Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Zekâ ve hızlı düşünme (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
ZEKÂ VE HIZLI DÜŞÜNME

İnsanların çoğu veya başka bir ifadeyle % 90' dan fazlası zekidir. İnsanların içinde az sayıda dâhi olduğu gibi, yine az sayıda aptal vardır. Bu azınlık hakkında verilecek her hangi bir hüküm yoktur. Bu nedenle biz, insanların geneli, yani %90'ı hakkında konuşuyoruz. Dâhilere söyleyecek sözümüz yoktur. Çünkü kıvrak zekâ, dâhi olmanın prensiplerinden biridir. Kıvrak zekâ yetisi, yaratılıştan bu kişilerde zaten mevcuttur. Aptallara gelince onları tedavi etmek, abesle iştigal etmekle eştir. Eskiler "devasız dert" diyorlar ya, işte o türden. Bu yüzden burada onları kastetmiyoruz. Biz ne kadar çaba gösterirsek gösterelim onlar, aptal kalmaya devam edeceklerdir. İster marangoz, demirci gibi maddî işlerde çalışanlardan olsun; ister öğretmen, siyasetçi gibi düşünmeyle ilgili insanlardan olsun aptal grubuna giren kişilere, kıvrak zekâ yolunda verilen çabaların yararı yoktur. Zira bu kişilerin icra ettikleri meslekler, onların entellektüel kişiliklerine bir şey kazandırmaz. Sorun, onların yaratılışlarıyla ilgilidir. Bizim öne sürdüğümüz çözümler, insanların geneline yöneliktir.

Zekâ da tıpkı kıvrak zekâ gibi bir tanıma gereksinim duymakla birlikte, aynı zamanda mekanik türün kapsamına da girebilir. Zekânın tanımını yapmak yararlı olmasına rağmen onu, mekanik olarak kabul etmek en iyi metottur. Bu nedenle zekâyı tanıyıp onu, mekanik bir varlık olarak kabul edersek; bu kelimenin mahiyetini anlamak için kelimeyi seslendirmemiz yeter. Zaten insanların çoğu, sadece "zekâ" sözcüğünün mahiyetini algılayarak insanlarla sosyal ilişkilere girerek zeki ile zeki olmayanı, dâhi ile dâhi olmayanı birbirinden ayırt edebiliyorlar.

Zekâ, çabucak sezme ve çabucak bağlantı kurma yetisidir. Bunun dışında yapılan diğer tanımlar, gereksiz ayrıntılara girmektir. Akıl, duyular aracılığıyla dış dünyayı beyne taşımak ve beynin sahip olduğu ön bilgiler yardımıyla da nakledilen realiteleri (dış dünyayı) yorumlamaktır. Aklın bu tanımı, zekânın da tanımını açıklamaktadır. Algının sür’atli olması, dış dünyanın beyne taşınmasının sür’atli olması demektir. Beyindeki ön bilgiler ise, beyinle dış dünya arasındaki bağlantıyı kurma işlevi görmektedir. O halde zekâ; sür’atli algılama, süratli bağlantı kurma yetisidir dersek yanlış söylemiş olmayız. Zekâ, akıl veya düşünmenin bir türüdür. Akıl ve düşünme için geçerli olan her şey, zekâ için de geçerlidir. Eğer dikkat edilirse zekânın da algılama ve bağlantı kurma esası üzerine kurulu olduğu anlaşılır. Algılayıp bağlantı kurma hızı zekâyı, yani "seçkin aklı" veya "seçkin düşünceyi" temsil eder.

Bu bağlamda zekâ, kıvrak zekâyla eştir. Aptallar burada bahis konusu olmadıklarından -çünkü onları tedavi etmek son derece zor veya imkânsızdır- dâhi kişiler de zaten yaratılış olarak hızlı düşünmeye sahip olduklarından, geriye insanların geneli kalıyor. İşte bu insanların geneli, kıvrak zekâ için gerekli zekâya sahiptirler fakat, bunu sağlamak için eğitilmeleri gerekmektedir. Onların kıvrak zekâya sahip olmalarını sağlamak demek, hızlı algılamalarını ve hızlı bir şekilde bağlantı kurmalarını sağlamak, yani zekâlarını eğitimden geçirmek demektir. Bu bağlamda zekâ ile kıvrak zekâ, birbirinden ayrılmayan ikiz kardeşler gibidirler. Zira kıvrak düşünebilmek için, zekânın da var olması şarttır. Eğer zekâ yoksa, kıvrak zekâ da yoktur.

Maddi işlerde çalışanlar ile düşünmeyle ilgili işlerde çalışanlar, zekâ bakımından aynı olduklarına göre bu gruba giren tüm şahıslar, genel insan kategorisine girmektedirler. Bu yüzden kişinin, yaptığı işle bağlantılı olmasına; hatta ona yarar sağlamasına ve kıvrak zekâya ne denli hazırlıklı olduğunu göstermesine rağmen zekâ, kişinin yaptığı işle doğrudan ilgili değildir. Kendilerinden kıvrak zekâ ile hareket etmeleri talep edilen kişilerle, çeşitli sorular vasıtasıyla kıvrak zekâya alıştırılan kişiler, aslında aynı zekâya sahip kişilerdir. Bu kişiler, zekâlarını ya düşünceyle paralel olarak geliştirirler ya da zekâsını zorunlu olarak kullanana dek kişiyi, zekâ testlerine tabi kılmakla hedefe ulaşırlar. Bu yüzden kişiyi zekâ testine tabi kılan şahıs da zekâsını kullanmış olur. Zira bu kişi, zekâyla ilgili soruların türünü seçerken, burada zekâ devreye girer. Gerçekte her iki durumda da (yani düşünmeyle ilgili ve maddî işlerde çalışan) kişi, zekâsını kendisi kullanma yoluna gider. Her iki durumda kişi, zekâsını kendisi kullanmakla birlikte; bir gösterge veya etki olmaksızın veya tam tersi bir şekilde yani bir gösterge ve etki yardımıyla gerçekleştirir. İşte ikisi arasındaki fark, burada ortaya çıkıyor. O halde kıvrak zekâ, zekâ; zekâ da kıvrak zekâ demektir.

Burada zekâyla kıvrak zekâ arasında tam bir bağ olduğu ortaya çıkar. Bir yerde kıvrak zekâ varsa, orada zekâ da vardır. O halde kıvrak zekâ ile zekâ, ayrı ayrı kavramlar olsalar da öz olarak aynı şeyi ifade ederler. Fakat kıvrak zekâda, zekânın kullanılması esastır. Kişi, ister kendilerine kıvrak zekâ aşılanması gereken maddî işlerde çalışan biri olsun; ister kıvrak zekâ aşılanması gerekmeyen fakat, kendisinde zaten var olan düşünmeye hız kazandırılması gereken fikirle, iç içe olan işlerde çalışan bir birey olsun her iki durumda da esas olan, zekânın kullanılmasıdır.

Ancak burada, şu sorular gündeme gelmektedir. Peki ama, zekâ nasıl kullanılabilir? Kişiler nasıl zekâlarını kullanmış olurlar?

Bu soruları cevaplamaya geçmeden önce "Zekâ nasıl kullanılabilir?" sorusundan başlayalım. Zekâ, hızlı algılama ve hızlı bağlantı kurma yetisi olduğuna göre algılama yetisi de ancak, maddî (materyal) veya düşünsel bir dış etkenden doğabilir. Görüldüğü gibi algı, zekânın kullanım evrelerinin ilk basamağını oluşturmaktadır. Algının hızlı bir şekilde gerçekleşmesi ise algılanılan şeyin uyarıcı olma (duyarlılık) derecesine bağlıdır. Algıya karşı duyarlı olmak (tetikte olmak), insan için zorunlu bir reflekstir. Buradaki duyarlılıktan kasıt, kişinin bakışını, hissettiği dış etkene yöneltmesidir. Sözgelimi, caddede seyreden bir arabanın içindesiniz. O sırada caddede akmakta olan bir sıvıyı gördüğünüzü varsayalım. Eğer akan bu maddenin benzin olduğunu ve en azından yangının çıkmasına sebep olacağını kafanızdan geçirip idrak ediyorsanız bu, bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunuzu seri bir şekilde düşünüyorsunuz anlamına gelir. Dolayısıyla caddeden kaçmak için gerekli işlemleri yapmaya koyulursunuz. Eğer kıvrak zekâya sahip biriyseniz, kurtulmak için anında girişimde bulunur, vakit kaybetmeksizin, son derece seri bir şekilde caddeden uzaklaşırsınız. Fakat bu maddenin benzin olduğunu fark etmemişseniz, söz konusu maddenin yanıcı bir madde olduğu da aklınıza gelmez. Caddede seyretmeye devam eder; benzin yandığında ise kendinizi alevlerin içinde bulursunuz. Çünkü siz, kıvrak düşünmediniz, yani akmakta olan maddenin benzin olduğunu ve yanıcı bir özelliğe sahip olduğunu fark edemediniz. Bu durumda siz de yanarsınız; arabanız da yanar. Kıvrak zekâ ile hareket etmediğiniz için kendinizi ve arabanızı kurtaramazsınız. Bu ise sizin kıvrak düşünememenizin sonucudur.

Kıvrak algılama, dikkat etmekten doğar. Bir şeye dikkat ettikten sonra onu hızlı algılamak, kişinin zekâsını kullanmaya başlamasını sağlar. Olaylar arasında hızlı bağlantı kurmak ise, anılan örnekte de olduğu gibi benzinin, en azından yanıcı bir madde olmasıyla ilgili ön bilgilerin kullanılmasından ileri gelir. Caddede akan maddenin benzin olduğu, çer çöp veya su olmadığıyla ilgili sahip olduğunuz bu ön bilgiler sizi, bu bilgileri kullanmaya iten ve olayla bağlantı kurmanızı sağlayan bilgilerdir. Dikkat etmekten doğan algılama hızı, olaylar arasında bağlantı kurmanın; daha sonra bu bağlantıyı hızlandırmanın nedenidir. Yangın çıkma tehlikesinin, hızlı bağlantı kurmayı sağladığı düşünülebilir. Ancak tehlike, hızlı bağlantı kurmaya değil; alınması gereken işlemlere, önlemlere ön ayak olan bir faktördür. Anılan örnekte hızlı bağlantı kurma olgusu, akan maddenin benzin olduğunu kavramaktan ortaya çıkmıştır. Benzinin yanıcı bir madde olduğunu kavramanız, önceden bildiğiniz bir bilgidir. İşte bu bilgiyle seri bir şekilde bağlantı kurulmuştur. Zaten karşılaşmış olduğunuz dış etken sizi, hızlı bir şekilde bağlantı kurmaya itmiştir. İşte bağlantı kurma hızı, bu şekilde gerçekleşmiştir. Caddede olup biteni kavramanın sonucu olarak, hızlı bir şekilde algılama ve hemen ardından bağlantı kurma yetisini, bu biçimde elde edebilirsiniz. Zekânın kullanılması da bundan ibârettir. O halde zekânın kullanılması; algılanan veya algılanmakta olan realiteye karşı uyanık olmak ve hemen ardından bu dış faktörle ilgili sahip olduğunuz ön bilgilerle bağlantı kurmak, dolayısıyla çabuk kavrama yetisine sahip olmaktır. Zaten bu çabuk kavrama yetisi, zekânın kullanılmasından doğmuştur. Bu nedenle, "kıvrak zekâ; zekânın kullanılması veya zekânın kullanılmasından doğan bir üründür" şeklinde bir tanımlamaya gidilmektedir. Sözün özü, kıvrak zekâda zekânın kullanılması esastır.

“Hızlı düşünmeyi sağlamak amacıyla, zekâyı kullanmak gerektiği için insanlar, zekâlarını kullanma konusunda teşvik edilmelidirler" şeklinde bir düşünce ileri sürülebilir. Bu teze cevap olarak diyebiliriz ki; zekânın kullanılması, o kadar kolay olmamasına rağmen, hem temel hem de sonuçtur. Öyleyse kıvrak zekâyı sağlamak için, bir göstergenin ve faktörün var olması gerekir. Ayrıca bunun dışında bu kavramın, felsefî ve zihinsel yönünü düşünmeden onun, mekanik bir kavram olduğunu kabul ederek, sadece tanımak için söz konusu ismi vermek, kıvrak zekânın sağlanması için yeterlidir. Bu ise, kıvrak zekâyı oluşturmaya yönelik en etkili metottur. Zekâ, tahlil ve derin düşünme metodundan ibaret olmasıyla birlikte, kullanılması oldukça zordur. Zekâyı temel olarak ele alıp nedenlerini sıralamaktansa, onu kendi haline bırakmak; doğal olarak oluşmasını sağlamak en iyi yoldur. Kıvrak zekâyı meydana getirmek için, bu yolu izlemek şarttır. Eğer kıvrak zekâ eksenindeysek zekâ, hızlı düşünme eylemini gerçekleştirebilir. Fakat hızlı düşünmenin dışında bir eksende seyrediyorsak, bu eylemi gerçekleştirmeyebiliriz de. Her iki durumda da zekânın kullanılması söz konusudur. Bu nedenle zekâ, her halükarda kullanılır. Ancak kıvrak zekâ için, kıvrak zekâ ekseninde seyretmemiz gerekir. O halde zekânın kullanılması, amaç değil araçtır. Zekâyı amaç olmaktan soyutlamak için de onu, son derece doğal bir şekilde kullanma yoluna gitmek gerekir.

Zekânın kullanılması, özellikle kıvrak zekâda çok önemlidir. Fakat zekânın, kıvrak zekâ aracı olarak kullanımı son derece doğal ve kendiliğinden olmalıdır.

Çünkü zekâyı bir amaç olarak kullanmak, kıvrak zekâya yakınlaşmayı sağlamak yerine kişiyi, ondan uzaklaştırır. Kıvrak zekâyı ortaya çıkarmak yerine, onu yok ederek tam tersi bir etki meydana getirir. Bu nedenlerdir ki kıvrak zekâ, direkt olarak zekânın kullanılmasından oluşmaz. Zekânın kullanılması, bir anlamda kıvrak zekâ anlamına geliyorsa da kıvrak zekâ, aslında birtakım gösterge ve etkilerden veya bu kavramın mekanik olarak kullanılmasından doğmaktadır.

Öte yandan kıvrak zekâyı, sadece zeki insanların elde edebileceklerini veya elde etmek için çaba göstereceklerini söylemiştik. Burada zeki insanlardan kasıt; ne dâhiler ne de geri zekâlı insanlardır. Kastedilen, normal zekâya sahip kişilerdir. Bu anlamda ümmetin %90 oranındaki çoğunluğunu, zeki insanlar oluşturmaktadır. İşte yaptıkları işler farklı farklı olsa da kıvrak zekâ yetisine sahip olması gerekenler, bu çoğunluğa girenlerdir. Hayat mücadelesi vermek için bu bir zorunluluktur. Zira hayat, sürprizlerle doludur. Bir öğretmeni ele alalım. Onun görevi, öğrencinin belli bilgilere ulaşmasını sağlamaktır. Onun bu misyonu, salt düşünmeyle ilgilidir. Bu yüzden ders esnasında, birtakım sürprizlerle karşı karşıya kalabilir. Bilmediği veya farklı bir biçimde bildiği konularla karşılaşılabilir. Öğretmen, böyle bir durumla karşı karşıya kaldığında nasıl bir yol izleyecek? Kendini düşünmeye, araştırmaya verirse iş, daha da içinden çıkılmaz bir hale gelebilir. Ya da apaçık bildiği bilgilerin, kapalı bir görüntü vermesine neden olabilir. Bunun ötesinde öğrencileri tarafından sorulan sürpriz sorularla karşılaşabilir. Zeki bildiği öğrencinin aptal; aptal bildiği öğrencinin de zeki olduğu ortaya çıkabilir. Bir öğrencinin, bildiği halde sorduğu kasıtlı sorularına muhatap olabilir. Aynı şekilde öğrencilerin, maddî sürprizlerle karşılaşmalarına tanık olabilir. Örneğin, bir öğrenci bayılabilir veya sınıftan çıkıp bir daha dönmeyebilir. İşte öğretmen, bu ve benzeri sürprizlerle karşılaştığında, eğer kıvrak zekâ yetisine sahip ise istediği veya olması gereken sonuca götüren önlemleri alabilir. Aksi takdirde ya çıkmaza girer ya da gerçekleşmesini istemediği veya olmaması gereken ters sonuçlara neden olacak şekilde girişimlerde bulunabilir. Bu yüzden öğretmenlerin, kıvrak zekâ yetisine sahip olmaları şarttır. Çünkü kendilerinden veya bir dış faktörden doğacak olası sürprizlere karşı, düşünülen çözümle uyum halinde olacak eylemlere girişmeleri gerekir Aksi takdirde ya bocalarlar ya da zararlı bir sonuca neden olacak eylemlere girişirler. Bu da onları, kritik bir durumla karşı karşıya bırakır. Onlarla birlikte toplum da kaybeder ve yok oluşa mahkum olur.

Öğretmen için söylenenler mühendis, doktor, siyasetçi ve fikirle uğraşanlar için de geçerlidir. Bu kişiler, fikrin bizzat kendisiyle ilgili sürprizlerle karşılaşabilirler. Maddî işlerin düşünmeyle bağlantılı yönlerine ve kullandıkları maddenin kendisiyle ilgili sürprizlere örneğin; öğrenciyle öğretmen, hasta ile doktor, proje ile mühendis ilişkisinden doğan anî sorunlara tanık olabilirler. Bu durumda kıvrak zekâ, vazgeçilmez bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde işçiler, iş adamları, çiftçiler ve sanat erbabı da birtakım sürprizlerle karşılaşabilirler -ki bu kişilerin, işleri ile ilgili olsun ya da olmasın günlük hayatlarında anî sorunlarla karşılaştıkları, şüphe götürmez bir gerçektir.- Bu durumda sürprizlere karşı bir işlemin yapılması kaçınılmazdır. Bu işlemin yararlı mı yoksa zararlı mı olduğu veya yerinde ve zamanında yapılıp yapılmadığı, onun gerçekliğine bağlıdır. Zira söz konusu işlemle bu işlemin gerçeğe yakınlığı, farklı farklı şeylerdir. Kişilerin kıvrak zekâya sahip olup olmadıklarına paralel olarak işlemi, pratiğe geçirme biçimi de farklılık arz eder. İşlemin doğru ve sağlıklı bir biçimde pratiğe geçirilmesi için -ister maddî ister düşünsel işlerle uğraşsın- her insana, kıvrak zekâ yetisini verme mecburiyeti vardır. Planlanan hedefe, yani sonuca ancak bu yolla varılabilir. İnsanların çoğunun zeki olduğunu söylememize rağmen, sahip oldukları zekânın güçlülükzayıflık derecesine paralel olarak, kıvrak düşünmeleri de farklıdır. Dahası, insanlara kıvrak düşünme melekesini vermek, onların zekâ derecelerine göre değişir. O halde kıvrak düşünme veya kıvrak düşünme melekesini kazandırma işlemi; insan zekâsına bağlıdır. Başka bir ifadeyle zekânın var olması, kıvrak düşünmeyi sağlamanın gerçek koşuludur.

Zekâ, hayatın temelini teşkil etmesinin yanında; bir işlemin pratiğe geçirilmesi için de gereklidir. İşlem kararının, kıvrak zekâ veya zekânın kullanılması suretiyle sağlandığı doğrudur, fakat hem kıvrak zekâ hem de zekânın kullanılması, zekânın varlığına bağlıdır. Çünkü karar verilen işlem, kıvrak zekâ veya zekâ kullanımının sonucu olarak ortaya çıktığı için zekâ, önemli bir yer teşkil eder. İşlemi ortaya koymak için zekâya (yani fıtrî zekâya) ihtiyaç vardır. Benzin örneğine dönelim. Şoför, caddede akmakta olan sıvının benzin olduğunu fark eder etmez ve ön bilgileriyle bağlantı kurarak benzinin yanıcı bir madde olduğunu aklından geçirir geçirmez, hemen yolu terk etme işlemini pratiğe geçirmiştir. Ancak onun yolu terk etme işlemi, bir tehlikeyi sezme veya kıvrak zekâdan doğduğu gibi, aynı zamanda bir problemin habercisi de olabilirdi. Çıkışı engelleyen veya zorlaştıran unsurlar söz konusu olduğundan, bu zorluğu aşmak için şoförün, zekâya ihtiyacı vardır.

Demek ki bir işleme girişirken, doğuştan gelen doğal zekânın olması şarttır. Zekâ, insan hayatında her şeydir dersek; yüzde yüz doğru söylemiş oluruz. Zekâ, kıvrak zekâ için şart olduğu gibi, bir işlemi pratiğe geçirmek için de vazgeçilmez koşuldur. Zekâdan soyutlanarak yapılan bir işlem, insanın karşı karşıya kaldığı problemi kompleks hale getirebildiği kadar, bu problemden kurtarabilir de. İki alternatiften her biri, zekânın kullanım içeriğinden doğar. Çünkü benzin örneğinde olduğu gibi, yoldan çabucak uzaklaşarak riskten kurtulma işlemi, zekâ tarafından ortaya konmuştur. Aynı şekilde riski arttıracak bir işlem de pratiğe geçebilirdi, ki bu da zekânın yokluğunu gösterir. Zira akan maddenin benzin olduğunu fark edip ardından benzinin, yanıcı bir madde olduğu gerçeğiyle bağlantı kurduktan sonra, bu riski aşmada kendisine yardım edecek zekâyı kullanmaksızın; "ola ki bir çıkış yolu bulurum" diye risk alanında seyretmeye devam etmesinin, kişiye ne gibi bir yararı olabilir ki? Bu, tehlikenin boyutunu daha da arttırıp kişiyi yok oluşa götürmez mi? Demek ki, gerekli işlemin pratiğe geçirilmesi için, zekânın var olması şarttır. Zira zekâ, kıvrak zekânın ve kıvrak zekâdan doğan işlemin yapılmasında zaruridir.

Risk veya tehlikeyi aşmak için, olumlu-olumsuz bir işlemin seçilmesi gerekir. Fakat bu "seçme"nin kendisi de zekâya bağlıdır. Eğer kişi zekiyse yapılması gereken işlemi pratiğe geçirir; değilse riskin daha da büyümesine yol açabilecek bir işleme girişir. Bu nedenle zekânın varlığı, insanın kendisini daha fazla riske atacak işlemi değil, tam tersine kendisini kurtaracak işlemi seçmesi için zarurî bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Zekâ, kıvrak düşünme için zorunlu olduğu kadar, bir işleme karar vermek için de zorunludur. Dahası, hayatımızın temel taşı olduğundan zekâ, her şey için vazgeçilmez bir unsurdur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt