Yüzleşme
İnsanoğlu kendisi dışında hemen her şeye zaman ayırır. Bu geleneği bozup biraz kendinize zaman ayırmaya ne dersiniz?
Çekilelim şöyle tenha bir yere; atalım kafamızdan türlü düşünceleri…
Başlayalım kendimizle yüzleşmeye:
Ben kimim? Nereden geldim; nereye gidiyorum? Sorumluluklarım nelerdir? Niçin yaşıyorum?
Sahi insanlar niçin didişip duruyorlar? Niçin birbirlerine zarar veriyorlar; neyi paylaşamıyorlar?
Hâlbuki bize bu dünyanın; yalan, oyun ve oyuncaktan ibaret olduğu sürekli hatırlatılmıştı…
Hatırlatılmak ne kelime, her gün çevreden birilerini bu dünyadan kendi ellerimizle yollamıyor muyuz ki; Bir parça kefenle, yapa yalnız bu dünyadan.
İçimizde zapt edilemeyen bir şeyler var galiba; ona karşı koyamıyoruz…
Aman Allah’ım nedir bu halimiz ne kadar da aciz kalıyoruz. Sürüklüyor bizi; bir o yana ,bir bu yana..
Ne zamana kadar devam edecek bu meçhule gidiş. Meçhul mü? Hayır hayır ne meçhulü; meçhul olan bir şey yok aslında. Her şey apaçık meydanda…
Hangi insan yaptığının farkında değil ki? Herkes ne yaptığının farkında, fakat Ona, yani içindeki sese kulak veriyor. Bir ses ona ”yap” diyor o da yapıyor. Neticesini bazen düşünerek bazen düşünmeyerek de olsa yapmaktan geri duramıyor.
Eroin komasından ölen genç bir kızımızın hatıra defterindeki bir not “İçimdeki bir sese hep kulak verdim. Her dediğini yaptım. Beni bu hallere düşürdü. Artık geri dönemiyorum. Beni affedin çareyi ölümde aramaya karar verdim” Nasılda gerçeği gözler önüne seriyor.
İçindeki sese kulak verip vermemek, aslında bütün insanların sorunudur.
Herkesin içinde bir sesi vardır mutlaka. Peki içinizdeki o sesle siz nasılsınız? Siz onu ne kadar dinliyor ne kadar dinlemiyorsunuz? Onu ne kadar tanıyorsunuz?
Yoksa Ondan kurtulmak mı istiyorsunuz?
O sesten kurtularak yaşamanız imkânsızdır. Çünkü o ses, sizin varlık sebebinizdir. Ondan ayrılmak bu dünyadan gitmek demektir. O ses, sizin imtihanınızdır. Ona kulak verip vermemek noktasında, sevap ya da günahlarınız belirlenecek. Ahiret yurdundaki yeriniz ona göre belirlenecek. O ses sizsiniz; yani kendi nefsinizdir. Siz onunla varsınız, onsuz yoksunuz. O zaman geriye bir şey kalıyor: Onu tanımak, onu anlamak, onunla birlik olup beklenilen, istenilen şeyleri birlikte yapmak. Yani yüzleşmek!
Kendinize zaman ayırıp yüzleşmeye mecbursunuz bir yerde. Rahmetli Celal Mısır Hoca derdi ki “insan kendinde var olan bir kusurunu ancak üç aşamada yok edebilir. Birinci aşama tanıma, ikinci aşama kınama, üçüncü aşama terk etmedir.” Terk etmek için kınamak, kınamak için tanımak gerekir. Tanımanın yolu da yüzleşmeyledir.
Sır sahipleri bu konuda hep uyarmışlar. İçimizde var olan bir sese bir güce yönlendirmişler. ”Bir ben var bende benden içeri”
“İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin bu bir kuru emektir”
“Kendini bilen Rabbini bilir.”
Bütün sırların başı da, sonu da sendedir. Yalan olan her şey; gerçek olan Sensin. Çünkü sende gerçek olana ait bir şeyler var; O da ruhtur. Ruh sahibine dönecek; Senden haber verecek. Sen de hesap vereceksin. Ölmeden önce kendinle konuş, kendinle yüzleş, kendini hesaba çek ki kendine çeki düzen veresin. … Yorulsan da, üzülsen de kendinle yüzleşmeye konuşmaya zaman ayırmalısın Yoksa hesabın çetin olur.
İnsanoğlu kendisi dışında hemen her şeye zaman ayırır. Bu geleneği bozup biraz kendinize zaman ayırmaya ne dersiniz?
Çekilelim şöyle tenha bir yere; atalım kafamızdan türlü düşünceleri…
Başlayalım kendimizle yüzleşmeye:
Ben kimim? Nereden geldim; nereye gidiyorum? Sorumluluklarım nelerdir? Niçin yaşıyorum?
Sahi insanlar niçin didişip duruyorlar? Niçin birbirlerine zarar veriyorlar; neyi paylaşamıyorlar?
Hâlbuki bize bu dünyanın; yalan, oyun ve oyuncaktan ibaret olduğu sürekli hatırlatılmıştı…
Hatırlatılmak ne kelime, her gün çevreden birilerini bu dünyadan kendi ellerimizle yollamıyor muyuz ki; Bir parça kefenle, yapa yalnız bu dünyadan.
İçimizde zapt edilemeyen bir şeyler var galiba; ona karşı koyamıyoruz…
Aman Allah’ım nedir bu halimiz ne kadar da aciz kalıyoruz. Sürüklüyor bizi; bir o yana ,bir bu yana..
Ne zamana kadar devam edecek bu meçhule gidiş. Meçhul mü? Hayır hayır ne meçhulü; meçhul olan bir şey yok aslında. Her şey apaçık meydanda…
Hangi insan yaptığının farkında değil ki? Herkes ne yaptığının farkında, fakat Ona, yani içindeki sese kulak veriyor. Bir ses ona ”yap” diyor o da yapıyor. Neticesini bazen düşünerek bazen düşünmeyerek de olsa yapmaktan geri duramıyor.
Eroin komasından ölen genç bir kızımızın hatıra defterindeki bir not “İçimdeki bir sese hep kulak verdim. Her dediğini yaptım. Beni bu hallere düşürdü. Artık geri dönemiyorum. Beni affedin çareyi ölümde aramaya karar verdim” Nasılda gerçeği gözler önüne seriyor.
İçindeki sese kulak verip vermemek, aslında bütün insanların sorunudur.
Herkesin içinde bir sesi vardır mutlaka. Peki içinizdeki o sesle siz nasılsınız? Siz onu ne kadar dinliyor ne kadar dinlemiyorsunuz? Onu ne kadar tanıyorsunuz?
Yoksa Ondan kurtulmak mı istiyorsunuz?
O sesten kurtularak yaşamanız imkânsızdır. Çünkü o ses, sizin varlık sebebinizdir. Ondan ayrılmak bu dünyadan gitmek demektir. O ses, sizin imtihanınızdır. Ona kulak verip vermemek noktasında, sevap ya da günahlarınız belirlenecek. Ahiret yurdundaki yeriniz ona göre belirlenecek. O ses sizsiniz; yani kendi nefsinizdir. Siz onunla varsınız, onsuz yoksunuz. O zaman geriye bir şey kalıyor: Onu tanımak, onu anlamak, onunla birlik olup beklenilen, istenilen şeyleri birlikte yapmak. Yani yüzleşmek!
Kendinize zaman ayırıp yüzleşmeye mecbursunuz bir yerde. Rahmetli Celal Mısır Hoca derdi ki “insan kendinde var olan bir kusurunu ancak üç aşamada yok edebilir. Birinci aşama tanıma, ikinci aşama kınama, üçüncü aşama terk etmedir.” Terk etmek için kınamak, kınamak için tanımak gerekir. Tanımanın yolu da yüzleşmeyledir.
Sır sahipleri bu konuda hep uyarmışlar. İçimizde var olan bir sese bir güce yönlendirmişler. ”Bir ben var bende benden içeri”
“İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin bu bir kuru emektir”
“Kendini bilen Rabbini bilir.”
Bütün sırların başı da, sonu da sendedir. Yalan olan her şey; gerçek olan Sensin. Çünkü sende gerçek olana ait bir şeyler var; O da ruhtur. Ruh sahibine dönecek; Senden haber verecek. Sen de hesap vereceksin. Ölmeden önce kendinle konuş, kendinle yüzleş, kendini hesaba çek ki kendine çeki düzen veresin. … Yorulsan da, üzülsen de kendinle yüzleşmeye konuşmaya zaman ayırmalısın Yoksa hesabın çetin olur.