Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yuvalarımız Neden Çatırdıyor? (1 Kullanıcı)

zekaikc

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Mar 2011
Mesajlar
903
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
3h25u.jpg


Hilal ARSLAN kaleme aldı,KAPAK KONUSU bölümünde yayınlandı.

Bizden önceki kuşaklar yuva kurarken eş, dost, tanıdıklar “Allah bir yastıkta kocatsın” duasıyla tebrik ederlermiş yeni evlileri. Bu duanın bir karşılığı olarak da çeyizlerde mutlaka iki kişinin başını koyacağı uzun bir yastık olurmuş. Eşler birbirlerine Allah’ın emaneti gözüyle baktıklarından aile içinde yaşadıkları bütün sorunların, şimdiki havalı adıyla iletişim problemlerinin üstesinden gelmeyi bilirlermiş. Bu yüzden eşlerden biri ebedi aleme gidene kadar sürermiş çoğu zaman evlilikler…

Şimdiyse durum hayli farklı… Daha yolun başında “Olmazsa ayrılırız canım” diyerek evliliğe niyetleniyor insanlar. Zaman değişip şehir hayatının şartları geleneksel aileyi unufak edince çekirdek aileler çoğalmaya başladı. Ama çekirdek aileler de köksüz olduklarından toplumun temeli saydığımız bu yapıyı ayakta tutmak giderek zorlaştı.

EVLİLİK FEDAKARLIK İSTER

Modernleşme, iletişim ve bilgi teknolojilerinin yaygınlaşması, bireylerin “evlilik”le ilgili talep ve beklentilerinin değişmesi en geleneksel ailelerde bile boşanmanın birkaç kuşak öncesine göre çok daha kolaylaşmasına yol açıyor. Ailelerin neden artık bu kadar kolay dağıldığını sorduğumuz Mahremiyet Okulu kitabının yazarı Mehmet Paksu, evlilik dışı ilişkilere örneklik teşkil eden rol modeller, diziler ve yaşantıdaki örneklerin çoğaldığına dikkat çekiyor.

Aileyi ayakta tutan temel duygunun “biz” fikri olduğuna dikkat çeken Paksu, “Evlilik suya benzetilir. Suyun iki ana maddesi vardır. Oksijen ve hidrojen. Bu iki madde havada hür bir ortamda dolaşırken, fedakarlık gösteriyorlar, bir araya geliyorlar, birleşiyorlar, su oluyorlar. Eşler de bekarken serbest ve hür olarak yaşarken evlenince şahsi fedakarlık ve feragat göstererek birbirlerine tahammül ederek şu dünya denizinde kayıklarını sahile çıkarıyorlar. Kayıkta bir kişi kürek çekerse mesafe alınır. Fakat iki kişi küreğe sarılır, biri ön tarafa, diğeri de arka yöne çekerse ikisi de suya gömülür” şeklinde konuşuyor.

Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Müdürlüğü Genel Müdürü Doç. Dr. Ayşen Gürcan ise yaptıkları araştırmalara dayanarak daha evvelinde boşanmaya olumsuz bakan kesimlerde de boşanmaların gerçekleşiyor olduğuna dikkat çekiyor.

ERKEKLER SAYGI, KADINLAR SORUMLULUK BEKLİYOR

Boşanmaların arttığı odaklarda yaşam biçimlerinin ani değişikliği, sınıf atlama veya mekan değiştirme, göç gibi sınıfsal değişimlerin boşanmaları tetiklediğini söyleyen Doç. Ayşen Gürcan boşanmaların asıl sebebinin ise çok daha farklı olduğuna işaret ediyor. Doç. Gürcan sözlerine şöyle devam ediyor: “Boşanmalarda mahkeme kararlarında görünen ‘şiddetli geçimsizlik’leri belirlemek üzere 2008 yılında ‘Boşanma Nedenleri Araştırması’nı gerçekleştirdik. Bu çalışmada ortaya çıkan sonuç; özellikle çiftlerin birbirlerinden beklentilerinin geçmişe oranla oldukça değiştiği yönündeydi. Kadınların erkeklerden en önemli beklentisi sorumluluklarını yerine getirmek olarak görülürken, erkeklerin ise en önemli beklentileri kendilerine eşleri tarafından daha çok saygı gösterilmesiydi.”

Doç. Gürcan’ın söyledikleri aslında geleneksel aile yapımızdan uzaklaştıkça neleri kaybettiğimizi de ortaya koyuyor. Hani eskiler hep söyler ya “Erkekler erkekliğini, kadınlar kadınlığını bilmeli” diye… Galiba bunu kaybettiğimiz için Allah’ın en sevmediği helali seçmek zorunda kalanların sayısı artıyor.
Sonuç olarak boşanmaların ailelerin hayata bakış ve yaşantılarını dini gereklere göre düzenlemek gibi bir değişkenden etkilendiğini düşünmüyorum. Ancak muhafazakar olsun olmasın, eşiyle ilgili değişen beklentilerine cevap bulabilen ile bulamayan arasında artık net sonuçlar beklendiğini söylemeliyim. Özellikle yukarıda da belirttiğim gibi, toplumsal yer değişikliği hem sınıfsal olarak hem de mekan olarak değişiklikler, boşanmaları etkileyen temel değişken olmakta.

GENÇLER ACELE KARAR VERİYOR

Buraya kadar ortaya çıkan tablo her ne kadar üzücü olsa da başka ülkelere göre daha iyi durumda olduğumuz da bir gerçek. Batılı ve modern toplumlara göre Türk ailesinin hala sağlam ve korunmalı bir yapı olduğuna dikkat çeken Mehmet Paksu’ya göre “Toplumsal gelişme ve kültürel değişmenin bir etkisi olarak bizdeki boşanmaların gelecek yıllarda artması da muhtemel. Bu açıdan bakıldığında özellikle ilk yıldaki boşanma oranlarının geçmiş yıllara göre artıyor olması bunu doğrulamakta. Bunun en temel nedeni ise, birincisi uygun eş seçimi noktasında gençlerin acele karar veriyor olması, ikinci nedeni ise, evlilik içinde oluşan sorunlara çözüm aramada hem yetersiz hem de dayanıksız kalması. Bir kere gençlerde oluşan evlilik algısı ve evlilikten beklentiler çok hızlı bir değişim gösteriyor, bu değişime ayak uyduracak rollerin yeniden tanımlanması, özellikle erkek-kadın ilişkilerinde evliliğin tek geçerli kurum olduğu bilgisinin yeniden gençlerde oturtulması gerekiyor.”

“Muhafazakarlığın temelinde inanç, iman, ahlak, manevi ve ahlaki değerler vardır. Bunlar muhafaza edilince aile ayakta kalır. Ama gün geçtikçe bu değerlere hücumlar artıyor, aile kalesi bombardımana tabi tutuluyor, büyük sarsıntılar, yıkımlar yaşanıyor” diyen Paksu, başta TV olmak üzere medyanın, iletişim teknolojisinin ve internetin yaygınlaşmasının, büyük şehirlerin en modern semtlerinden Anadolu’nun en ücra köylerine varıncaya kadar ulaşmasının, internetin versiyonlarının kontrolsüz biçimde kullanılmasının aile bireylerini birbirinden koparttığını, yalnızlaştırdığını, kendi içine kapattığını belirtiyor.

HAKKI VE SABRI TAVSİYE EDEN BİRİLERİ OLMALI

Ahir zaman yahut başka bir söylemle modern çağ insanının içine düştüğü ben merkezli hayat algısı belki de en büyük zararı evlilik kurumuna, aileye veriyor. Yalnızca kendi ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığına, kendi mutluluğuna odaklanan eşler karşı tarafın sevgi, ilgi ve sorumluluk açısından ne beklediğine dikkat dahi etmiyor. Hal böyle olunca evlilikler ya birinin idare etmesiyle mutsuz bir biçimde devam ediyor, ya da en ufak bir kırılma noktasında son buluyor. Oysa aile kavramından bahsedebilmek için önce bir olmaktan, birlik olmaktan, birlikte düşünüp, birlikte hareket etmekten haberimizin olması gerekiyor.

Tüm bunların yanı sıra kadın ve erkeğin çevresi de boşanmayı zihinde kolaylaştıran bir etkiye sahip. Kendi mutluluğunu önceleyen insan, yakınları söz konusu olduğunda da aynı tavrı sergiliyor. Evladının evliliği sallantıda olan kimi anne babalar, kızı yahut oğlunun hatalarına bakmadan karşı tarafı yargılıyor ve kendi çocuğunun mutsuzluğuna odaklanarak boşanma kararını destekliyor; hatta ilk dile getiren oluyor.

Oysa böylesi hayati konularda kendisiyle istişare edilenler, fikirlerini dile getirmeden önce etraflıca düşünmeli, her iki tarafı da dinleyerek adaletle hükmetmeye özen göstermelidir. Hata kimdeyse veya kimin ne hatası varsa onu açık yüreklilikle söyleyebilmeli. Tıpkı ayette belirtildiği gibi hakkı ve sabrı tavsiye edebilmeli.
(Asr, 3)

DEĞİŞEN BEKLENTİLER BOŞANMAYA YOL AÇIYOR

DOÇ. DR. AYŞEN GÜRCAN
Erkeklerde evlilik sorumluluklarını yerine getirmede bir sıkıntının önemli ölçüde yerleştiğini, kadınların da kocalarına karşı eski saygılarını kaybettiğini söyleyebiliriz. Özellikle bu sonuç; yaşam biçimi değişmiş, refah seviyesi artmış, eğitim düzeyi yükselmiş kesimlerde daha da belirgin hale geliyor. Dolayısıyla; yaşama bakışı muhafazakar olsun olmasın bu sonuçlar hepsini kapsamakta. Ancak belirtmeliyim ki; hala ülkemizde bıçak kemiğe dayanmadan boşanmalar çok yüksek görünmüyor. Boşanma istatistiklerine bakarsak; kaba boşanma hızı 2009 yılında binde 1,59 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran dünya ölçeğinde oldukça düşük bir orandır. Boşananların evlilere oranı ise yüzde 4,8.

2009 boşananların evli olanlara oranları

Batı Karadeniz: 7,18
Doğu Karadeniz: 7,02
Ege: 6,27
Orta Anadolu: 5,94
Doğu Marmara: 5,87
İstanbul: 5,69
Kuzeydoğu: 5,17
Batı Anadolu: 5,05
Akdeniz: 4,74
Ortadoğu: 4,31
Batı Marmara: 4,21
Güneydoğu: 3,61
GENEL: 4,18

BELLİ BAŞLI BOŞANMA SEBEPLERİ

MEHMET PAKSU

Mahremiyet Okulu’nun “Mutsuz Evlilikler, Boşanmalar” isimli kitabında evlilik kavgaları ve boşanmalarla ilgili yüzden fazla soruya cevap verdik. “İhanetler, Cinsel Sorunlar” kitabında ise, çiftleri boşanmaya götüren yolda yaşanan aldatmalar ve cinsel problemlere dair suallere Kur’an ve hadisler çerçevesinde cevaplar vermeye çalıştık.

Belli başlı boşanma sebeplerini şu şekilde sıralamak mümkün: Alkol, uyuşturucu bağımlılığı, şiddet kullanılması, cinsel mutsuzluklar ve uyuşmazlıklar, dini yaşantıda eksiklikler, eşlerinin birbirlerine denk olmaması, Tv alışkanlığı, kadının ailesine gönderilmemesi, eşlerin birbirlerini aldatması, ihanetlerin yaşanması, internetin kontrolsüz kullanılması, çocuklarının olmaması, ikinci evlilik yönelimi, gelin kaynana anlaşmazlıkları…

Ayrıca Türkiye’de henüz yeterli araştırma yapılmadı, ama 2009’da Amerika’da yapılan bir araştırmada her beş boşanmadan birine sebep facebook gösteriliyor. Eski arkadaşları buluşturan ve yeni arkadaşlar bulmaya yarayan site, evlilikteki sorunları artırıyor.
Bu “virüse” gafil bir şekilde yakalanan, iradesine söz geçiremeyen, hakimiyetini kaybeden kişiler farkına varmadan kendini bir “kapanın” içinde buluyor, zehirleniyor ve ciddi bunalımlara giriyor.
 

Kaan Erdem

Yönetici
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
11,197
Tepki puanı
230
Puanları
63
Evin reisi "İslamiyet" olmalidir.İman ile butunlesmeli ihsan ile ALLAH celle celaluh'un rizasi gozetilmelidir.

Saygi herseyden once gelir taraflarin birbirini agir dille elestirmeleri sukunetin bozulmasina merhamtsizlik ve bencilligin ayyuka cikmasina en buyuk etken oldugunu bilmeleri ve bunu unutmamalari gerekir.

Mutlu ve mesut olmak adina da asla emir ve yasaklardan da taviz verilmemeli.

Telefondan ancak bu kadar mudahil olabiliyorum saygilarimla.
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
44
çok önemli ve çok gerekli bilgiler.
Allah celle celalüh razı olsun.
Evlilik müessesesi gerçekten çok farklı
Sınav yönünden en ağır olanlardan.
Rabbimiz yuvalarımızı koruyup kollasın. amin
selam ve dua ile
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Bir çiftin evliliklerinin 25. yılında bile hâlâ birbirleri hakkında yeni bir şeyler öğrenmesinin, birbirilerine bakarken gözlerinin içinin parlamasının ve ilişkilerindeki heyecan dolu kıvılcımın bir nedeni olmalı. Böyle kaç tane çift tanıyorsunuz? Eğer mutlu ve uzun süren bir evlilik istiyorsanız bunu başarmış çiftleri gözlemleyin. Ve asla onların öğütlerini kulak arkası yapmayın. Bu arada mutlu bir evliliğe sahip olmak için 10 altın kural niteliği taşıyan aşağıdaki maddelere göz atmaya ne dersiniz? Hatta bu kuralları sadece okumakla kalmayın, uygulayın da...
1-Aynı zamanlarda sinirli olmayın: Çiftlerin aralarında bazı anlaşmazlıkların olması ve zaman zaman ufak tartışmaların yaşanması elbetteki çok doğal. Ancak önemli olan, tarafların aynı zamanlarda çok sinirli ve fevri hareket etmemeleri olsa gerek. Eğer eşiniz sinirliyse siz alttan almaya çalışın. Bir daha geri dönüşü olmayan sözlerden ve hareketlerden kaçının. Haklı olsanız bile ortamın sakinleşmesini bekleyin ve bir süre sonra düşüncelerinizi ılımlı bir ses tonuyla belirtin. Hem böylece istediklerinizi yaptırma şansınız daha da artacaktır. Unutmayın ki tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır diye boşuna söylememişler...


2-Birbirinize bağırmayın: Bir tartışma esnasında o sesini yükseltti diye siz de sakın bağırmaya başlamayın. Bağırmak hiçbir şeyi çözmeyecektir. Sadece durumun biraz daha karışmasını ve hatta sarpa sarmasını sağlar, o kadar. Sesinizi hiçbir koşulda eşinize karşı yükseltmeyin. Sevgiden önce aranızdaki saygıyı koruyabilirseniz uzun yıllar süren mutlu bir evliliğiniz olur.

3-Eleştirilerinizi yumuşatın: Tabii ki eşinizin birtakım hareketlerini beğenmeyebilirsiniz. Bu konudaki düşüncelerinizi dile getirmekte özgürsünüz. Ancak önemli olan, bunu nasıl yaptığınız... Onu değiştiremeyeceğinizi bilerek hareket etmelisiniz. Sözlerinizin olumlu yönde, sevgi dolu ve ılımlı olmasına özen gösterin. Yoksa hiçbir işe yaramaz. Sadece onu kırmış ve üzmüş olursunuz, o kadar. "Şu hareketinden nefret ediyorum" yerine, "Hayatım bence böyle davranmak sana hiç yakışmıyor" diyebilirsiniz.

4-İktidar savaşına girmeyin: Eğer tartışmayı mutlaka birinin kazanması gerekiyorsa, bırakın eşiniz kazansın. Aşkın bir iktidar savaşı olmadığını ve incelik istediğini bilerek hareket edin. Evlilik bu durumu daha da hassaslaştırır üstelik. Tartışmayı kimin kazandığı ya da kaybettiği ne kadar önemli sizin için? Bu konuda sakın hırslı olmayın. Neticede böyle küçük hesaplar yaparak bir ömrü o insanla geçiremezsiniz.

5-Geçmişi geçmişte bırakın: Hiçbir zaman geçmişte yapılan hataları tekrar tekrar eşinize hatırlatmayın. Herhangi bir tartışma esnasında, birdenbire konuyla ilgili ya da ilgisiz eşinizin çok eskiden yaptığı bir hatayı gündeme taşımayın. Bu, konuyu saptırmanızın yanı sıra olayı uzatmanıza da neden olacaktır.

6-Birbirinizi ihmal etmeyin: Niye evlendiğinizi unutmamalısınız. Hayatı, üzüntülerinizi ve sevinçlerinizi paylaşmak, hayattan iki katı daha fazla keyif almak için evlendiniz, öyle değil mi? Birbirinizden farklı hayatlarınız olabilir, eşiniz maça giderken siz de eski kız arkadaşlarınızla dışarı çıkabilirsiniz. Bunlar evliliğinizi monoton ve sıkıcı bir havaya girmekten kurtaracak küçük detaylardır. Ama bir plan yaparken eşinize hiç danışmıyor, onun fikrini almıyor ya da arkadaşlarınıza ondan daha fazla vakit ayırıyorsanız yanlış yoldasınız demektir. Önemli olan dengeyi kurmanız ve eşinizi her şeyden öte tutmanızdır.

7-Yatağa asla küs girmeyin: Gün içinde birçok şey yaşamış ve hatta şiddetli bir kavga etmiş olsanız da yatak odanıza, dolayısıyla yatağa asla dargın girmeyin. Yatmadan önce mutlaka tüm sorunlarınızı halledin. Aranızda çözülmemiş ve açıklığa kavuşmamış bir problemin olması ertesi günün de keyifsiz ve can sıkıcı olacağı anlamına gelir. Tartışmaları uzatan taraf olmayın. Yatak odanız sizin için özel bir dünya. O odaya sorunlarınızı taşımayın.

8-İltifat edin: Gün içinde en azından bir kere hayat arkadaşınıza güzel bir söz söyleyin. Eşinizin sizden güzel bir söz duyduğundaki mutluluğunu hiç fak ettiniz mi? Dünyadaki birçok kişinin onu hoş ya da çekici bulması bir yana, asıl önemli olan sizin ne düşündüğünüzdür.

9-Özür dilemeyi bilin: Eğer yanlış bir şey yaptıysanız bunu itiraf edin ve özür dileyin. Hata yapmanız dünyanın sonu değil ki zaten. Önemli olan, bunu fark etmiş olmanız. Ancak tabii ki bunu alışkanlık haline getirmeyin. Nasılsa özür diliyorum, konu kapanıyor diye düşünmeyin.

10-Bir tartışma için iki kişi gerektiğini unutmayın: Bir düşünün bakalım, tartışmalarınız neden çıkıyor ve nasıl büyüyor? Acaba sadece karşı tarafı suçlamak ne kadar gerçekçi? Sizin hiç mi payınız yok tartışmalarda? Elbette ki vardır. Kendinizi eleştirmekten korkmayın. Hep eşinizi suçlayarak bir yere varmadığınızı ve kimi zaman da hatanın kendinizde olduğunu kabul edin
.


ALINTIDIR
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Evlenmek en kolay adımdır bir ilişki için. Başlangıçta karmaşık gibi görünse de, yaşanan heyecan arasında endişeler eriyip gider. Yeni bir hayat ve sevdiğinle yeni bir başlangıç… Her şey pespembedir. Mobilyalar, insanlar, kaynanalar, kayınpederler, görümceler, baldızlar... Ortalık sütlimandır. Hatalar, eleştiriler rahatlıkla tolere edilir. Hatta farkına bile varılmaz.
Erkek yakışıklı, zeki ve sevgi doludur. Çok güzel aşk şiirleri yazar sevdiğinin adıyla başlayan... Kırmızı güller taşır her gün ona, buket buket... Yanağında bir sivilce çıksa, doktor doktor gezdirir onu. Narin bir çiçeği büyütmeye çalışan bir bahçıvan gibi titrer üzerine...
Kadınsa çok güzeldir, erkeğin yazdığı şiirler tadında... Gözleri parlak, yanakları al, dili çok tatlıdır. Anlayışlıdır, sevecendir ve kendini erkeğine adamıştır. Onun mutluluğu için her şeyi yapmaya hazırdır. Ona hizmet etmek, en büyük zevktir...
Sonra ansızın bir şey olur. Evliliğin üzerinden duruma göre 6 ay ya da 1 yıl geçtikten sonra, bazen de üç hafta sonra başlar her şey. Erkeğin göbeğini fark eder önce kadın. Erkekse, "Maç seyredip bira içersen olacağı budur." dırdırları arasında görmeye çalışır golü.
O yakışıklı, aşk dolu adam gider; yerini karısını dinlemeyen, kendini televizyona adamış, işten yorgun gelip hizmet bekleyen, karısının boyattığı saçlarını ancak altı ay sonra bir başkasının yardımıyla fark eden, çiçeğe harcanan parayı israf sayan, çoraplarını evin her köşesine dağıtan, çocuklarını ihmal eden, doğum günlerini ve yıldönümlerini temelli hafızasından silen bir adam almıştır.
Baharda açan çiçekler misali o yumuşak huylu kadınsa sanki metamorfoza uğramış, yerine her şeye dırdır eden, sürekli ilgi bekleyen, ev işlerinden şikayet eden, her indirim yazısına mıknatıs gibi çekilip kredi kartlarının limitini zorlayan, sürekli erkeğin artık onu sevmediğinden yakınan, erkeğinin kafasının hiç çalışmadığını her fırsatta özenle belirten, sorgu memurlarını şaşırtacak bir yetenekle erkeğinin her adımını arkası gelmez sorularla denetleyen, maçlarda en önemli pozisyonlarda televizyonun önünden geçmeyi adet edinen, bozuk muslukları sık sık hatırlatan, kendi dışında tüm kadınları düşman ilan eden bir varlığa dönüşmüştür.
Tüm bunlara ek olarak kaynanalar, kayınpederler, görümceler, baldızlar artık eskisi gibi pembe değillerdir. Çoğu zaman yaşanan tartışmaların en önemli malzemeleri olurlar. Kendilerinin haberleri olmasa bile, sık sık kulakları çınlatılmakta, ailelere ve sülalelere kinayeli göndermeler yapılmaktadır.
Aslında kadının da erkeğin de kafasında aynı soru vardır: "Evlendiğim erkeğe ne oldu?"/ "Evlendiğim kadına ne oldu?"

Maskeler Düşer, Eşler Küser
Olan şey aslında çok basittir. Maskeler çıkmış ve bakış açıları değişmiştir. Canım-cicim aylarında eşler kendilerine değil, sevdiğine odaklanmış durumdadırlar. Eşinin istekleri, mutluluğu her şeyden önemlidir. Zaman geçtikçe kendi içlerine dönmeye başlarlar. Kendi beklentileri ve istekleri ön plana çıkar.
Artık evlidirler ve birbirlerine sahiptirler. Mücadele edecek bir şey kalmamıştır. Bu sahipliğin verdiği güven duygusu içinde, yüzlerindeki maskeyi çıkarırlar. Artık eşinden çok kendi istekleri önceliklidir ve mutlu olması için bu karşılanmalıdır. Her iki taraf da aynı düşünceye sahip olduğu için, her ikisinin de beklentileri havada kalmakta ve karşılayacak üçüncü bir şahıs olmadığı için, tartışmalar ve kavgalar doğmaktadır.
Artık şiir yazmaya gerek yoktur. Üzerine titremeye ve hizmet etmeye de gerek kalmamıştır. Anlayış ve sevecenlik anlamsızdır. Şimdi hataların yüze vurulma, ilginin musluğunu kapatma, kavgaların yaşanma zamanıdır.
Hiç kimse evlenirken birbirine "Diş macununu neresinden sıkıyorsun?" diye sormaz. Hiç önemli bir kriter değildir görünürde. Ama evlendikten sonra tartışmaların en önemli konularından birine dönüşür: "Sana kaç kere şu macunu dibinden sık demedim mi? Beni deli etmek için özellikle mi yapıyorsun?"
Sürekli yaşanan patlamalar, incir çekirdeğini doldurmayacak mevzuların bir dağ gibi büyümesi, ailelerin de desteğiyle çiftlerin arasına örülen duvarlar...
Başlangıçtaki o anlayıştan eser kalmamıştır. "Hiç kimse mükemmel değildir" felsefesi eşliğinde çiftler birbirlerinin eksikliklerini rahatlıkla görmezden gelebilirler. Ama evlendikten sonra birbirlerinin "Mükemmel erkek" ve "Mükemmel kadın" olmalarını beklerler. İmkansızın gerçekleşmesi ümidiyle de birbirlerini yer, bitirirler.

İncir Çekirdeğini Doldurmayan Tartışmalar
Kadınlar, erkeğin zihinlerinden geçeni bilmesini beklerler. Kendileri söylemeden, erkek durumu anlasın ve kafalarındaki modele harfi harfine uyarak ona göre davransın isterler. Kadın-erkek ilişkilerinde çok sık yaşanan bir tablo vardır. Kadın bir şeye bozulmuştur ve erkek sorar:
"Hayatım neyin var, ne oldu?"
"Yok bir şey."
"Ama gülmüyorsun, emin misin bir şey olmadığından?"
"Yok dedim ya!"
"Sanki canın sıkkın gibi, biri bir şey mi yaptı?"
"Offf, yok bir şey dedim ya Rahmi!"
"Ne oldu, çocuklar mı üzdü seni?"
"Yok, yok onlar değil..."
"Bana mı bir şeye kızdın?"
"Bilmiyorum!"
"Nasıl bilmezsin yaa! Bir şeye ya kızmışındır, ya kızmamışındır. Bunun bilmemesi nasıl oluyor Neriman!?"
"Oluyor işte Rahmi, oluyor!"
"Sen adamın ömrünü tüketirsin kadın. Kaprisin tuttu gene!"
"Tabi, oysa benim kapris yapacak neyim var ki? Bütün gün evi temizle, senin ve çocukların peşini topla, yemek yap, pazara git, çocukların ödevleriyle ilgilen, annenin telefondaki laflarına katlan. Bunun karşılığında kocan senden bir çiçeği bile esirgesin. Tek derdi eve gelip, ayaklarını uzatıp, kumandayla o maç senin bu haber benim gezinmek. Hem biliyor musun Rahmi, o kumandaya bile benden daha çok değer veriyorsun! Benimle evleneceğine onunla evlenseydin sen!"
"Çok iyi olurdu Neriman çok! Hem istediğim anda sesini kapatabilirdim o zaman!"
Bu böylece sürüp gider. Kökenine indiğinizde olayın buralara kadar uzamasının anlamsızlığı ile yüzleşirsiniz. Kadının tek beklentisi, erkeğin bir akşam eve gelirken ona küçük bir hediye getirmesi ve onu yanağından öpüp sevdiğini söylemesidir. Erkeğin tek beklentisi ise eğer bunları yapması gerekiyorsa kadının onu önceden haberdar etmesidir! Oysa, kadınlar bunu asla söylemezler. Erkek düşünmeli ve onların zihinlerinden geçeni anlamalıdır.

Anlaşılmayan Kadınlar, Anlayamayan Erkekler
Kadınların tek bir veri ile milyonlarca senaryo üretme becerisi ile erkelerin tek bir kelime ile sonuca odaklı düşünce yapıları çatıştığı anda, kadın anlaşılmadığından, erkekse rahat bırakılmadığından dert yanmaya mahkumdur. "Kişi kendinden bilir işi" misali, kadınlar erkeklerin kendileri gibi karmaşık düşünebilecekleri sanırlar. Tersi olarak da erkekler, kadınların eğer bir dertleri varsa bunu açık açık ortaya koymalarını beklerler. Bununla ilgili çok güzel bir örneği paylaşmak istiyorum sizlerle;
Kadın: Saçımı kestireyim mi?
Erkek: Olur.
Kadın: Ama kıyamıyorum.
Erkek: Öyleyse kestirme.
Kadın: Canım değişiklik istiyor...
Erkek: O halde kestir.
Kadın: Bana akıl vermeyi bırak, delilere verir gibi.
Erkek: Eğer nasıl hoşuma gittiğini bilmek istiyorsan, sana derim ki uzun saçlı. Bunu biliyorsun.
Kadın: Beni tanıdığında kısaydı.
Erkek: Ve sana tam olarak ne dediğimi hatırlıyorum: "Ne güzel olurdun uzun saçla"
Kadın: Ama herkes kesmemi söylüyor.
Erkek: Bu durumda kuaföre git ve bırak uyuyayım lütfen. Bunu senden Allah rızası için istiyorum.
Kadın: Peki nasıl kestireyim? Kat kat mı yoksa perçemli mi?
Erkek: Kat kat.
Kadın: Bana yakışacağını sanmıyorum, çünkü saçım çok düz.
Erkek: Bırak perçemli olsun öyleyse.
Kadın: Çok yorucu.
Erkek: Yorduğu zaman tekrar kestirirsin.
Kadın: O zaman asla uzatamam.
Erkek: Uzatmak istiyorsan kestirme güzelim.
Kadın: Bana güzelim deme!

Boşanma Avukatlarının İşleri Açıldı
Evlilik sonrası maskelerin çıkarılması, çiftlerin kendilerine odaklanması, anlayışın ve hoşgörünün tükenmesi, "artık o benim" mantığı ile ilişkiye yapılan yatırımın asgariye düşürülmesi, kadınların detaycı-süreç odaklı, erkeklerinse genelci-sonuç odaklı yapılarının çatışması bir araya gelince, ilk aşkla pişirilip sofraya konulan yemeğin tadı kaçmaya başlıyor. Artık o yemek bir zevk olmaktan çıkıp açlık gidermek için yenilen bir yemeğe dönüşüyor. İlginç olansa, çiftler bu yemeği yedikçe daha çok acıkıyorlar. Acıktıkça bu sefer birbirlerini yiyorlar. Ama açlık hiç tükenmiyor. Açlıklarını gidermek amacıyla yaptıkları her şey yemeğin tadını biraz daha bozuyor. Açlığın ve kavgaların iç içe geçtiği bir kısırdöngünün içine sıkışıp kalıyorlar.
Çözümse evliliğe başlamak kadar basit aslında. "Her an onu kaybedebilirim" duygusunu evlilikte bile taze tutmakta bitiyor her şey. Biriyle evlenmiş olmanız, onunla sonsuza dek birlikte olabileceğiniz anlamına gelmiyor. Evlilik oranlarının git gide azaldığı ve boşanma oranının %80'lere ulaştığı günümüzde, artık her an eşinizi kaybedebilirsiniz. Parmağına yüzüğü takmış olun ya da olmayın kaybetme riskiniz aynı. Siz bunu göz ardı edip, "nasılsa evlendik" mantığı ile hareket ederseniz, davranışlarınız bu riski daha da büyütüyor. Çocuk yapıp, evliliği garantileme stratejisi de artık işe yaramıyor. Dolayısıyla, her şey sizinle başlayıp sizinle bitiyor. Ya ilişkinizin başlarında aşkınıza yaptığınız yatırımı evlilik sonrasında da korursunuz ya da umutlarla yeşerttiğiniz bu tohumu kendi ellerinizle kurutursunuz. Karar sizin ama bu kararı verirken şunu mutlaka hatırlayın: Boşanma avukatları eskisine nazaran 4 kat daha fazla para
kazanıyorlar! Neden acaba?

ALINTII..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt