Gülüşü Yaralı
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 6 Şub 2008
- Mesajlar
- 5,741
- Tepki puanı
- 3
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
- Konum
- ha bura :)
- Web Sitesi
- www.facebook.com
Zaman Erirken Ayak İzlerinde.. Zaman erirken ayak izlerinde, mevsimler şafaklarında geçerken yaz’ı sevmeden ve kış’a hep hayran! Hüzün hep arka sokaklarda dolaşıp dururken ve zaman zaman ayaklarına dolanırken… Yaşamak oyununda verilen rollere isyankar mıdır, reva mıdır yoksa başı eğik oynayan. Zaman erirken ayak izlerinde sevinç düşmemiş gamzelerin, solmak için, yitip gitmek için hafiften bir rüzgar bekleyen düşlerin kopmadan dalından, korkmadan at adımını, sanki sevinç dediğin yada hüzün dediğin yada o damağında düğümlenmiş söylemediklerin hepsi YAŞAMAK OYUNUNUN senaryosunda anlık duyguların, mevsimlik duyguların yada altı üstü bir hayatlık duyguların veya en iyisi, belki de senin için en kötüsü bitişi başlangıç olan bir hayatın hissedişleri değil midir ?
Hangi gerçeklik düştü dilinden taa kalbine kadar da yaralayabildi sanki seni? Çıkar at artık şu veçhine isim vermeye çok meraklı halini suretinden. Görmüyor musun vakit zifiri karanlık. Göremiyorsun önünü, başlangıçtan ziyade bitişlere hiç gidemiyorsun. Hiç cesaretin yok mu gerçekten ? Zaman erirken ayak izlerinde, sevinci yaşamaktan saymak yanılgısında düştüğün ilk kuyudan çıkaranın olmuyor. Işığın hala en yukarıda ve ulaşılmaz gelmesi nedendir.
Cevapsız bıraktığın soruları sormak alışkanlık yapmış o çok konuşmalarının gölgesinde. Hayalhanende hakkında hukuk mücadelesine bile girmediğin hangi ışık yolunu aydınlatacak sanıyorsun sen şimdi. Hala göre göre basıyorsun önünde duran ama ardını göremediğin bir kuytuya. Ve nedense tüm çığlıkların sessizlikte duyuluyor. Daha yarının ilk söylemleri tecelli olurken sen gömüleceksin o sessizliğine ve yine o muğlak sensizliğinle ve yine hiç başlamadan biteceksin.
Gurur ve ümit, toprak rengine bürünürken ruhaniyetinde hayat bulan hangi sena seni kaldıracak o düştüğün yerden! Vehminin üzerine kurduğun sarayları kaç şiddetinde bir kırık hayal bertaraf edecek bilmiyor musun? Ümit diye izine düştüğün yollar hala âh’la aratıyor umduğunu bulamadığını, artık kaybedilmeye düçar olan umudunu bulamadığını... Çıkarıp atamıyorsun o ahvaline sinmiş hezeyanlarını. Esrarına bağımlı olduğun muamma yalnızlığın hala avuç içlerinde sana seni dahi verememişken neden hala yolcususun sanki o ’zevale kavuşmuş vuslatların’. Sahile vuran hiçbir dalga kadar bırakmıyorsun hüznünü kıyıda.
Unutmaklar rafa kaldırıldı şimdi, unutulmuşları oynuyorsun. Zaman erirken ayak izlerinde, tüketiyorsun, tükeniyorsun. Gurur ve ümit toprak rengine bürünüyorken şimdi. Vedalar artık karşılıklı olmuyor. Sevinç büyütmek için ekilmeyen ağacının dalından çürümüş bir şekilde yere düşen son yaprağının adı oluyor hüzün. Oda bir yerden sonra toprak rengine dönmeyecek mi sahiden!?
Mesut Baki