Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ZULME RIZA GÖSTERMEK ZULMÜN KENDİSİDİR (1 Kullanıcı)

sahin bey

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ocak 2007
Mesajlar
273
Tepki puanı
0
Puanları
0
ZULME RIZA GÖSTERMEK ZULMÜN KENDİSİDİR

İnsanlar gün boyunca rastladıkları aksilikleri, eksiklikleri, yolunda gitmeyen şeyleri sürekli dile getirir, şikayet ederler. Bunlara neden bir çözüm bulunmadığından, insanların ne kadar umursuz olduğundan yakınır, dururlar. Ancak hiçkimse bu aksaklıkları kendisinin çözebileceğini düşünüp, biryerlerden başlamayı düşünmez. İnsanların çoğunda sorumlulukları hep başkalarına bırakma arzusu ve alışkanlığı vardır. Büyük bir bölümü en küçük sorumlulukları dahi üstlenmekten kaçınırlar. Yanlışlıkların üzerine gitme, aksaklıkları ortadan kaldırma, hatalı bir tavrı düzeltme gibi büyük bir sorumluluk almayı ise hiç istemezler. Üstelik bu, dünya çapında işlenen bir hataysa, bu durumda çoğu insan, gerçekleri gördüğü halde sessiz kalmayı, sorumluluk alıp ön plana çıkmamayı tercih eder. "Nasıl olsa bu sorumluluğu alan birileri çıkar" diye düşünür, ya da "nasıl olsa ben tek başıma başaramam" diyerek daha ilk başta çekimser kalmayı kabullenir. Bu gibi mazaretlerle vicdanını rahatlatmaya çalışır. Bu zihniyet insanlar arasında oldukça yaygındır.

Oysa insan tek başına imtihan olmaktadır ve "... o bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir" (Meryem Suresi, 80) ayetinde de belirtildiği gibi, tek başına Allah'ın huzuruna gidip, dünyada yaptıklarının hesabını tek başına verecektir. Dolayısıyla her insan, çevresinde gördüğü her eksiklikten, her yanlışlıktan, her sorundan bizzat sorumludur.

Peki, her insan gibi bizim de bizzat sorumlu olduğumuz bu sorunlar nelerdir? Kuşkusuz dünyanın dört bir yanında yaşanan zulmü, dejenerasyonu, ahlaki çöküntüyü hatırlayacak olursak, açlıktan ölenleri, tedavi parası bulamayan yoksulları, karda kışta çadırlarda yatmak zorunda olan, haksız yere yurtlarından sürülen, evsiz bırakılan insanları gözümüzün önüne getirirsek, aslında bu dünyada yaşayan bir birey olarak üzerimize ne kadar çok sorumluluk düştüğünün farkına varabiliriz. Dünya böyle bir zulümle karşı karşıya iken, bu durumda sorumluluktan kaçmanın ne denli büyük bir ayıp ve vicdansızlık olacağını rahatça görebiliriz.

Vicdanlı bir insan, kendini evsiz, parasız, ihtiyaç içinde olan insanların yerine koyarak düşünmeli, aç olanı, fakir olanı, yoksulluktan dolayı hastalığını tedavi ettiremeyeni adeta kendisi olarak addedip, bütün gayretiyle bu insanların huzura ve refaha ermesi için çalışmalıdır. Bu yolda karşısına çıkan her türlü sorumluluğu da büyük bir şevk ve heyecanla kabul etmelidir. Sorumluluk almaya niyetli olan kişi, büyük sorumlulukların kendisini beklediği görecektir.

Bu sorumluluklar neler olabilir? Öncelikle her insan kendinden sorumludur. Hayatının her anında güzel ahlaklı olmalı, Allah'a kulluk görevini en güzel şekilde yerine getirmelidir. Bunun dışında, insanları her zaman güzel ahlaklı olmaya, dürüst, samimi, candan tavırlar göstermeye teşvik etmek, insanları içine düştükleri dünyevi hırslardan, gelecek kaygısından kurtarmaya çalışmak, çözümsüzlüklere Kuran'la çözüm bulmak, kötülerin dünya üzerinde oluşturmak istedikleri zulmü Kuran ile durdurmak, kişinin, böyle bir zamanda üstlenebileceği en önemli sorumluluklardır. Bu amaç doğrultusunda işlenecek her amel son derece hayırlı olacaktır. Bunun için kendinden, yakın çevresinden başlayarak Kuran ahlakının hakim kılınması için çaba sarf etmelidir.

Öte yandan, her gün şahit olunan kavgalara, katliamlara, haksız yere işlenen cinayetlere, küçücük çocukların göz göre göre uyuşturucu ve fuhuş batağına sürüklenişine seyirci kalmamak, insanlığı sayılan bu felaketlerden kurtarmaya çalışmak, hiç şüphesiz en şerefli, en hayırlı sorumluluklardandır. İnsanların böylesine önemli bir göreve canla başla talip olmaları, bu şerefli mücadelede büyük bir heyecanla yerlerini almaları gerekir. Hayatının büyük bir kısmını hizmet-i Kuraniye'ye adamış, Allah yolundaki mücadelesini haksız yere tutulduğu hapishanelerde sürdürmüş değerli Üstad Said Nursi Hazretleri, insanların çoğunluğunda görülebilen düşünce tembelliği ve sorumluluktan kaçma alışkanlığına dikkat çekmiş, Müslüman'ın böyle bir şeyden sakınması gerektiğini vurgulamıştır:

"Nemelazım başkası düşünsün" feryad-ı meyyitanesi yerine, ben derim ki, "Müslümanım, İslamiyet cihetine manen memurum ve sadakatle mükellefim. Millete, din ve devlete nafi bir şeyi düşüneceğim."
Kötülerin yaygınlaştırmak istedikleri kaos ve başıbozukluk dünyayı tehdit ederken, dünyanın dört bir yanında keyfi arzular uğruna masum insanlar öldürülürken, bu konuyla ilgilenmemek, "başkası düşünsün" diyerek sorumluluktan kaçmak, zulme rıza göstermektir. Zulme rıza göstermek ise, hiç kuşkusuz zulmün kendisi sayılır. Hiç kuşkusuz, imkan varken iyilerle ittifak etmemenin, kötülüklere karşı seyirci kalmanın, kimsesizleri, yurtsuz kalmışları, karınlarını doyuracak yemek bulamayan zavallı insanları düşünmemenin, Allah katında çok büyük bir karşılığı olabilir. Ayrıca Allah bu durumla insanları sınamakta, iyi ve güzel davranışlarla davranıp, iyilerle ittifak edip etmeyecekleri, kötülüğe razı olup olmayacakları ve kötülerle işbirliği yapıp yapmayacakları konusunda onları denemektedir. Bu durumda, iyi ve güzel davranışlarla davranıp teslimiyetli davrananlar ve kötülüklere karşı Allah yolunda güzel bir mücadele gösterenler, amellerinin karşılığında Allah'tan güzel bir ecir umabileceklerdir. Allah bir ayetinde bu konudan şöyle bahsetmektedir:

Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 112)
 

sahin bey

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ocak 2007
Mesajlar
273
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ZULME RIZA GÖSTERMEK ZULMÜN KENDİSİDİR

EMRİ BİL MARUF
NEHYİ ANİL MÜNKER
YAPAMAYA MÜSLÜMANLAR ZORUNLU VE MECBURDUR
 

sahin bey

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ocak 2007
Mesajlar
273
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: ZULME RIZA GÖSTERMEK ZULMÜN KENDİSİDİR

LÜTFEN ALLAHIN RIZASI DIŞINDAKİ KONULARDA VE RABBİMİZE VE MÜSLÜMANLARA SAYGISIZLIK KONUSUNDA SESSİZ KALMAYALIM
AŞAĞIDAKİ KONUDA OLDUĞU GİBİ:

YÜCE RABBİMİZİN ESMA-UL HÜSNASINA VE MUKADDES DEĞERLERİMİZE GEREKEN TA’ZİMİ (SAYGIYI) GÖSTERELİM
Yüce İslam dinine ve O’nun mukaddes değerlerine saldırmayı hüner zanneden bazı basın ve yayın organları, şimdi de Yüce Rabbimizin mukaddes isimlerini kişiliksiz karakterlerle özdeşleştiren dizileri ekranlara getirerek yeni bir örtülü hakaret dalgası başlatmıştır.
Neden bazı yerli dizilerdeki üçkâğıtçı, düzenbaz, kötü şöhretli tiplere Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerimde zikredilen ve Esma-ul Hüsna (En Güzel İsimler) olarak adlandırılan yüce isimleri veya İslami açıdan önemi olan isimler seçilmektedir?
Yüce Rabbimizin affına sığınılarak verilen bu isimlerden bazıları aşağıda dikkatinize arz edilmektedir.
Gaffur: Yüce Rabbimizin, bağışlamada ve merhamette sınır tanımayan manasına gelen bu mukaddes ismi, neuzu billâh (Allah(Celle Celâlühû)’ya sığınırız) “Avrupa Yakası” isimli dizide bir kapıcının psikopat, oğluna verilmiştir. Bu diziden sonra bazı mağazalar vitrinlerine “(…)Pijaması geldi” şeklinde ilan asmışlar ve bir kısım insanlarımız bilmeden bunun etkisi ile çizgili kumaştan dikilen pijamaları bu isimle anmaya başlamışlardır.
Yüce Rabbimiz, hâşâ ve kella yarattığı kullar gibi giyinmekten ve onlar gibi davranmaktan münezzehtir.
Aziz: Yüce Rabbimizin doksan dokuz isminden birisi olup manası en yüce, en üstün demektir. Maalesef “Beyaz Gelincik” adlı dizide neuzu billâh kadın pazarlayan, psikopat, katil, başkasının hanımına göz diken, aşağılık kişiye sanki sözlüklerde hiç isim kalmamış gibi bu isim verilmiştir.
Kadir: Mevla Tealanın esma-ul hüsnasından birisi olup her şeye gücü yeten manasına gelmektedir. Yüce Rabbimizin bu mukaddes ismi de “En Son Babalar Duyar” isimli dizideki neuzu billâh sahtekâr, yalancı; para için her türlü dalavereyi çevirebilen kişiye verilmiştir.
Amil: İslam dininin emirlerine göre amel eden, ibadet eden kişi manasındaki bu isim de ne tesadüf ki; “Hayat Bilgisi” isimli dizideki aklı fikri para, sahtekârlık, yalancılık olan okul müdürüne verilmiş ve aynı dizideki üçkâğıtçı, düzenbaz, uyanık, yalancı, ikiyüzlü okul hizmetlisine de neuzu billâh Yüce Rabbimizin doksan dokuz esmasından birisi olan ve çok ihsan eden, çok lütufta bulunan manalarına gelen Mennan ismi verilmiştir.
Danimarka’da bir karikatüristin Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi Vesselem)’e hakaret etmesi karşısında cılız bir tepki ortaya koyan insanlar maalesef kendi memleketlerinde Yüce Rabbimizin esmasına ve İslami açıdan mukaddesatı bulunan değerlere yapılan benzer ve daha çirkin hakaretleri neden görmemezlikten gelmekte ve bunlara karşı hukukî yollardan hakkını aramamaktadır?
Televizyon dizilerinde yer alan bu gibi hakaretlere tepki göstermek için 444 1 178 numaralı telefonla Radyo Televizyon Üst Kurulu’na (RTÜK) başvurulması gerekmektedir.
Radyo televizyon veya her türlü basılı yayın organları tarafından böyle bir hakarette bulunulması halinde ilgili basın yayın organına telefon edilerek, faks çekilerek veya internet ortamındaki E-Posta adreslerine elektronik posta gönderilerek kâmil bir mü’mine yakışır bir şekilde tepkide bulunulmalıdır.
Öte yandan basın yayın organları ile yapılan benzer hakaretin boyutu Türk Ceza Kanununun 125. maddesinin 3/c fıkrasında belirtildiği şekilde “Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, hakaret suçunun işlenmesi” halinde bu suç, en az bir yıl hapis cezasını gerektirdiğinden gerekli kovuşturmanın yapılabilmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına bir dilekçe ile şikâyette bulunulması ve kamu davası açılması halinde bu davanın gerektiğinde ileride temyiz edilebilmesi için şikâyet eden kişi tarafından katılan sıfatı ile davanın takip edilmesi gereklidir.
Bu şekilde inşaallah yarın hesap gününde Rabbimizin:“Benim sizlere öğrettiğim en güzel isimlerim ve size din olarak beğendiğim İslam dinînin mukaddes değerleri ile istihza (alay) edilirken ve onlara saldırılırken sen ne yaptın ?”sorusuna verecek bir cevabımız olur.
Neden basın yayın organlarının bazılarında Yüce Allah(Celle Celâlühû)‘ya ait Gaffur, Aziz, Burhan, Mennan gibi en güzel isimleri ile Taceddin (İslamın tacı), Amil gibi dinî açıdan çok güzel anlamları olan isimler dizilerdeki kötü karakterlere verilmektedir?
Bunun amacının yüce İslâm dinî açısından önemi olan kavramların büyük-küçük herkesin beyninde kötü imajları çağrıştıracak biçime sokmayı ve istikbalde bu isimlerin dinî hassasiyeti olan insanlar tarafından bile kullanılmasını engellemeyi amaçladığı aşikârdır.
Bir gazetedeki (…)Canbaz isimli çizgi karakter ile (…)’nın kulu manasına gelen Abdul kelimesine kötü bir anlam bindirilmiş ve bu suretle Yüce Rabbimizin Esma-ul Hüsnası ile yapılan Abdulkadir, Abdurrahman, Abdussamed gibi isim tamlamalarına karşı halkımızın bir kısmı soğutulmuştur.
Daha da vahimi bu suretle halkımızın bir kısmı Abdulkadir yerine Kadir; Abdülaziz yerine Aziz gibi Yüce Rabbimizin Esma-ul Hüsnasını doğrudan kullanır hale getirilmiştir.
“Ben Sana Yandım Zühtü” şarkısı ile İslam dininin yasakladığı şeylerin hepsinden sakınan ve dinimizin emirlerini yerine getirmek hususunda çok titizlenen, günahlardan ve şüpheli hallerden sakınan kimse manasına gelen Zühtü ismi halkımızın gözünde küçültülmüştür.
“(…) Şaban tiplemesi ile Peygamberimiz Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi Vesselem)’in “Receb Allah(Celle Celâlühû)’nun; Şaban benim; Ramazan da ümmetimin ayıdır” diye buyurduğu mübarek üç aylarımızdan birisinin adı olan Şaban ismi; artık çocuklara konulmadığı gibi daha önce konulmuş olan bu gibi isimlerin de mahkeme kararları ile değiştirildiği herkesin malumudur.
Bilinçli olarak yapılan bu tiplemeye ait filmlerin hemen, hemen tamamında yüce İslâm dininin mukaddes değerlerine hakaret edilmektedir.
Mevla, Subhanehu ve Teala hazretleri, mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki Nisa Suresinin140. Âyeti celilesi ile bu hususta bizleri şu şekilde ikaz etmektedir:
“Ve muhakkak kitapta sizin üzerinize indirmiştir ki; Allah(Celle Celâlühû)’nun âyetlerine küfredildiğini ve onlar ile istihza (alay) edildiğini işittiğiniz zaman başka konuya dalıncaya kadar onların yanında oturmayınız. Şüphe yok ki; siz de o zaman onlar gibi olmuş olursunuz. Muhakkak ki, Allah(Celle Celâlühû) münâfıkları ve kâfirleri cehennemde toptan toplayıcıdır.”
Bu âyeti celilenin ikazı karşısında değil böyle şeyleri iradi (bilinçli) olarak okumak veya seyretmek; gayri ihtiyari (Elinde olmadan) bile duymuş veya görmüş olsa elinden geldiği takdirde bu saldırıyı kâmil bir mümin edebine yakışır bir şekilde engellemeli; engelleyemediği takdirde de en azından kalbinden “Ya Rabbi benim bu şartlarda bunu engellemek elimde değil velâkin ben de buna razı değilim” diye buğz etmesi imanını koruması açısından mecburidir.
Neden Yüce Rabbimizin söz konusu ayeti celile ile bize yaptığı apaçık ikaza rağmen nüfusunun neredeyse % 98’i Müslüman olan ülkemizde bu tür diziler rating yapabilmekte; basılı eserler tiraj yapabilmektedir?
İmam-ı âzam Ebu Hanife (Rahmetullahi Aleyhim) Fıkhı Ekber isimli kitabında:“Allah-û Teâlâ'yı, layık olmadığı bir şeyle vasf eden (tanımlayan) veya Allah-û Teâlâ'nın isimlerinden bir ismi hor görüp istihza eden (alaya alan) veya Allah-û Teâlâ'nın emirlerinden bir emrini, vadini (mükafatını) veyahut vaidini (cezasını) hor gören kâfir olur.” buyurmaktadır.
Aynı eserde :“Bir kimse "Eğer Allah-û Teâlâ bana sensiz ve yahut falansız Cenneti verse Cenneti istemem, Cenneti istemem veya falanla birlikte Cenneti istemem" derse kâfir olur” buyrulmaktadır. Çünkü bu kimse Mevla Teâlâ'nın iradesini kabul etmeyip itiraz etmiştir. Bu tür sözleri ihtiva eden şarkı ve türküleri dinlemek de itikadî açıdan çok tehlikelidir. Çünkü müziğin havasına nefsini kaptırıp biraz sevgi duysa neuzu billâh imanını kaybeder.
Elfazı Küfür (Küfür Sözler) isimli kitapta:“Haramı hoş görmek, desteklemek, onun en güzel tarz olduğunu beyan etmek veya inanmak küfür sebebi olur. Günah işleyen birini seyredenlerin, dinleyenlerin bu kişiyi alkışlamaları, tebrik etmeleri, “Çok güzel söyledi” veya “Çok güzel yaptı” demeleri, bu manada bu kişiye çiçek, tebrik vesaire göndermeleri halinde de bunları söyleyen veya yapanların da kâfir olacakları” beyan edilmektedir.
En vahimi ise bazı kardeşlerimiz, evlerindeki televizyonlarında gösterilen bu tür filmlerdeki küfür sözler ile İslam’a yapılan hâşâ sövgü, istihza (alay) ve hakaretleri seyrederken veya içerisinde elfazı küfür (Küfür sözler) bulunan şarkı ve türküleri dinlerken neuzu billâh gülerlerse veya herhangi bir şekilde (Fiilleri ile ya da sözleriyle) ile tasdik ederlerse İslam’dan çıkacaklarının farkında bile değillerdir.
O halde gelin günahlarımıza bir daha yapmamak üzere tövbe ederek Aziz ve Mennan olan Yüce Rabbimizin Gafur, Gaffar, Tevvab isimlerine sığınalım. Bu günahları işleyenleri de ikaz edelim.
Bundan sonra O’nun Esma-ul Hüsnası ile O’nun mukaddes saydığı değerlere ve bizim için seçip beğendiği yüce İslam dinine gereken ta’zimi (Saygıyı) gösterelim.
Çünkü O ziyade bağışlayıcı, merhamet sahibi, yedi kat semanın, yedi kat yerin ve ikisi arasındakilerin tek hâkimi ve sahibidir.
Lütfen yerlere atmayınız gücünüz yettiği kadar çoğaltıp dağıtınız.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt