vererek, diriltmeyi murad ettiği zaman,
Ruh, bedeni cansız ve karanlık yer görünce
İçeriye girmeyi, istemedi ilk önce.
O zaman Cebrail'e buyurdu cenâb-ı Hak:
(Habibimin nurunu, al emanet olarak.
Getirip koy ki hemen, iki kaş mabeynine,
Ruh girsin ona bakıp, Âdemin bedenine.)
Yani nasıl avcılar, bir kuş avlamak için,
Cazip yemler koyarlar o yere biraz ilkin.
Yani tuzak kurarlar o kuşa daha önce
Gelip girer tuzağa, kuş, o yemi görünce.
Ruh kuşu da, bu nuru görünce oldu hayran.
Girdi zevk ve şevk ile, gözünün pınarından.
Lakin girip gördü ki, bu yer çok karanlıkmış.
Birbirine zıt olan dört maddeden yapılmış
Ateş, hava, su, toprak, hepsi zıt birbirine.
(Bu bina çabuk çöker) dedi kendi kendine.
O sırada gördü ki, üzerine dört yandan,
Saldırıya geçtiler, bir hayli vahşi hayvan.
Ne kadar kötü huylar varsa insan içinde,
Ruha hücum ettiler bir hayvan biçiminde.
Gadap, bir canavardı, şehvet, sanki bir akrep.
Her sınıf hayvan vardı, saldırdılar ona hep
Nazlı ruh, uzun yıllar, mukaddes alemlere,
Alışık olduğundan, şaşırdı birden bire.
Bu durum karşısında, istedi geri dönmek.
Lakin kendi kendine, bu, mümkün değildi pek
Çaresizlik içinde, bir âh dedi o saat.
Aksırıp, her azası canlandı, buldu hayat.
Ruh yerleşti ise de, bedenine Âdem’in,
Bu karanlık cesede, alışamadı lakin.
Allahü teâlâya, yakınlık anlarını
Düşünüp, üzülürdü eski makamlarını.
Bu beden kafesini parçalayıp, o yine,
Kavuşmak istiyordu, önceki günlerine.
Velhasıl bu cesede, etmedi hiç muhabbet.
Kuramadı onunla, bir yakınlık ve ülfet.
Zira değil idiler, ikisi aynı cinsten
O, alem-i halk’tandı, bu, alem-i emir’den.
Sonsuz kudret sahibi bulunan Hak teâlâ,
Bu iki zıt şeyleri, getirdi bir araya.
Sonra Allah, hava’yı, bedene gıda edip,
Gönderdi ciğerlere, meleklere emredip.
Böylece en lüzumlu gıda olan bu hava,
Bahş oldu Rabbimizden, insanlara bedava.
Rabbinin kokusunu, ruh alıp bu hava'dan,
Taze hayat buluyor her saniye ve her an.
Zira insan, her nefes alıp ve verdiğinde,
(H) sesi hasıl olur, dikkat edildiğinde,
Allah kelamının da, son sesi yine (H)dır.
İşte o (H) sesleri, Allahı hatırlatır.
İnsan, günde binlerce nefes alıp veriyor.
Yani ruha, binlerce, O'ndan haber geliyor.
Ruh, Rabbinden aldıkça an be an bu haberi
Beden de o müddette, kalır canlı ve diri.
Ne zaman ki bu haber gelmez olur bir daha,
O beden ölmüş olur, ruh kavuşur Allah’a.

:T
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt