ZULME RIZA GÖSTERMEK ZULMÜN KENDİSİDİR
İnsanlar gün boyunca rastladıkları aksilikleri, eksiklikleri, yolunda gitmeyen şeyleri sürekli dile getirir, şikayet ederler. Bunlara neden bir çözüm bulunmadığından, insanların ne kadar umursuz olduğundan yakınır, dururlar. Ancak hiçkimse bu aksaklıkları kendisinin çözebileceğini düşünüp, biryerlerden başlamayı düşünmez. İnsanların çoğunda sorumlulukları hep başkalarına bırakma arzusu ve alışkanlığı vardır. Büyük bir bölümü en küçük sorumlulukları dahi üstlenmekten kaçınırlar. Yanlışlıkların üzerine gitme, aksaklıkları ortadan kaldırma, hatalı bir tavrı düzeltme gibi büyük bir sorumluluk almayı ise hiç istemezler. Üstelik bu, dünya çapında işlenen bir hataysa, bu durumda çoğu insan, gerçekleri gördüğü halde sessiz kalmayı, sorumluluk alıp ön plana çıkmamayı tercih eder. "Nasıl olsa bu sorumluluğu alan birileri çıkar" diye düşünür, ya da "nasıl olsa ben tek başıma başaramam" diyerek daha ilk başta çekimser kalmayı kabullenir. Bu gibi mazaretlerle vicdanını rahatlatmaya çalışır. Bu zihniyet insanlar arasında oldukça yaygındır.
Oysa insan tek başına imtihan olmaktadır ve "... o bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir" (Meryem Suresi, 80) ayetinde de belirtildiği gibi, tek başına Allah'ın huzuruna gidip, dünyada yaptıklarının hesabını tek başına verecektir. Dolayısıyla her insan, çevresinde gördüğü her eksiklikten, her yanlışlıktan, her sorundan bizzat sorumludur.
Peki, her insan gibi bizim de bizzat sorumlu olduğumuz bu sorunlar nelerdir? Kuşkusuz dünyanın dört bir yanında yaşanan zulmü, dejenerasyonu, ahlaki çöküntüyü hatırlayacak olursak, açlıktan ölenleri, tedavi parası bulamayan yoksulları, karda kışta çadırlarda yatmak zorunda olan, haksız yere yurtlarından sürülen, evsiz bırakılan insanları gözümüzün önüne getirirsek, aslında bu dünyada yaşayan bir birey olarak üzerimize ne kadar çok sorumluluk düştüğünün farkına varabiliriz. Dünya böyle bir zulümle karşı karşıya iken, bu durumda sorumluluktan kaçmanın ne denli büyük bir ayıp ve vicdansızlık olacağını rahatça görebiliriz.
Vicdanlı bir insan, kendini evsiz, parasız, ihtiyaç içinde olan insanların yerine koyarak düşünmeli, aç olanı, fakir olanı, yoksulluktan dolayı hastalığını tedavi ettiremeyeni adeta kendisi olarak addedip, bütün gayretiyle bu insanların huzura ve refaha ermesi için çalışmalıdır. Bu yolda karşısına çıkan her türlü sorumluluğu da büyük bir şevk ve heyecanla kabul etmelidir. Sorumluluk almaya niyetli olan kişi, büyük sorumlulukların kendisini beklediği görecektir.
Bu sorumluluklar neler olabilir? Öncelikle her insan kendinden sorumludur. Hayatının her anında güzel ahlaklı olmalı, Allah'a kulluk görevini en güzel şekilde yerine getirmelidir. Bunun dışında, insanları her zaman güzel ahlaklı olmaya, dürüst, samimi, candan tavırlar göstermeye teşvik etmek, insanları içine düştükleri dünyevi hırslardan, gelecek kaygısından kurtarmaya çalışmak, çözümsüzlüklere Kuran'la çözüm bulmak, kötülerin dünya üzerinde oluşturmak istedikleri zulmü Kuran ile durdurmak, kişinin, böyle bir zamanda üstlenebileceği en önemli sorumluluklardır. Bu amaç doğrultusunda işlenecek her amel son derece hayırlı olacaktır. Bunun için kendinden, yakın çevresinden başlayarak Kuran ahlakının hakim kılınması için çaba sarf etmelidir.
Öte yandan, her gün şahit olunan kavgalara, katliamlara, haksız yere işlenen cinayetlere, küçücük çocukların göz göre göre uyuşturucu ve fuhuş batağına sürüklenişine seyirci kalmamak, insanlığı sayılan bu felaketlerden kurtarmaya çalışmak, hiç şüphesiz en şerefli, en hayırlı sorumluluklardandır. İnsanların böylesine önemli bir göreve canla başla talip olmaları, bu şerefli mücadelede büyük bir heyecanla yerlerini almaları gerekir. Hayatının büyük bir kısmını hizmet-i Kuraniye'ye adamış, Allah yolundaki mücadelesini haksız yere tutulduğu hapishanelerde sürdürmüş değerli Üstad Said Nursi Hazretleri, insanların çoğunluğunda görülebilen düşünce tembelliği ve sorumluluktan kaçma alışkanlığına dikkat çekmiş, Müslüman'ın böyle bir şeyden sakınması gerektiğini vurgulamıştır:
"Nemelazım başkası düşünsün" feryad-ı meyyitanesi yerine, ben derim ki, "Müslümanım, İslamiyet cihetine manen memurum ve sadakatle mükellefim. Millete, din ve devlete nafi bir şeyi düşüneceğim."
Kötülerin yaygınlaştırmak istedikleri kaos ve başıbozukluk dünyayı tehdit ederken, dünyanın dört bir yanında keyfi arzular uğruna masum insanlar öldürülürken, bu konuyla ilgilenmemek, "başkası düşünsün" diyerek sorumluluktan kaçmak, zulme rıza göstermektir. Zulme rıza göstermek ise, hiç kuşkusuz zulmün kendisi sayılır. Hiç kuşkusuz, imkan varken iyilerle ittifak etmemenin, kötülüklere karşı seyirci kalmanın, kimsesizleri, yurtsuz kalmışları, karınlarını doyuracak yemek bulamayan zavallı insanları düşünmemenin, Allah katında çok büyük bir karşılığı olabilir. Ayrıca Allah bu durumla insanları sınamakta, iyi ve güzel davranışlarla davranıp, iyilerle ittifak edip etmeyecekleri, kötülüğe razı olup olmayacakları ve kötülerle işbirliği yapıp yapmayacakları konusunda onları denemektedir. Bu durumda, iyi ve güzel davranışlarla davranıp teslimiyetli davrananlar ve kötülüklere karşı Allah yolunda güzel bir mücadele gösterenler, amellerinin karşılığında Allah'tan güzel bir ecir umabileceklerdir. Allah bir ayetinde bu konudan şöyle bahsetmektedir:
Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 112)
İnsanlar gün boyunca rastladıkları aksilikleri, eksiklikleri, yolunda gitmeyen şeyleri sürekli dile getirir, şikayet ederler. Bunlara neden bir çözüm bulunmadığından, insanların ne kadar umursuz olduğundan yakınır, dururlar. Ancak hiçkimse bu aksaklıkları kendisinin çözebileceğini düşünüp, biryerlerden başlamayı düşünmez. İnsanların çoğunda sorumlulukları hep başkalarına bırakma arzusu ve alışkanlığı vardır. Büyük bir bölümü en küçük sorumlulukları dahi üstlenmekten kaçınırlar. Yanlışlıkların üzerine gitme, aksaklıkları ortadan kaldırma, hatalı bir tavrı düzeltme gibi büyük bir sorumluluk almayı ise hiç istemezler. Üstelik bu, dünya çapında işlenen bir hataysa, bu durumda çoğu insan, gerçekleri gördüğü halde sessiz kalmayı, sorumluluk alıp ön plana çıkmamayı tercih eder. "Nasıl olsa bu sorumluluğu alan birileri çıkar" diye düşünür, ya da "nasıl olsa ben tek başıma başaramam" diyerek daha ilk başta çekimser kalmayı kabullenir. Bu gibi mazaretlerle vicdanını rahatlatmaya çalışır. Bu zihniyet insanlar arasında oldukça yaygındır.
Oysa insan tek başına imtihan olmaktadır ve "... o bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir" (Meryem Suresi, 80) ayetinde de belirtildiği gibi, tek başına Allah'ın huzuruna gidip, dünyada yaptıklarının hesabını tek başına verecektir. Dolayısıyla her insan, çevresinde gördüğü her eksiklikten, her yanlışlıktan, her sorundan bizzat sorumludur.
Peki, her insan gibi bizim de bizzat sorumlu olduğumuz bu sorunlar nelerdir? Kuşkusuz dünyanın dört bir yanında yaşanan zulmü, dejenerasyonu, ahlaki çöküntüyü hatırlayacak olursak, açlıktan ölenleri, tedavi parası bulamayan yoksulları, karda kışta çadırlarda yatmak zorunda olan, haksız yere yurtlarından sürülen, evsiz bırakılan insanları gözümüzün önüne getirirsek, aslında bu dünyada yaşayan bir birey olarak üzerimize ne kadar çok sorumluluk düştüğünün farkına varabiliriz. Dünya böyle bir zulümle karşı karşıya iken, bu durumda sorumluluktan kaçmanın ne denli büyük bir ayıp ve vicdansızlık olacağını rahatça görebiliriz.
Vicdanlı bir insan, kendini evsiz, parasız, ihtiyaç içinde olan insanların yerine koyarak düşünmeli, aç olanı, fakir olanı, yoksulluktan dolayı hastalığını tedavi ettiremeyeni adeta kendisi olarak addedip, bütün gayretiyle bu insanların huzura ve refaha ermesi için çalışmalıdır. Bu yolda karşısına çıkan her türlü sorumluluğu da büyük bir şevk ve heyecanla kabul etmelidir. Sorumluluk almaya niyetli olan kişi, büyük sorumlulukların kendisini beklediği görecektir.
Bu sorumluluklar neler olabilir? Öncelikle her insan kendinden sorumludur. Hayatının her anında güzel ahlaklı olmalı, Allah'a kulluk görevini en güzel şekilde yerine getirmelidir. Bunun dışında, insanları her zaman güzel ahlaklı olmaya, dürüst, samimi, candan tavırlar göstermeye teşvik etmek, insanları içine düştükleri dünyevi hırslardan, gelecek kaygısından kurtarmaya çalışmak, çözümsüzlüklere Kuran'la çözüm bulmak, kötülerin dünya üzerinde oluşturmak istedikleri zulmü Kuran ile durdurmak, kişinin, böyle bir zamanda üstlenebileceği en önemli sorumluluklardır. Bu amaç doğrultusunda işlenecek her amel son derece hayırlı olacaktır. Bunun için kendinden, yakın çevresinden başlayarak Kuran ahlakının hakim kılınması için çaba sarf etmelidir.
Öte yandan, her gün şahit olunan kavgalara, katliamlara, haksız yere işlenen cinayetlere, küçücük çocukların göz göre göre uyuşturucu ve fuhuş batağına sürüklenişine seyirci kalmamak, insanlığı sayılan bu felaketlerden kurtarmaya çalışmak, hiç şüphesiz en şerefli, en hayırlı sorumluluklardandır. İnsanların böylesine önemli bir göreve canla başla talip olmaları, bu şerefli mücadelede büyük bir heyecanla yerlerini almaları gerekir. Hayatının büyük bir kısmını hizmet-i Kuraniye'ye adamış, Allah yolundaki mücadelesini haksız yere tutulduğu hapishanelerde sürdürmüş değerli Üstad Said Nursi Hazretleri, insanların çoğunluğunda görülebilen düşünce tembelliği ve sorumluluktan kaçma alışkanlığına dikkat çekmiş, Müslüman'ın böyle bir şeyden sakınması gerektiğini vurgulamıştır:
"Nemelazım başkası düşünsün" feryad-ı meyyitanesi yerine, ben derim ki, "Müslümanım, İslamiyet cihetine manen memurum ve sadakatle mükellefim. Millete, din ve devlete nafi bir şeyi düşüneceğim."
Kötülerin yaygınlaştırmak istedikleri kaos ve başıbozukluk dünyayı tehdit ederken, dünyanın dört bir yanında keyfi arzular uğruna masum insanlar öldürülürken, bu konuyla ilgilenmemek, "başkası düşünsün" diyerek sorumluluktan kaçmak, zulme rıza göstermektir. Zulme rıza göstermek ise, hiç kuşkusuz zulmün kendisi sayılır. Hiç kuşkusuz, imkan varken iyilerle ittifak etmemenin, kötülüklere karşı seyirci kalmanın, kimsesizleri, yurtsuz kalmışları, karınlarını doyuracak yemek bulamayan zavallı insanları düşünmemenin, Allah katında çok büyük bir karşılığı olabilir. Ayrıca Allah bu durumla insanları sınamakta, iyi ve güzel davranışlarla davranıp, iyilerle ittifak edip etmeyecekleri, kötülüğe razı olup olmayacakları ve kötülerle işbirliği yapıp yapmayacakları konusunda onları denemektedir. Bu durumda, iyi ve güzel davranışlarla davranıp teslimiyetli davrananlar ve kötülüklere karşı Allah yolunda güzel bir mücadele gösterenler, amellerinin karşılığında Allah'tan güzel bir ecir umabileceklerdir. Allah bir ayetinde bu konudan şöyle bahsetmektedir:
Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 112)