Zamanda yolculuk, üzerine yüzlerce kitap yazıldı, pekçok film çekildi. Ah o günleri geri getirebilseydim dediğimiz anlar ne kadar çok oldu değil mi? Ya da acaba 100 yıl sonra dünya ne halde olacak şeklinde sorularımız… İnsanoğlunun en büyük rüyasıdır zamanda yolculuk. Acaba bu mümkün mü? Gerçekten de zamanda yolculuk yapılabilir mi? İşte Zamanda yolculuk olasıkları….
Japonya Uzay Havacılık Dairesi ve Tokyo Üniversitesi’nde çalışan Doç.Dr. Serkan Anılır, zamanda yolculuk konusu üzerine şunları söyledi:
Zamanda yolculuk dendiğinde aklımıza hep ünlü bilim adamı Stephen Hawking’in yaklaşımı gelir.
‘Eğer zamanda yolculuk gerçekten de mümkün olsaydı, niçin bugün gelecekten gelmiş zaman yolcularıyla karşılaşmıyoruz?’
Peki ya ileride zamanda yolculuk gerçekten mümkün olursa ve gelecekten gelmiş insanlar aramızda yaşayıp bizi seyrediyor ve içlerinden gülüyorlarsa? Gelin, hep birlikte bu olasılığın üzerinde kafa yoralım.
Zannederim, uzmanlık alanı olmasa da herkes, zamanda yolculuğun yalnızca ışık hızına ulaşabilmemiz halinde mümkün olduğunu biliyordur.
Gelecekte, zaman yolculuğuyla ilgili tüm engelleri ortadan kaldırıp ışık hızından daha hızlı hareket etmeye yönelik teknolojiyi geliştirdiğimizi varsayarsak, nasıl bir zaman yolculuğu yaşanacağını da tahayyül edebiliriz.
Wells’in romanı ve ‘warp’ fikri
Zamanda yolculuk konusu üzerine en tanınmış roman, ünlü yazar H.G.Wells tarafından yazılmıştır. Romanda zaman makinası geçmişe ve geleceğe tek bir çizgi üzerinde hareket ederken, bugün zamanda yolculuğun gerçekleşeceğine inanan birçok bilim adamı, bazı zorlukları yok etmek için ‘warp’ düşüncesini ortaya atmaktadır.
‘Warp’ı basit bir misalle ifade edecek olursak, bir kağıdın sol alt köşesine (X), sol üst köşesine (Y) yazalım. X’den (şimdiki zaman) Y’ye (geçmiş zaman) bir çizgi çekelim.
Wells’in modelinde, zaman makinasını bu çizgi üzerinde hareket etmektedir. Fakat, harflerin yazılı olduğu 2 köşeyi kağıdı kaldırıp ortası sarkacak biçimde biraraya getirirsek, bu 2 farklı nokta arasında hareket etmek için varolan çizgiyi takip etmek yerine direkt atlama yapabileceğimizi görürüz. ‘Warp’ budur.
Her ne kadar bu olanaksız gibi düşünülse de, şu anda doğadaki formları incelediğimizde, harika bir kare ya da dikdörtgen benzeri bir form göremeyiz. Doğa, bizim ‘3.5 boyut’ ismini verdiğimiz mevcut form cetvelleriyle tanımlanamayan ‘fraktal’lerden meydana gelir.
Kar tanesi ve yansımalar
Buna en güzel örnekse bir kar tanesinin biçimi. Kyoto Üniversitesi’nden Prof. Dr. Koji Miyazaki ile birlikte yaptığımız bir araştırma esnasında, kar taneleri ve benzer milyonlarca fraktal biçimlerin aslında 4. boyuttan 3. boyuta yansımalar olduğunu bilgisayar modelleriyle kanıtlayıp başarılı olduk.
Einstein’in ‘zaman’ olarak tanımladığı 4. boyutun, belki de farklı bir kurgusu olan bir üst ‘mekan’ olabileceğine dair bir tez de geliştirdik.
Uzayın biçimi ve boyut konusunu daha derinden kavramak, ileride belki de zaman makinasının önünü açabilir.
Zaman makinasına yeniden geri dönecek olursak, bugüne dek büyük bütçeler ve derin araştırmalarla hazırlanmış bütün filmlerde kahramanımız zaman makinasıyla geçmişe ya da geleceğe giderken, farklı zaman diliminde başladığı nokta ile çıktığı nokta aynıdır.
Örneği yeniden düşünürsek, bir kağıt üzerindeki 2 nokta arasındaki çizgiyi takip etmeden o noktalar arasında gidip gelmek 1 gün mümkün olsa da, herhalde o gün zaman makinası üzerine çalışanlar, çok önemli bir gerçeği fark edecekler. O da kağıdın hareket halinde olması… Yani uzayın hareket ediyor olması.
Nasıl mı?
Dünya saatte yaklaşık 1600 km hızla dönmektedir. Eğer bir zaman yolcusu ‘warp’ ile, zamanda 1 saat geriye gidecek olursa, çıkacağı nokta ilk başlangıç noktasından bin 600 km ötede olacaktır.
Tabii ki bu durumda, uzaya dışarıdan bakacak olursak, dünyanın aynı bir saat içinde güneşin etrafında da 107 bin km yol katettiğini, güneşin de Samanyolu galaksisinde 810 bin km, Samanyolu’nun da Andromeda galaksisine doğru 240 bin km, ‘Local Group’ ismi verilen bizim sistemimizin de Virgo kümesine doğru iki milyon 770 bin km ve komple olarak Virgo sisteminin de ‘Great Attractor’ ismi verilen görünmeyen bir kümeye doğru iki milyon 150 bin km ile hareket ettiğini göz önünde bulundurmamız gerekir.
Zamanda yolculuk hayalleriyle yola çıkan pilotumuz, sadece ve sadece bir saat geriye dönmeye kalkışırsa, yola çıktığı noktadan yaklaşık beş milyon kilometre uzaklıktaki farklı bir noktada ortaya çıkacaktır.
Burada önemli olan, yolculuğa başladığı noktada gene ortaya çıkmış olsa dahi, bu esnada uzay 1 saat içinde hareket etmeye devam etmiştir.
Bu kadar kötümser olmamak amacıyla, duruma bir de iyi yönünden bakalım. Beş milyon kilometre uzakta çıkma ihtimalinden bahsettiğim halde, bütün yıldız ve kümelerin aynı yöne hareket etmediği gerçeğini göz önünde bulunduracak olursak, buradan birbirlerini sıfırlama şansları olduğunu söyleyebiliriz.
Bugün bilim adamlarının ‘uzayın duvar kağıdı’ olarak da tanımladıkları arka plandaki ‘kozmik kısa dalga fon radyasyonu’ (Büyük patlama, yani Big Bang adını verdiğimiz evrenin doğuşunda meydana gelen patlamadan geriye kalan radyasyon) ölçümleri ışığında, dünyanın saatte yaklaşık 1 milyon 400 bin km hareket ettiğini biliyoruz.
Bu uzaklıkları şu ana dek yalnızca 1 saatlik bir zaman yolculuğu macerası olarak düşündük. Bunu günlere, aylara, yıllara vurursak ortaya çıkan mesafe farklılıklarını sanırım herkes hesaplayabilir.
Basit bir örnek verecek olursak, 2105 yılından zamanımıza dönmeye çalışan bir kişi, dünyadaki başladığı noktadan yaklaşık 1 trilyar kilometre uzakta çıkacaktır, bize o noktada mesaj gönderse, dünyaya ulaşması yaklaşık 47 gün alacaktır.
Uzay keşifleri
Eğer bu şekilde bir yolculuk imkanı olursa, yani uzayın sürekli hareket halinde olmasını kendi avantajımıza çevirmek istersek, bunlardan birisi uzay keşifleri olabilir.
Mesela aynı hesaplama sistemi ile gidersek, şu an ki bulunduğumuz noktada 17.4 gün sonra Jüpiter gezegeninin olacağını tahmin ederek (dünyaya en yakın olduğu zamanda 587 milyon kilometre) buna ayarlayarak bir keşif gemisini gönderebiliriz.
Tabii ki x-y düzleminde başarılı olunacağı tahmin edilse bile, uzay ortamındaki x-y-z sisteminde düşünürsek, belki uzaklık olarak doğru noktada çıkabiliriz ama Jüpiter’in o andaki konumuna göre tam olarak yanında çıkma şansımızın çok zayıf olduğu da bir gerçektir.
Ancak bu teknoloji eğer başarılı olursa, mesela dünya yörüngesine uydu veya benzeri yük taşıması için son derece pratik bir çözüm olabilir.
Hayal gücümüzü zorlamaya devam edecek olursak, ben bir gün zaman makinasıyla yolculuk yapma şansını yakalasam iki seçeneğim vardır.
Birincisi ne kadar dünyadan uzakta ortaya çıksam bile, en kısa zamanda dünya ile bağlantı kurup yönümü bulmak ve geriye dönmeye çalışmak.
İkincisi ise, zaten geri dönemeyeceğim gerçeğini kabul ederek, gitmişken sonuna kadar gideyim fikrine de sarılarak, uzayın başladığı zamana dönmek.
Acaba Big Bang patlamasının olduğu ana kadar gidebilir miydim? Uzayın henüz bin yaşında olduğu ve sadece taneciklerden meydana geldiği bir döneme dönebilecek olsam, acaba benim zaman makinem de o anda tanelerine ayrılır mıydı?
‘Warp’ fikrinde zamanın etrafında dönerek, yani o çizgi üzerindeki olaylardan etkilenmeyerek hareket edebileceğimizi varsayarak, ‘Big Bang’den öncesine dönmeye kalkışsaydık? Bu durumda uzayın varolmayacağı ve uzayın varolmasından dolayı ortaya çıkan ve insanlar tarafından yorumlanarak ‘fizik kanunları’ olarak kabul edilmiş, ve benim zaman makinamla o noktaya kadar gitmeme imkan sağlamış bütün kuralların da varolmayacağını düşünersek?
‘Terminator’ filminde zamanda geriye giderek, ileride lider olacak insanların ailelerini yok etme düşüncesi nereye kadar mümkün bilemiyorum.
Buna başka bir yaklaşım getirsem, mesela ileride olacak çok büyük bir felaketi dünyaya mesaj olarak yollayarak tedbir almaları için uyarabilirdim.
Bu belki ileride mümkün olabilir ancak böylesine bir felakette ölmesi gereken bir kişi, benim yollayacağım mesaj sayesinde kurtulur ve ileride dedemi bir kavga sırasında öldürürse?
Zaman yolculuğu tartışması senelerce sürer…
Japonya Uzay Havacılık Dairesi ve Tokyo Üniversitesi’nde çalışan Doç.Dr. Serkan Anılır, zamanda yolculuk konusu üzerine şunları söyledi:
Zamanda yolculuk dendiğinde aklımıza hep ünlü bilim adamı Stephen Hawking’in yaklaşımı gelir.
‘Eğer zamanda yolculuk gerçekten de mümkün olsaydı, niçin bugün gelecekten gelmiş zaman yolcularıyla karşılaşmıyoruz?’
Peki ya ileride zamanda yolculuk gerçekten mümkün olursa ve gelecekten gelmiş insanlar aramızda yaşayıp bizi seyrediyor ve içlerinden gülüyorlarsa? Gelin, hep birlikte bu olasılığın üzerinde kafa yoralım.
Zannederim, uzmanlık alanı olmasa da herkes, zamanda yolculuğun yalnızca ışık hızına ulaşabilmemiz halinde mümkün olduğunu biliyordur.
Gelecekte, zaman yolculuğuyla ilgili tüm engelleri ortadan kaldırıp ışık hızından daha hızlı hareket etmeye yönelik teknolojiyi geliştirdiğimizi varsayarsak, nasıl bir zaman yolculuğu yaşanacağını da tahayyül edebiliriz.
Wells’in romanı ve ‘warp’ fikri
Zamanda yolculuk konusu üzerine en tanınmış roman, ünlü yazar H.G.Wells tarafından yazılmıştır. Romanda zaman makinası geçmişe ve geleceğe tek bir çizgi üzerinde hareket ederken, bugün zamanda yolculuğun gerçekleşeceğine inanan birçok bilim adamı, bazı zorlukları yok etmek için ‘warp’ düşüncesini ortaya atmaktadır.
‘Warp’ı basit bir misalle ifade edecek olursak, bir kağıdın sol alt köşesine (X), sol üst köşesine (Y) yazalım. X’den (şimdiki zaman) Y’ye (geçmiş zaman) bir çizgi çekelim.
Wells’in modelinde, zaman makinasını bu çizgi üzerinde hareket etmektedir. Fakat, harflerin yazılı olduğu 2 köşeyi kağıdı kaldırıp ortası sarkacak biçimde biraraya getirirsek, bu 2 farklı nokta arasında hareket etmek için varolan çizgiyi takip etmek yerine direkt atlama yapabileceğimizi görürüz. ‘Warp’ budur.
Her ne kadar bu olanaksız gibi düşünülse de, şu anda doğadaki formları incelediğimizde, harika bir kare ya da dikdörtgen benzeri bir form göremeyiz. Doğa, bizim ‘3.5 boyut’ ismini verdiğimiz mevcut form cetvelleriyle tanımlanamayan ‘fraktal’lerden meydana gelir.
Kar tanesi ve yansımalar
Buna en güzel örnekse bir kar tanesinin biçimi. Kyoto Üniversitesi’nden Prof. Dr. Koji Miyazaki ile birlikte yaptığımız bir araştırma esnasında, kar taneleri ve benzer milyonlarca fraktal biçimlerin aslında 4. boyuttan 3. boyuta yansımalar olduğunu bilgisayar modelleriyle kanıtlayıp başarılı olduk.
Einstein’in ‘zaman’ olarak tanımladığı 4. boyutun, belki de farklı bir kurgusu olan bir üst ‘mekan’ olabileceğine dair bir tez de geliştirdik.
Uzayın biçimi ve boyut konusunu daha derinden kavramak, ileride belki de zaman makinasının önünü açabilir.
Zaman makinasına yeniden geri dönecek olursak, bugüne dek büyük bütçeler ve derin araştırmalarla hazırlanmış bütün filmlerde kahramanımız zaman makinasıyla geçmişe ya da geleceğe giderken, farklı zaman diliminde başladığı nokta ile çıktığı nokta aynıdır.
Örneği yeniden düşünürsek, bir kağıt üzerindeki 2 nokta arasındaki çizgiyi takip etmeden o noktalar arasında gidip gelmek 1 gün mümkün olsa da, herhalde o gün zaman makinası üzerine çalışanlar, çok önemli bir gerçeği fark edecekler. O da kağıdın hareket halinde olması… Yani uzayın hareket ediyor olması.
Nasıl mı?
Dünya saatte yaklaşık 1600 km hızla dönmektedir. Eğer bir zaman yolcusu ‘warp’ ile, zamanda 1 saat geriye gidecek olursa, çıkacağı nokta ilk başlangıç noktasından bin 600 km ötede olacaktır.
Tabii ki bu durumda, uzaya dışarıdan bakacak olursak, dünyanın aynı bir saat içinde güneşin etrafında da 107 bin km yol katettiğini, güneşin de Samanyolu galaksisinde 810 bin km, Samanyolu’nun da Andromeda galaksisine doğru 240 bin km, ‘Local Group’ ismi verilen bizim sistemimizin de Virgo kümesine doğru iki milyon 770 bin km ve komple olarak Virgo sisteminin de ‘Great Attractor’ ismi verilen görünmeyen bir kümeye doğru iki milyon 150 bin km ile hareket ettiğini göz önünde bulundurmamız gerekir.
Zamanda yolculuk hayalleriyle yola çıkan pilotumuz, sadece ve sadece bir saat geriye dönmeye kalkışırsa, yola çıktığı noktadan yaklaşık beş milyon kilometre uzaklıktaki farklı bir noktada ortaya çıkacaktır.
Burada önemli olan, yolculuğa başladığı noktada gene ortaya çıkmış olsa dahi, bu esnada uzay 1 saat içinde hareket etmeye devam etmiştir.
Bu kadar kötümser olmamak amacıyla, duruma bir de iyi yönünden bakalım. Beş milyon kilometre uzakta çıkma ihtimalinden bahsettiğim halde, bütün yıldız ve kümelerin aynı yöne hareket etmediği gerçeğini göz önünde bulunduracak olursak, buradan birbirlerini sıfırlama şansları olduğunu söyleyebiliriz.
Bugün bilim adamlarının ‘uzayın duvar kağıdı’ olarak da tanımladıkları arka plandaki ‘kozmik kısa dalga fon radyasyonu’ (Büyük patlama, yani Big Bang adını verdiğimiz evrenin doğuşunda meydana gelen patlamadan geriye kalan radyasyon) ölçümleri ışığında, dünyanın saatte yaklaşık 1 milyon 400 bin km hareket ettiğini biliyoruz.
Bu uzaklıkları şu ana dek yalnızca 1 saatlik bir zaman yolculuğu macerası olarak düşündük. Bunu günlere, aylara, yıllara vurursak ortaya çıkan mesafe farklılıklarını sanırım herkes hesaplayabilir.
Basit bir örnek verecek olursak, 2105 yılından zamanımıza dönmeye çalışan bir kişi, dünyadaki başladığı noktadan yaklaşık 1 trilyar kilometre uzakta çıkacaktır, bize o noktada mesaj gönderse, dünyaya ulaşması yaklaşık 47 gün alacaktır.
Uzay keşifleri
Eğer bu şekilde bir yolculuk imkanı olursa, yani uzayın sürekli hareket halinde olmasını kendi avantajımıza çevirmek istersek, bunlardan birisi uzay keşifleri olabilir.
Mesela aynı hesaplama sistemi ile gidersek, şu an ki bulunduğumuz noktada 17.4 gün sonra Jüpiter gezegeninin olacağını tahmin ederek (dünyaya en yakın olduğu zamanda 587 milyon kilometre) buna ayarlayarak bir keşif gemisini gönderebiliriz.
Tabii ki x-y düzleminde başarılı olunacağı tahmin edilse bile, uzay ortamındaki x-y-z sisteminde düşünürsek, belki uzaklık olarak doğru noktada çıkabiliriz ama Jüpiter’in o andaki konumuna göre tam olarak yanında çıkma şansımızın çok zayıf olduğu da bir gerçektir.
Ancak bu teknoloji eğer başarılı olursa, mesela dünya yörüngesine uydu veya benzeri yük taşıması için son derece pratik bir çözüm olabilir.
Hayal gücümüzü zorlamaya devam edecek olursak, ben bir gün zaman makinasıyla yolculuk yapma şansını yakalasam iki seçeneğim vardır.
Birincisi ne kadar dünyadan uzakta ortaya çıksam bile, en kısa zamanda dünya ile bağlantı kurup yönümü bulmak ve geriye dönmeye çalışmak.
İkincisi ise, zaten geri dönemeyeceğim gerçeğini kabul ederek, gitmişken sonuna kadar gideyim fikrine de sarılarak, uzayın başladığı zamana dönmek.
Acaba Big Bang patlamasının olduğu ana kadar gidebilir miydim? Uzayın henüz bin yaşında olduğu ve sadece taneciklerden meydana geldiği bir döneme dönebilecek olsam, acaba benim zaman makinem de o anda tanelerine ayrılır mıydı?
‘Warp’ fikrinde zamanın etrafında dönerek, yani o çizgi üzerindeki olaylardan etkilenmeyerek hareket edebileceğimizi varsayarak, ‘Big Bang’den öncesine dönmeye kalkışsaydık? Bu durumda uzayın varolmayacağı ve uzayın varolmasından dolayı ortaya çıkan ve insanlar tarafından yorumlanarak ‘fizik kanunları’ olarak kabul edilmiş, ve benim zaman makinamla o noktaya kadar gitmeme imkan sağlamış bütün kuralların da varolmayacağını düşünersek?
‘Terminator’ filminde zamanda geriye giderek, ileride lider olacak insanların ailelerini yok etme düşüncesi nereye kadar mümkün bilemiyorum.
Buna başka bir yaklaşım getirsem, mesela ileride olacak çok büyük bir felaketi dünyaya mesaj olarak yollayarak tedbir almaları için uyarabilirdim.
Bu belki ileride mümkün olabilir ancak böylesine bir felakette ölmesi gereken bir kişi, benim yollayacağım mesaj sayesinde kurtulur ve ileride dedemi bir kavga sırasında öldürürse?
Zaman yolculuğu tartışması senelerce sürer…